• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











MAHREMİYET BİLİNCİ ve UYGULAMA ALANLARI

Beden, Aile, Toplum ve Sosyal Medyada Mahremiyet Bilinci

MAHREMİYET BİLİNCİ

MAHREMİYET KAVRAMI VE ÖNEMİ

Arapça Tahrim, Haram, Mahrem, İhram, Hürmet, Muharrem kelimeleri hem bir  yasak oluşu, hem de kişinin saygınlığını koruma gayesiyle konulan kuralları ifade etmek için kullanılır.

Mahremiyet, yasaklığı ifade eden haram kelimesinden türemiştir. Kur’an’da haram kelimesinden türemiş olan muharrem kelimesinin, korunmuş dokunulmaz saygı duyulan ev anlamıyla Kâbe için kullanıldığını görmekteyiz. Kâbe’ye verilen bu vasıf, onun saygınlığının bir ifadesidir. Bu saygınlık, belirtilen mekânı hafife almamayı gerektirdiği gibi o mekânın varlığı, çevresini de saygın kılmaktadır. Böylelikle, Kâbe’nin muhteremliği sadece Kâbe’yi değil çevresini de insanın kötü fiilleriyle kirlenmekten korumakta ve bu korunmuşluk Kâbe ve çevresini güvenli bir mekân kılmaktadır.

Genel olarak mahremiyet, bir insanın mahrem yerlerine bakılmasının, dokunulmasının ve hakkında konuşulmasının/dinlenilmesinin yasak olmasını ifade eder. Dolayısıyla kişiye has olan bu alanın muhafazası aynı zamanda kişinin özgürlük alanının da muhafazası anlamına gelir. Aleni olması gereken ile mahrem kalması gerekeni birbirinden ayırt etmek, dinimizin getirmiş olduğu ölçüleri bilmekten geçmektedir.

İslam hukukuna göre mahremiyet, genel olarak kapsamı ve sınırları Şari tarafından belirlenen ahlaki ve hukuki müeyyidelerle başkalarından korunan yaşam alanıdır. Temel bir insan hakkı olduğu için bütün insanlar dil, din, makam, ırk ve cinsiyet ayrımı yapılmadan eşit şekilde mahremiyet hakkına sahiptir (özel hayatın gizliliği). Mahremiyet hukuki olduğu kadar ahlaki bir kavramdır. Dolayısıyla bütün sosyal boyutları içerir. Kişinin mahremi, başkasına haram, kapalı ve dokunulmaz özel durumları demektir.

Cennetten yasak meyveyi yiyen Hz.Adem ve Havva’nın ilk fark ettikleri büyük ilke mahremiyet olmuştur.

Mahremiyet, insan saygınlığını ortadan kaldıran bütün unsurları izale etmek demektir.  Kişinin kendisinin değerli görmesini ve hissetmesini sağlar. Olumlu benlik algısı oluşturur. İnsanlar arası karşılıklı saygı ve güven oluşumuna katkı sağlar. Fıtrata uymayan anormal düşünce, tutum ve davranışlardan kişiyi uzak tutar. İçinde bulunduğu toplumda kendine ve karşı cinse ait sosyal rolleri benimser. İlerde muhtemel oluşacak ‘keşkelerin’ önüne geçer, kaygı derecesini düşürür.

Dünyada en kötü mahrumiyet mahremiyet bilincinden mahrumiyettir.

Mahremiyetten uzaklaşan her şeyden önce saygınlığını kaybeder. Mahremiyet bilincinin yok oluşu pek çok kurumun da yok oluşunu beraberinde getirir. Telafi edilemeyecek bireysel ve toplumsal zararlar doğurur. Ahlaki yozlaşma baş gösterir ve buna bağlı olarak pek çok değerler yıkılır.

İffet’ ve ‘hâyâ’ mahremiyeti tamamlayan iki önemli değerdir.

 “Arsızlık nerde ve kimde olursa olsun çirkinleştirir…hayâ ise nerede ve kimde olursa  olsun zarifleştirir”(Tirmizi, Birr,47)

Haya ; “Nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi”; “kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terkedilmesinden dolayı insanın yüzünü kızartan sıkıntı”

Kur’ân-ı Kerîm’de üç âyette hayâ kelimesinin türevleri geçmektedir. Kasas sûresinde, Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin Hz. Mûsâ ile utanarak konuştuğu (28/25); Ahzâb sûresinde, bazı müslümanların Resûl-i Ekrem’i uygunsuz zamanlarda rahatsız ettikleri, fakat onun hayâsından dolayı bu rahatsızlığını ifade edemediği, ancak Allah’ın gerçeği bildirmekten hayâ etmeyeceği (33/53) belirtilmekte; başka bir âyette ise müşriklerin Kur’an’da arı, karınca, sinek gibi küçük yaratıkların örnek olarak gösterilmesinin fesahatle bağdaşmadığı yolundaki iddialarına karşı, “Şüphesiz Allah -gerçeği açıklamak için- sivrisineği ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten hayâ duymaz” şeklinde cevap verilmektedir (el-Bakara 2/26). İslâm âlimleri, bu âyeti ve aynı yöndeki hadisleri delil göstererek hayâ kavramının Allah hakkında kullanılabileceğini, ancak bu durumda kelimenin beşerî duyguları ifade eden “utanma, sıkılma” gibi anlamlarda değil “kötü ve çirkin bir işi yapmayı zâtına lâyık görmeme, daima iyi olanı yapma” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmişlerdir. A‘râf sûresinin 26. âyetinde geçen “libâsü’t-takvâ” sözü de hemen bütün müfessirlerce insanın yaratılıştan sahip olduğu, onun ruhunu bezeyip ahlâkını koruyan hayâ şeklinde yorumlanmıştır. Hadislerde hayâ kelimesiyle birlikte çeşitli türevleri de geçmektedir. Buna göre, “Hayâ bütünüyle hayırdır” (Müsned, Müslim); “Hayâ sadece iyilik getirir” (Buhârî, Müslim); “Dört haslet peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek” (Müsned, Tirmizî). Kendisinin de yüksek bir hayâ duygusu taşıdığı (Buhârî), Evinde edebiyle oturan bir genç kızdan daha hayâlı olduğu (Buhârî, Müslim) bildirilen Resûl-i Ekrem, aynı fazilete sahip olmasından dolayı Hz. Osman’a özel bir değer vermiş, kendisini ziyarete gelen Ebû Bekir ve Ömer’i rahat bir vaziyette karşıladığı halde Osman geldiğinde hemen derlenip toparlanmış, bunun sebebi sorulduğunda ise, “Meleklerin bile hayâ ettiği insandan benim hayâ etmemem doğru olmaz” demiştir (Müsned). Hemen bütün ilgili kaynaklarda yer alan, “Hayâ imandandır” anlamındaki hadis (Buhârî, Müslim) İslâm toplumlarında bir özdeyiş haline gelmiştir. Bilhassa, “Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm’ın ahlâkı da hayâdır” meâlindeki hadis (İbn Mâce, el-Muvatta), hayânın müslümanların en belirleyici ahlâkî nitelikleri ve değer ölçüleri arasında yer almasına vesile olmuştur. “Eğer utanmıyorsan istediğini yapabilirsin” hadisi de (Buhârî, Ebû Dâvûd) tarih boyunca İslâm toplumlarının ahlâk zihniyeti ve terbiyesinin karakterini belirleyen bir etki doğurmuştur. Kaynaklarda bu hadis iki şekilde yorumlanmış olup İbnü’l-Esîr bunları şöyle açıklar: a) Ayıplanmaktan kaygı duymuyor, utanmıyorsan artık seni kötülükten alıkoyacak bir güç kalmamış demektir; içinden ne geçiyorsa yapabilirsin. Buna göre hadis bir tenkit ve tehdit anlamı taşımakta, hayânın kötülükten alıkoyan ahlâkî işlevinin önemine işaret etmektedir. b) Hayâ duygusunu kaybetmediğinden, yapacağın işin doğruluğundan ve utanılacak bir şey olmadığından emin isen bu ölçüler içinde dilediğini yapabilirsin. Bu yoruma göre hadiste utanç duyulmayan işlerin iyi ve yapılabilir olduğuna dair bir işaret ve izin vardır. Mâverdî bu ikinci yorumu, “kelâmın mânalarını anlamaktan âciz olanların vehmi” sayarak birinci görüşü tercih eder

Gazzâlî’ye göre çocukta temyiz melekesinin ilk alâmetlerinden biri hayâ duygusunun belirmesidir. Çocuğun mahcubiyet duyup bazı fiilleri terketmesi onda akıl ışığının parlamaya başladığının göstergesidir. Böylece çocuk, kendi muhakemesiyle bazı şeyleri çirkin görmeye ve onları yapmaktan çekinmeye başlar. Mâverdî çocukta gözlenen hayâyı, onun tabiatındaki samimiyetten kaynaklanması sebebiyle büyüklerin riya ihtimali taşıyan hayâsından daha değerli sayar. Hayâ ile akıl arasında ilişki kurma ve böylece hayâyı sadece bir duygu değil aynı zamanda bir düşünme ve muhakeme ürünü olarak değerlendirme temayülü Gazzâlî’den başka âlimlerde de görülür (meselâ bk. İbn Hibbân, s. 56, 58). Bu durum, İslâmî düşüncede aklın hem bir zihnî aydınlanma hem de ahlâkî aydınlanma aracı olarak düşünülmesinden kaynaklanır.

İffetin her ne kadar fıtri bir tarafı varsa da esas itibariyle iffet öğrenilen ve eğitimle kazanılan, istek ve iradeyle devam ettirilen bir özelliktir. İffetli kalabilmek için, bedeni ihtiyaçlar görmezlikten gelinmemiş, evlilik müessesesi devreye sokulmuştur.

Mahremiyet, Hayâ ve İffetin Beyanı Bağlamında:

Beden, Ev ve Aile, Toplumsal Hayta ve Kitle İletişim Araçları ve Sosyal Medya

BEDEN MAHREMİYETİ

*Mahremiyetle ilgili kurallar her iki cins için de geçerlidir.

*Beden İnsana Emanettir

Emanet, bedeni korumayı ve sahibinin rızası doğrultusunda kullanmayı gerektirir. İnsanın kendi bedenini kullanım hakkı bulunmakla birlikte ona zarar verici bir fiil ve uygulamada bulunma hakkı yoktur. Bedenin gerçek sahibi bedeni kişiye emanet olarak vermiştir.

Helali haramı, mahremi mahremiyeti belirlemede yasa koyucu (şâri)insan iradesi değil ilahi iradedir. “Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir."  (En’am, 162) bu telakki, insanın beden üzerindeki hakkından çok bedenin insan üzerindeki hakkını öncelemektedir. “Şüphesiz senin üzerinde eşinin hakkı vardır¸ ziyaretçilerinin hakkı vardır¸ kendi bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır…” (Buhâri)

Kur’anda en mahrem alan olan bedenin kiminle ve ne kadar paylaşılacağı net olarak belirlenerek, insanın beden güvenliği ve emniyeti sağlanmış olmaktadır. Beden güvenliği sağlanırken, getirilen istisnalarla insanın doğasından kaynaklanan özellikleri de korunmaktadır (örn. cinsel ihtiyaçlar). Bu anlamda insanın beden mahremiyetini koruması onun fıtratını koruma anlamına gelir.

Beden mahremiyeti, kişinin önce yaratıcısının sonra hem kendisi hem de başkalarının, bedeni ve –cinsiyetine göre- avreti üzerindeki hak, görev ve sorumluluklarıdır. Beden mahremiyetiyle insanın saygınlığı, itibarı, onuru korunmak istenmiştir. En şerefli mahlûk olan insanın bedeni de kutsaldır (İsra,70: “And olsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık”). Bu nedenle İslam’da beden mahremiyetini koruyucu fıtri, ahlaki ve hukuki tedbirler alınmıştır

*Mahremiyetin korunmasına hemcinsler arasında da dikkat edilmelidir.

*Zina ve zinaya götüren yollar haramdır.

Zina haramdır ve haramlığı bizzat kötü ve çirkin olmasından kaynaklıdır.

“Zinaya yaklaşmayınız! Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur” (İsra,32)

İslâm, hem zina fiilini hem de zinaya götüren fiilleri yasaklamıştır. Bu fiillerin sanal ya da gerçek ortamda olması arasında İslam hukuku açısından fark yoktur. Sanal ya da gerçek hangi yolla yapılırsa yapılsın yapılan fiil zinâdır. Sosyal ağlar üzerinden nâmahrem kimselerle yapılan gayr-i ahlaki sohbet ve sanal ilişkiler çağdaş (!) zina yöntemleridir. Günümüzde televizyon ve internet aracılığıyla hâyâ, namus, iffet ve utanma duygusu ortadan kaldırılmaya ve zinâyı bir eğlence ve meşru bir eylem olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.

Zinâ erkek-kadın tüm Müslümanlara yasaklanmıştır. “Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar (…) namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar (...)var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”(Ahzab,35) Bu ayette ırzın korunmasının her iki cins için ayrı ayrı zikredilmesi hem erkek hem de kadının bu konuda eşit oranda muhafaza etmesi gerektiğini ifade eder.

Zinadan Sakınmada Dini Referanslar Önemli Bir Motivasyon Sağlar.

Zinadan ve zinaya götüren yollardan korunabilmek için bilgi, inanç ve irade eğitimi şarttır.

Genç bir delikanlı Peygamberimizin meclisine gelerek “Ey Allah’ın Resulü ! Zina etmem hususunda bana izin ver!” dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar “Sus, sus!” diye onu engellemeye çalıştılarsa da, Peygamberimiz asv “Bırakın da yanıma gelsin!” dedi. Gencin yanına gelmesi üzerine de ona “Annenin zina etmesi senin hoşuna gider mi?” buyurdu. Genç “Hayır! Allaha yemin olsun ki (hoşuma gitmez) Allah beni sana feda kılsın” karşılığını verdi. Hz. Peygamber “(Sen nasıl istemiyorsan) diğer insanlar da annelerinin zina etmelerinden hoşlanmazlar. Peki kendi kızının zina etmesi senin hoşuna gider mi?” buyurdu. Genç ““Hayır! Allaha yemin olsun ki (hoşuma gitmez) Ey Allahın resulü! cevabını verdi. Peygamber as bu kez “Sen hoşlanmadığın gibi diğer insanlar da kızlarının zina etmelerinden hoşlanmazlar. (Söyle bakalım) kızkardeşinin zina etmesi senin hoşuna gider mi?” dedi. Genç buna da “Hayır istemem ey Allah’ın Rasulü! Tabii ki bunu da istemem” dedi. Hz. Peygamber’in “İnsanlar da kız kardeşlerinin zina etmesini istemez. Peki teyzenin zina etmesi senin hoşuna gider mi?” buyurması üzerine, yine “Canım sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Bunu da istemem” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Diğer insanlar da senin gibi, teyzelerinin zina etmelerini istemez” dedikten sonra mübarek elini onun omzuna koyarak “Rabb’im! Bu kulunun günahlarını bağışla, kalbini her türlü kötülükten arındır, Onu zinadan koru!” diye dua etti. Bundan sonra hiç kimse bu gencin kadınlara dönüp baktığını görmedi. (Müsned)

Gözün korunması farzdır.

Bakışın bir ölçüsü vardır. Kişi, nereye, ne kadar, ne şekilde bakması gerektiğini bilmelidir. Makul ve itidal bir bakış insana verilen haktır. Sınırın aşılması mahremiyetin ihlali olup modern tabirle ‘gözün tacizi’ olarak kabul edilir.

“Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.  Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar…”(Nur;30-31)

Bu ayetlerde bakışı korumanın ırzı korumaktan (zinaya düşmekten) önce zikredilmesi tefsircilere göre bakışın zinaya götüren adım olmasındandır. Yine Mümin erkek ve kadının ayrı ayrı zikredilmiş olması da cinsiyet ayrımı olmaksızın herkes için geçerli olmasını ifade eder.

“ Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”(İsra,36)

Tesettür  (kadın- erkek)

Tesettür ve mahremiyet arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. Mahremiyet algısının olumsuz değişimi tesettür bilincinin de olumsuz değişimini beraberinde getirir. Bedenin metalaştırılması, beğenilmenin sadece ve öncelikle beden üzerinden gerçekleşmesi mahremiyet duygusunu baltalar.

Gerek erkek gerekse kadının bedeninin yabancı (namahrem) kimselere karşı örtünme ölçüsünün nasıl olması gerektiğini Allah ve Resulü açıklamıştır.

Tesettür, nâmahrem algısının çok iyi bir şekilde idrakiyle kemâl bulur.

Nur, 30-31: “Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.  Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”

İnsanın bedeniyle ilişkisi diğer canlılardan farklıdır. İslam inancına göre beden hem yaşarken, hem de öldüğünde “örtülmelidir”(kefen, gömülme). Bu bilinç sadece insanoğluna verilmiştir.

Dilin korunması

İnsan, kendi iradesi altındaki dilini muhafaza etmekle sorumlu tutulmuştur. Kötü ve fahiş, çirkin, boş söz söz söyleme, sır ve mahrem olanın ifşası, yalan söyleme, gıybet, dedikodu yapma, verdiği sözden cayma dinin koyduğu haramlardır.

“Kıyamet gününde Allahu Teala’ya göre en fena insan karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşa eden kimsedir.” (Müslim, Ebu Davud)

“Bir adam bir sözü (birisine) söyleyip gittiğinde artık o söz duyan için bir emanettir.”  (Ebu Davud, Tirmizi)

“Sırrın senin esirindir; sırrını açıkladığın zaman sen onun esiri olursun.” (Hz. Ali)

                        

EV VE AİLE MAHREMİYETİ

İslam’a göre ev, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğini gerçekleştirme alanı ve insanda fıtrî olan mahremiyeti sağlama yeridir; birey için bir sığınaktır, korunaktır, gizliliktir.

Ev yalnızca içinde yaşayanları değişen doğa şartlarına karşı korumakla kalmaz aynı zamanda mahrem ve özel olanı başkalarından gizlediği, müdahale ve tehditlerden sakındırır. Bu alana ait olanın dışarı sunulmaması gerekir.  Bir başka deyişle ev, dışarıya göre “harem”; ev hayatı ise mahremdir.

Aile yapısı, mesken mahremiyetiyle doğrudan ilintili olduğu için mesken mahremiyetinin yok edilişi ya da kaybedilişi, bu yapıyı tahrip ederek toplumları önemli ölçüde etkiler.

Aile, mahremiyetin en önemli olduğu kurumdur. Özellikle aile içinde eşlere bu konuda büyük görevler düşmektedir. Eşler birbirlerinin sırlarını asla ifşa etmemelidir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu konu ile ilgili olarak Allah’ın en sevmediği işlerden birinin aile mahremiyetini ve sırlarını başkalarına anlatmak olduğunu söylemiştir.

İslam, insanları küçük düşürmek amacıyla ya da pervasızca diğer insanların günahlarını ve ayıplarını toplum içinde sayıp dökmeye, aile mahremiyetlerine ve özel hayatlarına saygısızlık etmelerine izin vermemiştir. Aile fertlerinin kendi özellerini en yakınları da olsa başkalarına anlatmamaları öncelikli olarak aile mahremiyetinin korunması açısından önemlidir.

Kur’an-ı Kerim mahremiyetin eşler arasında kalması ve ifşa edilmemesi hususunda mü’minleri uyarmıştır. Ayette; “Kadınlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz”(Bakara,187) buyrulmaktadır. Yani Rabbimiz, elbise nasıl insanı örter, sarar sarmalar, ayıplarını kapatırsa siz de birbirinizin ihtiyaçlarını karşılar, kusurlarını örtersiniz buyurmaktadır. Karı koca karşılıklı zaaf ve kusurlarını asla başkalarına duyurmaz, bir elbisenin ayıpları örttüğü gibi örter, ev yaşantılarını kendileri ile Allah arasında sır olarak korurlar. İnsan elbisesiyle ne kadar yakın ise karı koca da birbirleriyle çok yakındırlar ve öyle de olmalıdır. Onların dışındakiler ise aralarında olup bitenden haberdar olmamalıdırlar.

Aile sırlarına riayet etmeyenlerin kıyamet günündeki hallerini Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde şöyle ifade etmiştir; “Kıyamet gününde Allah Teâlâ’ya göre en fena insan, karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşâ eden kimsedir.” (Müslim) Bir sırrı saklamak ne kadar güzelse onu ifşa edip başkalarına açmak da o kadar kötü ve çirkindir.                                                                                                   

Vaktiyle değerli bir zat, dostuna eşinden boşanmak istediğini söyler. Arkadaşı merak edip boşanma sebebini sorunca, İslami edebe sahip olan bu zat: “Karımın kusurlarını nasıl söyleyebilirim” der. Boşanma gerçekleşmeyinceye kadar sebebini açıklamaz. Boşandıktan sonra aynı kişi bu zatın yanına gelir ve “Artık boşandın. Her halde şimdi niye o kadını boşadığını söyleyebilirsin?” diye sorar. Kur’an’ı kendine hayat nizamı olarak seçmiş, Peygamber ahlakıyla bezenmiş olan bu güzel insan; “Yabancı bir kadının kusurlarını nasıl söyleyebilirim” diye cevap verir.

Ev ve aile özeldir. Aile bireylerinin özel hayatlarının gizliliği ve korunması hem temel bir insan hakkı hem de şahsiyet hakkıdır.

Özel hayatın, gizliliği, aynı zamanda özgürlüğün görünümlerinden biridir. Kişi, neyi, kime, ne kadar, ne zaman açıklayacağına dinin meşru gördüğü sınırlar çerçevesinde kendisi karar vermelidir.

Özel alan kamusal alana dönüştürülmemelidir.

  • Şahsi eşyalar, resimler, oda herkesin kullanacağı, ihlal edeceği, göreceği hale getirilmemeli
  • Kendi özel hayatını korumak kadar başkasının özel hayatına da saygı duymak gerekir… Hz. Peygamber kendi evine pencereden izinsiz bakmış olan bir adama elindeki tarağı göstererek “Bilseydim ki içeri bakıyorsun şu tarağı gözüne sokardım” buyurmuştur.(Müslim)

“ Müslümanın malı, ırzı ve kanı haramdır” (Müslim)

  • Başkasına ait özel eşyalar da izinsiz kullanılamaz.
  • Başkalarının evlerine izinsiz girilmez

Nur, 27-28:“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün" denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”

 “Biriniz üç defa izin ister de kendisine izin verilmezse dönüp gitsin.” (Müslim)

ÇOCUKLARIN MAHREMİYET EĞİTİMİ

Öncelikle Ebeveynler Sorumludur.

Anne ve babalar kendi mahrem alanlarını belirlerken, çocuklarına bu konudaki sınırları ve ölçüleri doğal bir süreç olarak öğretmiş olurlar. Kendi sınırlarını kurar ve korurken çocuklarının da sınırları olabileceğini unutmamalı, o sınırlara saygı göstermelidirler. Böylelikle çocuklarına güzel örnek, doğru rehber olabilirler. Buna ilaveten başkalarına karşı mahremiyetini korumalarını öğretmek de ebeveynin sorumlulukları arasındadır.

Çocuklara Mahremiyet Eğitimi Neden Verilmelidir?

Çocuklara mahremiyet eğitimi, onların ruhi yapısı tekâmül etmiş, mutlu, huzurlu ve karakter sahibi olarak yetişmelerini sağlayan ve onları kötü niyetli insanların istismarından koruyan en gerekli temel eğitimlerden biridir. Çocuğun hayâ duygusunu öğrenmesi ve kendi bedeninin dokunulmazlığı şuuruna erişmesi mahremiyet eğitimiyle olur.  Mahremiyet eğitimi almış küçük bir çocuk, kendisine yönelecek bir tehlikenin, tehlike olduğunu fark etmese bile, kazanılmış bir refleks ile o tehlikeden kendisini koruyabilmektedir. 
Çocuğun anne babası üzerindeki hakkı nedeniyle mahremiyet eğitimi ailede başlatılmalıdır. Burada en önemli husus, anne babanın bu eğitimi nasıl ve ne zaman vereceği konusunda yeterli bilgiye sahip olmasıdır. Mahremiyet eğitimi için 4-7 yaş arası çok önemlidir. 

 

Mahremiyet eğitimi almış küçük bir çocuk, kendisine yönelecek bir tehlikenin, tehlike olduğunu fark etmese bile, kazanılmış refleks ile o tehlikeden kendisini koruyabilecektir. Mahremiyet bilinci kazandırılmamış ve hayâ duygusu örselenmiş çocukların kötü ortamlara düşme riskleri daha fazla olabilmektedir. Bu sebeple ebeveynler  mahremiyet anlayışını, hayâ duygusunu küçük yaşlardan itibaren çocuklara vermekle yükümlüdürler. Böylece çocuklar mahremiyet eğitimi ile duygularını “anlamlandırır” ve onları “yönetmeyi” öğrenir.

 

Mahremiyet Eğitimi Nasıl Verilmelidir? 

Çocukta mahremiyet eğitimi zor, bir o kadar da mühim bir konudur. Bu zorluğu aşmanın en kolay yolu, çocuklarına mahremiyet duygusunu onların gelişim basamaklarına uygun olarak vaktinde ve doğru bir anlatımla kazandırmaktır.

Korkutma veya zorlama çocukların özgüvenlerini zedeler. Bu nedenle ayıp, günah, yasak sözünden daha çok, çocuğa şefkatle yaklaşarak doğruları, yanlışları anlatmalı, yanlışlarla karşılaştığı zaman ne yapacağı ile ilgili beceri kazanmasını sağlamalıdır. (Bağırma, kalabalık mekana doğru yönelme, güvenli alana gitme v.s)

Anne babaların bu konuda dikkat etmesi gerekenler:


Öncelikle ebeveynlerin bu eğitimin önündeki engellerin neler olduğu konusunda bir farkındalık kazanmaları ve mahremiyet eğitimi sonucunda çocuklarının neler elde edeceklerini bilmeleri gerekmektedir. Anne babaya düşen en büyük sorumluluk, da bilinçli bir ebeveyn olmak ve konuyla ilgili araştırma yapmaktır. 

* Kız ve erkek kardeşler aynı yatakta yatırılmamalıdır. (hemcins olanlar beraber yatmak zorunda kaldıklarında ayrı örtülerde yatırılmalıdır.
“Yedi yaşındaki erkek ve kız çocuklarının, erkek ve kız kardeşlerin yataklarını ayırın.”(Cem’ül-Fevâid, 1: 139) 

Dârekutnî’de yer alan hadis-i şerifte ise bu yaş sınırı farklı bir şekilde bildirilir:
“Çocuklarınız on yaşına gelince yataklarını ayırınız.” (Sünenü’n-Dârekutnî, 1: 230.)
Sonuç olarak, on yaşından itibaren cinsiyetlerine bakmadan bütün çocukların yataklarını ayırmalıdır.

*Ergenlik döneminde ise imkânlar dâhilinde kız ve erkek çocuklarımızın odaları ayrılmalıdır. 

*Ebeveynin veya diğer kardeşlerin odasına girerken izin alınması gerektiği öğretilmeli

 

Allah-ü Teâlâ (cc) yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili olarak biz inananlara yol haritasını vermiştir: 
“Ey iman edenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir!” (Nur Suresi, Ayet 58)

“Aranızdaki çocuklar ergenlik çağına girdikleri zaman da, öteki yetişkinlerin yaptığı gibi, (evinize yahut belirtilen vakitlerde odanıza girmek istediklerinde, her defasında) sizden izin istesinler.Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır; çünkü O doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!” (Nur Suresi, Ayet 59)

*İnsanın bedenini örtme güdüsü fıtridir. Küçük çocukların soyunurken bir kenara çekilmesi, sakınması, kendilerine bakan yabancı gözden sakınması ve hatta kızmaları bunun en büyük göstergesidir. Bu hissi kaybettirmemek tam aksine onu beslemek gerekir. Çocuklar giyinirken veya mahrem halleri sırasında ayrı bir odaya gitmeleri ve başkası görmeden üstlerini değiştirmeleri sağlanmalıdır.

*Bebeklikten itibaren çocuklar ev içi ve ev dışında çıplak bırakılmamalıdırlar. Ayrıca çocuklara 3-4 yaşından itibaren avret bölgelerinin başkaları tarafından görülmesinin doğru olmadığı adım adım öğretilmelidir.
*Ebeveynler ev içindeki kılık kıyafetlerine ve birbirleriyle olan ilişkilerine dikkat etmelidir.
* Yine çocuğa kendi bedeniyle anne-babasının ve diğer insanların bedeni arasında sınırlar olduğu anlatılmalıdır. Bilhassa tuvalet ihtiyacını giderirken başkaları tarafından görülmemesi gerektiği belirtilmeli, kapısı kapalı olan banyo veya tuvalete girmeden önce kapıyı mutlaka çalması gerektiğine dikkat çekilmelidir. Anneler çocuklarını yıkarken üstleri giyinik olmalıdır. Çocuğun da kendi avret yerini örtmesi öğretilmelidir. 
* Tuvalet eğitimini kazandıktan sonra çocuğun genital bölgelerine temas azaltılmalıdır. Temizliği esnasında sertlik ve zorbalık içeren davranış ve sözlerden kaçınılmalıdır.

* Çocuklar mahrem bölgelerine dokunarak, öperek ya da vurarak sevilmemelidir. Hele bunu çocuk istemediği halde zorla yapmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Aksi takdirde bu şekilde sevilmeye alışmış olan çocuk yabancıların müdahalesini sevgi gösterimi olarak anlayabilir, durumdan rahatsız olmaz, refleks geliştiremez.

*Bunu destekleyici olarak ebeveynler, bu bölgelerin ne gösterilmesinin ne dokunulmasının ne de konuşulmasının uygun olmadığı şuuru kazandırılmalıdır. Yine çocukların yanında kaba, argo, müstehcen sözlerin kullanılmamasına özen göstermeli, bunun ayıp ve çirkin olduğu şuuru kazandırılmalıdır. Çünkü bunlar çocukların mahremiyet hassasiyetlerini azaltır ve hayâ duygularını yok eder. Böyle bir durumla karşılaşıldığında da abartılı tepkiler verilmemelidir.

* Çocuğun şahsiyetine saygı gösterilmelidir. İstenmeyen bir durumla karşılaştığında hayır diyebilmeyi öğrenebilmesi için, onu zorla sıkıştırmak, okşamak, öpmekten sakınmak gerekir. Sevmek istendiğinde kendisinden izin istenmelidir. 'Seni öpebilir miyim?' diye onun iznini istemek (asla dudaklarından öpülmemelidir) çocuğun kendine güven duygusunu geliştirmesine yardımcı olurken bedeninin kendisine ait olduğunu ve istemediği birinin ona dokunması durumunda reddedebileceğini öğretir. Çocuk zamanla bu duruma alışır ve hayır demeyi öğrenir.

*Yalnız olduklarında dahi odalarına girerken izin istenmelidir. Böylece çocuklar, başkalarının odalarına girerken izin istemeleri gerektiğini kolayca öğrenebilirler. 

*Çantaları, dolap ve çekmeceleri karıştırılmamalıdır.
*Çocuklara’ kim kimdir’ bilinci verilmelidir. Çocuk babasının kardeşi olan amcasıyla ‘bakkal amca’ farkını öğrenmelidir. Şüpheciliğe meydan vermeden kime ne kadar güveneceğini öğrenip ‘Sınırlı güven duygusu’  bilincine sahip olmalıdır.

*Diğer taraftan başkalarının özel hâllerini araştırmamak, özel konuşmalara kulak kabartmamak, aile içerisinde yaşanan özel durumları üçüncü kişilerle paylaşmamak gerektiği de öğretilmelidir.



*Televizyon ve İnternette de mahremiyet sınırları olmalıdır.

Mahremiyet eğitimi ile ilişkilendirilen bir diğer konu da televizyon ve internet kullanımıdır. Televizyon ve internetten tamamen kopmanın mümkün olmadığı günümüzde bunların bir çok faydası yanında önemli tehlike ve zararlar da taşıdığı artık bilim çevrelerinde  kabul edilmektedir..

Çocuğun, televizyonda kavrayamayacağı düzeyde bir cinsellikle karşılaşması sağlıklı ruhi gelişimine ciddi bir sekte vurur. Bu nedenle çocukların gelişimsel düzeylerine uygun programlar izlettirmeli, bu konuda seçici olmalı ve televizyonu doğru izleme alışkanlıklarını ebeveyn kontrolünde edinmeleri sağlanmalıdır.
Bilgi Teknolojileri Ve İletişim Başkanlığı tarafından her internet kullanıcısına ücretsiz olarak tanınan filtre seçme hakkından haberdar olmalı, aile, çocuğun korunması konusunda hassas olmalıdır.

Bugün, ebeveyn gözetiminde olmayan bir çocuğun internette dolaşması, suç oranının çok yüksek olduğu, her türlü haram maddenin serbestçe satıldığı -filmlerde tasvir edilen- arka sokaklarda dolaşması kadar tehlikeli olabilmektedir. Bu sebeple çocuğun her gün internet ve bilgisayar kullanımına sınırlı bir süre ayırması sağlanmalı ve çocuğun bu konuda ebeveynin uyarısı olmadan kendi kendini kontrol etme bilinci geliştirmesine yardımcı olmalıdır.
Mümkünse bilgisayarını ortak kullanım alanlarına koymalı, küçük yaşta akıllı telefonlar alınmamalıdır. Ailenin bu konularda sınır koyma yetkisi olduğunu çocuk kavrayabilmelidir.

Ayrıca aile çocuğun dikkatini başka yöne çekerek çeşitli etkinliklerle meşgul etmelidir.

*Çocuğun eğitim sürecini kolaylaştırmak içinebeveynler de davranışlarıyla çocuklarına örnek olmalıdır

* Anne baba duasının önemine binaen ebeveynler çocuklarına bol bol dua etmelidir.

 ‘Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler (Furkan,74)

 

AKRABALAR ARASI MAHREMİYET

Kim mahrem kim değil bilincinin oluşturulması ve ona göre tutum ve davranışta bulunulması gerekir.

“..Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler.”

Ensardan bir zat, "Ya Resulallah, kayınlar [erkeğin akrabaları] hakkında ne buyurursunuz?" diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.), "Kayın ölümdür." buyurdular.(Müslim)

Mahrem sayılmayanlar nâmahremdir.

Ensest vak’alarının çoğunlukla yakın akrabalar arasında gerçekleştiği konusunda aileler özellikle anneler bilgilenmelidir. Paranoyaya varmadan alabilecekleri koruyucu önlemlerle çocuğun güvenliğini sağlama konusunda duyarlı olmalıdırlar. Bu konuda önem taşıyan br diğer husus da çocukla iletişimin güçlü olması, korkutan, eleştiren yaklaşımlardan uzak durulmalıdır ki herhangi bir olumsuzluk yaşanması halinde çocuk bunu öncelikle ailesiyle paylaşabilsin.

TOPLUMSAL HAYATIN MAHREMİYETİ

Bir kimsenin kendi hayatını, başkalarıyla hangi ölçüyle ve ne ölçüde paylaşacağını belirleme hakkına sahip olduğunu ifade eder.

İnsanların, toplumsal alana çıktığında kendi mahremiyetlerini korumaları gerektiği gibi başkasının mahremiyetine de saygılı olmalıdırlar. Sosyal alan kişinin kendi evi değildir. Bu alanda mahremiyet neyi gerektiriyorsa ona riayet etmesi gerekir. Zamanın kısa olması, mekanın evin içinden çok uzak olmaması, özel bir gün olması, toplumsal ya da bireysel bir baskı sonucu olması, ayıplanma ve dışlanma korkusu ve benzeri gerekçeler mahremiyet ihlâlini meşrulaştırmaz.

Nur,29: “İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.”

“İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evler” ifadesinin, az ya da çok kamuya açık yerler, mesleğini icra ettiği (özel bir nitelik taşımayan) kamusal mekanlar ile terk edilmiş eski yapılara işaret ettiği sahabe ve bütün müfessirler tarafından kabul edilmektedir. Ayetin “Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir” kısmı ise kamuya açık mekanlara girerken taşınması gereken hassasiyete vurgu yapar, ifsad edici kötü niyet ve düşünceler konusunda uyarır. Kamuya açık alanlarda dahi kişilik haklarının korunmasına, bunları ihlal edenlere dini ve ahlaki müeyyide getirmeye işaret eder. Bu yaklaşım modern hukuktaki “kişinin kamusal hayatına ilişkin ve aslı olmayan bilgiler yaymak ve kişiyi küçük düşürmek maksadıyla ve kötü niyetle ortak hayat alanına ilişkin hususların başkalarına aktarılması, kişilik haklarına saldırı teşkil eder. Bu saldırı da kişinin şahsiyet haklarından şeref ve haysiyetine yönelik tevacüz olarak kabul edilir” şeklindeki değerlendirmesiyle paralellik taşımaktadır.

Tecessüs Yasağı

Hucurat,12: “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”

“Müslümanlara eziyet etmeyin, onları ayıplamayın ve ayıplarını da araştırmayın. Kim Müslüman kardeşinin ayıplarını araştırırsa Allah da onun ayıplarını takip eder.” (İ. Mace, İ. Hanbel)

“Müslümanların gizli durumlarının ayıplarının peşine düşer, araştırmaya kalkışırsan, onların ahlakını bozarsın veya onları buna zorlamış olursun.” (Ebu Davud)

“Kardeşinin yazılı metnine onun izni olmadan bakan ateşe bakmış gibidir.” (Ebu Davud)

İsra,36: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur”

Başkasının telefonundaki, bilgisayarındaki görüntülü, sesli, yazılı mesajları, mektup ve e-mailleri, meslek sırlarını ve özel yazıları araştırmak, bakmak gayr-i ahlakidir, tecessüs yasağı içerisinde yer alır.

 

 

 

KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI VE SOSYAL MEDYA MAHREMİYETİ

Anormal Olan Durumun Normalleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları ve Sosyal Medya

“ Günümüzde mahrem sözü, artık çok az şey ifade ediyor insanlara. Gelişen iletişim araçları, mahremiyet kavramına öyle bir darbe indirdi ki, az buz değil. Örneğin, televizyonda insanların yaşamı en ince ayrıntısına kadar cümle âleme teşhir ediliyor. Evleniyor, boşanıyor, aldatıp aldatılıyor, soyup soyuluyor. Yaşanılan her türlü güzellik ve kepazelik gözler önüne seriliyor. İnsanlar koltuklarında oturup bu iğrençlikleri, büyük bir iştah ve ikiyüzlülükle tüketiyor.” (Elif Şafak)

Kişilerin mahremiyet algıları, sosyal ağ ortamlarında benliklerini sunma yarışına girerek görme, gösterme ve gözetle(n)meye dayalı yeni bir iletişim şekli edinmeleri sonuncunda dönüşüme uğramıştır. Gayr-i ahlaki, anormal ve aşırı olan tutum ve davranışlar bu iletişim şekliyle normalleşme sürecine girmiştir. Beğenilme ve kabullenilme arzusundan beslenen bu davranışlar giderek insanımızda değer ve ahlak erozyonuna sebep olmakta, aile ve toplum düzeninde telafi edilemez bozulmalara yol açmaktadır.

Sosyal Medya Mahremiyeti İhlâlinde Oluşabilecek Zararlar

Ne Kadar Tehlikeli Olabilir ki?

* “Dijital medyanın kişinin mahremiyetini etkilemesi iki yolla oluyor. Biri, kişisel bilgilerinin yayınlanması, diğeri dijital medyanın ticarete dayalı iş modeli. Yani Facebook ve diğer sosyal medya araçları kişisel bilgileri sürekli topluyor. Kullanıcıların online olarak ne yaptıklarını, nereleri ziyaret ettiklerini, kiminle arkadaş olduklarını üretici firmalarla paylaşıyor. Cep telefonu aracılığıyla da fiziken hangi uygulamaları kullandıklarını izliyor. Şirketler bu bilgileri tek tek çocukları hedef almak için kullanıyor. Kullanıcıların kişisel özelliklerine göre pazarlama stratejilerini belirliyor. Daha sonra kişilerin detaylı bilgileri toplanıp şirketlere satılıyor. Bu veriler devlet tarafından da kullanılabilir. Bu işlemler internet kullanıcılarının rızası ve bilgisi olmadan yapılıyor.”

*Gizlilik ve mahremiyeti ortadan kaldırır: Zuckerberg (Facebook kurucu Ortağı) “Web de kişisel mahremiyet nereye gidiyor? Sorusuna verdiği cevapta Harvard Üniversitesi öğrenci yurdundaki günlerden itibaren, internette kişisel siteler ve bloglar sayesinde meydana gelen toplumsal değişmeleri örnek göstererek kişisel mahremiyet duygusunun artık sona ermekte olduğunu ve kişisel mahremiyetin artık bir sosyal norm olmaktan çıktığını ifade etmektedir.

*Utanma duygusunu yok eder: (“facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım siteleri insana utanmayı unutturmaktadır./Rowland Miller, PskProf, ABD)

*Kötü emellilere uygun zemin hazırlar

*Bugün evliliklerin sona ermesinde en büyük etken sosyal ağlar üzerinden yapılan aldatmalardır. Verilere göre sosyal medya her beş evlilikten dördünün boşanma gerekçesidir.

Sosyal Medya Mahremiyetinin İhlal Edilme Sebepleri:

*Görünmek, göstermek, fark edilmek: İnsanların mahremiyet ölçülerini gözetmeden sergiledikleri görünür olma heveslerinin altında ‘varoluşsal’ bir sorun vardır. İmajın ve görünürlüğün fazlasıyla öne çıktığı günümüzde “görünmemek” nerdeyse tümüyle yok sayılmak gibi algılanıyor. İnsanlar varlıklarını bir başkasına onaylatmak için, hayali seyircilerinin gözünde önemli ve değerli biri olabilmek için daha fazla görünmek istiyor. Bu bir bakıma kişideki ‘onaylanma’ ihtiyacının dışavurumudur. (Görünüyorum o halde varım!)

Varolmanın şartı “görünür olma”ya endekslenirken, nedense hep en güzel, en mutlu, en neşeli anlar paylaşılır. Bu durum, mutluluğu ve huzuru kendi dünyasında bulamayan insanın, “mış” gibi yaparak bir illüzyon yaşaması ve kendini de buna inandırmaya çalışmasının bir dışavurumudur.

Sanal dünyadan sanal mutluluklar devşirmek belki o an için insanı tatmin eder, ancak yerle bir olan mahremiyetin ve gerçekliğin onarılması o kadar kolay olmaz.

*Her beğeni (like) ile beyinde serotonin (mutluluk) hormonu salgılanır ve bu durum kişiyi aynı davranışı tekrara yönelterek bağımlılığa zemin hazırlar.

*Yapılan araştırmalara göre internet, araştırma yapmak haber okumak vs den daha çok bireylerin günlük hayatta kabul görmeyen duygu ve davranışlarını bir tatmin yolu olarak kullanıldığını göstermektedir. Kendi kimliği ve sosyal statüsünden memnun olmayanlar sanal ortamda hayal ettikleri kişi kimliğine bürünebilmektedir. Böylece insanların gerçeklik algıları zarar görmektedir.

Sosyal Medyada Mahremiyetin Korunması İçin Ne Yapmalı?

Özel bilgiler asla paylaşılmamalı, gizlilik kuralları ve anlaşmaları dikkatli okunmalı, subjektif görüşlerden çok değişmez kalıcı şeyler paylaşılmalı, profil güvenilir hale getirilmeli, görünürlük sınırlanmalı, kabul edilecek uygulamalarda dikkatli olunmalı, iş ve zevk birbirine karıştırılmamalı, gayri ahlaki programlar izlenmemeli  bilinçli bir kullanıcı olunmalıdır.

Bu hususların yanı sıra müminin hangi zaman ve zeminde olursa olsun Allah’ın her şeyi gören, bilen ve duyan olduğunu hatırdan çıkarmaması gerekir. Dinin gündelik hayatına olduğu gibi dijital ortamdaki tutumlarına ve sanal ilişkilerine de yön verdiğinin bilincinde olmalıdır. Sağlam inanç hassas ve daimi bir ibadet hayatının yanında  dürtülerini kontrol eden, iradesine hakim bir şahsiyet olmalıdır.

Sosyal Medya Fıkhı:

*Gerçek hayatta yapılması caiz olmayan sanal alemde de caiz değildir. Günlük hayatında evine perde, kapısına kilit asan kişinin internetteki davranışları arasında çelişki olmamalı.

*Kişilerin kendi asıl kimliklerini gizleyerek, görünmemenin verdiği rahatlık ve kontrolsüzlükle sınırsız ve sorumsuz paylaşımlar yapması caiz değildir.

*İzinsiz olarak başkalarına ait sosyal medya sayfalarını ziyaret etmek caiz değildir

*Takipçilerin haset, kıskançlık, öfke, nefret gibi kötü duygularını artıracak paylaşımlar yapmak uygun değildir.

*İhtiyaç ve gerekli kullanım dışında zaman israfı boyutunda medyayı kullanmak caiz değildir.

 

KAYNAKÇA

D.İ.A

Levent.Eraslan, Sosyal Medya ve Gençlik

Nevzat Aydın, Hadislerde Mesken Mahremiyetini Tehdit Eden Unsurlara Karşı Alınan Önlemler

Faruk Önder, İnternet Çağında Pozitif Ebeveynlik, Timaş, İst.2015

Nevzat Tarhan, Bilinçli Genç Olmak, Üsküdar Üniversitesi

Adem Güneş, Nezaket ve Zerafet İçin Mahremiyet Eğitimi

Mesut İnan, Mahremiyet Kişiye Ait Özel Alan Tartışmaları, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi  18/2008 s.203-209

Yavuz Ünal (Editör), Mahremiyet AlgılarıSempozyumu , ORİV

Diyanet Aylık Dergi, Çevrim İçi Tehlike İnternet Bağımlılığı, Ağustos 2010

Diyanet Aylık Dergi, Hayatın Nevbaharı, Gençlik ve Sorunları, Eylül 2009

Diyanet Aylık Dergi, Sosyal Ağlar ve İletişim Ahlâkı, Ocak, 2012

Mehmet Görmez, Mahremiyet Bağlamında Sosyal Medya ve Aile Forumu, 2016)

İlhan Korkmaz, Facebook ve Mahremiyet, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 107

Hadislerle İslâm, Beden Mahremiyeti, 4.cilt, s.251

Hüseyin Köse (Editör), Medya Mahrem, Ayrıntı

5152 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam735
Toplam Ziyaret4763585
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI