• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İslâm Hukukunda Yeni Bir Alan: Sosyal Medya Fıkhı

İSLÂM HUKUKUNDA YENİ BİR ALAN: SOSYAL MEDYA FIKHI

...

İSLÂM HUKUKUNDA YENİ BİR ALAN: SOSYAL MEDYA FIKHI

Dr. Öğretim Üyesi M. Raşit AKPINAR
Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Modern insanın 21. yüzyılın başlarında kendisiyle tanıştığı sosyal medya, kısa sürede sadece bir iletişim aracı olmanın ötesine geçmiş ve eğitim, kültür, sanat, ekonomi, siyaset, sağlık gibi birçok alanda köklü bir dönüşüm ve yeniliği beraberinde getirmiştir.

Kişilerin kendilerini tanımlayan bir profil oluşturarak paylaşım yapmasına, bağlantıda olduğu diğer kullanıcıların profil ve paylaşımlarını incelemesine imkân veren sosyal ağ teknolojisi, kullanıcılar tarafından üretilen bilginin basit, anlık ve çift taraflı olarak paylaşımına imkân sağlayan yeni bir medya sistemi oluşturmuştur.

Esasen bu yeni sistemin ürün ve hizmet çeşitliliği, medya kavramının sınırlarını zorlamaktadır. Zira tek yönlü bilgi paylaşımının benimsendiği geleneksel medyanın aksine sosyal medya, insanların fikirlerini, anılarını veya anlık olarak ne yaptıklarını paylaşmalarını amaçlayan Wordpress, Twitter gibi blog ve mikrobloglarla; Facebook, LinkedIn gibi sosyal ağlarla; Wikipedia gibi kolektif bir çalışmanın ürünü olan internet ansiklopedileriyle; YouTube ve Instagram gibi fotoğraf, müzik, video ve canlı yayın paylaşım siteleriyle; Şikayetvar gibi ürün ve şirket eleştirilerini konu alan sitelerle; aralarına fetva sitelerini de dâhil edebileceğimiz Diyanet Fetva, Google Answers gibi soru cevap siteleriyle; Second Life gibi sanal gerçeklik platformlarıyla; kitap, makale, oyun ve uygulama paylaşım ortamlarıyla zengin bir içerik sunmaktadır.

Sosyal medya üzerinden dile getirilen fikir ve düşünceler, sanal dünyanın sınırlarını aşarak çoğu zaman gerçek hayatta bir karşılık bulmaktadır. Büyük toplumsal olayların, protesto, ayaklanma ve iç savaşların sosyal medya üzerinden tetiklendiğine sıkça şahit olmaktayız. Ticarî firmalar müşterilerini sosyal ağlar aracılığıyla haberdar edebilmekte, birçok kurum ve kuruluş, üyelerini bu ağlar üzerinden örgütleyebilmekte hatta resmî müesseseler bile duyuru ve tebligatlarını bu siteler aracılığıyla yapabilmektedir.[1] Sosyal medya, insanların evden çıkmadan alışveriş yapabildikleri, bir eğitim kurumunun kayıtlı öğrencisi olarak sunduğu tüm eğitim olanaklarından yararlanabildikleri, bulundukları yerden kamuoyu oluşturabildikleri yahut hastaneye gitmeden tedavi olabildikleri, sadece iletişim aracı olmanın ötesinde “global köy”[2] olarak da isimlendirilen toplumsal bir mekân hüviyeti kazanmış durumdadır.

Hukukun Konusu Olarak Sosyal Medya

Yeni bir alan olarak sosyal medya hukukunun modern hukuk kültüründe yer edinmesi oldukça yenidir. Bunda hukuk kurallarının toplumsal gelişmelerin ardından teşekkül etmesi ve sosyal medya ile ilgili önerilen hukukî düzenlemelerin ifade özgürlüğü, bilgiye ulaşma ve haber alma hakkı gibi evrensel yayın ilkeleri ekseninde eleştirilmesinin etkisi bulunmaktadır. Fakat her halükârda yaygın bir kullanıcı kitlesi bulunan ve hizmet çeşitliliğiyle hayatın her alanını kuşatan sosyal medyadaki tasarrufların hukuka uygunluğu sorgulanmaya başlamıştır.

Bireylerin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdikleri her paylaşım ya da faaliyetin hukukî veya cezaî sorumluluğunun bulunabileceği genel bir prensip olarak kabul edilmektedir. Her şeyden önce sosyal medya, her türlü sıradan ve nitelikli suç için araç olma potansiyelini taşımaktadır. Üstelik hakaret, nefret söylemi ve ırkçılık suçları ile yanlış ve yanıltıcı bilgi beyanında bulunmak gibi dolandırıcılık kapsamında değerlendirilen suçlar, sosyal ağlar aracılığıyla daha kolay gerçekleştirilmekte ve daha tesirli olmaktadır. Pek çok suçun alenî bir biçimde işlenmesi o suçun nitelikli halini oluşturur ve cezada artırıcı etkiye sahiptir. Sosyal medya aracılığıyla işlenen suçlar da geniş kitlelere ulaşabileceğinden bu kapsamda görülmektedir. Diğer taraftan aracılık vasfının ötesinde, “profil hırsızlığı” gibi sosyal medyaya özgü fiiller de hukukun konusunu ilgilendirmektedir.

Bazı ülkeler sosyal medyayı doğrudan veya dolaylı olarak kapsayan hukukî düzenlemeler benimsemiş olsa da sanal ortamda suçun oluşumu, tespiti ve takibi, yaptırımların yeterliliği ve uygulanabilirliği konusunda bir dizi problem söz konusudur. Sözgelimi mevcut ülke hukukunun geçerli olmadığı bir başka ülkede sosyal medya üzerinden işlenen suçlar, yetki karmaşasına yol açmakta, nihayetinde uluslararası hukuk kurallarının işletilmesi de sürecin uzamasına ya da sonuçsuz kalmasına sebep olmaktadır. Benzer şekilde sosyal medya şirketlerinin adlî kurumlarla iş birliği yapmak istemeyişi, bilişim sistemi ihlâlleri ve sahte hesap iddiaları suçlunun kimliğini tespit etmeyi zorlaştırmaktadır.[3]

İslâm Hukuku Açısından Sosyal Medya

İnsanın iletişim kurmaya yatkın bir varlık oluşu, onun bu isimle anılmasını da sağlayan ayrılmaz bir özelliğidir (insan = ünsiyet kuran). İnsanın bu tabiatının farkında olan İslâm’ın iletişim ve sosyallik anlayışı ise modern dünyanın ulaştığı seviyenin çok ilerisindedir. Şöyle ki İslâm kültüründe insan, kendi cinsi dışındaki varlıklarla iletişim kurabilecek kadar sosyaldir. Onun sosyalliğinin sınırları cin ve melekleri, hayvan ve cansız varlıkları dahi içine alabilecek kadar geniştir. Kur’ân’ı Kerim’de meleklerin peygamberlerle iletişim içinde olduğu, müminlerin bağışlanmaları için dua ettiği, zayıf düştükleri savaşlarda onlara yardım ettiği, insanlara bazı bilgileri öğrettiği ve meleklere düşmanlık edenlerin Allah’ın da düşmanı olduğu haber verilir. Benzer şekilde bazı ayetler, hem peygamberlerin hem de insanların cinlerle olan iletişim ve münasebetlerine değinir.[4] Yine Hz. Peygamber’in hayvan sevgisine yönelik tavsiye ve müjdeleri ile onlara kötü muameleyi yasaklaması çok sayıda hadise konu edilmiştir.[5] Bu tavsiyelerin pratik hayata aktarılmış en güzel örneklerini kuş köşkleri inşa eden, kuş evlerini cami mimarisinin bir parçası haline getiren, mezarlıklara hayvan sulukları yapan ve hayvan dernekleri kuran tarihî mirasımızda görmek mümkündür. Tüm bunların ötesinde kutsal sayılan iki harem bölgesinde hayvanlar ve bitki örtüsüne zarar vermenin dinimizce yasaklanması, Hz. Peygamber’in yaşadığı kayıplara ve acılara şahitlik eden Uhud Dağı için “Uhud bir dağdır, o bizi sever biz de onu severiz.” şeklindeki açıklaması[6] İslâm’ın sosyallik anlayışının hangi boyutlarda olduğu hakkında fikir verir niteliktedir.

Buna rağmen günümüz Müslümanlarının iletişim fırsatları sunan sosyal medyadan gerek kişisel gelişimleri açısından gerekse İslâmî hizmetler noktasında yeterince yararlanmayışı üzerinde düşünülmelidir. Bunda sosyal medya kullanımının dinen sakıncalı olduğu yönündeki fetvalar etkili olsa da esas problem, çağın getirdiği yeniliklere uyum sağlayamama kaynaklıdır. Ne yazık ki gelinen noktada insanlar ve kurumlar arası iletişimin bir anlamda sosyal medyaya kayması göz ardı edilmektedir. Henüz bir sosyal medya hesabı bulunan cami ve derneklerin, eğitim kurumu ve vakıfların sayısı oldukça yetersizdir.

Bu açıdan bakıldığında, İslâm hukuku açısından tasvip edilmeyen bazı tasarrufların gerçekleşmesine aracılık ettiği gerekçesiyle sosyal medya kullanımını bütünüyle gayri meşru ilan etmek isabetli gözükmemektedir. Pratik hayatta bir karşılığı bulunmayan bu yaklaşım yukarıda çerçevesi çizilen sosyallik anlayışıyla örtüşmemesi bir yana, İslâm hukuk usûlünde hükümlerin belirlenmesinde etkili olan aslî ibâha ve maslahat prensipleriyle de çelişmektedir. Bunun yerine sosyal medya kullanımında yol gösterecek genel ölçüler ihdas edilmeli ve sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen her bir tasarrufun ayrı ayrı mahiyet analizi yapılarak meselenin hükmü belirlenmeye çalışılmalıdır.

İslâm hukuk literatüründe dinî hükümlerin gayesinin, beş temel ilkeyi muhafaza etmeye yönelik olduğu kabul edilir. Zarurî maksatlar diye adlandırılan bu hedefler dini, canı, aklı, nesli ve malı korumayı öngörür. Sosyal medyanın kullanım biçimi ve amacı, bu temel maksatlarla çatıştığı takdirde meşrûiyet sorunu gündeme gelecektir.

Sözgelimi malın korunması amacıyla İslâm ticaret hukukunda alışveriş esnasında müşteri ve satıcının birbirini aldatması, akdi bozan unsurlar arasında değerlendirilmiştir.[7] Sosyal medya şirketlerinin tıklama prensibine dayalı reklam politikalarının, kullanıcıları hile ve aldatmaya sevk ettiği söylenebilir. Şöyle ki, tıklanma sayısıyla orantılı bir komisyon vadeden bu sistemde reklamın yayınlandığı sayfanın sahibi, o reklama daha fazla kişinin tıklaması için her türlü yolu denemektedir. Takipçilerine ve sayfasını ziyaret edenlere sürekli olarak ilgili reklamın linkini yollamakta veya sayfasını, kaçınılmaz olarak o bağlantıyı tıklamalarını gerektirecek bir şekilde tasarlamaktadır. Bunun sonucunda ziyaretçiler, ilgilenmedikleri halde reklama tıklamak zorunda kalmakta, bu da reklamı yayınlayanın haksız kazanç teminine sebep olmaktadır.

Filtreleme tekniğiyle çalışan reklamların, içeriği konusunda da sıkıntılar mevcuttur. Şöyle ki reklamı kendi sosyal ağında yayınlayan kişi, sözleşme gereği kendisine aracı olan kuruluş tarafından önerilen tüm reklamları yayınlamak zorunda kalmaktadır. Bu durumda İslâm’ın tecviz etmediği ürünlerin (mesela alkol ürünleri), ya da İslâm îtikadına aykırı bazı fikir ve ideolojilerin (mesela kilise reklamları) veya müstehcen içeriklerin tanıtımı kişinin iradesi dışında yapılmış olmaktadır. Kullanıcılarına sadece reklam izleterek gelir vadeden sosyal medya uygulamaları ise gerek kurulum amacı gerekse işleyişleri açısından hukukî problemler barındırmaktadır.

Yine sosyal medya üzerinden yapılan alım satım işlemlerinde, müşterinin alışverişi feshetme hakkını kullanması her zaman mümkün olmamaktadır. Sosyal medya firmaları satıcılara bu hakların kullanımına ilişkin bazı kurallara uyma zorunluluğu getirse de uygulamada denetim ve yaptırım eksikliği bulunmaktadır. Nihayetinde kural ihlâlinde bulunan bir satıcının yeni bir hesap açarak benzer işlemleri yapması çok kolay olmaktadır. Ayrıca sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen ticarî işlemler, vergi kaçırma ve haksız rekabete konu olması nedeniyle modern hukuk tarafından da tartışılmaktadır.

İslâm hukuku açısından sosyal medyanın belki de en problematik yönü, mahremiyet ihlâllerine kapı aralamasıdır. Dünya nüfusunun neredeyse yarısının kullandığı sosyal medyanın[8] çok geniş bir yelpazede bilgi paylaşımını teşvik etmesi, özel kalması gereken anların gizliliğine zarar vermekte ve mahremiyet ihlâllerini doğurmaktadır. Sosyal medya şirketlerinin mahremiyet ve gizlilik politikalarında yaptığı iyileştirmeler, bu ihlâlleri önlemede çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Örneğin özel bilgilerin, mahrem fotoğrafların sadece belirli kişilerle paylaşılması tercih edilse dahi, nihayetinde bu fotoğraflara firma yetkilileri ya da kötü niyetli kişilerin erişme potansiyeli çoğu zaman mümkün olmaktadır.

Ayrıca pazarlama stratejileri gereği üyelerin okuduğu makalelerden, incelediği sayfalara, arkadaşlık kurduğu kişilerden satın aldığı ürünlere varıncaya kadar sanal dünyadaki tüm hareketliliğini takip ederek kullanım istatistiklerini arşivleyen çerez politikaları, mahremiyeti zedeleyen bir başka husustur. Çerezlerin saklanması yoluyla yahut kullanıcının kendi paylaşımlarından hareketle derlenen bilgiler kategorize edilerek firmanın kendisi tarafından kullanılmakta yahut üçüncü kişilere ticaret maksadıyla veya kötü amaçlarla pazarlanmaktadır.

Sosyal medya üzerinden yapılan yazışma ve görüşmelerde mahremiyet sınırlarının aşılması bir diğer problemdir. İslâm’ın kadın ve erkek ilişkilerinde çizdiği sınırlar, çoğu zaman sanal dünyada kolayca aşılmaktadır. Sosyal medyanın dayattığı beğenilme ve popüler olma tutkusu, insanların mahremiyet algısını da değiştirmiş durumdadır. Mahrem olmayan karşı cinslerin birbirinin arkadaş listesinde yer alması, gerçek hayatta birbirinin yüzüne karşı söylenmesi yadırganacak ifadelerin emojiler yahut beğenilerle iletilmesi çoğu zaman tasvip edilmeyen sonuçlara götürebilmektedir. Ayrıca gayrimüslimlerle arkadaşlık tesis edilmesi ve onların paylaşımlarının beğenilmesi kimi zaman dinî sorumluluklar yüklemektedir.

Sosyal medya hem gerçek yaşamda suç teşkil eden eylemlere aracılık etmesi hem de sanal dünyaya özgü suçlara ev sahipliği yapması yönüyle İslâm ceza hukukunun inceleme alanına girmektedir. Gerçek hayatta da suç kabul edilen fiillerin sosyal medya üzerinden işlenmesi durumunda hüküm zaten açıktır. Örneğin sosyal medyada en yaygın işlenen hakaret, iftira, nefret ve ayrımcılık, haberleşmenin gizliliğini ifşa, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma gibi suçlar İslâm hukukuna göre cezaî sorumluluklar taşımaktadır.

Sosyal medyaya özgü hukuk ihlâlleri arasında yer alan, sahte (fake) profil kullanımı, profil hırsızlığı, genelde bu türden hesaplarla kamuoyu ve algı oluşturma, itibar suikastı gerçekleştirme, kişilerin rızaları dahilinde olsa bile paylaştığı görselleri kaydetme, kötü amaçlarla çerez bilgilerini depolama, bu yolla sosyal medya kullanıcılarının takip ettikleri kişi, kurum ve yayınlar ile yaptıkları alışverişler üzerinden ilgi ve eğilimlerini tespit ve takip etme, kişisel verileri kaydetme ve bu verileri üçüncü taraflara pazarlama, bilinmemesi ve yayılmaması herkes için faydalı olan bilgileri paylaşma (blog ifşacılığı) gibi fiiller de İslâm hukuku açısından tasvip edilemez.

Bütün bunların ötesinde müdahil olduğu alanlar bakımından beşerî hukuka göre daha kuşatıcı olan fıkıh, kişinin vücut ve ruh sağlığına zarar verecek nitelik ve nicelikte sosyal medya kullanımını tecviz etmez. Yapılan araştırmalarda sosyal ağların, bireyi sürekli insanların ilgisini kendi üzerine çekmeye ve diğer insanlara karşı egoist bir tutum takınmaya yönelttiği için narsisizm; paylaştığı içeriğin takdir görmeme kaygısı ve ummadığı yorum ve tepki alma endişesi taşımaya sevk ettiğinden anksiyete, bir kişiyi rahatsız edercesine takip etmek ve hakkındaki her şeyi bilmek istemeye sürüklediğinden stalking, zihni meşgul etmesi sebebiyle dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi kişilik bozukluklarını tetiklediği ifade edilmiştir.[9] Kötü ve bilinçsiz sosyal medya kullanımının yol açtığı sağlık sorunları, sosyal medya hastalıkları adıyla tıp literatürüne girmiş durumdadır. Bir gün lazım olur düşüncesiyle internette karşılaştığı her şeyi indirmek (cheeseepodding), insanlar için kaynak oluşturmayı saplantı derecesinde abartmak (wikipedializm), telefonu olmadan bir yere gidememek (crackberry), bir kişinin çevresindekileri sürekli olarak arama motorları ve sosyal medya üzerinden araştırma merakı (Google takibi), sosyal ağ sitelerinde insanların fotoğraflarına saatlerce bakarak zaman geçirmek (photolurking), yüz yüze iken gerçekleştirmeye cesaret edilemeyen hakaret ve sataşma gibi suçların sanal kimliklerin ardına gizlenerek işlenmesi (cyber bullying) bu hastalıkların en bilinenlerine örnek verilebilir. İslâm hukuku açısından bu sonuçları doğuracak sosyal medya kullanımı da sakıncalı kabul edilmelidir.

Sosyal medyanın bilgiye ulaşma, iletişim ve haberleşme, muamelata dair birçok işlemde yadsınamayacak kolaylıkları hayatımıza taşıdığı bir gerçektir. Ancak her alanda olduğu gibi sanal alemde de İslâmî ölçülere göre belirlenen kırmızı çizgilere dikkat edilmesi kaçınılmazdır. Bu perspektifle kötülüğün yayılmasını hoş görmeyen, her türlü tecessüsü ve insanların gizli yönlerinin ortaya çıkarılmasını yasaklayan ayet ve hadisler[10] sosyal medyada paylaşım yaparken her zaman hatıra getirilmelidir. Benzer şekilde Kişinin ilgisi olmayan şeyleri terk etmesini dininin güzelliği olarak tarif eden hadis, sosyal medyada sörf yaparken yol gösterici temel ilke kabul edilmelidir. Başkasının evine girmek için üç defa izin istenmesini tavsiye eden hadis istenmeyen e-postalar (spam) gönderirken akılda tutulmalı; sosyal medyadaki tüm paylaşımlar, fâsık bir kimsenin getirdiği haberin araştırılmasını salık veren ayet[11] doğrultusunda güvenilirlik testinden geçirilmelidir. Sahte profil hesapların ve başkası adına yapılan paylaşımların, sahiplerini “Bizi aldatan bizden değildir.”[12] uyarısının muhatabı yapabileceği unutulmamalıdır.

Kaynak: Din ve Hayat Dergisi



[1] Akpınar, M. Raşit, “İslam Hukuku Açısından Sosyal Medya”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 28, (2017/3), s. 494.

[2] Mcluhan, Marshall, The Global Village, USA: Oxford University Press,1986.

[3] Akpınar, s. 496.

[4] En’am 6/128; Hıcr 15/27; Kehf 18/50; Neml 27/39; Cin 72/6.

[5] Buhârî, Cihad 152; Müslim, Selâm 148; Birr 78, 79; Ebû Dâvûd, Cihad 112;Cenâiz 1; Nesâî, Dahâyâ 42; Dârimî, Edâhî 16.

[6] Buhârî, Megâzî 27; Müslim, Hac 503-504.

[7] Serahsî, el-Mebsût, XIII, 18.

[8] We Are Social 2019 Global Digital Report.

[9] Rosen, Larry D., “Poke Me: How Social Networks Can Both Help and Harm Our Kids”, 119th Annual Convention of the American Psychological Association, Washington 2011.

[10] Nisâ 4/148; Nûr 24/19; Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 36, 58.

[11] Hucurât 49/6.

[12] Müslim, İman 164.

1176 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam1810
Toplam Ziyaret4728377
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI