• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Mustafa Soykök'ün Kaleminden "Gençlik ve Ramazan"

Gençlik ve Ramazan, İslamın Gençliğe Verdiği Değer, Ramazan'da Genç Olmak, Gençlik ve Oruç, Gençlik ve İbadet... Mustafa Soykök yazdı...

Gençlik ve Ramazan

Genç kelimesi; Farsçadan dilimize geçmiş bir kelimedir ve «hazine» demektir. Ulaştığımız her genç ile bir hazine kazanıyoruz. Kaybettiğimiz her genç ile bir hazine kaybediyoruz. Gençlerini anlamayan, hayatı gençlerle anlamlandırmayan bir millet geleceğini kaybetmeye mahkûmdur. Dünyayı güzelleştirmek isteyen bütün peygamberler kendilerine genç arkadaşlar bulmuşlardır. Tarih boyunca toplumsal dönüşümlerin öncüsü daima gençler olmuştur.

Hz. Ali örneğinin gösterdiği fedakarlık ortadadır, Mus’ab b. Umeyr örneği ortadadır. Ve daha nice dava sahibi, ideal sahibi gençler ve gerçekleştirdikleri dönüşüm ortadadır.

Hayata dair umutları, heyecanı tükenmiş, yüreğinin gücü bitmiş her genç bu toplum için bir vebaldir. Mevlana’ya «falanca şehirde bir genç intihar etti» demişler. «Nasıl olur? Orada hiç Müslüman yok muymuş? Hiç mi elinden tutan olmamış, hiç mi yüreğine dokunan olmamış?» diye cevap vermiş.

Ramazan ayındayız. Sevgi, kardeşlik, paylaşma duygularının yoğun olarak yaşanması gereken bir kutlu zaman dilimindeyiz. Geçtiğimiz senelerde Diyanet İşleri Başkanlığımızın Ramazan temalarından biri “Kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman” şeklinde idi. Ramazan bize birbirimize dokunmamızı, birbirimizin halinden anlamamızı öğretir. Bu sene de “Üzerinde her canın hakkı var. Bu Ramazan ve her zaman” şeklindedir Ramazan temamız.

Bir Kızılderili atasözü diyor ki “yaşadığımız dünya bize atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan emanettir.” Yeni neslin üzerimizde hakkı vardır. Çocukların ve gençlerin üzerimizde hakkı vardır. Gençlerin umut, heyecan ve motivasyonunu artıracak yaklaşımlar içerisinde olmalıyız. «Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.»

Terör gruplarının, küresel şer odaklarının, şeytani din ve ideolojilerin, vahşi kapitalizmin gençliğe dair planlar kurdukları bir çağda yaşıyoruz. İşsizlik başta olmak üzere sosyal sorunlardan en fazla etkilenenlerin gençler olduğunu görüyoruz. Sevgi ve güven ortamından mahrumiyet, dağılmış aileler vb. nedenlerle gün yüzüne çıkan kişilik problemleri, arkadaş ve okul çevresinden etkilenerek geliştirilen olumsuz davranış kalıpları, sokak ve sosyal çevre problemleri, inanç ve değer problemleri yaşadığımız çağın gençlik sorunlarıdır.

Ne için üzüldüğünü, hangi kaygı ve endişeleri taşıdığını bilmediğimiz bir gencin yüreğinden tutamayız. Yüreğine dokunamadığımız gençlerle geleceği inşa etmemiz ise asla mümkün değildir.

Orucun farz kılınışını anlatan Bakara 183. Ayeti kerime, Yüce Allah’ın يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ hitabıyla söze başlıyor. “Ey İman Edenler!” Çünkü oruç; iman edenlerin, orucun kendilerine kazandıracağı erdemleri ciddiye almaları gereken bir ibadettir.

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُم Sadece sizler değil sizden önceki ümmetler de oruç ibadeti ile sınanmışlardı. Ramazan sadece sizler için değil sizden önceki ümmetler için de bir eğitim ve arınma fırsatı olmuştu. Niçin? Çünkü oruç takva ile sonuçlanan bir ibadettir: Ayetimizin sonundaki  لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Umulur ki “Takva” sahibi olursunuz.” ifadesi bunu göstermektedir.

Orucun bu boyutu özellikle genç kardeşlerimiz için önemli bir konudur. Peki takva sahibi olmayı nasıl anlamalıyız?

1-      Takva öncelikle bu sorumluluk bilincini ifade eden bir kavramdır. Gençler nemelazımcı olamazlar, yaşadıkları dünyanın gidişatından sorumludurlar. Gençlik heyecan ve coşkusu bunu gerektirir. Ramazanın insanlara kazandırmak istediği erdem bunu gerektirir.

Gençleri bekleyen en büyük tehlike; hız ve haz çağının tutsakları olarak, çevresindeki canlara/canlılara karşı hassasiyetlerini yitirmeleridir. Sadece kendi mutluluklarını düşünmeleri başka insanların mutluluklarına dair bir yürek sızısı taşımamalarıdır. Ramazan bize merhametli olmayı öğretir. Ramazan bize bizim sahip olduğumuz nimet ve imkanlardan mahrum olan insanları görmemizi öğretir. İşte bu yüzden üzerinde her canın hakkı var bu Ramazan ve her zaman diyoruz.

2-      İkinci olarak takva sahibi olmak “korunaklı” olmayı ifade eder.

Hadis-i şerifte Cenab-ı Peygamber (sas) bütün ibadetlerde olduğu gibi orucun da insan davranışlarını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret ediyor:

الصِّيَامُ جُنَّةٌ ، فَلاَ يَرْفُثْ وَلاَ يَجْهَلْ ، وَإِنِ امْرُؤٌ قَاتَلَهُ أَوْ شَاتَمَهُ فَلْيَقُلْ إِنِّى صَائِمٌ .

“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa iki defa ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum.’ desin. Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah oruçlu için şöyle buyurur): ‘O, yemesini, içmesini ve şehevî arzularını sırf benim için terk ediyor. Onun mükâfatını bizzat ben vereceğim.’”[1] Bu ifadeler bize ibadet, ahlâk ve iyilik yapmanın iç içe olduğunu gösterir.

Gençler ahlakı sadece cinsellikle alakalı konularla sınırlandırmamalıdırlar. Allah Rasulü (sas) gönderiliş gayesini güzel ahlakı tamamlamak olarak ifade etmiştir. Ahlak dinin bizde meydana getirmek istediği, ibadetlerle oluşturmak istediği bir kıvam olarak görülmelidir.

Ahlak ilmi ile meşgul olan bilginler ahlakı şu şekilde tanımlamışlardır. Ahlak: kişinin kendisi için istediğini başkaları için de istemesi, kendisi için istemediğini başkaları için de istememesidir. Bu tarif bildiğiniz gibi Hz. Peygamber’in (sas) bir hadis-i şerifinden mülhemdir. Efendimiz söz konusu hadisinde bunu imanın kemaliyle alakalı bir konu olarak ortaya koymuştur. Gençler olarak biz kendimiz için ne istiyoruz. İyi şeyler güzel şeyler istiyoruz. O halde bütün insanlar için iyi olan, güzel olan şeyleri isteyeceğiz. Bütün insanlar için iyilik ve güzellikleri çoğaltmanın gayretinde olacağız.

Gençler kesinlikle inanç, yaşantı, dünya görüşü, renk, dil, ırk ayrımlarını bir ayrışma ve çatışma sebebi saymamalıdırlar. Bunlar bir baskı ve zorbalık aracı olarak kullanılmadıkları sürece bir fitne unsuru değildirler.

 Kelime anlamı itibari ile İslam; barış demektir. Selamet, esenlik ve huzur demektir. Kelime anlamı “barış” olan bir dinin mensupları olarak dindarlığı “Kulun yaratanıyla, kendisi ile ve bütün çevresi ile barış içerisinde bulunması” şeklinde tarif edebiliriz. Kul bu barışı, bu uyumu sağlayacak ve bu dünya hayatında kalıcı olmadığının sınanmak üzere buraya gönderildiğinin farkında olacak.

a)      Yaratanınla barış içerisinde olacaksın. Mülkün sahibinin o olduğunu bileceksin. Onun yürü dediği yerde yürüyecek, dur dediği yerde duracaksın.

Gençleri bekleyen bir başka tehlike dünyanın sahibi olduklarını zannetmeleridir. İnsan bu dünyada emanetçidir.

b)      Kendin ile barış içerisinde olacaksın. Kim olduğunu, nereden geldiğini, niçin yaratıldığını, niçin bu hayata gönderildiğini unutmayacaksın. “İnsan” kelimesi ne-si-ye fiilinden türetilmiştir, “unutan varlık” demektir. Ama unutmayacaksın.

c)       İnsan kelimesinin diğer bir anlamı da “ünsiyet kuran, dostluk kuran, kaynaşan” demektir. Çevren ile barış içerisinde bulunacaksın. Ünsiyet kuracaksın, dostluk kuracaksın. İnsani ilişkiler geliştireceksin. Hadis-i Şerif’te buyurulduğu üzere “Mümin başkalarıyla ülfet eden, başkalarının kendisi ile ülfet ettiği, dostluk kurduğu, insani ilişkiler geliştirdiği kişidir. Ülfet etmeyen ve ülfet kurulmayan kimsede hayır yoktur.”[2]

Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.”[3]

Farklılıklarımızın; ırklarımızın, renklerimizin, dillerimizin ve hatta inançlarımızın farklı farklı olmasının sebebi tearuftur. Tearuf İçin diyor Cenab-ı Allah: İnsani ilişkiler kurmanız için, birbirinize sahip çıkmanız için. Birbirinize insanca muamele etmeniz için. İmtihanınız budur.

1-      İlahi irade tüm insanları tek bir din üzere toplamayı murat etmemiştir.  Yunus Suresi 99. Ayet-i Kerime:

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi; Böyle iken sen hepsi mümin olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?!”

Allah bize, bizim dışımızdakilerin kutsallarına sövme yetkisi de vermemiştir. Enam Suresi, 108. Ayeti kerime şöyle söylüyor: “Onların Allah’tan başka yalvardıkları tanrılarına hakaret etmeyin ki, onlar da cahillik ederek hadlerini aşıp Allah’a hakaret etmesinler. Böylece her ümmete, yaptıkları işi güzel gösterdik. Sonra dönüşleri yalnız O’na olacak ve O da yaptıklarını kendilerine bir bir bildirip karşılığını verecektir.”

2-      İlahi irade insanları tek bir ırk, tek bir renk üzere toplamayı murat etmemiştir. Allah Resulünün veda hutbesindeki şu cümleleri temel düsturumuzdur: “Ey İnsanlar Rabbiniz birdir, babanız birdir. Hepiniz Adem’densiniz. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Arabın aceme, acemin araba üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir.”

İnsanları değerlendirirken ilahi ölçü budur.

3-      İlahi irade insanların tek bir dili konuşmalarını da istememiştir. Rum Suresi 22. Ayet-i kerime şöyle buyurur: “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.”

Bir şey Allah’ın ayeti ise elbette saygı duyulmayı gerektirir. Yaşadığımız dünyada sürekli demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, çoğulculuktan ve çok kültürlülükten söz edilse de, medeniyetler arası çatışma senaryoları, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, mezhepçilik, ideolojik ayrımcılık, ötekileştirme, asimilasyon, sömürgeleştirme = savaşlar, işgaller, terör eylemleri, soykırımlar, zulüm ve haksızlıklar hız kesmeden devam ediyor.

Gençler dünyanın bu gidişatını değiştirme potansiyelini ve enerjisini asla yitirmemelidirler.

Konuyu biraz toparlayacak olursak ibadetlerin özellikle de oruç ibadetinin, ahlâkı daha da geliştirmesi gerektiğinden bahsettik. Bu nasıl mümkün olur? Bu ibadetin özelde oruç ibadetinin âdâbına uymakla mümkündür. Bundan dolayı ibadetin süsü olan davranışlara yapışmak, ibadeti gölgeleyen hususlardan kaçınmak gerekecektir. Öyleyse göz de kulak da dil de oruç tutar. Tüm azalarıyla oruç tutmayanın orucu kırık döküktür.

Sohbetimizin başında dile getirdiğimiz hadis-i şerifte oruç kalkana benzetilmişti. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa oruç da sahibini öyle koruyacaktır.

Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davranışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar takınmayacaktır. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kalkanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir.

Oruçluya yakışan, açlığına rağmen, güler yüzlü olmayı ihmal etmemektedir. Gönül kırmak, inanan insana, hele oruçlu bir Müslüman’a yakışmaz. Hele hele gençlere hiç yakışmaz. Tebessüm ve tatlı dil, oruç tutan insanın vazgeçilmezidir.

Oruç insana iki önemli ödül kazandırır. Birincisi şükür, ikincisi sabırdır. Çünkü insan mahrumiyetini tatmadığı nimetlerin değerini idrak edemez. Sevgili Gençler! bir gün gelecek sahibi olduğunuz bu gençlik nimetinden mahrum kalacağız. “Şükrederseniz artırırım” buyuruyor Rabbimiz. Gençliğinize şükrederseniz Allah bu şükrünüz sebebiyle huzurlu ve mutlu bir gençlik dönemi sizlere nasip edecektir.

İkinci ödülümüz sabırdır. Kişi bir yandan orucum bozulur endişesi ile nefsinin arzularından sakınırken, öbür yandan da istenilen şekilde oruç tutabilmek için iyi hasletler sergilemeye çalışır. Tuttuğu her oruçta nefsine hâkim olma kabiliyetini geliştirir. Bu ayda sabır, müminin bütün benliğini kaplar. Geçici bir süre uzak kalınan maddî gıdaların yerini manevî gıdalar alır. Artık kalp, Allah’ın adı anıldığında ürpermeye başlar.

Sevgili gençler! orucun başta sigara olmak üzere her türlü bağımlılığa karşı bir meydan okuma olduğunun farkına varmalıdır. İsmet Özel “Oruç savaştır” diyor. Başka hangi bağımlılıklarımız var teknoloji bağımlılığı, internet bağımlılığı gençlerin özellikle ızdırabını çektikleri duygusal bağımlılıklar… Ramazan bu anlamda bizi alıkoyan, mutsuz kılan şeylerden özgürleşebilmektir.

“Ramazan ayı girince Cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır. Ve şeytanlar zincire vurulur”[4] şeklindeki hadis-i şerifte bu gerçek dile getirilir. Yeter ki insan, açılan cennet kapılarını kendi elleriyle kapatmasın, kapanan cehennem kapılarını kendi elleriyle açmasın ve şeytanların zincirlerini kendi iradesiyle kırıvermesin.

Vakıa o ki; insan oruçlu iken önünde duran yemeğe bile elini uzatmaz. Kötü söz söylemez, kem gözle bakmaz, başına gelen her türlü olumsuzluğu olgunlukla karşılar. Oruç boyunca sabrı kuşanan bir öğrenci olur. Bundan dolayı Allah Resûlü, “Oruç, sabrın yarısıdır.” buyurmuştur.[5] Kutlu Nebî bir başka hadis-i şerifinde: “Nice oruçlu vardır ki oruçtan nasibi sadece (aç ve) susuz kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kişi vardır ki kıyamdan nasibi uykusuz kalmaktır.”[6] Buyurur.

Orucun taşıdığı şekil şartlarının ötesinde kişiye bir takım deruni hasletler kazandırması gerektiğini ifade eden diğer bir hadis-i şerif ise“Allah’ın, yalan söylemeyi ve yalan ile amel etmeyi bırakmayanın yemeyi, içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur”[7]şeklindedir.

Ramazan mektebinin oruçluya özellikle de gençlere kazandıracağı güzel davranışlardan biri de Kur’an’ın arkadaşlarından olmaktır. Gençler için ramazan, Kur’an’la ve onun anlam dünyası ile buluşma fırsatıdır. Gençler bu ayda bolca Kur’an okumaya alışmalıdır.

Şimdi Ramazan! Hayatımızı düzene koymak istiyor. Bize kaybettiğimiz güzel hasletleri yeniden kazandırmak istiyor. Unutmayalım! Gençliğini Ramazan kılanın ahireti bayram olacaktır.


Mustafa SOYKÖK / DİB Diyanet Uzmanı



[1] Buhari, Savm, 2.

[2] Müsned, II, 400

[3] Hucurat Suresi 13. Ayet

[4] Müslim, Sıyam, 1.

[5] İbn Mace, Sıyam 14.

[6] İbn Mace, Sıyam, 21.

[7] Buhari, Savm, 8.

2568 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam810
Toplam Ziyaret4763660
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI