• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
FUTBOL FANATİZMİ VE İNSANİ DUYGULAR
24/05/2018

Geçenlerde zorunlu, ve -aslında ne anlatacaklarını tahmin ettiğim için- isteksiz katıldığım bir seminerde şöyle bir olay anlatılmıştı. “Alman milli takımında oynayan Mesut Özil, takımı altı sıfır öndeyken, son dakikada kolaylıkla gole dönüştürebileceği topu bilinçli olarak auta atmıştı. Tabi bu disiplinsiz hareketinden dolayı takımı tarafından cezalandırılmıştı.”

Tahmin edeceğiniz gibi, konuşmacı arkadaş olayı ve bu disiplinsiz (?) davranışı hemen biz doğuluların profesyonellikten uzak oluşumuza bağlamıştı. Profesyonel olmayan, duygusal bir toplum olduğumuz için başarısız oluyorduk. Toplum olarak başarısızlığımızın temel sebebi buydu.

Klasik bir Üniversite mezununun yapacağı bir yorum işte…

Öyle bir başarı tanımı ile karşı karşıyayız ki içinde duygusallık yok, makine olmak var. Makine olmayı övmek var. İnsanlığı, duygusallığı yok saymak var.

Ancak, Mesut Özil her ne kadar batılı bir toplumda büyümüş olsa da doğulu olmasından kaynaklanan bir kısım değerleri kaybetmemiş gözüküyor. Zira bizim oyunlarımızda yenmek vardır ama ezmek ayıptır.

Bana sorarsanız, bu tavır daha insanidir, insan fıtratına daha yakın bir duygudur. Ama batılı için yenmek, yendikten sonra alay etmek, eze eze yenmek çok doğaldır. Bu batılının tarihine de yansımıştır; Kazıklı Voyvodalar ve Haçlı seferlerindeki işgal ve zulümler gibi örnekler bu acımasızlığın ürünüdür.

Bizim toplumda başkasının üzüntüsü ve yenilgisi üzerinden sevinmek ayıptır ve kavga sebebidir.

Bir batılı, hakeme göstermeden faul yapmayı profesyonellik sayarken, babanın “Doğulu olarak ölmek isteyen”[1] oğlu ise bunu en iyi ihtimalle sahtekarlık olarak görür ve kavga sebebi sayar. Mesela; doğulu bir futbolcu olan Zidane kariyerinin zirvesindeyken, hem de final maçında, kendine yapılan teknik faule muhteşem bir sağ kroşe ile cevap verip, futbola veda etti. Tabi, doğulu babanın altı oğlu Zidane’ın bu hareketinden utanç duydular, yüzleri kızardı, doğulu olduklarına kahr ettiler. Ama yedinci oğul, bunun en insani bir tepki olduğunu biliyordu. Onun için sadece gülümsemekle yetindi.  

Ancak, asl olan insani duygulardır. Mesela “İki Çift Yüreğ’in” yazarı Marlo Morgan, “Aborjinler iki kişiden birinin yenileceği oyunları asla oynamazlar. Her iki tarafın kazanacağı oyunlar oynarlar” der. Dolayısıyla, başkasının üzüntüsü üzerinden mutlu olmayı; doğallığını yitirmemiş bir insan doğru bulamaz.

Cenazenin olduğu mahalle veya köylerde, kırk gün boyunca düğün ve kutlama yapmanın ayıp oluşu, bu insani hassasiyetimize dayanıyor olsa gerek.

Futbol endüstrisi, günümüzün en büyük endüstrisi hiç şüphesiz.  Ancak bu endüstriyi diğerlerinden ve hatta diğer sporlardan farklı kılan bir özelliği var; o da futbolun coşkusu. Kitleleri peşinden koşturan, dönüştüren, kamplaştıran bir yapısı var. Batıda, holiganlık olarak isimlendirilen futbol fanatizmi aslında çok yaygın değildir. Birkaç psikolojisi bozuk psikopatın sebep olduğu bir olgudur, holiganlık. Dolayısıyla kontrolü de kolaydır.  Farklı takım taraftarları, aynı türbinde oturup kavgasız bir şekilde maç izleyebilirken, doğu toplumlarında bu, bir türlü mümkün olmuyor. Kavgalar, dövüşler, ölümler almış başını gidiyor.

Doğal olarak bu problem, futbol endüstrisinden para kazanan insanları düşündürmektedir. Bir türlü, batılı anlamda toplumumuza yerleşemeyen futbol endüstrisi, çoğu zaman coşkusuz –her ne kadar büyük paralarla dönse de- istenilen parayı kazandırmayan, ancak belediye veya devlet destekli yatırımlarla dönen bir sektör olmanın ötesine geçememektedir.

Bu başarısızlığın temel sebebi ise futbol terörü olarak görülmektedir. Bu toplumu, aynı türbinde farklı takımları destekleyen taraftarlara dönüştürememek, futbol sektörünü tedirgin etmektedir. Futbol sahaları, sürekli kavgalara sahne olmaktadır. Bunun için izleyici kitlesini çoğu zaman 30 yaş altı, parasız, işsiz ve korkusuz kesim oluşturmaktadır. Doğal olarak bu kesim, futbol endüstrisinin ihtiyaç duyduğu miktarı verememektedir.

Tabii,  batılı düzeyde bir futbol izleyicisi kitlesini bir türlü bulamamak, futbol endüstrisinin üç parasız genç bir kitleye mahkûm olması, bu pastadan pay kapanları üzmektedir. Mesela şiddetsiz bir futbol hayali kurulmaktadır. Ancak temel sebep, sürekli ıskalanmaktadır.

Temel sebep ise, doğu insanının, beraber üzülüp beraber sevinme talebi olan en insanî duygusudur. Yani bizde bir taraf üzülürken bir taraf sevinmez. Bir taraf üzülürken bir tarafın sevinmesi kavga sebebidir.

Yani tamamen insanî bir duygunun kurbanıyız.

Yani futbol taraftarlığı -büyüklerimiz ne kadar zorlasa da- bize ters bir olay. Genetiğimize, toplumsal yapımıza, kültürümüze, toplumsal ilişkilerimize aykırı bir olgu olduğu artık kabul edilmelidir.

Peki koskoca futbol endüstrisinin yerleşmesi için bu insanî duygulardan vazgeçmeli değil miyiz? Bana sorarsanız, insanî duyguların zerresini bile feda etmeye değmez. Varsın futbolumuz fakir olsun.


[1] Sezai Karakoç, Masal Şiiri, Doğunun Yedinci Oğlu



1630 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? - 03/08/2019
Eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi23
Bugün Toplam1459
Toplam Ziyaret4728026
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI