• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
MAKSAT MUHABBET OLSUN
29/11/2018

Önceki yazımızda ihlâsın, niyet ve maksatla alakalı bir niteleme olduğundan bahsetmiştik. Herhangi bir işte ihlâslı olmanın, "kulun maksadıyla Allah'ın maksadının örtüşmesi" anlamına geldiğini aktarmıştık. Bu durum, Allah'ın emrettiği ya da nehyettiği amelin hangi maksadı mucip olduğunu bilme zorunluluğunu gündeme getirdi. 

Allah'ın dinî hükümlerdeki maksadını bilmek için iki yol vardır: Dirayet ve rivayet.

Dirayet; akıl, zekâ, engin ilim, yetenek ve derin bir kavrayış sahibi kimselerin, Kur'an ayetlerini Kur'an-Sünnet bütünlüğü içerisinde bir değerlendirmeye tabi tutarak onlardan ilâhî murada (maksada) ulaşma çabasıdır. Rivayet ise, bu hususta Hz. Peygamberden nakledilen bilgiler/hadislerdir. Aslında bu iki yol birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan iki parçadır. Aslolan kişinin rivayete ilaveten beşerî kabiliyetini de ortaya koyarak Allah'ın maksadını anlamaya çalışmasıdır. 

Kur'an'ın "sözlü hitap" olarak nâzil olması hasebiyle lafızlarındaki maksadı en iyi anlayacak kişi, o hitabın ilk muhatabı olan Hz. Peygamber (sav)'dir. Bundan hareketle Kur'anî hükümlerin maksatlarına dair daha nesnel tespitlerin, -sosyal bilimlerde tam nesnellik mümkün görünmese de- salt dirayetten ziyade sahih rivayetle mümkün olacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla ilâhî maksadı en doğru şekilde kavramak, bu dinin ilk mümini, ilk tebliğcisi ve temsilcisi olan Hz. Peygamberi tanımak, anlamakla mümkün olacaktır. Adeta yaşayan Kur'an olan Hz. Peygamberin hayatını anlamak, Allah'ın maksadını (dirayetle bile) öğrenmek için en çıkar yol olarak önümüzde durmaktadır.

Fakat bir müslüman için murad-ı (maksad-ı) ilahîyi bilmek, asla nihaî bir hedef değildir. İlahî maksadı bilmek kişiyi ihlâslı yapmaz. Bilakis insan, ister Kur'an'dan tespit etmiş olsun isterse Hz. Peygamberin sünnetinden öğrenmiş olsun farketmez, dinî hükümlerdeki ilahî maksadı amelinin gayesi yapabildiği ölçüde ihlâsa ermiş olacaktır. Bu da ancak, her iki kaynağa (Kuran ve Sünnet) derin bir muhabbet beslemekle imkân bulur. Peygamberine muhabbeti olmayan insan, emir ve nehiylerdeki ilahî maksadı bilse neye yarar? Dolayısıyla ihlâsı yakalama yolunda ilk maksad, "muhabbet" olmalıdır. Allah'a, Kitab'ına ve Resûl'üne karşı derin bir muhabbet.. 

Muhabbet kelimesi, müşâreket (ortaklık) anlamı taşır. İşteş bir fiil olarak karşılıklı sevmeyi anlatır. Allah ile kulları; peygamber ile ümmeti arasında var olan karşılıklı bir sevgidir. Allah'ın ve Hz. Peygamberin, müminleri sevdiğine dair sarih ayetler vardır (bkz. Âl-i imran, 3/159; Tevbe, 9/128). Bu sevginin muhabbete dönüşmesi için müminin de Allah'ı ve Hz. Peygamberi sevmesi icap eder ki Allah'ı sevdiğini iddia eden kimsenin bu sevgiyi ispat etmesinin tek yolu Hz. Peygambere itaattir.

"(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Âl-i imran, 3/31)

İslâm, peygambere itaatin meşruiyetini de herhangi bir cebir olmaksızın hâsıl olan tabî bir sevgi ve muhabbete dayandırır. Hatta imanın makbul olması bile bu sevginin varlığına isnat edilir.

"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe, 9/24) Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, 2/8) Bir başka hadiste ise bu sevginin itaat ve ittiba ile tescillenmil olacağı ifade edilir: "Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur” (Tirmizi, İlim, 39/16).

İnsan ancak sevdiği kimseye gönülden itaat eder ve ancak sevdiğinden istifade eder. Zaten (öğretmen-öğrenci ilişkisinde olduğu gibi) kendisine derin bir muhabbet beslenmeyen kimseden istifade etmek söz konusu bile olamaz. Nitekim Kur'an'da ibretlik kıssaları anlatılan Semûd kavminin, peygamberin nasihatlerinden nasipsiz kalması da muhabbet yoksunluğuna bağlanır. Kur'an'da Hz. Salih (as)'ın, kavminin itaatsizliğinden yakınırken: "Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz" dediği anlatılır. Bu da peygamberin getirdiğinden hakkıyla istifade edebilmenin onları sevmeye mebni olduğuna işaret etmektedir.

Sevgi, insanı mahbubuna itaate yöneltir ki istikamet, ancak itaattedir: "... Şâyet O'na itâat ederseniz doğru yolu bulursunuz..." (Nûr, 24/54).

Haddizatında peygamberlik, Allah'ın kullarına sevgisinin tecellisidir. O halde ihlâsa erme yolunda ilk maksat, Allah'a ve Peygamberine karşı derin bir sevgi beslemek olmalıdır. O zaman bu sevgi muhabbete dönüşecek ve her amelde maksud yalnız Allah'ın rızası olacaktır.

Allah Taala, bizi el-Vedûd ismi hürmetine ilahî muhabbetin hazzına erenlerden eylesin.


1576 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK - 25/05/2020
Namazla alakalı üzerinde önemle durulan husus, şeklinden ziyade anlam ve ruhuyla alakalıdır. Bu bağlamda namazın, insanın bireysel ve sosyal hayatındaki potansiyel etkisine ve anlamına işaret eden ayetler üzerinde tefekkür etmek elzemdir.
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir.
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir..
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir.
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki?
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir.
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap:
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam1135
Toplam Ziyaret4758661
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI