• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
KAYNAKLARA DÖNÜŞ
15/01/2019

İslam dünyasının yaklaşık iki asırdır ciddi bir kriz yaşadığı herkesin kabulüdür. Müslümanlar olarak bunu kabullendiğimiz günden beri çeşitli çözümler de aramışız. Lewis’in “İslam’ın Krizi” olarak nitelediği bu dönemde şüphesiz en popüler söylemlerden biri “kaynaklara dönüş” söylemi olmuştur. Bu söylem bir yönüyle “Asrısaadet” idealine göre çok daha bilimsel gözükmektedir, Bir yönüyle de geçmişin tecrübesinden istifade etmek bakımından Asrısaadet idealine benzemektedir. Zaten kaynakların en önemlisi de bu asırdaki uygulama ya da pratiktir.

Geçmişi tamamen karanlık olarak niteleyen ve kendi varlığını yeni, örneksiz ve son ideal olarak sunan modern batı, tarihin sonu söylemleri ile aslında geçmişin tecrübesini yok saysa da zaman zaman da seküler bakış açısına tarihsel köken bulma çabasının ürünü olarak, kendini “seküler”, çoğunlukla hayal ürünü, bir Yunan medeniyetine dayandırmaktadır. Bu çaba, kendi söylemlerine köken bulma çabası ile beraber, mutlak addedilen modern rasyonel kafanın, Avrupa medeniyeti dışındaki kökenlerini yok sayma çabasıdır.

İslam dünyasındaki kaynaklara dönüş söylemine bakarsak, her ne kadar akılcı gözükse de kaynaklara dönüşten neyin kastedildiği pek de net değildir. Mesela; Hanbelî gelenekten gelen Selefilik kaynaklara dönüşten ilk üç asrı ve İbn Teymiyye, İbnu’l- Cevzi gibi hadis ekolüne mensup ulemayı kast etmektedir. Adeta mutlaklaştırılan bu gelenek, bu gelenek dışında kalan herkesin yok sayılmasıyla hayat bulmaktadır. İslam kültürü içinde bir damarın mutlaklaştırılması hastalığı sadece bu geleneğin içinde değil, diğer tüm İslamî guruplarda da mevcuttur.

Fıkhın mezhepleşme ve istikrar dönemlerinde ortaya çıkan eserleri mutlaklaştıran bir zihin dünyasının da mevcut olduğunu söylemek de mümkündür. Bu dönemlerde yazılan hacimli kitaplar adeta mihenk taşı olarak nitelenmiş hem fıkıh, hem akide noktasında yeni problemler çözümsüz bırakılmıştır. Bu da beraberinde çözüm üretemeyen, tarihte var olmuş bir din algısı yaratmıştır.

Modern düşünceyi, onun ürünü olan şaşaalı, rasyonalist, kapitalist anlayışı mutlaklaştıran modernist İslamcılar ise kaynaklara dönüşten, modern düşüncenin nüvelerini bulmayı kast etmektedirler. Mutlaklaştırılan modern batı düşüncesinin nüvelerinin bulunduğu ulema veya fikir akımlarını “gerçek” İslam olarak sunmaktadırlar.

Siyasal Selefîlik olarak nitelenebilecek söylem ise kaynaklara dönüşten Kur’an ve Sünnet’e dönüşü anlamaktadır. İlk bakışta en doğru söylem olarak gözükse de bir medeniyetin, pratiği olan bir medeniyetin tamamen yok sayılması anlamına gelen bu söylem, beraberinde çok fazla problem getirmektedir. Bu anlamıyla bakıldığında, böyle bir söylem; geleneği her türlü mahkûm eden bir zihin dünyasıyla, geleneği mutlaklaştıran zihin dünyasının derin çatışmalarını (hem de Kur’an ve Sünneti istismar ederek devam eden, sonu gelmez, uzlaşmaz bir kavgayı) körüklemekten başka işe yaramayacaktır. Ayrıca bu söylem tarihi tecrübesi olamayan bir din anlayışını sunmaktan öteye de geçemeyecektir. Kur’an ve Sünnet derken pratik geleneğimizin de Kur’an ve Sünnet konusunda en az bizim kadar hassas oldukları unutulmamalıdır.

Her gurubun, mezhebin ya da söylemin kendi geçmişini mutlaklaştırdığı ve dolaysıyla ötekini mahkûm ettiği bir durumda kaynaklara dönüş gibi ilmi bir söylem bile kavganın, kanın ve gözyaşının sebebi olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında; kaynaklara dönüş, geçmişin tecrübesi önemlidir. Fakat hiçbir söylemi mutlaklaştırmadan ve hiçbir söylemi mahkûm etmeden olursa… Yoksa kavgadan ve savaşmaktan bitap düşmüş bir İslam dünyası her gün yeni şeyler kaybetmekle karşı karşıya kalacaktır. 

Geçmişin tecrübesi derken, şüphesiz tarihselci yaklaşımdan farklı şeyler söylemekteyiz. Zira tarihselci zihin, modern olanı mutlaklaştırırken ve de tarihin sonu tezlerini öncelerken aslında geçmişi bir tecrübe olarak değil, bir nostalji, hatalar yığını, modern zihinle dövülmesi gereken bir yığın bilgi olarak görmektedir. Ancak, bir Müslüman için kaynaklar büyük medeniyetimizin hafızasıdır, bu yüzden her kelimesi önemlidir.



661 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? - 03/08/2019
Eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam755
Toplam Ziyaret4727322
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI