• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Nail ÇAM
nailcam09@hotmail.com
MÂLÎ İBADETLERİN DENETİMİ
15/05/2019

“Söz uçar, yazı kalır” demişler. Bu açıdan düşünce ve fikirleri isabetsiz, eksik ve hatalı olma olasılığı da olsa kaydetmek elzemdir. Baksanıza, bugün bize kaynaklık eden, fikir dünyamıza yön verenler, yazılı metaryallerdir; konuşulup geçen sözler değil. Yazmak, etkisi uzun süreli ve kalıcı olan bir ameliyedir. 

Konu, zekat ve vergi ikilemi veya kulluk ve vatandaşlık görevi şeklindeki tasnifle alakalıdır. Acaba zekat ve vergi, biri devletin diğeri de fakirlerin hakkı olan iki ayrı kalem midir? Zekat, kulluk; vergi, vatandaşlık görevi midir? Zekat ve diğer mâli boyutu olan tasarruflarda ferdî yön mü ağır basmaktadır, yoksa sosyal yön mü? Mükellef, mâlî boyutlu tasarruflarda muhatap olarak kimi alacaktır? Ferteri mi yoksa devleti mi, yani kamu otoritesini mi?

Soruların cevabını, Zekat-vergi ilişkisi hakkında söylenenlere pek değinmeden, kısaca islamın ilk yıllarındaki uygulamaları hatırlatarak vermiş olacağım. 

Hz. Peygamber devrinde devletin gelirleri zekat, öşür, cizye, haraç, ganimet ve fey idi. Bir de yemin, oruç, katl ve zıhar kefaretlerinin de köle azadı, yedirme ve giydirme gibi maddi ve sosyal yönü olan boyutları vardı. Talep edilen bu üç husus, o günün toplumsal realitesi ile yakından alakalıdır. 

İslamın ilk dönemlerinde maddî gelirler, devlet eliyle (âmil) tek merkezde toplanırdı. Mesela Ali’nin Zeyd’e zekat vermesi gibi bir uygulama yoktur. Kur’ân ve sünnette, tek tek fertler için genel bir kavram olan infâk vardı. Hz. Haticenin, Osmanın veya ensarın yaptıklarını böyle görmek lazım. Hz. Ebubekir dönemi başladığında zekat vermek istemeyenler olmuş, Hz. Ebû Bekir onlara: “Kim ki, hz. Peygamber devrinde verdiği zekatı bana vermekten imtina ederse onlarla savaşırım” demiştir, savaşmıştır da. Bu tavır zekatın, bir ibadet olmasının yanısıra ulu’l-emre ve devlete itaat (kulluk ve vatandaşlık görevi) göstergesi olarak algılandığını gösterir. Zira, diğer ibadetler için benzeri bir yaklaşım görülmemiştir. Hz. Ömer devrinde ise beytu’l-mal (maliye/divan/hazine) kurularak tüm gelirlerin toplandığı kurumsal bir yapı oluşturulmuştur.

Tarihi süreçte, devlet ve ilmiye, vatandaş ve devleti yönetenlerin arası açılınca zekat mükellefi devlete zekat vermekten imtina etmeye başlamış; ulema da zekatın vergi yönünden çok ibadet boyutunu önceleyerek 8 sınıftan birine mükellef tarafından verilmesi gerektiği ekseninde içtihatlarda bulunmuştur. Karşı hamle olarak da devlet, çeşitli vergi kalemleri geliştirmiştir. Emvali batıneden (yastık altı) zekat verilip verilmeyeceği tartışmalarını bu mihval üzere ele almak daha isabetli olacaktır.

Kur’anda, Hz. peygambere (devlet başkanı ve dini lider vasfı nedeniyle): خذ من اموالهم صدقة: “Onların mallarından zekat al”(Tevbe, 103) buyrulurken; mükellefe de: أتوا الزكاة: “zekatı verin” (Bakara, 110) denilerek taraflar belirlenmiştir. Alınan zekatın sarf yerleri de (8 sınıf), Tevbe, 60’da tek tek sayılmıştır. Buna göre devlet, mükelleften ekonomik değeri olan şeyleri toplayacak ve sarf yerlerinde kullanacaktır.

Günümüzde son yaşanan tecrübe (15 Temmuz), zekatın ve diğer mâlî ibadetlerin denetlenebilir olmasının önemini ortaya koymuştur. Zira, halkın zekatı, fitresi, sadakası, kurbanı ve öşrü -ki himmet adı altında müntesiplerinin maaşlarından her ay düzenli olarak alınan nakitlerin hasat döneminde alınan öşür gibi kabul edildiği düşünülebilir- eğitim kisvesi altında fertlerin militanlaştırıldığı okullar, üniversiteler gibi devleti ele geçirmek için eleman yetiştirilen kurumlara sermaye olmuştur. Hatta yabancı devletlerdeki seçimlerde sermaye ve bazı istihbaratlara maddi kaynak da olmuştur. Kısacası, mükellefin mali ibadetleri, düşmana hizmet ve devleti ele geçirmek isteyenlere en önemli kaynak durumuna dönüşmüştür.

Günümüz Türkiye’sinde devletin, hakiki şahısların ve bazı sivil toplum kuruluşlarının (Diyanet vakfı gibi) harcamaları ulusal ve uluslararası ölçekte ‘zekatın sarf yerlerine’ olmaktadır. Yol, su, aşevi, köprü yapımı; barınma imkanı olmayanların himayesi, daru’l-acezeler, daru’ş-şafakalar, sevgi evleri, koruyucu ailelik; torununa, özürlüye bakana, dul kadına be ihtiyara maaş; evlenmek isteyene, iş kurmak isteyene hibe; fakir âilelere erzak ve yakıt yardımı; ilkokuldan üniversiteye kadar öğrenciye burs ve barınma imkanı gibi harcamalar bunlardan bazı örneklerdir. Son zamanlarda Kur’ân kurslarındaki barınma, yemek ve yakıt masraflarının devlet eliyle karşılanır olması da bunlardandır.

Özel şahıslar, şirketler veya sivil toplum kuruluşlarının bazıları (vakıf, cemaat, dernek vs) bu harcamaları kendi öz kaynakları ile yaparken; bazıları da mükelleflerin verdiği zekat, fitre ve kurbanlarla bunları yerine getirmektedir. Devlet de bu kalemlere yaptığı harcamaları, vatandaşından aldığı vergilerle yapmaktadır.

Bu noktada sivil toplum kuruluşlarının topladığı zekat ve diğer mâlî ibadetlerin denetlenebilir olması veya zekat-vergi ayrımının gözden geçirilmesi veya devletin bankalarda-katılım bankası örneğinde olduğu gibi-zekat fonu ve harcama kalemleri oluşturması mevzularında önemli adımlar atılmalı ve fikirler üretilmelidir.

Son söz: Ameller, niyetlere göredir.



1730 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

NAMAZ KIRAATİNDE TEKNOLOJİK CİHAZ KULLANMAK - 10/12/2020
Farz ve nafile namazlarda yazılı bir metinden, cep telefonundan, PC’den vs. okuyuşta bulunmak câiz midir? Sorusuna cevap bulunabilecek bir yazı.
NİÇİN KULLUKTA BULUNMALIYIZ? - 22/07/2020
Allahın cenneti ve cehennemi olmasa veya farz-ı muhal asiler cennete, itaatkârlar cehenneme girecek olsaydı bile, Allah ibadete layık olduğu için ibadet edebilmektir kulluk.
GENÇ KUŞAKLARI KENDİ EMEKLERİMİZLE HELÂK ETMEYELİM - 13/05/2020
Önce iman! Eyleme sevketme düşüncesi ile yaptığımız işler imansızlığa götürmesin gençlerimizi. Yanlış taktik neticede bizi, imansızlık ve inançsızlık için çaba sarfedenlerle aynı ligde top koşturuyor olmak gibi bir duruma sokabilir.
ALLAH’TAN KORKULUR MU? - 04/05/2020
Korkunç, çirkin, zararlı, şerli ve kötü olan şeyden korkulur. Türkçede kullandığımız şekliyle korkuyu bu gibi etkenler doğurur. Havfullah, haşyetullah ve takvallah korkuyla ne kadar ve nasıl ilintilidir?
İKİ ASLI, EKİNİ VE NESLİ HELAK ETMEK - 27/04/2020
Bakara 205. Âyet... Bir zihniyetin portresi..
CUMA MÜSTAKİL BİR NAMAZ MIDIR? - 20/03/2020
Eski ulemamızın bahis mevzuu yaptığı; fakat günümüzde sorgulanmadığı, gündem yapılmadığı ve dillendirilip yazılmadığı için pek bilinmeyen esaslı bir mevzuuyu ele alıp değerlendirmeyi size bıraktık.
İNSANIN İNSANA SECDE ETMESİ - 10/03/2020
Açıklanmaya ve izaha muhtaç olan bir rivayetti. Zira bu rivayet hakkında çok tartışmalar olmuş ve olmaktadır. Rivayetin senedi sahih olsa da metin tenkidi yöntemi ile anlamaya ve yorumlamaya çalıştık.
POZİTİF DÜŞÜNCE (TEFÂÜL) - 23/12/2019
Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin! Her çığlığı aleyhte sanmayın! Belki o, müjde verecek; belki de sizi uyandıracak da tehlikeden kurtaracaktır.
YABANCI BİR KADINLA MUSÂFAHA YAPMAK - 02/10/2019
Dört mezhebin, yabancı bir kadınla musafaha yapmanın hükmü hususunda söylediklerini ve hükümlerine dayanak aldıkları akli ve nakli gerekçeleri ifade etmeye çalıştım.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam1659
Toplam Ziyaret4728226
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI