• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ?
03/08/2019

“Anlamak nedir?” diye sorduğumuz zaman, aslında “anlamak” kavramından ne anlaşılacağının net olduğunu düşünüyorsak bu, bu kavram üzerinde daha önce hiç düşünmediğimiz anlamına gelecektir. Anlamak kavramı aslında tercüme ederek anlamak, manalandırmak, gerçeği idrak etmek, tanışıp anlamak, derinlemesine anlamak, yorumlamak, duymak gibi sayamayacağımız birçok anlam içermektedir. Tüm bu manaları tek başına ifade eden anlamak kavramı etrafında bir kavram kargaşası olduğu bir gerçektir. Türkçede anlamak ile ilgili kavramların sınırlı olması bu konu ile ilgili kavram kargaşasının temel sebebi olsa gerektir. Buna ek olarak, “Kur’an’ı anlamak” ile ilgili kavram kargaşası ise başka bir dilden olan bir kitabı anlama sorunu ile ilgilidir.

Mesela; Arapça bilmeyen sıradan bir insan için Arapça biliyor olmak, Kur’an-ı anlamak için yeterli bir gerekçedir. Zira orada hazır ve açık bir metin vardır, Arapça bilen herkes o metni anlar. Fakat asıl problemin Arapça bildikten sonra başladığını söylemek yanlış olmazsa gerektir.

Arapçada anlamaya karşılık gelen; fehm, fıkh, ihata, idrak, şerh, tefettun, teellum, taarruf, taakkul, futun, iktinah, tezekkür gibi “türevleri ile beraber” belki onlarca belki de yüzlerce kelime ya da kavram bulmak mümkündür. Eş anlamlı gibi gözükse de Cemil Meriç’in “İki kelime hiçbir zaman tam olarak eş anlamlı olamaz” dediği gibi, tüm bu kelimeler arasında büyük ya da küçük nüansların olması, Arapların anlam konusunda çok daha avantajlı bir dile sahip olmalarını sağlamaktadır. Türkçe’de anlama ile ilgili tüm kavramların “tezekkür” kavramına karşılık gelmesi muhtemel olan (an)lamak üzerinden anlaşılması da bu dil açısından ciddi bir problemdir. Eski Türkçe’de kullanılan; idrak, tezekkür, tefhim, ta’rif, tahkik gibi kavramların anlam kaymasına uğramış olarak Türkçeye geçtiği gerçeğini görünce bu kargaşanın çok daha fazla olacağı bir başka gerçektir.

Tefsir Tarihi veya Tefsir Usulü okuması yapan herkes şunu da görecektir ki Araplar; Kur’an için anlama ve türevleri ile ilgili kavramları değil, tefsir ve te’vil gibi yorumlama ile alakalı kavramları kullanırlar. Tefsir ilmi veya tefsir uleması ya da bu ilim çerçevesinde oluşan gelenek, özellikle te’vil ve tefsir kavramlarını kullanmışlardır. Bu da aslında kişinin (veya kişilerin) kendisinin Kur’an-ı anladığı iddiasında olmadığını zımnen ifadesi olsa gerektir. Yani –kanaatimce- “Kur’an ancak tefsir ya da te’vil edilir, yoksa ben anladım demek muradı ilahiyi tam olarak ben ifade ediyorum gibi bir münasebetsizlik içerir” anlamına gelmektedir.

Burada konunun daha iyi anlaşılması için, çağdaş Selefî fikriyatın temel problemlerinden bir tanesini, anlama kavramı üzerinden ifade etmek gerekiyor. Kendisi de “Arap olmayan” Mevdudi’nin tefsirinin ismini ‘Tefhimu’l- Kur’an (Kur’an’ın anlaşılması)’ olarak koyması aslına bakılırsa bir iddiadır. Bizce bu iddia tam da problemin ana merkezidir. Yani muradı ilahiyi tam olarak anladığını iddia etmektir. Sadece Mevdudi özelinde değil, çağdaş İslamcı söylemi tahlil ettiğimizde bu kanaatlerim daha net anlaşılacaktır.

Bu iddia “tefhim (anlama) iddiası” aslında aşağıdaki klikleri içermektedir:

-Arap dışı unsurlar; “Arapça bilinirse Kur’an net anlaşılır ve tartışacak bir şey kalmaz” iddiasını çok güçlü bir şekilde içselleştirmişlerdir.

-Kur’an anlaşılabilir bir metindir ancak gelenek bunun önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla eğer Kur’an-ı anlamak istiyorsak tüm geleneği yok saymak zorundayız.

-Kur’an-ı tüm geleneksel önyargılardan uzak anlarsak, muradı ilahiyi tam olarak anlayabiliriz. Dolayısıyla “bu klikler içinde olmak üzere” bizim yaptığımız yorum, muradı ilahinin tam kendisidir ve de aksi yorumlar muradı ilahiye iftiradır.  

Şu notu düşmeden de geçemeyeceğim. Modern selefî söylemle modern İslam düşüncesinin anlaştığı ve birleştiği nokta tam olarak burasıdır. Bir farkla ki modern İslam düşüncesi batılı bilim zihniyetine uyumlu olanı muradı ilahi sayarken, çağdaş selefîlik ya da siyasal İslam ise “çağdaş literal” bir yorum biçimini tercih etmektedir. Sonuç itibariyle ise modern İslam düşüncesi, modernlik adına yapılan her türlü yorumu normal ve meşru bulurken, bir yönüyle anarşist (bireysel, liberal, “cemaatsel olamayan”) bir din anlayışına kapı aralamaktadır. Çağdaş Selefîlik ise geleneksel olanı reddetmekle beraber, çağdaş bir kısım metinleri literal okumaya tabi tutarak radikal ve köktenci bir din anlayışı; kendinden olmayanı tekfir eden, “cemiyete” değil “cemaate” hitap eden yorum biçimi geliştirmektedir.

Sonuç olarak, şunu söylemek mümkündür ki eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir. Gelenek, Kur’an’ın yorumlanmasını ya da doğru yorumlanmasını hedefler. Tefsir te’vil ve şerh kavramlarını böyle anlamak gerekiyor. Hadis Kelam Tefsir ve Fıkıh geleneğini literal ve kutsayıcı okumaya tabi tutmak ne kadar tehlikeli ve yanlış ise geleneği yok saymak da o kadar tehlikelidir. Tüm bunlardan sonra şunu söylemek mümkündür ki Kur’an-ı anlamak değil, Kur’an-ı doğru yorumlamak yani te’vil ve tefsir etmek esastır.



1767 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Çok başarılı olmuş     04/08/2019 13:41

Maşallah tek nefeste okudum desem abartmış olmam ülkemizde böyle insanların olduğunu görmek beni sevindiriyor
mustafa karakeçili

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
EĞİTİM ÜZERİNE NOTLAR - 06/05/2019
Eğitim bir toplumun en önemli eylemidir. Onun için gündemden hiç düşmemeli. Yükseköğrenim, çok acilen yüksek lise olmaktan çıkarılmalı.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam372
Toplam Ziyaret4760333
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI