• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
RU'YET-İ HİLÂL ile NİKÂH-TALÂK ARASINDAKİ İLGİNÇ BENZERLİK
27/10/2017

İlk bakışta "ru'yet-i hilal ile nikah-talak arasında nasıl bir ilişki olabilir ki?" diye düşünebilirsiniz. Esasen ikisi arasında büyük, mühim ve "çıplak" bir benzerlik var. Birisi (ru'yet-i hilâl), İslam'ın temel şartlarından biri olan oruç ibadetinin başlangıç ve bitişini tesbit için Hz. Peygamberin ortaya koyduğu ölçüyü ifade ederken; diğeri (nikah-talak), İslam toplumunun temeli olan aile kurumunun tesis ve ilga şartlarını tayin etmektedir.

Hükmü Kur'an'da sabit olan her iki amelin/fiilin de başlangıç-bitiş şartlarını ve yöntemini belirleyen Hz. Peygamberin sünnetidir/uygulamasıdır. Ne var ki, günümüzde ru'yet-i hilâlin dayanakları/delilleri olan hadislerin yorumlanma biçimi toplumdan topluma (ülkeden ülkeye) farklılık göstermektedir.

Mesela, oruç ayı olan Ramazan'ın başlangıcı ve bitişini tayin etmek için "hilali görünce oruca başlayın, hilali görünce bırakın, hava bulutlu gözükürse sayıyı otuza tamamlayın" (Müslim) hadisini Suudi Arabistan vb. ülkeler lafzi anlamda değerlendirip "çıplak gözle hilali gözleme" konusunda ısrar etmektedir. Türkiye ise, Hz. Peygamberin bu hadis ile kastettiği şeyin, ayın başlangıç ve bitişini tesbit etmek olduğu ve dolayısıyla bugün ulaşılan ilmî ve teknik imkanlarla bunun önceden tespit edileceğinden çıplak gözle hilali gözlemenin anlamsız ve gereksiz olduğu üzerinde durmaktadır. Din İşleri Yüksek Kurulu'nun mütalaası da bu yöndedir. Yani nasları/delilleri mekasıd odaklı okumaktadır. Tercih edilen bu yöntemin, Ramazan'ın başlangıç ve bitişini bilmek için çıplak gözle hilali gözlemeden daha kesin ve tartışmasız olduğu da aşikar. (Ayrıntılı bilgi için bkz: Ru'yet-i hilâl, DİA)

Fakat evlilik (nikah-talak) hakkındaki hadislere aynı yaklaşımı gösterdiğimiz söylenemez. Özellikle nikâh ve talak konusundaki hadisler lafzî anlamlarıyla, asr-ı saadetteki uygulamalar da yüzeysel bir şekilde günümüze yansıtılmaktadır. Bugün gerek nikâhla gerekse talakla ilgili deliller (hadisler), sebeb-i vürud ve mekasıd ekseninde değerlendirilmekten çok uzak.

Halbuki nikah bir akittir. Orucun taabbudî bir eylem olmasına karşın nikah ve talak (ibadet mahiyeti de olmakla beraber) büyük ölçüde muamelat eylemidir. Muamelatla ilgili dini delillerin/nasların ortak özelliği, yapılan işin ve antlaşmaların, insanlar (taraflar) arası anlaşmazlığa, nizaya, kavgaya ve hak ihlallerine sebebiyet vermeyecek biçimde sağlam vesikalarla güvence altına alınmasını temin etmeleridir. Kur'an'daki en uzun ayet olan müdayene ayeti bunun en bariz örneğidir.

Fakat günümüzde nikah ve talakla ilgili olarak tarafların sadece sözlü beyanlarının dinen yeterli olduğuna hükmediliyor. Yani bir erkek ve bir kadının birbirlerini karı-koca olarak kabul ettiklerine dair iki kişiyi şahit tutmalarının (mevcut fıkıh ve ilmihal kitaplarında) dinen evli sayılmaları için yeterli olduğu ifade ediliyor. Dayanak olarakda hadis-i şerifler ve Hz. Peygamberin sünneti gösteriliyor.

Bu bağlamda maslahata mebni bazı soruların muallakta kaldığını söyleyebiliriz. Mesela, böyle bir evlilikte ailenin iki önemli unsuru olan karı-kocanın hangi hakları güvence altına alınmış oluyor? Sorumlulukları yerine getirtecek herhangi bir sosyal veya hukuki yaptırım var mı? Özellikle kocalarının, insafına terkedilmiş eşlerin haklarını ve hürriyetlerini temin edecek bir kurum veya toplumsal bir yapı var mı? Yok maalesef...

Dini nikah adı altında yapılan evliliklerde koca, sahip olduğu boşama hakkını bir baskı ve zulüm aracı olarak kullanabiliyor. Sadece dini nikah adı altında evlenmiş fakat şiddetli geçimsizlik sebebiyle ayrılmak isteyen bir kadını bu zulümden hangi mahkeme kurtaracak?

Diğer taraftan halihazırda resmî nikahla evli olan koca sözlü olarak eşini boşadığını söylediğinde dinen boşanmış olacaklarına hükmediliyor. Fakat bu şekilde iddetini tamamlayan bir kadının resmi evlilik kaydı devam ederken dini nikah adıyla bir başkasıyla evlenmesine ne diyeceğiz? Sorular, sorular, sorunlar...

İnsanın aklına şöyle bir soru da gelmiyor değil: Dinimiz nezdinde aile kurumunun emniyeti, Ramazan ayının başını ve sonunu garantiye almaktan daha mı az önemli?

Şayet öyle değilse, değişen şartlar ve gelişen imkânlara binaen "sırf ibadet" olan bir eylemle (oruçla) alakalı delilleri farklı yorumladığımız halde; muamelât yönü daha ön planda olan evlilikle ilgili delilleri mekâsıd (gaye) odaklı okumamız önündeki engel nedir?

Toplumun en temel kurumu olan aileyi oluşturan nikah ve nihayetini ifade eden talak, özünde dünyevî bir antlaşmadır. Haddizatında evlilik, dünyevî bir olgudur. Aile yeryüzünün ilk ve en önemli kurumudur. İnsanî değerlerin yaşanabilmesi ve sonraki kuşaklara aktarılmasında aileden daha etkin ve önemli bir kurum olduğu söylenemez.

Zaten taşıdığı öneme binaen aile, gelişigüzel değil; belli şartlar çerçevesinde gerçekleştirilen, her iki taraf için de hak ve ödevler yükleyen "nikâh" akdiyle tesis edilir.

Nikah akdi için her toplum ve medeniyetin kendince şartları ve ölçüleri vardır. Bizim medeniyetimizin de...
Bizim, köklü ve saygın tarihimizden tevarüs ettiğimiz şart ve ölçülerinin kaynağı hiç şüphesiz Kur'an ve sünnettir. Çünkü bizim kültür ve medeniyetimizin bin yılı İslam ile şekillenmiştir. Toplumumuz, islam toplumudur. İslam toplumunun temelini oluşturan aile yuvasının kuruluşu, devamı ve gerektiğinde nasıl sona erdirileceğinin şart ve ölçüleri de Kur'an'da ve Peygamberimizin sünnetinde açıkça ve etraflıca ortaya konmuştur.

Bu önemli kurum, İslam nazarında toplumun ilmî, ahlakî ve dinî yapısının özetidir. Toplumun sıhhati bu kurumun sıhhatine balığıdır. 

Çünkü aile, bir okuldur. İnsan, hayatı ve ötesini burada öğrenir. Maddi ve manevi bütün değerlerini burada özümser. Sevgiyi, şefkati ve nerhameti burada kuşanır.

Aile, bir sükûnet limanıdır. İnsan, hayatın girdaplarında ve fırtınalarında alabora olmaktan burada korunur. Huzur ve mutluluğunu burada temin eder.

Aile, daimi bir mabeddir. Müslüman, dinini ilk burada öğrenir. İslam ahlakının ilke ve ölçülerini burada kavrar. Yalnız Allah'a kul olmaya yatkın olarak doğan insan, bir ömür böyle kalmayı, ancak ailenin güçlü çatısı altında başarır.

İşte İslam nazarında nikâh, böylesine önemli bir kurumun mukavemetini tesis eden ve ciddiyetini tescil eden bir sözleşmedir.

Günümüz Türkçe'sindeki karşılığı "evlilik" olan "nikâh" kavramı, Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde defalarca geçen dinî bir kavramdır. Allah Rasulü (sav) hayattayken Medine'deki nikâhları kendisi akdederdi. Fakat ne ayetlerde ne hadislerde ne de fıkıh kitaplarında bu nikâhtan "dinî nikah" ya da "imam nikahı" diye bahsedilmez.

"Dinî nikah" veya "imam nikahı", 1926'da İsviçre Medeni Kanunu'nun kabul edilmesinden sonra ortaya çıkan kavramlardır. Devam eden süreçte din adamlarının da lokomotif olmasıyla bu ayrım günümüzde tam bir toplumsal soruna dönüşmüştür.

Bugün aile hayatıyla ilgili muhatap olduğumuz sorunların kahir ekseriyetinin temelinde bu ayrım yatmaktadır.

Evlilik sözleşmesinin dini literatürdeki meşru tek karşılığı "nikâh"tır. Önünde veya arkasında bir tamlayan olmadan kullanılır. Yani nikâh, nikâhtır. Nikâh bir sözleşmedir. Sözleşmelerde ise kayıt, önemli bir yaptırım aracıdır.

Hiç kimse asr-ı saadette yapılan nikâhların kaydedilmediğini iddia edemez. Zira o dönemde nikâh, şahitler ve ilan ile toplumun hafızasına kaydediliyordu. Ve bu kayıt, talak, mehir, nesep, vs. hususlarda ciddi bir müeyyideyi de beraberinde getiriyordu. Günümüzde yapılan gayr-ı resmi nikâhların ise ne toplumsal ne de yasal bir yaptırımı var. Kaldı ki yasal olarak suç kabul ediliyor böyle bir evlilik. Yaşanan mağduriyetlerde mağdurun müracat ederek hakkını alacağı hiçbir merci yok. Yapanın yanına kâr kalıyor her ihanet... Adına ister dini nikah densin ister imam nikahı, isterse başka bir şey... En önemli sosyal kurum olan ailenin ne hali ne de istikbali sorumsuz yetkili insanların insafına bırakılmamalıdır. 

Bu günlerde evlilik sözleşmesinin kayıt alıntına alınması hususunda yapılan yasal değişiklik (müftülere yetki verilmesi), bu ayrımın ortadan kaldırılması için önemli bir fırsat sunuyor bize.

Artık bu fırsatı değerlendirerek öze/asla dönmeyi hızlandırmak din âlimlerinin ve onların oluşturduğu birliklerin/kurumların insiyatifindedir.

Bu sebeple, ülkemizin en yetkin fetva ve irşad mercii olan Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, "ru'yet-i hilâl" konusunda gösterdiği ilmî dirayeti, nikah ve talak konusunda da görmek arzumuzdur.

Buna gerçekten ihtiyaç var. Şükür ki artık elverişli ortam da var.

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, bu çerçevede bir sempozyum, çalıştay, vs. yaparak yeni toplumsal savrulmalara zemin oluşmadan sorunu mutedil bir çözüme taşıması elzemdir. Bu, aynı zamanda kuruluş kanununun temin ettiği yasal bir hak ve görevdir.

Marjinal grupların ve hatta devlet/diyanet düşmanı birilerinin kara propaganda yaparak müftülerin gerçekleştireceği nikahın meşruiyetini de sorgulamasına fırsat vermeden.

Toplumsal değişim bir süreç olayıdır. Yapılacak mütalaa sonucunda çıkacak kararı akşamdan sabaha herkesin kabullenmesi düşünülemez tabi. Zira nikâh konusunda oluşan bu çarpık algının yerleşmesi yaklaşık bir asır sürdü. Kaldırılması da zaman alacaktır. Küçük de olsa bir adım atmak gerek. Baharlar bir çiçekle gelir.

Bu zor olabilir fakat imkansız da değildir.

Ulaşılan bilgi ve tekniğin sağladığı imkanlara dayanarak oruç ayının başlangıcını ve bitişini tayin için hilali gözlemeye gerek kalmadığını kabul edebiliyoruz. Ne âlâ...

Fakat imzalı bir kağıdın en güçlü vesika kabul edildiği günümüzde, en önemli toplumsal kurumunun kuruluş ve dağılışında dünyevî hiçbir bağlayıcılığı kalmayan tek bir sözü hâlâ yeterli görmek sorgulanası bir tutumdur. Hadis-i şerifte öyle geçiyor diye çıplak gözle "ru'yet" ısrarından ötürü Suudi Arabistan'ı, maksadı anlamamakla eleştiriyoruz. Peki biz, nikâh ve talakla ilgili hadis-i şeriflerdeki meksadı anladık da o sebeple mi temelsiz bu ayrımı teamül haline getirdik? Değil maalesef...

Suudilerin "ru'yet" hususundaki hadislere yaklaşımı ile bizim nikah-talak hususundaki hadislere yaklaşımımız tam bir paralellik arz ediyor. Hiç bir farkımız yok.

Sorumuzu yineleyelim: Nikah ve talak hakkındaki ayet ve hadislerin de ru'yet-i hilâl hususunda olduğu gibi makâsıd odaklı okunmasının önündeki engel nedir?

Üstelik kayıt altına alınmayan nikah ve talak uygulamalarının yeni mağdurlar ve mazlumlar doğurmaması için buna fazlasıyla ihtiyaç varken.

Resmî kayıt altına alınmayan sözleşmeler (nikah-talak), İslam'ın öngördüğü güçlü ve adilâne bir aile kurumunu nasıl tesis edebilir?

Yaşadığımız son yüzyılın ailevî sorunlarını da göz önüne alarak nasları mekasıd çerçevesinde okumanın, şerî deliller bakımından mümkün ve gerekli olduğunu düşünüyorum.

Doğrusunu Allah bilir.

Cür'etimi, dinî nikâh-resmî nikâh ayrımından kaynaklanan ve defalarca şahidi olduğum mağduriyetlerin ruhuma akseden ızdırabına verin.

Dua ile...



2411 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK - 25/05/2020
Namazla alakalı üzerinde önemle durulan husus, şeklinden ziyade anlam ve ruhuyla alakalıdır. Bu bağlamda namazın, insanın bireysel ve sosyal hayatındaki potansiyel etkisine ve anlamına işaret eden ayetler üzerinde tefekkür etmek elzemdir.
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir.
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir..
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir.
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki?
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir.
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap:
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam1000
Toplam Ziyaret4768673
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI