• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Bayramların Önemi

BAYRAMLARIN ÖNEMİ

 

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً:

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”  (NİSA SURESİ – 36. AYET)


Bilindiği gibi bayram, sevinç ve neşe günü demektir. Öteden beri her milletin birçok millî günleri, tarihî hatıralarını canlandıran bayramları bulunmaktadır. Aynı şekilde bir dine mensup kimselerin de dinî günleri ve dinî bayramları vardır. Bayramlar, inananlar  üzerinde çok müspet tesirler meydana getirir, dinî şuur ve duygularını kuvvetlendirir. İnsanlara yeni bir heyecan ve çalışma zevki kazandırır. Bayramların, millî ve dinî duyguların, inanışların  pekişmesi, taze  ve  canlı  tutulması fonksiyonu yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük önemi vardır. Gerçekten  dinî  bayramlar, insanlar  arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun sosyal hayatta tazelenmesinin de bir vesilesidir. Bayramlar, sosyal  dayanışma  ve  barış  şuurunun fertlere kuvvetle hâkim olduğu günlerdir. Dargınların   kucaklaşması, aralarında kin, nefret bulunan kabile, aile ve şahısların, düşmanlık ve husumet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin  büyüklere  saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların  ziyaret  edilmesi, verilecek  küçük  hediyelerle  çocukların  gönüllerinin  alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır.

 

DİNİ BAYRAMLARIMIZ

İslâm  dini’nde  iki  büyük  bayram  vardır: Ramazan  ve Kurban  Bayramı. Sevgili  Peygamberimiz   Medine’ye hicret   ettiklerinde, Medine’lilerin  eğlendikleri  iki  günleri vardı. Hz. Peygamber (SAV):  “Bu günler nedir? diye sorduğunda Medine’liler: “Biz câhiliye döneminden beri bu günlerde eğleniriz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır.” buyurmuştur.

Ramazan  ve  Kurban  Bayramları  hicretin ikinci  yılından itibaren  kutlanmaya  başlanmıştır. O  günden  beri kutlana gelen  bu  iki bayram, Müslüman milletlerin aynı zamanda millî bayramları yerine geçmiştir.


BAYRAMLARI NASIL GEÇİRMELİYİZ?

 

Her iki bayram da bayram namazı ile başlar. Hz. Peygamber (SAV), bu hususu, okuduğu bir bayram hutbesinde şöyle ifade buyurmuşlardır:

    
“Bu günümüzde yapacağımız ilk iş namaz kılmamızdır. Her kim böyle yaparsa, şüphesiz bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur.”     

  
Bayram  namazı, biri  Ramazan  Bayramında, diğeri Kurban  Bayramında  olmak  üzere yılda iki defa kılınan iki rekâtlık bir namazdır. Bayram  namazı  Hanefî mezhebinde, Cuma namazının vücûb şartlarını taşıyan kimselere vaciptir. Şafii ve Mâlikiler’e müekked sünnet, Hanbeliler’e göre ise farz-ı kifayedir. Bayram  namazına, mükellef  olmayan  küçük çocuklarımızı  da  getirmeli  ve onlara  da  bu manevî havayı teneffüs ettirmeliyiz. Hz. Peygamber(SAV)’in  bayram  günleri  ve  bu günlerin mahiyeti hakkında şöyle bir hadisleri vardır:

     
“Arefe, Kurban ve Teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme, içme günleridir.”

Hadiste açıkça belirtilmektedir   ki, bayram günleri yeme, içme ve ikram günleridir. Bunun  için  oruç  tutmak senenin  her  gününde caiz  olduğu  halde, Ramazan Bayramının  birinci günü ile Kurban Bayramının birinci gününden  itibaren  dört  günü  tahrîmen  mekruhtur.  

    
Bayram  günlerinin  yeme, içme  ve  sevinç günleri olması yanında, her  birinin  ayrı  bir anlamı da bulunmaktadır. Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir “genel iftar ziyafeti” hükmündedir ve bu anlamından dolayı ona “fıtır bayramı (iftar  bayramı)”  denilmiştir. Ramazan bayramının ilk günü bu yönüyle bir aylık Ramazan  orucunun  iftarı olmaktadır. Böyle toplu  iftar  gününde  oruçlu  olmak, Allah’ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki, bu doğru değildir. Allah için kurbanların kesildiği Kurban Bayramı günleri de ziyafet günleridir. Bayram günleri mutlak ve halis ibadet günü olmadığı gibi, katıksız eğlenme günü de değildir. Bu  iki  hususu  bir  arada toplayan günlerdir. Bayramları, ibadet ve taattan tecrit edip, sadece oyun, eğlence, zevk ve safa günü olarak anlamak yanlış olduğu gibi, meşru oyunlardan ve mubah eğlencelerden soyutlayarak sırf bir ibadet ve taat günü olarak anlamak da hatalıdır. Çünkü insanın manevî varlığı yanında, maddî  varlığının  da  ihtiyaçları vardır. İbadet ve taatlarla ruh, kalp vb. manevî varlığımız tatmin edildiği gibi, çeşitli ikram ve   ziyafetlerle, belli   ölçüler   içinde yapılan meşru oyun ve eğlencelerle de maddî varlığımız tatmin edilmiş olur. Meşru sınırlar içinde yapılan oyun ve eğlenceler, bayramların özünde mevcuttur.

    
Nitekim  Hz.  Peygamber  (SAV),bir  bayram  günü Habeşliler tarafından oynanan kalkan ve mızrak oyununu Hz. Âişe (RA) ile birlikte seyretmiş; yine Hz. Âişe (RA)’nın hane-i saadette muganniye kızlara bazı ezgiler söyletmesine ses çıkarmamıştır.

    
Ancak şunu unutmamalıyız ki, her şeyin ifradının olduğu gibi, oyun ve eğlencenin ifradı da iyi değildir. Bu sebeple oyun ve eğlence konusunda ölçülü hareket etmek, meşruiyet ve cevaz sınırlarına dikkatle riayet etmek gerekir. İslâm  dini  her  konuda  itidali  (orta  yolu) emir ve tavsiye eder. Mümin olmak, fert ve aileleri mutluluğa götüren meşru yolları tıkayarak, dünyayı zindan haline getirmek değildir. Anne ve babaya yakışan, bayramları aile ve  çevresindekilerle  neşe  ve  zevk  içerisinde geçirmeyi gerçekleştirmeye çalışmaktır. İnanmış, Allah’a gönül   vermiş   insanlar bencil olmaz. Sadece kendisinin ve yakınlarının sağlık ve mutluluğunu değil, bütün Müslüman  kardeşlerininkini  de  düşünür. Bu  konuda çaba sarf eder ve dua eder. Merhamet, insan   kalbinin merhemidir. Ama sevgi ve saygı duygusundan uzak kimseler, katı  yürekli  olmanın  yolunu  tutmuşlar demektir. Bu  duruma  düşenler  derhal  bundan kurtuluş çarelerini aramaya koyulmalıdırlar.

    
Hz. Peygamber (SAV)’e bir sahabe gelerek kalbinin katılaştığını  hissettiğinden  şikâyet  etti. Peygamberimiz (SAV) ona, şöyle cevap buyurdular: “Kalbinin yumuşamasını  istiyorsan, yoksulları  doyur  ve  yetim başını  okşa.” 

    
İnancımızın kemal derecesini bulması için bayramlarda yapacağımız en önemli işlerden biri de yetim, kimsesiz ve yoksullarla ilgilenmek, onlara   maddî-manevî   destek olarak, kendilerine   yalnızlıklarını   hissettirmemektir. Yetim  ve  kimsesizlere  hep  acınır, ama  hiç unutmayalım ki onlar, bizler için bu toplumda  Allah  rızasını kazanmamıza  vesile  olacak birer can simididir.

    
Hz Peygamber (SAV), kadın  sahabeler  arasında  kocası öldükten sonra, sadece yetim kalan çocuklarını büyütmek ve yetiştirmek için evlenmeyen güzel ve iffetli bir hanıma işaretle: “Ben ve bu fedakâr hanım, kıyamet günü cennette şu iki parmağım gibi yan yana beraber olacağız.” buyurmuşlardır. 

    
Bayram günleri barış ve sevinç günleridir. Dargınlık dinen yasaktır. Elbette bir arada yaşayan  aile  ve  toplum fertleri  arasında  anlaşmazlıklar, sürtüşme ve tartışmalar olabilir. Bu gayet  normaldir. Ama  bunları  dargınlık safhasına vardırmamak gerekir. Bilhassa akrabalar, sıla-i rahim denilen ziyaret bağı ile aradaki  bağlarını kuvvetlendirmelidirler. Hz.  Peygamber (SAV), müminlerin üç günden fazla dargın durmalarının   uygun   olmadığını belirterek şöyle buyurmuşlardır:      

    
“Bir   Müslüman’ın   diğer   Müslüman’a   üç günden  fazla dargın  durması  helâl  olmaz.”

   
Akraba ve komşulara iyilik etmek ve onlarla iyi geçinmek Kur’an-ı Kerim’in tavsiyesidir. Bu konuda Kur’an şöyle buyurur:

 

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً:

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, eliniz altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (NİSA SURESİ – 36. AYET)

    
İntikam almak dinimize göre haramdır. İnsanı  bu noktaya getirecek  kin, nefret, haset vs.  gibi  duygular yasaklanmıştır. Müslüman’ın, imana, sevgi ve saygıya yataklık etmesi gereken ve ancak bu  şekilde iyi ve doğruya giden yolu aydınlatabilecek olan kalbi, bu kötü ve çirkin duygularla doldurulursa manevî fonksiyonunu icra edemez. Sahibine ışık tutamaz. Bunun  içindir  ki, intikam alma  imkânı varken  bağış  yolunu  tutmak  büyüklüğün ta kendisidir  ve  Allah  katında  çok  makbul  bir harekettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususa şu ayetle işaret etmektedir:

 

وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَاوَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ:

“Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder  ve  arayı  düzeltirse, onun mükâfatı  Allah’a  aittir. Şüphesiz  O, zalimleri  sevmez.” (ŞÛRÂ SURESİ – 40. AYET)  

    
Daima af yolunu tutmak, müminin başta gelen özellikleri arasında sayılır. Bu konuda yine Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:

 

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْبِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ:

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (Â’RÂF SURESİ – 199. AYET)

    
Bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygamber (SAV), ayetin açıklamasını  Cebrail (AS)’a  sormuş, o  da şöyle cevap vermiştir: “Allah, sana zulmedeni ve haksızlık edeni affetmeni, sana   vermeyene   vermeni, sana gelmeyene gitmeni  emretmektedir.”  

      
Bayram günleri, sevinç günleridir. Bu günlerde  sevinçli ve güler  yüzlü  olmak  tavsiye edilmiştir. Bayram günleri toplum şuuru bütünleşir. Toplum  fertleri  birbirleriyle sevişip kaynaşır. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları  içinde  bunalan, bitkin  ve  yorgun hâle gelen insanları bayramlar dinçleştirir ve çalışma azimlerini artırır. Bu   günlerde   akraba   ve   komşularımızla olan ilişkilerimiz kuvvetlenir, birlik ve kardeşliğimiz güçlenir. Bayram sabahı camilerimizi dolduran  Müslümanların  hep birlikte  ve  içtenlikle Yüce Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağış dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü  böyle  bir amaçla  bir  araya  gelen, aynı iman  ve  heyecanı  taşıyan toplulukları  Yüce Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.     

    
Bayram  günlerinde  annemizin-babamızın ellerini  öpüp hayır  dualarını  almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı “öf” bile demek yasaklanmıştır. Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları   aktarılmalı,   karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak  tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı  ziyaret ederek  hatırlarını  sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları ziyaret etmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerin ve kimsesiz çocukların başını okşamalı, onlara anne ve baba gibi davranmalıyız. Çevremizdeki  yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız. Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız. Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız.  

    
Çocuklara  hediyeler  dağıtmalı  ve  onları  sevindirmeliyiz. Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de, İslâm’ın emrettiği şekilde, çevremizdeki  insanlara  iyi  davranmalı, incitici  ve  zarar verici   davranışlardan   sakınmalıyız. Bütün bunlar, toplumu oluşturan fertleri birbirleriyle kaynaştırarak  millî  birliğin  sağlanmasında ve toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında etkili olan hususlardır.

    
Bu  duygularla  hepinizin  bayramını  tebrik ediyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla  erişmenizi  Cenab-ı Hak’tan  niyaz  ediyorum. Mübarek   bayramın, ülkemize, İslâm âlemine  ve  bütün  insanlığa  iyilik  ve  hayırlar getirmesini diliyorum.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam116
Toplam Ziyaret4760077
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI