• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İsraf ve Bilinçsiz Tüketim

İSRAF VE BİLİNÇSİZ TÜKETİM

Dünyada 854 milyon insan açlık savaşı veriyor. Her 5 saniye de bir çocuk ölüyor.

İnsanın değeri kendisine verilen nimet ve yeteneklerle yakından ilgilidir. Düşünme, fikir üretme, bilgi sahibi olma, karar verme ve isteği doğrultusunda amel edebilme yeteneği onu diğer yaratıklardan ayıran başlıca özelliklerdir.

Yüce Allah insanla birlikte yeryüzü ve çevresinde, canlılara yetebilecek ölçüde rızık ve nimet de yaratmıştır. Öyle ki Kur’an-ı Kerim’de,

 وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَا  bu nimetlerin sayısal olarak tespitine bile güç yetirilemeyeceği ifade edilmektedir.( Nahl, 16/18.) Yine  وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا  kâinattaki her canlının rızkının Yaratan tarafından lutfedildiği belirtilmiştir.( Hûd, 11/6.)

Kendisine bu derece önem verilen  اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى  insan, başıboş bırakılmamış(Kıyâme, 75/36), yaratılış amacının وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ Allah’a ibadet olduğu(Zâriyât, 51/56) ifade edilmiş, bu ibadet yolu da gönderilen peygamberlerle kendisine bildirilmiştir.

Tüketim ve harcamada; en aşağı derecede cimrilik, ortası iktisat, aşırısı ise israftır. Allah, Kuran’ı mümin kullarının niteliklerini sayarken şöyle buyuruyor:

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَاماً.

“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”( Furkan, 67)

Ayette müminin iki özelliğinden söz ediliyor. Bunlardan birincisi, mallarını israf etmezler. İkincisi, cimrilikte bulunmazlar.

İnsan, meşru ölçüler içerisinde kendisi için var edilmiş olan nimetlerden yararlanacak ve bu nimetleri kendisine veren Allah’a şükredecektir.

Nitekim bu husus şöyle hatırlatılmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ.

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.”( Bakara, 2/172.)

Temiz ve helal olan, rızık olduğu gibi pis ve haram olan da rızıktır. Mümin bu rızıkların temiz ve helal olanlarını ve kimsenin hakkı geçmeyecek meşru şekilde kazanılanlarını seçip yiyecek, hoş ve temiz şeylerden kendisini mahrum etmeyecektir.

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ.

“De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.”( Araf, 7/32)

وَابْتَغِ فيمَا اٰتٰیكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِى الْاَرْضِ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدينَ

 “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas, 28/77)

إِنَّ اللَّهَ يُحِبَّ أَن يُرَى أَثَرُ نِعْمَتِهِ عَلَى عَبْدِهِ.

 Allah, kulunun üzerinde nimetin görülmesinden hoşnutluk duyar.”( Tirmizî, Edeb, 54, .V, .124) İşte mümin, Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanacak, bu nimetleri verene de şükredecektir. Yalnız bu nimetlerden yararlanırken Allah’ın sevmediği iki huydan da sakınacaktır. Bu huylar israf ve cimriliktir.

Efendimiz (s.a.v.) Hz. Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken: “Lüks ve israf içinde yaşamaktan sakın. Çünkü Allah’ın kulları, nimetler içerisinde yüzer değildir.” Buyurmuştur.

Mal ve Servetin sahibi Allah, biz onun mülkünde emanetileriz

Mal, kişinin malik olduğu eşyanın hepsini ifade eder. İslâm inancına göre, evrendeki her şey Allah’a aittir.  İnsanların elde ettiği mal ve mülkün hepsi O’nundur.

وَتَبَارَكَ الَّذى لَهُ مُلْكُ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olan Allah ne yücedir!..” (Zuhruf, 43/85) âyeti bu hususu dile getirmektedir. İnsan âdeta Allah’ın mülkünün emanetçisidir. Bu nedenle o, Allah’ın mülkünde başkalarına zarar vermeden meşrû yollardan kazanacak ve elde ettiği serveti harcarken de topluma zarar vermeyecek şekilde meşrû ölçüler içinde sarf etmeye özen gösterecektir.

İslâm’da kişiler mülklerinde veya sahip oldukları değerlerde sınırsız tasarruf hakkına sahip değillerdir. Başka bir ifade ile kişinin, “nasıl olsa mülk bana aittir, sahip olduğum maddî ve manevî değerleri, gerek fert gerekse toplumsal bazda fayda ve zararı gözetmeden kullanma hakkına sahibim.” deme özgürlüğü yoktur.

İslâm, kişiyi servet edinmede nasıl birtakım kurallarla bağlı kılmışsa, elde edilen servetin tüketimi ya da tasarrufunda da meşrû ölçüler doğrultusunda hareket edilmesini öngörmüştür.

  • Helalinden kazanacaksın,

  • Karaborsa, faiz, yalan, hile ve aldatmaya gitmeyeceksin,

  • Başkasının hakkını gasbetmeyeceksin,

  • Çalıp çırpmadan kazanacaksın

İSRAFIN   ANLAMI

Arapça bir kelime olan israf “serefe” kökünden gelmektedir. Seref, yemek, içmek, giyip, gezmek gibi meşru ve mübah olan hususlarda ma’kul ve ma’ruf sınırı aşmak demektir. İnsan fiillerinde sınırı aşana, aşırılık yapana, dengesiz harcama yapan kimseye de müsrif denir.

İsraf "yeme içme giyim kuşam alış veriş uyku ve istirahat hatta konuşup yazmak gibi her türlü hâl ve davranışta sınırı aşmaktır" diye tarif ediliyor.

İsraf; herhangi bir konuda aşırı gitmekdoğru ve gerçek olandan sapmameşrû sınırların ötesine geçme; imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama(Taberî, Câmiu’l-Beyân, Mısır 1374, VII, 272) anlamına gelmektedir.

İsraf kelimesi iki âyette, ( Nisâ,4/6;Al-i İmran, 3/147) bunun fiil ve isim şeklindeki türevleri ise, 21 âyette geçmektedir. Bunlardan 4 tanesi yeme-içme-giyme ile ilgilidir. Yani insanların tabiattan ürettiklerinin israf edilmemesi konusundadır. Ayrıca israf anlamına gelen “tebzîr” ve türevleri de kullanılmaktadır. Bu kelimeler, hadislerde de yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “meşrûiyet sınırını aşanlar” için sık sık “müsrif” ve “müsrifîn, müsrifûn” kelimeleri kullanılmaktadır.

İsraf nimeti küçümsemektir. İsraf şükre de zıttır. İsraf aynı zamanda bereketsizliğin de sebebidir. israf beden ve çevre sağlığını da bozan sebeptir.

İslam’ın emri iktisattır. İktisat; tüketim ve harcamada itidal üzere olmak, lüzumundan fazla ve noksan harcamaktan kaçınmaktır. İsrafın mukabili olan iktisat, mü’minlerin bâriz vasıflarından birisidir.

Meselâ birine bir hediye verilse o da verenin gözü önünde onu çöpe atsa; hiç şüphesiz o hediyeyi küçümsemiş olur. Hatta diliyle teşekkür etse bile bu tavrıyla teşekküre zıt bir davranış sergilemiş olur. Cenâb-ı Hakkın sonsuz rahmetiyle verdiği nimetleri israf etmek de o nimetleri küçümsemek anlamını taşır. Hem israf kanaatsizliği doğurduğu için çalışma şevkini kırar. İnsanı tembelliğe atar. Şükredeceği yerde devamlı şikâyetçi olur.

 Zamanı “öldürmek”, sahip olunan ilmi insanlarla paylaşmamak, ALLAH’ın emanet olarak verdiği bedene fiili dua anlamında iyi bakmamak, çocukları ALLAH’tan ve imandan uzak yetiştirmek gibi ALLAH’ın bahşettiği her nimetin, ALLAH rızası dışında gereksiz yere harcanması israftır. Ayrıca israf Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği nimeti küçümseme anlamını taşıdığı için de o nimetten mahrum olmaya sebep olur.

Ayetlerde israf kavramı, وَكَذٰلِكَ نَجْزى مَنْ اَسْرَفَ  doğru inançtan sapma(Tâhâ, 20/127),  قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ   tutum ve davranışlarında itidalden sapma(Zümer, 39/53),    ahlakta meşrûiyetten sapma ve azgınlığa düşme(A’râf, 7/80-81) anlamlarında kullanılmıştır.

İslâm’da İsraf  Âyet Ve Hadislerle Yasaklanmıştır.

وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

“...Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 7/31) âyeti israfın haram olduğunu açıkça dile getirmektedir.

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً. إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً.

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.”( İsra, 17/26-27)

وَهُوَ الَّذٖى اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖ­ اِذَا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهٖ وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَ

“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En’am Suresi, 141)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de

كُلُوا وَاشْرَبُواْ وَتَصَدَّقُوا وَالْبَسُوا في غَيْرِ إسْرَافٍ وَ مَخِيلَةٍ

Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.”( Nesâî, Zekât, 66,.V, 79) sözü ile israfın yasaklığını ifade buyurmuştur. Dikkat çekici bulduğumuz şu olay İslâm’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir:

Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resûlullah (a.s.), (onun suyu aşırı kullandığını görünce);

فقَالَ مَا هذَا السَّرَفُ "Bu israf nedir"? diye sordu. Sa’d de,

فقَالَ أفِي الْوُضُوءِ إسْرَافٌ؟  "Abdestte de israf olur mu?" dediğinde Hz. Peygamber (s.a.s) de

            , قَالَ نَعَمْ وَإنْ كُنْتَ عَلى نَهَرٍ جَارٍ “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verdi.( İbn Mâce, Taharet, 48, I,.148)

İslâm’da helâlinden kazanmak ve bu kazancı uygun şekilde ve gereği gibi kullanmak temel esas ve hedeftir. Dinimizde, haram kazanç yerildiği gibi, helâl kazancın da gerekli ölçüler çerçevesinde kullanılmaması kınanmış hatta yasaklanmıştır. Kazancın ya da sahip olunan değer ve nimetlerin gereği gibi kullanılmaması, israf kavramı ile ifade edilmektedir ki, İslâm’da, her çeşidiyle israf haram kılınmıştır.

Dinimiz ibadetlerde bile itidali emrediyor, aşırılığı yasaklıyor. Kazandığımız malı ve sahip olduğumuz imkanları kullanırken de her türlü israf ve aşırılıktan uzak durmamız gerekiyor. Çünkü eriştiğimiz nimet ve imkanlar Allah’ın bizlere lütfettiği emanetlerdir. Bunları, Allah’ın rızasını kazanmaya ve topluluğun mutluluğuna vesile olacak şekilde harcamaya mecburuz.

İçki, kumar, fuhuş gibi ferdi ve sosyal zararları olan yerlerde malı harcamak israftır, haramdır. Dinimizin yasakladığı şeylerle lüks sayılan maddelerin tüketimi israf olduğu gibi helal olan maddelerin ihtiyaçtan fazla tüketimi de israftır.

Toplumumuzda israf hemen her türüyle yer almaktadır. Ancak biz en çok karşılaştığımız israf alanlarına kısaca işaret ederek bazı değerlendirmelerde bulunacağız.

  • İnsan İsrafı

  • Yeme-İçmede (gıda) İsraf

  • Giyim-Kuşamda (moda) İsraf

  • Törenlerde Yapılan İsraf

  • Zamanın İsrafı

  • Emek İsrafı

  • Kaynakların İsrafı

  • Enerji İsrafı

İNSANIN İSRAFI

Yaratılmışlar içinde en değerli yaratık insan olduğuna göre, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp, insana hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şey insandır. (Bakara 2/29; İbrahim 14/32)

İsraf: “İnsanın yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır” diye tarif edilmiş.(El-Müfredat, Ragıb, İsraf maddesi.) Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın, isyan etmesi haddi aşmaktır. Dünyadan cennete doğru uzanan sırat-ı müstakimden çıkıp, cehenneme doğru yol alması haddi aşmaktır, israftır.

Sırat-ı müstakimde, insanlara kılavuzluk yapan peygamberlere uymaması, onların kılavuzluğunu reddetmesi kendini israftır.

Peygamberi inkar edenlerin كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ (Mü’min 40/34; Yasin 36/19). Kur’an’a inanmayanların müsrif olduğunu اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفٖينَ (Zuhruf 43/5) haber verir Rabbimiz. Kılavuzu takip etmeyen, cehalet ve küfür bataklığına çakılıp boğulan insan kendisini israf etmiştir.

İnsanın da israfı; (Hani ekmeğin israfı nasıldır? Yenilmesi gerekirken çöplüğe atılması israftır) İnsanın da cennete girmesi gerekirken cehenneme gitmesi israftır. Onun için en büyük israf budur.

İki gözü dünyaya kapalı, Allah’a açık olanlar, iki gözü dünyaya açık, Allah’a kapalı olanlardan daha iyidirler. Hac suresinin 46. ayetinde açıklandığı gibi, asıl körlük gönül körlüğüdür. Gözleri görmeyen kaldırımdan düşebilir. Gönül gözü kör olanların düşüşü ahrette akıl almaz şekilde olacaktır..

İki gözü de kör olan İbni Ümmü Mektum, İran’ın fethinde Kadisiye’de kör gözleriyle sancağı elinde tutarak İranlıların hakkı görmelerine sebep olmuştur.

YEME-İÇMEDE İSRAF

İnsanoğlu hayatını sürdürebilmek için çok çeşitli ihtiyaç maddelerini temin etmek zorundadır. Yiyecekten giyeceğe, barınmaktan ısınmaya, taşıttan zorunlu kullanım eşyasına kadar nelere muhtaç değiliz ki...

Varlığımız ve iş yapma gücümüzün devamı için gerekli gıdaları almak insanî olduğu kadar dinî bir görevdir. İnsan bu görevi yerine getirirken yeteri kadar gıdayı almak mecburiyetindedir. Yüce Dinimiz, ihtiyacımız olan gıdayı azaltıp iş gücümüzü kaybetmeyi tasvip etmediği gibi, gereğinden fazla yiyip içmeyi de yasaklamıştır (A’râf, 7/31).

İnsan karnını tıka basa, ölçüsüzce doldurmayacak, ama güç ve takatten düşecek derecede de aç durmayacaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.),

مَا ﻣﻸ آدَمِىُّ وِعَاءً شَرّاً منْ بَطْنٍ، بِحَسَبِ ابنِ آدَمَ لُقَيْمَاتٌ يُقْمِنَ صَلْبَهُ، فَإنْ كَانَ َﻻ مَحَالَةَ فَاﻋﻼ، فَثُلُثٌ لِطَعَامِهِ، وَثُلُثٌ لِشَرابِهِ، وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ

 “ Ademoğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Yemek yediği zaman, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, üçte birini de nefes almaya ayırsın.”( Tirmizî, Zühd, 47. .V, .590) sözüyle haddinden fazla yemenin insanı sürükleyeceği zarara dikkat çekmektedir.

Günümüz toplumlarına şöyle bir göz attığımızda, yapılan yiyecek ve içecek israflarının haddi hesabının olmadığını görmek hiç de zor olmasa gerektir.

Çöplere atılan ekmeklerin, dökülen yemeklerin, boşa akan suların, milyonları bulan şehirlere yetecek miktara ulaştığından bahsedilmektedir. Oysa gerek ülkemizde gerekse dünyada, hoyratça atılan bir parça ekmeğe, dökülen bir tabak çorbaya hatta umursamadığımız miktarda musluklardan sızan bir damla suya muhtaç ne kadar da insan vardır. Bilerek veya bilmeyerek çöpe attığımız ekmeklerde bütün bir millet hakkının bulunduğunu hiç düşündük mü? İşte bütün bunları, ruh terbiyesinden, maneviyattan dahası Allah’a gerçek manada kul olmaktan uzak olmanın sonucu olduğunu görmekteyiz. Halbuki, müminin, yemek yerken sofrasına düşen kırıntıları bile toplayarak yemesi onun terbiyesinin sadece bir parçasıdır.

 Ekmeğe hürmet ediniz zira ekmek göğün ve yerin bereketidir. Sofradan düşen kırıntıları alıp yiyen kişiyi Allah mağfiret eder

Üç sey kalbe kasvet verir : 1- Çok yemek, 2- Çok uyumak,3- Çok rahatlik. (Ramuz : S/264)

Bir Hadis-i Şerif'te ise şöyle buyurulur; Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 51) Peygamberimiz(s.a.v)'ce buyrularak böyle bir hareket, ölçüsüzlük olarak telâkki edilmiştir. Allâh dostlarına göre ise şeriatte doyduktan sonra yemek israf, tarîkatte doyuncaya kadar yemek israf, hakîkatte de Allâh'ın huzûrunda olduğunu unutarak yemek israftır.

"Kurtarıcı üç şeyden biri, varlıkta, yoklukta, zenginlikte, fakirlikte, iktisada riayet etmektir."Beyhaki

Sanki Yedim Camiinin hikayesi. Keçeci Hayreddin Efendi’nin İstanbul Fatih’teki 18 yy. da İstanbul’da Keçeci Hayreddin Efendi canının istediği aperatif türü yiyecekleri sanki yedim diyerek bir kumbaraya atıyor. Yıllarca böyle para biriktiriyor. Sonunda kumbarayı açtığında çok parasının olduğunu görüyor ve bununla bir cami yaptırmaya karar veriyor. Bu cami halen İstanbul Fatih’te Sanki Yedim Camii adıyla ibadete açık. Hayreddin Efendinin amel defteri de açık.

İstanbul fırıncılar odası başkanı açıkladı: istanbulda günde 2 milyon ekmek çöpe atılıyor. (NTV haberi 16 Ağustos 2011 Salı) Türkiye Fırıncılar Federasyonu verilerine göre Türkiye'de günlük ekmek üretimi yaklaşık 120 milyon adet. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'de her gün ortalama 10 milyon 80 bin ekmek çöpe atılıyor. Çöpe atılan ekmeklerin maddi tutarı ise 7 milyon 56 bin lirayı aşıyor. Türkiye'de bir yılda israf edilen ekmek ortalama 450 bin ton buğdaya karşılık geliyor. (07.03.2012 Zaman/ANKARA) Yere düşen ekmek gördüğümüzde kaldırır, yüksek bir yere koyarız.  Hatta öpüp alnımıza koyar, öyle bırakırız. Ekmeğe gösterilen bu saygı ve nimetlere şükür, günümüz çocuklarına yeterli öğretilmiyor. Hatta bu nimetlere şükürsüzlükle de sınırlı kalmıyor, hiçbir şeyden memnun olmayan yeni nesiller yetiştiriliyor. Verilen nimetlere karşı şükür ve saygı hissiyatları geliştirilmediği takdirde çocukta nankörlük, duyarsızlık oluşuyor. Tohum olarak tarlaya atıldıktan hasat edilmesi, değirmende un olması, hamur haline getirilerek pişirilmesi ve nihayet bize ulaşmasında kim bilir kaç kişinin alın teri vardır? Acaba çarşıdan buğday alarak kendimiz imal etmeye çalışsak, bu fiyata bu kalitede ekmek yapabilir miyiz?ABD’de yılda 30milyon ton gıda çöpe atılıyor. Uzmanlar çöpe atılan bu miktarla 80 milyon kişinin doyacağını ifade ediyorlar. 7 yıldır gönüllü olarak, her gün 3 sokaktan, çöpe atılan 2 çuval ekmek toplayan Gökbulut, yaşanan israfa dikkati çekmek için TBMM Dilekçe Komisyonuna mektup göndermişti. Ülkemizde Satılmak Üzere Marketlere Gelen Sebze Ve Meyvaların : Halde %10'u,   %15'i Markette , %15'i De Satın Alınan Ev Ve İş Yerlerinde Çöpe Atılıyor. Toplam: %40Otellerdeki israf ayrı bir konu Yiyecek İçecek Yöneticileri Derneği'nin, Alanya ile Fethiye arasındaki sahil bandında bulunan 5 Yıldızlı tesislerde yaptığı araştırmada, bu bölgede günlük üretimin bir kilo aşağıya çekilmesi halinde toplam tasarrufun 60 bin tonu bulacağına dikkat çekiliyor. Bin kişilik otelde dökülen yemek 200 kişiye çok rahat yeter. Yıllık 30 milyona yakın turist alan Türkiye, otellerde yapılan ikramlarda da çok büyük bir israfa sahne oluyor. Açık büfe yemekler hazırlayan otellerde arta kalan yiyecekler çöpe dökülüyor. Yiyecek İçecek Yöneticileri Derneği'nin araştırmasına göre, her üç tabak yemekten biri çöpe dökülerek israf ediliyor. Araştırmayı yapan uzmanlar, otellerde kişi başına 5,5 kilo yemek hazırlandığına dikkat çekiyor.

GİYİM-KUŞAMDA İSRAF (MODA)

insanlık âlemine şöyle bir göz atıldığında kaynağı her ne olursa olsun bütün toplumlarda giyinmenin bir zorunluluk olduğu görülür. Bazen dinden bazen örften kaynaklanabilir. Öyle ki, giyim-kuşamın tarihsel kökeni, ilk insana kadar dayanmaktadır.

Hz. Peygamber varlıklı kimsenin, gurur ve gösterişten uzak kalmak koşuluyla kendisine verilen nimetlerin belirtisini üzerinde hissettirmesinin Allah’ın hoşuna gideceğine işaret etmiştir.( Tirmizî, Edeb, 54, V, 124.) Ayrıca huzuruna pejmürde kıyafetle gelen varlıklı birini,

إِنَّ اللَّهَ يُحِبَّ أَن يُرَى أَثَرُ نِعْمَتِهِ عَلَى عَبْدِهِ.

 Allah, kulunun üzerinde nimetin görülmesinden hoşnutluk duyar.”( Tirmizî, Edeb, 54, .V, .124) buyurmak suretiyle uyarmıştır.

Varlığı yerinde olan kişinin temiz ve güzel giyinmesi, sahip olduğu nimetin kadrini yerine getirmesidir. Fakat güzel giyineceğim derken lüks ve gösteriş yönünden israfa kaçmamalı, henüz giyilebilecek elbiseleri, modası geçti düşüncesiyle zayi etmemelidir.

Üzülerek ifade edelim ki, suni bir olgu olan moda anlayışı, günümüzde insanların israfa yönelmesinde baş etkenlerden birisini teşkil etmektedir. Henüz rengi dahi solmamış, bir iki defa giyilen elbiselerin düşüncesizce zayi edilmesi, israf dışında hangi kavram ile açıklanabilir? Bu tür davranışların İslâm’da bir vebali olduğunu belirtmemizde fayda vardır. İslâm’a göre, ثُمَّ لَتُسْپَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعيمِ  insan kendisine verilen her türlü nimetten sorguya çekilecektir.( Tekâsür, 102/8)

TÖRENLERDE YAPILAN İSRAF

Evlilik, sünnet ve cenaze törenleri gibi Her milletin kendine özgü belirli törenleri vardır. Bir milletin elbette eğlenebileceği, bazı dinî ve millî duygularını canlı tutacağı, toplumsal birlikteliği perçinleyici törenleri olacaktır. Ancak niteliği ve dayanağı ne olursa olsun, yapılan merasimlerde milli ve manevî değerlerin zedelenmemesi temel amaç olmalıdır. Nasıl olsa yılda veya ömürde bir gün veya bir gece anlayışı ile başta israf olmak üzere her şey mubah görülmemelidir.

Nitekim günümüzde servetlerin düğün törenleri ve benzeri törenlerde ölçüsüzce israf edildiğini, yapılan davranışların meşrûluk kapsamında olup olmadığının hiç dikkate alınmadığını görmekteyiz. Anlamsızca kırılan tabaklaryakılan masalartüketilen alkollü içkiler ve dahası...

Ülkemiz gibi dar gelirlilerin çoğunlukta olduğu bir ülkede harcanan bu paralarla kaç öğrenciye burs verilir, kaç fakirin karnı doyurulur...

ZAMANIN İSRAFI

Her şey zaman içinde varolmakta, gelişmekte ve yine zaman içinde yok olmaktadır. İnsan hayatında önemli bir yere sahip olan ilim, servet ve diğer bir çok değer, zaman içinde elde edilebilmektedir. Zamanı, gerektiği şekilde değerlendirebilenler hem dünyada hem de âhirette huzuru yakalayacaklardır.

Kur’an-ı Kerim’de إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ وَالْعَصْر ِ “ Asra yemin ederim ki insan ziyan içindedir...” (Asr, 103/1-2) buyurularak zamanın öneminin bir sûre ile vurgulanması gerçekten anlamlıdır. Ve Allah değerli olan şeylere kuranda yemin etmektedir. Zaman da bu önemli şeylerden biridir. Sevgili Peygamberimiz de;

نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَةُ وَالْفَرَاغُ

İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır”( Buhâri, Rikâk, 1, .VII, 170) buyurmak suretiyle zamanın ve sağlığın önemine dikkat çekmiştir.

Hayatımız, saniyelere, dakikalara bağlı değil midir? Bütün servetler feda edilse, Rabbimizin takdir ettiği ömrümüz bittiğinde bir saniyemizi geri getirme gücümüz ve imkanımızın olmadığı düşünülürse, zamanın bizler için ne derece önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

İnsan hayatında her şeyin zamanla bir bağlantısı var. İbadetlerimiz zamana bağlı, uykumuz, dahası insan olarak her şeyimiz zaman mefhumu içinde dönüp dolaşmaktadır. Üzülerek belirtelim ki, israf ettiğimiz değerlerin başında zaman israfı gelmektedir. Hiçbir gayeye, amaca matuf olmayan ömür ve ideal sahipleri, zaman bittiğinde hüsranın en büyüğünü yaşayacaklardır.

Bir insanın Allah’ın verdiği ömür nimetini pervasız ve sorumsuzca tüketmesinden daha üzücü ne olabilir? Hz. Peygamber (s.a.s);

لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ

“Hiçbir kul, kıyamet gününde,

  1. Ömrünü Nerede Tükettiğinden,

  2. İlmiyle Ne Gibi İşler Yaptığından,

  3. Malını Nereden Kazanıp Nerede Harcadığından,

  4. Vücudunu Nerede Yıprattığından Ve

  5. Bildiklerini Yaşayıp Yaşamadığından sorguya çekilmedikçe bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 1, .IV, .612) sözüyle insanın sorguya çekileceği değerlerin başlıcalarına işaret etmiştir.

İnsanın kendisine biçilen ömrü, en güzel şekilde değerlendirmesi, yaşadığı zamanı iyi değerlendirilmesi ile mümkündür. Zamanını iyi değerlendirmeyen kimsenin ömrünü iyi değerlendirdiği iddia edilemez. İşlerini, güçlerini bir tarafa bırakıp, lüzumsuz mekanlarda hoyratça zaman harcayan insanların, ömürlerini iyi değerlendirdikleri söylenebilir mi?

Bazıları diyorlar ya; “Vakit geçiremiyorum, vakit geçmiyor, vakit geçirmek için yaptım” Genelde haram ve malayani işlerler meşgul olan kimselerin kabahatlerine mazeretleri böyledir. Vakit geçmiyor. Nedir vakit? Müslümanın vakti nasıl geçmelidir? Boş zamanlar kimler için vardır?

 Saatlerce tv başında o kanal benim bu dizi senin, ardı arkası kesilmeyen yayınlarla gününü gecesini heder edenler, kahve köşelerinde saatlerce köşe dönmeyeye, fayans dizmeye çalışanlar, boş boş oturanlar (ki peygamber boş duran insana bile selam vermediğni hatırlayalım)dedikodu, gıybet, iftira, yalan konuşılan, içki masalarında, rezil ortamlarda, haram işlenen yerlerde bulunanlar acaba o zamanlarının hesabını nasıl verecekler. Bunların her biri birer zaman israfı aynı zamanda günah değil midir?

İnsanın boş zamanı yoktur. Boş zaman tembellerin, ahmakların ve akılsızların uydurduğu bir kelimedir. Allah (c.c.) zamanı insanlar için, insanları da “kendisini bilmesi” için yaratmıştır. Harcanan zaman değil, insandır. Öldürülen de zaman değil, insanın kendisidir. Boş zamanlar boş kafalar için vardır.

Dini öğrenmeye, yaşamaya sıra geldi mi “vakit bulamıyorum, vaktim yok” diyenler gaflet içindedirler. Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın

Yüce Allah müminlerin özelliklerinden bahsederken, وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler” (Mü’minûn, 23/3) ifadesini kullanmaktadır. Buna göre müminin huzuru yakalayabilmesi için, dünya ve âhiretine, kendisi ve topluma faydası olmayacak her şeyden uzak durması gerekli temel şarttır.

EMEK İSRAFI

İsrafın en kötüsü, insan ve emeğin zayi edilmesidir. İnsana, insanüstü bir değer verip onu yüceltmek israf olduğu gibi, onun kadrini ve kabiliyetini bilmemek de israftır.

Çocuklara önem vereceğiz diye, büyükleri ihmal etmek, onları horlayıp dışlamak israftır.

Bilgili ve becerikli insanları değerlendirmemek ve onları faydalı olamayacakları sahalarda çalıştırmak israftır.

Bir emanet olan devlet ve millet işlerini; ehline vermeyip, korkak aciz kimselere vermek emanete ihanet ve israftır.

İnsanların güç ve gayretlerini, haram olan işyerlerinde harcaması da günahtır. İnsanın ve emeğin israfıdır.

Bu dünyada iken Rabbimin insana vermiş olduğu nimetleri değerlendirmemek bir israftır. Bir insanda fevkalade cevval bir zeka varsa, öbüründe fevkalede bedeni bir kabiliyet varsa. Öbüründe sanata, ticarete bir kabiliyet varsa, bunlar değerlendirilmeden gidiyorsa, keşfedilmemiş madenler gibi yok olup gidiyorlar. Cehennem çöplüğüne atılmış olduğundan dolayı israf edilmiş oluyor.

 

KAYNAKLARIN İSRAFI

Kaynaklar bir ülkenin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri Denizler, akarsular, ormanlar, tarıma elverişli araziler, kara ve deniz hayvanları, madenler.

Lüzumsuz kullandığımız lamba, boşa akan damla, bahçede ve saksıda olması gerekirken koparılan çiçek, bir müddet sonra çer-çöp olan çelenk, çeşitli sebeplerle katledilen orman ve ağaçlar birer israftır.

Çağımızda gerek dünya gerekse ülkeler bazında kaynak israfının göz ardı edilemeyecek boyuta ulaştığı bir gerçektir.

Allah, evrendeki hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır, her şeyi insanın hizmetine sunmuştur. Yaratılan her şey, denge temeline oturtulmuştur. وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَان أَلاًّ تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ “Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın” (Rahmân, 55/7-8) Bu dengenin bozulması, insanlık âlemi için zor günlerin başlangıcının habercisidir.

Gerçek şu ki, genel anlamıyla kainatta özel anlamıyla çevrede tahrip edilen her değer, aslında insanlığın hayatından, geleceğinden kaybettiği bir değerdir. Sadece bitkiler ve hayvanlar âlemi için değil, insanlık için de büyük tehlikeler arz etmektedir

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın;belki de, (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (Rûm, 30/41) buyurulmaktadır.

Bu âyet, insanların, yerüstü ve yeraltı kaynaklarını, denizleri, ormanları, madenleri ölçüsüzce ve bilinçsizce kullanmaları sonucunda kainatta dengenin bozulacağına işaret etmektedir.

Allah’ın insanlar için verdiği nimetlerin, olumsuz kullanımı, israftır. Yapılan her israf da, ister fert ister toplumsal bazda olsun, o nimetin elden çıkmasına neden olacaktır.

Kaynakların israfında ülkemizde de her çeşidine rastlamak mümkündür. Oksijen kaynağımız olan ormanlarımız yakılmakta veya bilinçsizce kesilmekte, tarıma elverişli arazilere fabrika ve yerleşim merkezleri yapılmakta, denizlerimiz, akarsularımız kirletilmektedir. Sonra kirlenen denizlerimizin ya da akarsularımızın temizlenmesi, yanan ormanların yerine ağaç dikilmesi için yüklü paralar harcanmaktadır. Bütün bunlar israfın bir başka boyutunu teşkil etmektedir.

SU KITLIĞI AVRUPA'YI TEHDİT EDİYOR  24.03.2012  sabah  Bu yıl 12-17 Mart arasında Marsilya'da yapılan Dünya Su Forumu öncesinde, UNESCO'nun açıkladığı rapor da bu tehlikeyi kanıtlıyor. Su kıtlığının 2070'e kadar da özellikle Orta ve Güney Avrupa'da görüleceğinin altı çiziliyor. Raporu hazırlayan Kanadalı biyokimyager Richard Connar'a göre, dünyadaki su miktarı aynı kalıyor, ama kullanılıp kirletilen kaynak suyu miktarı son 50 yılda üç katına çıktı. Rapora göre dünya genelinde yaklaşık 1 milyar kişi, temiz içme suyundan yoksun.

ENERJİ İSRAFI

 Ülkemizde enerji israfı göz ardı edilemeyecek bir derecededir. Kamu kurum ve kuruluşlarımız da dahil olmak üzere evlerimizde, iş yerlerimizde, sokaklarımızda enerji israfı konusunda gerekli titizlik gösterilmemektedir. Halbuki israf edilen enerji, ülkenin kaynağının israfıdır.

Allah Kur’an’ı Kerim’de : “Şüphesiz, Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır” (Kamer, 54\49)  buyuruyor. Toplamda 8 ana enerji çeşidi vardır. Bunlar potansiyel, kinetik, ısı, ışık, elektrik, kimyasal, nükleer ve ses enerjisidir. Fazla enerji fazla paradır, Fazla para israftır, çevreye ve kendimize zarardır. Enerjinin kontrolsüz kullanımı çevre  kirliliğine hava kirliliğine  su kirliliğine neden olur. Bunun sonucunda küresel ısınma ve sağlık problemleri meydana çıkar.

Elektriği gereksiz yere kullanmamak, mümkün olduğunca geri dönüşümü olan ürünler kullanmak, suyu israf etmemek, ihtiyaçlarımızı isteklerden ön planda tutmakla başlayabiliriz ki Geç olmasın…

Bütün bu israfların temelinde, iyi eğitilmemiş, ahlaki değerlerden habersiz, gayesiz insanlar yatmaktadır. İnsan gereği gibi eğitilse, milli ve manevî değerler kendisine yeterli derecede aşılansaydı, bu konuma düşmeyebilirdi.

İslâm, israfın her çeşidine karşıdırBu israfın kişisel boyutta olması ile kitlesel boyutta olması arasında fark yoktur. Her şeyde itidali (dengeli ve ölçülü olmayı) öneren dinimiz İslâm, yemede, içmede, giyimde kuşamda, ibadette dengeli ve ölçülü davranmamızı emretmiştir. O, dayanağı her ne olursa olsun ifrat ve tefritin karşısındadır.

İLAÇ İSRAFI Yapılan araştırmalar, her 100 evden 80’inde bir ya da birden fazla türden ilaç bulunduğunu gösteriyor. Bu ilaçların da büyük bir bölümünü antibiyotikler, ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve romatizmal ilaçlar oluşturuyor. evde bulunan bu ilaçların sadece beşte biri, gerçekten evde ilaç ihtiyacı olan bir hasta tarafından kullanılıyor. Geri kalan ilaçlar evde lüzumsuz olarak bulunuyor. Evde lüzümsuz olarak bulunan bu ilaçların ülke ekonomisine yıllık maliyetinin 8 milyon dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Bir çok hasta doktora gelince, “evde bulunsun, lazım olabilir” diye reçetede boş bir yer kalmışsa mutlaka oraya bir ağrı kesici, antibiyotik, vitamin, öksürük şurubu yada krem eklettirme eğilimindedir. Özellikle en ufak soğuk algınlığında bile antibiyotiklere sarılmak adet haline gelmiştir. Uygunsuz ilaç kullanmanın ülke ekonomisine verdiği zarar oldukça yüksektir. toplumumuzda başkalarının tavsiyesi ile “ ona iyi geldiyse banada iyi gelir” düşüncesiyle ilaç alımları olmaktadır. (Dr.Ahmet ERGİN Aile Hekimliği Uzmanı)

İsrafı Hazırlayan Sebepler

İsrafı hazırlayan sebeplerin başında tüketim arzusu vardır. fıtrattaki mala düşkünlük arzunu frenlenmeye alıştırmadığımız sürece insan kendini israf içinde bulur. İsrafın bir başka sebebi sosyal çevredir; insanların birbirlerinden görerek etkileşimleridir. Diğer bir sebep "reklâm"unsurudur. Özellikle göze ve kulağa, ya da hem göze hem kulağa hitab eden reklâm araçları, tüketim ve israf ekonomisinin motorları gibidir. Yaz, kış, sezon sonu, yılbaşı, bayram vs. gibi Kampanyalar (M.Arif Yüksel Hocamın dediği gib Eğer bir şey gerekli değilse %90 indirimli de olsa israftır ve pahalıdır. ), Kredi kartlarının cazip dünyasıVadeli satışlardüşük faizli Tüketici kredisi gibi tüketimi kolaylaştıran pek çok etken israfa sebep olmaktadır.

İnsanlar,üretmeden tüketmek istiyorlar. Türkiye’nin geri kalmasının önemli bir sebebi de budur. Çılgınca bir tüketim, tüketilen nesnenin yeri doldurulmuyor. İnsanlar, çocuklarının hatta torunlarının kaynaklarını tüketiyorlar.

Gereksiz harcamalarımızdan birisi de sigaradır ve hem bedeni israf etmekte hemde malımızı havaya uçurmaktadır.          

Peygamberimiz (sas) buyuruyor: "İktisat eden fakir olmaz..." "Atalarımız der ki; bir mıh (çivi) bir nal, bir nal bir ayak, bir ayak bir at, bir at bir asker, bir asker bir ordu, bir ordu bir vatan kurtarır!"Ata sözlerimiz aslında israfı en veciz şekliyle ifade etmektedir. Ak akçe kara gün içindir./Ayağını yorganına göre uzat./ İşten artmaz, dişten artar. / Bugünün işini yarına bırakma./ Güvenme varlığa, düşersin darlığa. /Tutumlu olan kimse fakir olmaz. / Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti. / Ekmek olmayınca, yemek olmaz. / Gençlikte taş taşı, ihtiyarlıkta ye aşı. / Damlaya damlaya göl olur./Har vurup, harman savurma. /Sakla samanı, gelir zamanı. /Cennetin kapısını cömert açar.

SONUÇ

Yerini bulmayan bir tuğla parçası, yırtılıp atılan bir kâğıt, çöpe atılan bir ekmek (parçası), cam kırığı, hayvanın yemesi gerekirken çevreye atıp saçtığımız meyve kabuğu vs. bir israftır. Hayvana hayvan muamelesi yapılması gerekirken haddi aşarak, pek çok insana gösterilmeyen ilgiyi göstermek israftır.

İslâm’a göre, evrendeki her şey Allah’a aittir. İnsanların elde ettiği mal ve mülkün hepsi O’nundur. Yüce Allah insanla birlikte yeryüzü ve çevresinde, bütün canlılara yetebilecek ölçüde rızık ve nimet de yaratmıştır. Kâinattaki her canlının rızkı, Yaratan tarafından lutfedilmiştir.

Meşrû yollarla elde edilen mal ve servetin harcanması veya tüketiminde de meşrû ölçüler çerçevesinde hareket etme zorunluluğu vardır.

İsraf, sadece fertlerin değil toplumların çöküşünde de en önde gelen etkenlerden birisidir. Verilen her nimetten sorguya çekilme yaptırımı, israfın önlenmesinde önemli bir etkendir.

Bu konuyu, en veciz bir şekilde ifade eden şu ayetle tamamlayalım:

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً.

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun” (İsra, 17/29)

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا فٖى اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

“Allah’ın günahlarımızı ve işlerimizdeki israfı affeyle. Bizi yolunda kaim kıl ve kafirlere karşı bize yardım eyle." (ÂLİ IMRÂN suresi 147. ayet)

Not: Bu Vaaz İdris Yavuzyiğit Tarafından İsraf Ve Cimrilik (Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Yaşar Yiğit), İsraf Ve Cimrilik İslamın Hoş Görmediği Kötü Huylardandır(Lütfü Şentürk), İsraf Ve Tasarrufun Önemi (Vehbi Akşit) İsimli Örnek Vaazlarından; Hasenat4, Riyazüs Salihin (8 Cilt), Tüketim Ahlakı Ve İsraf (Dr. Muhlis Akar) İsimli Kitaptan, H.K.Yilmaz (Altinoluk Subat 99 S.156); www.yiyecekatma.com (Gülbanu Palaz, Maltepe'de Ebubekir Kız Kuran Kursu'nda Kuran-ı Kerim öğreticisi.),  istifade edilerek hazırlanmıştır.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam794
Toplam Ziyaret4769922
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI