• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Zemzem: İçimi Şifa Mübarek Su

ZEMZEM

Hz. İbrâhim, eşi Hacer ile emzikteki oğlu İsmâil'i Filistin'den getirip Mekke'ye yerleştirmişti. Bu ıssız vadide henüz ne Kâbe vardı, ne de etrafında başka birileri yaşardı. Allah'ın dostu İbrâhim, Rabbinden aldığı emir gereği onları dualarla O'na emanet ederek dönüp gitmişti.1

Hacer'in kırbasındaki su çok geçmeden tükendi. Suyun bitmesiyle, Hacer'in sütü de kesilecekti. Bu ise, bebek İsmâil için ölüm demekti. Bunu görmekte gecikmeyen anne telaş içinde arayışa koyuldu. Önce en yakınındaki Safâ tepesine çıktı. Bir kimse görebilir miyim diye vadiye baktı, fakat kimseyi göremedi. Bu defa vadiyi geçip Merve'ye geldi. Orada da biraz durdu, herhangi birini görebilir miyim diye etrafı süzdü. Fakat görünürde hiç kimse yoktu.

Hacer gittikçe artan bu endişeli hâliyle Safâ ile Merve arasında yedi defa gidip geldi. Merve üzerine son çıkışında ansızın bir ses işitti. “Sus, iyice dinle!” dedi kendi kendisine. Sonra dikkat kesildi ve o sesi tekrar işitti. Sesin geldiği tarafa bakıp şöyle seslendi: “(Sesin sahibi!) Sesini bana duyurdun. Eğer imkânın varsa, bize yardım et!”

Böyle der demez şimdiki Zemzem Kuyusu'nun bulunduğu yerde bir melek yani Cebrail (as) göründü. Topuğu veya kanadıyla toprağı kazıp zemzem suyunu meydana çıkardı. Hacer, bir taraftan taşıp zayi olmasın diye eliyle suyun etrafını çevirip havuz hâline getiriyor, bir taraftan da kırbasını doldurmaya çalışıyordu. Su ise alındıkça, yeniden fışkırıyordu.

Bu tabloyu anlatan Peygamberimiz (sav), 

 يَرْحَمُ اللَّهُ أُمَّ إِسْمَاعِيلَ ، لَوْلاَ أَنَّهَا عَجِلَتْ لَكَانَ زَمْزَمُ عَيْنًا مَعِينًا 

“Allah, İsmâil'in anasına (Hacer'e) rahmet etsin! Şayet o, (suyun etrafını çevirmede) acele etmeseydi, zemzem, akan bir pınar olurdu.”[1] buyurmuştu. Hacer bu sudan (kana kana) içti ve çocuğunu tekrar emzirdi.3

Mekke'ye yerleşip Hacer'e komşu olan Cürhümlüler, bilâhare Mekke'yi terk ederken Zemzem Kuyusu'nu kapatıp gittiler.4 Zaman içerisinde tamamen körelip kaybolan Zemzem Kuyusu'nu yeniden açmak ise Mekke reisliği döneminde Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib'e nasip oldu. Abdülmuttalib, gördüğü bir rüya üzerine kuyunun yerini buldu. Kâbe civarındaki bu kuyuyu, Kureyş'in karşı koymasına rağmen özel mülkiyetine geçirdi ve hacılara su dağıtma (sikâye) görevini de üstlendi.5

“Zemzem” kelimesi, atların burunlarından çıkardığı ses ve yerken içerken alçak sesle konuşmak6 gibi anlamlarının yanı sıra, bol, bereketli, doyurucu ve kaynağı zengin su7 mânâsına gelmektedir.

Bu mübarek su, bazısı câhiliye döneminden gelme, çoğu ise rivayetlerdeki nitelemelerden alınma bereket, şifâ, nâfia (faydalı), büşrâ (müjde), sâfiyye (temiz), mürviyye (susuzluğu giderici) gibi birçok isimle anılır.8

Müslümanlar nazarında zemzem, diğer sulardan farklı ve ayrıcalıklıdır. Kutsal görülmemekle birlikte, onun bereketli ve nitelikli bir su olduğu konusunda İslâm'ın ilk günlerinden bu yana genel bir kabul vardır. Allah'ın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmâil'e, onları vesile kılarak da tüm inanmışlara ihsan ettiği suyun adıdır zemzem.

Kâbe'nin yirmi metre kadar doğusunda, Makâm-ı İbrâhîm'e yakın bir yerde bulunan kuyu, günümüzde tavaf alanının altında kalmaktadır. Bir buçuk metre genişliğinde olan Zemzem Kuyusu'ndan binlerce yıldır milyonlarca metreküp su çekilmekte, kaynağı ise hâlâ tam olarak bilinmemektedir.

Zemzem Kuyusu, yakınlarında bulunan irili ufaklı diğer kuyulardan mineral oranı dengesi ve kalitesi bakımından oldukça farklılık arz etmektedir. Kuyuya, çok bol miktarda su gelmektedir. Mucizevî bir şekilde, ne kadar su çekiliyorsa o kadar su vermeye devam etmektedir. Bilim adamlarına göre, zemzem suyunun uzun sürede bitme ihtimali söz konusu değildir.

Çeşitli rivayetlerde zemzemin doyurucu ve şifa verici özelliklerinden söz edilir. Hz. Peygamber'in risâletini işiten Gıfâr kabilesinden Ebû Zer, Mekke'ye gelir. Sadece Peygamber Efendimizi sorduğundan dolayı Mekkelilerden bayılıncaya dek dayak yer. Kalktığında Zemzem'e giderek kıpkırmızı olan elbisesindeki kanı yıkar ve suyundan içer. Nihayet bir gece Allah Resûlü ile karşılaşır. Onu İslâm selâmı ile ilk selâmlayan Ebû Zer olur ve Kutlu Elçi ile tanışır. Ve aralarında şu konuşma geçer: Allah Resûlü sorar: “Ne zamandan beri buradasın?”

“Tam otuz günden beri buradayım.”

“Peki, seni kim doyuruyordu?”

“Zemzem suyundan başka yiyeceğim yoktu. Fakat karnımın kıvrımları kaybolacak kadar kilo aldım. Açlık da hissetmiyorum.”

 إِنَّهَا مُبَارَكَةٌ إِنَّهَا طَعَامُ طُعْمٍ

“O (zemzem) gerçekten mübarektir, o gerçekten doyurucu bir gıdadır.”[2]

Hz. Peygamber'in yaşadığı belirtilen bazı olağanüstü hâllerde zemzem suyunun zikri çok sık geçer. Kalbinin temizlenmesi ve mânevî kirlerden arınması onunla olmuştur.

Nitekim bazı rivayetlerde anlatıldığına göre, Peygamber Efendimiz uyku ile uyanıklık arasındayken Kâbe'nin yanında, içinde zemzem suyu bulunan altın bir leğen getirilir. Sonra karnının altına kadar göğsü yarılır. Kalbi çıkarılır ve zemzem suyu ile yıkandıktan sonra tekrar yerine konulur. Sonra iman ve hikmetle doldurulur.10 Ardından Cibrîl elinden tutup onu dünya semasına doğru çıkarır.11

Zemzem, Allah Resûlü'nün Mekke'deyken içmeye doyamadığı, oradan uzak kaldığı günlerde de özlemini çektiği bir sudur. Hayatının son yıllarında Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine’ye zemzem suyu getirttiği rivayet edilir.

Mekke'deki Süheyl b. Amr'a bir mektup yazarak, mektubu alır almaz kendisine, Medine'ye zemzem göndermesini ister. Süheyl de, derhâl Medine'ye iki kap dolusu zemzem gönderir.12

Resûlullah'ın (sav) zemzemi yanında taşıdığını haber veren Hz. Âişe, kendisi de hac günlerinde zemzemi yanında bulundururdu.13 Allah Resûlü'nün, Veda haccındaki şu uygulaması, onun zemzeme olan ilgisini gösterir:

Bayramın ilk günü Kâbe'deki tavafını tamamladıktan sonra zemzem sâkiliği yapan Abdülmuttaliboğulları'nın yanlarına gider ve onlara, 

انْزِعُوا بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَلَوْلاَ أَنْ يَغْلِبَكُمُ النَّاسُ عَلَى سِقَايَتِكُمْ لَنَزَعْتُ مَعَكُمْ 

“Ey Abdülmuttaliboğulları! Su çekin! Su çekmeniz hususunda insanların (bunu bir hac görevi zannedip, izdiham oluşturarak) size galip gelmesi (ihtimali) olmasa, sizinle beraber ben de su çekerdim.” buyurur. Onlar da kendisine bir kova su takdim eder ve Resûlullah (sav) bu sudan içer.[3]

Bazı rivayetler Peygamberimizin (sav) o kovadan ayakta olduğu hâlde zemzem içtiğini haber verirken,15 bazı rivayetler ise, zemzem suyundan içerken onun (sav) deve üzerinde bulunduğunu anlatır.16

Zemzemin aynı zamanda şifa verici bir tarafı olduğu, ateşi düşürdüğü de rivayet edilir. Mekke'de ateşli bir hastalığa yakalanan Ebû Cemre el-Dubeî'ye İbn Abbâs, “Sendeki bu hastalığı zemzem suyu ile serinlet! Çünkü Resûlullah (sav), 

الْحُمَّى مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ فَأَبْرِدُوهَا بِالْمَاءِ » . أَوْ قَالَ « بِمَاءِ زَمْزَمَ 

'Yüksek ateş, cehennemin şiddetli sıcağından bir parçadır. Siz onu su ile (yahut zemzem suyu ile) serinletin!' buyurdu.” der.[4]

Resûlullah (sav) zaman zaman Zemzem Kuyusu'nun içine düşen veya içinde bulunan canlı cansız zararlı şeylerin çıkarılıp temizlenmesini de istemiştir.18 

Son yıllarda da modern teknolojiden yararlanılmakta ve zemzem suyu güneş ışınlarıyla dezenfekte edilmektedir. Günümüzde zemzem, camla kaplı elli tonluk depolarda toplanarak, önce karbon ve kum filtrelerinden, daha sonra da ultraviyole ışın filtresinden geçirilerek dezenfekte edilmekte ve yirmi litrelik gün ışığı geçirmeyen damacanalara/termoslara el değmeden doldurulmaktadır.

Mübarek sayılan zemzemi içmenin de belli bir âdâbı vardır. Nitekim zemzem kuyusundan geldiğini söyleyen bir şahıs ile İbn Abbâs arasında şöyle bir konuşma geçer:

“Zemzemden lâyıkıyla içtin mi?”

“Bu nasıl olur?”

“Zemzem içerken Kâbe'ye (kıbleye) yönel, Allah'ın ismini an, üç nefeste ondan kana kana iç. Zemzem suyunu böylece içtikten sonra Yüce Allah'a hamd et. Çünkü Resûlullah (sav), 

إِنَّ آيَةَ مَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْمُنَافِقِينَ أَنَّهُمْ لاَ يَتَضَلَّعُونَ مِنْ زَمْزَمَ 

'Bizimle münafıklar arasındaki ayırt edici fark, onların zemzemden kana kana içememeleridir.' buyurdu.”[5]

Zemzem içen mümin, bir taraftan bazı dualar ederken, bir taraftan da kalbinden hayırlı dilek ve temennilerde bulunur. Zemzem içerken, 

 أسألك علما نافعا ، ورزقا واسعا ، وشفاء من كل داء 

(Allah'ım! Senden yararlı ilim, bol rızık ve her dert için şifa istiyorum.) diye dua edilir.[6]

Hz. Peygamber'in, 

مَاءُ زَمْزَمَ لِمَا شُرِبَ لَهُ

“Zemzem suyu ne amaçla içilirse ona yarar sağlar.”[7] hadisini dikkate alan nice kıymetli insan, zemzem içerken ettikleri dualara özen göstermişlerdir.

Söz gelimi Hz. Ömer ve Horasanlı büyük âlim Abdullah b. Mübârek, “kıyamette susuzluk çekmemek”22 için dua ederek zemzemi yudumlarken, İbn Abbâs, “yararlı ilim, bol rızık ve her türlü hastalığa şifa elde edebilmek” için duada bulunmuştur.23

Kâbe'yi tavaf eden kişi, gönül evi olan kalbini takva ile yükseltir. Kalbindeki mânevî kirleri yıkar, yok eder ve zemzem suyuna gelir. Orada bu mübarek su ile midesini temizler. Vicdanı takva kararını duyuncaya, ruhu onunla doyuncaya kadar içer. O kutlu beldede, arınmaya ve korunmaya çalışır, kalbini iman ve hikmetle doldurmaya gayret eder.

Hac ve umrede Safâ ile Merve arasında yapılan hızlı yürüyüş (sa'y), Hz. Hacer'in biricik yavrusuna su arayışının canlandırılmasıdır. Ve zemzem, İsmâillere Cebrail'in Kâbe'nin yanı başından fışkırttığı ilâhî bir ikramdır. İsmâillere hayat bahşedecek, o ıssız vadiye can ve bereket verecek mübarek suyun adıdır. O gün, âb-ı hayatı zeminden çıkaran Cibrîl, asırlar sonra İsmâil'in torunu Muhammed Mustafa'ya (sav) o hayat veren suyu, o kutlu düsturu semadan indirecektir...

Hacılarımızın ikram ettiği bu güzel hediye, “ölüm döşeğinde içebilsin” diye kimilerince saklanır... Kimi onu, “yerinde içebilme temennileriyle” içer; kimi de, “hastalandığında şifa olsun” diye saklamayı seçer.

Bazıları, “zemzemden sonra boğazından bir daha haram lokma geçmemesi kararlılığıyla”, bazıları da “hüsn-i hâtime yani güzel bir son iştiyakıyla” yudumlar. Kimileri ise dünyada zemzemi bahşeden Rabbinden, cennette de Kevser'i lütfetmesi niyazlarıyla..


[1] Buhârî, Enbiyâ, 9.

[2] Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 132.

[3] Müslim, Hac, 147.

[4] Buhârî, Bed’ü’l-halk, 10.

[5] İbn Mâce, Menâsik, 78.

[6] Abdürrezzâk, Musannef, V, 113.

[7] İbn Hanbel, III, 357.


Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam


Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam1226
Toplam Ziyaret4770354
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI