• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Din ve Önemi

DİN VE ÖNEMİ

Allah Katında Hak Din İslam’dır:

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَاللّهِ الْإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْبَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِاللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.[1]

 

Din Nedir?:

Din kelimesi sözlükte; “âdet, hüküm, ceza ve itaat” gibi manalara gelir.

İslam alimleri dini farklı yönleriyle tarif etmişlerdir. Bu tariflerden bazıları şunlardır:

Din; akıl sahibi insanları, kendi irade ve arzularıyla, hayırlı, iyi ve güzel olan şeylere sevk eden ilâhî kanun; kemâle ermek için tutulacak en doğru yoldur.[2]

Din, insanın Allah ile, insanın diğer insanlarla ve insanın kâinat ve eşya ile olan ilişkilerini tanzim eden, ona yol gösterip kılavuzluk eden bir kurumdur.[3]

Peygamberler aracılığıyla tebliğ edilen bu ilâhî kanun; yaratılışı ve yaratılış gayesini, ölüm ötesini, Yaratana ve yaratılmışlara karşı vazifeleri, hangi işlerin hayırlı, iyi, faziletli, hangi işlerin kötü ve zararlı olduğunu öğretir; insanlara, hidayet ve saadet yollarını gösterir. "Din, Allah'a ibadet, insanlara iyi muameleden ibaret" sözü, dinin tarifinin özü sayılabilir.[4]

 

Din Doğal Bir İhtiyaçtır:

Din duygusu ve dindarlık insanın doğasında mevcuttur. İnsan, din duygusuyla dünyaya gelen bir varlıktır. Evrensel bir olgu olan din, insanla beraber var olmuş ve insan oldukça da var olacaktır. Tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde az da olsa, dinsiz insana rastlamak mümkün olmakla birlikte, bugüne kadar topyekûn bir toplumun dinsiz olduğuna tarih şahit olmamıştır. Toplumun bulunduğu her yerde mutlaka bir din bulunmuştur.

Batılı tarihçi ve ahlâkçı Plütarhos söyle demektedir: “Dünyayı gezip dolaşınız. Edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz şehirler bulabilirsiniz. Fakat mabetsiz, mabutsuz, duasız, kurbansız bir tek şehir, hiçbir vakitte görülmemiştir. Yeryüzü, en tenha köşelerine, bucaklarına kadar ibadet tezahürlerinden hiçbir zaman hâlî kalmamıştır.”[5]

Fransız filozoflarından AuguesteSabatier “Dinler Felsefesi” adlı kitabında şöyle diyor.

“Ben ne için dindarım?” sorusunu kendine sorar sormaz şu cevabı alıyorum: Ben dindarım, çünkü başka türlü olamam; dindar olmak, varlığım ve benliğim için zorunlu bir ihtiyaçtır.

Bana diyorlar ki sendeki bu hal, ailenden mirastır. Ben de onlara diyorum ki; “Gerçi kendi kendime çok defalar bu yolda itirazlarda bulundum; bendeki din duygusunun anne ve babamdan geldiğini yahut yaradılışımın özel bir etkisi olduğunu söylemek istedim, fakat gördüm ki, bu gibi düşünceler, konuyu geriletiyorsa da çözmüyor.

Acaba benden evvelkilere ve onlardan öncekilere bu duygu nereden geldi? Sorusu karşıma çıkıyor ve buna cevap bulamıyorum. Bununla beraber, kişisel hayatımda görmekte ve duymakta olduğum din ihtiyacını; kişinin sosyal  hayatında kuvvetli ve en büyük kuvvet olarak görmekteyim. Çünkü dinin eteğine sarılmak hususunda o da benden geride değildir.

O halde din duygusunu tamamen aileye, çevreye ve eğitime bağlamak, konuya gerçekten çözüm getirmiyor. Bu sadece doğuşta insanda var olan bu duygunun yönlendirilmesini sağlar.”

 

Din duygusunun yaradılıştan geldiği şu ayetlerdebelirtilmektedir:

 

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِحَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِاللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِلَا يَعْلَمُونَ

“(Rasûlüm!) Yüzünü, hanif olarak dine, Allah’ın insanları yaratmış olduğu fıtrat dinine çevir. Allah’ın yaratısında değişme yoktur. İşte, en doğru din budur. Fakat, insanların çoğu, bunu bilmezler.”[6]

 

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْعَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَالْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye, Rabbin, Âdemoğlunun sulbünden zürriyetini alıp, onları kendilerine şahit tuttu ve ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ dedi, onlar da, ‘evet şahit olduk’ dediler.”[7]

 

Rasulullah Efendimiz de din duygusunun doğuştan olduğunu belirttiği bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلَّا يُولَدُ عَلَى الفِطْرَةِ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ، أَوْ يُمَجِّسَانِهِ،

"Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyâ­ya getirilir. Bundan sonra anası babası (Yâhûdî ise) onu Yahûdî ya­parlar, (Nasrânî ise) onu Nasrânî yaparlar, (Mecûsî ise) onu Mecûsî yaparlar…[8]

 

Hak Dinin Özellikleri:

Din, ilahi bir kurumdur.

Yani dinin kurucusu Allah’tır. İslam dininin kurucusu Allah olduğu gibi, İslamiyet’ten önceki semavi dinlerin kurucusu da Allah’tır. Bu sebeple her hangi semavi bir dinin; Peygamberine nispet edilmesi uygun değildir. Allah Teâlanın Peygamberimize, kendisinin de bir insan olduğunu diğer insanlara söylemesini emretmesi, İslâm dininin kurucusunun kendisi değil, Allah olduğunu bildirmek içindir.

 

Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا

“De ki, Ben yalnız sizin bir gibi beşerim Ancak bana, İlâhınızın bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”[9]

 

Bazı Avrupalıların İslam dinini Muhammedilik, Müslümanı da Muhammedî olarak ifade etmelerini bu açıdan yanlıştır. Bu dinin adı “İslâm”, onu kabul eden kimseye de  “Müslüman” denir. Esasen Hz. Adem’den itibaren son peygamber Hz. Muhammed’e gelinceye kadar bütün peygamberlerin getirdikleri dinlerin  ortak adı «İslâm»dır.

İslamiyet’te yer alan temel inanç esasları,  bütün semavi ve ilahi dinlerde değişmeyen esaslar olarak yer almıştır. Ne var ki İslamiyet’ten önceki ilahi dinler, zamanla insanlar tarafından değiştirilerek asliyetleri kaybolmuştur. Çünkü bu gün Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir semavi kitap nazil olduğu, Allah tarafından gönderildiği gibi mevcut değildir. Bu kitaplar, kendilerine ilave edilmek ve çıkartmalarda bulunulmak suretiyle insanlar tarafından değiştirilmiştir.

 

Din aklı olanlara hitap eder.

Aklı olmayanlar din ile dinin hükümleri ile yükümlü değillerdir. Rasulullah Efendimiz (sas) buyurdu ki:

رُفِعَ القَلَمُ عَنْ ثَلَاثَةٍ: عَنِ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ، وَعَنِ الصَّبِيِّ حَتَّى يَشِبَّ، وَعَنِ المَعْتُوهِ حَتَّى يَعْقِلَ

Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (onların günahı yazılmaz): Uyanıncaya kadar uyuyan kişiden, ergenliğe ulaşıncaya kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar deliden.[10]

 

Din ile ilgili hükümler Allah tarafından konmuştur.

Allah gönderdiği peygamberlere bu hükümleri bildirmiş, Peygamberler de insanlara duyurmuştur. Bu durumda Peygamberlerin görevleri, Allah’ın kendilerine bildirdiği emir ve yasakları duyurmaktan ibarettir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulmuştur:

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَمِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَمِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.”[11]

Dinin gayesi: İnsanları dünyada da ahirette de mutlu kılmaktır.

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ {55} وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ {56} مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍوَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ {57} إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ{58}

55. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir. 56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. 58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.[12]

 

Başka bir ayet-i kerimede de hiç kimsenin Allah’a zarar veremeyeceği şöyle ifade edilmektedir:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ

Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.[13]

Dinde zorlama yoktur.

Bir kimsenin her hangi bir dini kabul etmesi için, ona baskı yapmak doğru olmadığı gibi baskı altında kabul edilen din ile insan dindar olmaz.

اُدْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

“Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et; doğrusu Rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir.”[14]

 

Din seçme konusunda insanlara baskı yapılamayacağı şu ayetlerde de açıkça ifade edilmektedir:

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”[15]

 

وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَنْ فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

“Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki kimseler elbette topyekün iman ederdi! Böyle iken, o halde sen inanmaları için insanları zorlayacak mısın?”[16]

 

Hz. Peygamberin sünnetinde bu hususun âyette esas alındığı şekilde tatbik edildiği görülür. Onu takip eden Raşid Halifelerden Hz. Ömer de Kudüs’ün Hıristiyan ahalisine verdiği emanda, onlardan hiçbirinin dinlerini değiştirmek için zorlanmayacağını belirtmiştir.

Medine Anayasası diye tarihe geçen ilk yazılı metinde de Hz. Peygamber bunu, “Yahudilerin dini kendilerine, mü’minlerin dinleri de kendilerinedir. Buna gerek mevlaları(himayelerindeki kişiler) ve gerekse bizzat kendileri dahildirler” (md. 25) diye ifade etmiştir.

Ayrıca Necranlılarla yaptığı anlaşmada da şu madde bulunmaktadır: “Necranlılar ve tâbileri için, malları, din ve cemaatları, kiliseleri ve malik oldukları diğer şeyler hususunda Allah’ın himayesi ve Muhammed’in teminatı vardır.”

 

Dinin Önemi:

Ferd içinde toplum içinde en önemli konuların başında hiç şüphe yok ki din gelir. Çünkü din, insanın düşünce ve davranışlarını yönlendiren bir disiplindir. İnsan sadece et ve kemik yığınından ibaret bir varlık değil, ruh ve cisimden oluşan seçkin bir yaratıktır. Bu her iki yönünün de pek çok arzu ve istekleri vardır.  İnsan ne bedeni ve ne ruhi ihtiyaçlarını ihmal edemez. Bedeni ihtiyaçları ile ilgilenmemesi sağlığını yitirmesine, ruhi ihtiyaçlarını görmezden gelmesi de üstün bir varlık olma özelliğini kaybetmesine sebep olur.

İnsan ruhunun sınırsız istekleri vardır. Bu isteklerinin, dünyada karşılanması mümkün değildir. Ruhun ölümsüzlük isteği vardır, halbuki bütün canlılar için ölüm muhakkaktır. Bu herkesin bildiği bir gerçektir. Ama ruhun bu isteğinin karşılandığı bir yer olmalıdır. Bu da ancak Allah’a ve ebedi hayata inanmakla mümkündür. İşte bunu bize öğreten dindir. O halde insanın gerçek mutluluğunu ancak din sağlar. İnançsız insanlar ölümden çok korkarlar, çünkü ölmekle yok olup gideceklerini sanırlar. Dindar insanlar ise ölümün bir yer değiştirme olduğunu ve ebedi hayata ancak bu yolla ulaşılacağına inanarak ölümü normal bir olay olarak karşılarlar.

Kur’an-ı Kerim, ahireti, dolayısıyla sonsuz hayatı inkar edenlerin kendilerini teselli etmek üzere söyledikleri sözleri hikaye der:

وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَاإِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ

“Dediler ki: Hayat ancak bu dünya da yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder. Bu hususta onların hiç bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.”[17]

 

İnsan hayatı yoğun bir mücadeleden ibarettir. Bu mücadelesinde insan bazen başarılı olamaz ve umduğunu elde edemez. Böyle bir durumla karşılaşan insan, kendi gücünün üstünde daha büyük bir gücün varlığına inanmazsa bunalıma düşer, hatta hayatına bile kıyar. Hayatta bunun pek çok örneğine rastlamaktayız. Ama sonsuz güç ve kuvvet sahibi yüce bir yaratıcıya inanmışsa, karşılaştığı engeller ve güçlükler karşısında ümidini yitirmez. İlahi kudretin büyüklüğünü ve ümitsizliğe düşmeyenlere daima yardım edeceğini düşünerek, O’na sığınır ve kendini kaybetmez. Bu itibarla günlük hayatımızda da en büyük dayanağın din olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Din ahlaki bir müessese olarak insanlara yön verir. Çünkü dindeki Allah inancı, insanın ölçülü olmasını, hiç kimseye haksızlık yapmamasını sağlar. Zira Allah, yerde ve göklerde olup biten her şeyi bilmekte, görmek ve denetlemektedir. Değil olup biten şeyleri bilmek, gözlerin bakışındaki maksadı ve sinelerde saklananları da bilmekte ve bundan dolayı insanları bir gün hesaba çekeceğini bildirmektedir. Ona inanan böyle inanmaktadır. Onun bilgisi dışında insanın hiçbir şey yapması söz konusu değildir. Böyle bir Allah’a inan kimse başkasına haksızlık yapar mı? Başkasının malına, ırzına ve canına kasteder mi? İnsanlara ve canlılara karşı merhametsiz davranır, eziyet eder mi? Elbette etmez. O halde insanların yüksek ahlaklı ve fazilet sahibi olmalarını sağlayan, Allah inancıdır.

İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy bunu şu dizelerinde ifade etmiştir.

“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

İşte din fikri ve Allah inancı insanı ahlaken yükselmekte ve ruh yönünden olgunlaştırmaktadır. Bu duygulara sinesinde yer vermeyen insanlar, güçleri yetip fırsat buldukça yapamayacakları hiçbir kötülük yoktur.

Hangi yönden bakılırsa bakılsın, din insan için bir ihtiyaçtır. İnançsızlık ise büyük bir felakettir. Allah korusun, inançtan yoksun olan kimse madde aleminin kendisini tehdit eden olayları karşısında bunalıma girer. Sonsuz hayata, ahiret hayatına inanmadığı ve hayatı sadece dünya hayatından ibaret saydığı için, bütün gayreti dünyanın geçici zevklerini yaşamak olur. Bunları elde etmek için ise hiçbir ölçü ve ahlak kuralı tanımaz. Bir gün bu dünyanın geçici zevklerinden ayrılacağını ve yok olup gideceğini düşündükçe tedirginliği artar ve huzuru kaçar. Bir insan için en büyük felaket budur. Halbuki din, ölüm ötesinde daha mutlu ve sonsuz biri hayatı müjdelemekte ve ona ulaşmanın yollarını gösterecek insana huzur ve güven bahşetmektedir.

 

Dinin Ferdi Faydaları:

 

İnsana şuurlu bir hayat yaşama imkânı sağlar.

İnsanın değerini yüceltir.

Ondan bencillik duygusunu ve gururunu kaldırır.

Fedakârlık, iyilik ve adalet duygularını geliştirir.

Hakkı sevmeyi ve korumayı öğretir.

Kişiyi karamsarlıktan ve ümitsizlikten kurtarır; iyimserlik ve kararlılık kazandırır.

Sadece Allah’ın huzurunda eğilmeyi ve sadece ona kul olmayı öğretir.

 

Dinin Toplum Açısından Önemi:

İnsan doğuştan medenidir, toplum halinde birbirleriyle yardımlaşarak ve dayanışarak yaşarlar.

Birlikte yaşamak durumunda olan insanların birbirlerine karşı bir takım hak ve görevleri vardır. Bir insanın birlikte yaşadığı insanlara karşı saygılı olması, görev ve hak anlayışına bağlıdır. Çünkü insan çoğu kez aşırı isteklerinin etkisinde kalarak kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünemez. Bunun için insanı başkalarına karşı görevlerini yerine getirmeye ve onların başkalarına karşı saygılı olmaya mecbur edecek bir etkene ihtiyaç vardır, o da «din»dir Bunun için din, sadece ferdin değil toplumun hayatını da olumlu şekilde etkileyen bir kurumdur.

Dindar olan kimselerden oluşan toplumda suç işleme oranı daima düşük olacaktır. Yapılan istatistikler bunu teyit etmektedir.

Dinine bağlı toplumlarda işçi-işveren münasebetleri en iyi seviyede bulunur. Çünkü işçi alacağı ücreti helal etmek için işini gereği gibi yapar. İşveren de işçiye karşı olan yükümlülüklerini en iyi şekilde yerine getirir.

Kamu görevinin söz konusu olduğu her yerde Devlet Memurluğunda, ticarette, sanatta görev yapan dindar insan, üstlendiği göreve hıyanette bulunmaz. Kimseye hile ve haksızlık yapmaz, hak etmediği bir ücreti almak istemez. Böylece toplum fertleri birbirleriyle barış ve dayanışma içerisinde bulunur. Birbirlerine karşı sevgi ve saygıda kusur etmezler.

 

İslamiyet'in Özellikleri:

 

1.-İslam, hak ve ilahi bir dindir, vahye dayanır. Bütün insanlığa gelmiş ve hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. İslamiyet'in gelmesiyle diğer dinlerin hükümleri ortadan kalkmıştır.

2.-İslam'da eşi, benzeri ve ortağı olmayan bir Allah inancı (Tevhit) vardır.

3.-İslam'da dünya ve ahiret dengesi vardır.

4.-İslam akla, bilime ve düşünceye önem vermiş olup, hiçbir hükmü akla ve mantığa aykırı değildir.

5.-İslama göre insan en üstün varlıktır. İnsanlar, doğuştan günahsız olarak dünyaya gelir.

6-İslam'da ibadet için belirli bir yere ihtiyaç yoktur. Yeryüzü mescit kılınmıştır.

7.-İslam kadına gerçek değerini vermiştir.

8.-İslam'da ruhban sınıfı (Allah ile kul arasında aracı kişiler) yoktur. Dualar ve tevbeler doğrudan Allah´a yapılır.

9.-İslam dinine göre herkes eşittir. Üstünlük ölçüsü, Allah´a olan bağlılığa (takvaya) göredir.

10.-İslam dinine göre hiç kimse Müslüman olmaya zorlanmaz.

Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz





[1] Al-i İmran, 19.

[2]Cürcânî, Ta’rîfât, "dîn" md.

[3] Celal Kırca, "Din", (İslâmî Kavramlar), 184-187.

[4] M. Asım Köksal, Dinî ve Ahlâki Sohbetler, I, 2.

[5] M. Asım Köksal, Dinî ve Ahlâkî Sohbetler, I, 5.

[6] Rum, 30/30.

[7] Araf, 172.

[8] Buhari.

[9]Kehf, 110.

[10]Tirmizi.

[11] Maide, 67.

[12]Zariyat, 55-58.

[13] Al-i İmran, 144.

[14]Nahl, 125.

[15] Bakara, 256.

[16] Yunus, 99.

[17]Casiye, 24.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam603
Toplam Ziyaret4760564
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI