• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











KURBAN ve BAYRAM

KURBAN ve BAYRAM Diyanet Aylık Dergi Makale

KURBAN ve BAYRAM

Dr. Emine GÜMÜŞ BÖKE
İstanbul Şişli Vaizi

Arapça’da gerek maddi gerekse manevi her türlü yakınlığı ve yakın olmayı kuşatacak bir anlam yelpazesine sahip olan kurban kelimesi dinî terminolojide kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeyi, özel olarak da Allah’a yakınlık sağlamak yani ibadet (kurbet) amacıyla belli vakitte belirli cinsten hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Daha evvelki ümmetlere de emredilen kurban ibadeti “Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!” (Hac, 22/34.) ifadeleriyle dile getirilmiştir. Kevser suresinde de: “O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” (Kevser, 108/2.) buyurulmuştur.

İslam’da kurbanın dinî bir hüküm oluşu Kitap, sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olup hicretin ikinci yılından itibaren meşru kılınmış ve Peygamberimiz (s.a.s.) bu tarihten itibaren her yıl Kurban Bayramı’nda kurban kesmiş; gücü yeten kimselerin de kurban kesmelerini emretmiştir. Kurban ibadetinin önemine değinen Hz. Peygamber (s.a.s.) “Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn Mace, Edâhî, 2.) diyerek vücûbiyetine vurgu yapmıştır. Yine onun ümmete son vasiyeti olarak kabul ettiğimiz veda haccındaki tarihî konuşmasında her Müslüman ailenin kurban kesmesini vasiyet etmiş olması bu ibadeti ne denli önemsediğini göstermesi açısından önem arz etmektedir. (Söylemez, Mehmet Mahfuz, “Erken Dönem İslam Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı”, Uluslararası Kurban Sempozyumu, 8-9 Aralık 2007, İstanbul, 2000, s.83.)

Sünnetteki şekline baktığımızda, bir yönüyle taabbudî olan kurban ibadetinin, birtakım içtimai hikmet ve faydalarının da bulunduğu bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kurban kesmekle yalnızca nisap miktarı mala sahip olan zenginlerin ve orta tabakanın mükellef oluşu, kesilen kurbanlarda birtakım vasıfların aranması ve etiyle ilgili işlemler, kurbanda bazı manevi ve sosyal maksatların olduğunu gösterir. Kurbanda esas maksat kan akıtmak olsaydı kör, topal, sakat ve arık hayvanlarla da bu maksadın hâsıl olması gerekirdi. Öte yandan kurbandan maksat, yalnızca fakir fukaraya et yedirmek olsaydı semiz ama sakat hayvanların kurban edilmelerinin caiz olması gerekirdi. (Süleyman Uludağ, “İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti”, TDV Yayınları, Ankara 2003, s. 99; İdris Türk, “Tasavvufî Açıdan Kurban”, Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 14, Temmuz – Aralık, 2014/2, s.45 vd.) Ne var ki kurbanda ilk bakışta ön plana çıkan sosyal hikmetler, gerçekte onun ruhi ve dinî hedefinin gerisinde kalmaktadır. Zira Kur’an’da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dinî duyarlılıklarının (takva) Allah’a ulaşacağının belirtilmesi (Hac, 22/37.) buna işaret etmektedir.

Müminler her kurban kesiminde Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Yüce Allah’ın buyruğuna mutlak itaat (Saffat, 37/102-107.) konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduklarını simgesel bir davranışla göstermiş olmaktadırlar. Dolayısıyla Müslümanın kurban ettiği koyun, inek, deve değil, heva ve hevesidir. Allah için kesilen bu kurbanlardan akıtılan kanlar, kurban sahibinden de günahların döküldüğünü, kirlerin giderildiğini sembolize eder. (Hâkim, Müstedrek, 4/247.) Unutmayalım ki Kurban Bayramı, kurban kesmeği kutlamak için değildir, bayram olduğu için kurban kesilmektedir. Öncelikle bunu iyi algılamak gerekmektedir. Zira kurban; kesilecek sıradan bir hayvan değil, Allah’a yakınlaşmak için sunulan bir armağandır. Bu sebeple, kurbanı hayvanın eti veya derisi için kesiminden ayıran temel fark, Allah rızasını kazanma ve O’nun isteğine boyun eğme gayesiyle kesilmiş olmasıdır. Dolayısıyla ihlas ve takva ile kurban kesen Müslüman, Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur.

Diğer taraftan kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutma konusunda önemli bir rol üstlenmektedir. Zengine malını Allah rızası için harcama, başkalarıyla paylaşma ve yardımlaşma zevkini tattırır. Böylelikle onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakir insan, kurban sayesinde dünya nimetlerinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendisini kurtarır ve içinde yaşadığı toplum tarafından görülüp gözetildiğini hisseder. Ayrıca kurban, toplumda adalet duygusunun gelişmesine yardım eder. Toplum katmanları arasındaki uçurumların aşılmasına ve değişik seviyelerdeki fertlerin birbirlerinin hâlini tanıyıp ilgilenmelerine ve kaynaşmalarına ciddi katkıda bulunur.

Bayramlar, Müslümanların bir arada oldukları, birlik şuuruna vardıkları zaman dilimleridir. Aynı anda ne kadar kişi bir arada olursa bayramın rahmetinden o kadar feyiz alınacağı aşikârdır. Bugünlerde insanlar dert ve üzüntülerini unutup gülmek, neşelenmek isterler. Bu arada dargınlar barışır; yakınlar, dostlar ziyaret edilir, tebrikleşmeler olur. Hediyeler alınıp verilir, çocuklar sevindirilir. Yoksullara, kimsesizlere yardım edilir, hasta ve yaşlıların gönülleri alınır. Bayramlarımızla ilgili bütün bu meşru gelenek ve göreneklerimiz, kaynağını dinimizden almaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hicretten sonra, Medinelilerin iki bayramı olduğunu öğrenince: “Allah, sizin için o iki günü, daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir.” (Nesâi, Iydeyn, 1.) diye buyurmuştur. Bu hadisi göz önüne alan âlimlerimiz, gayrimüslimlerin dinî bayramlarına katılmayı caiz görmemişlerdir. (Abdurrahman Çetin, Örneklerle Peygamberimiz, Ensâr Neşriyat, İstanbul-2006, s. 172.)

“Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır” (Buhari, Îydeyn, 3; Müslim, Edâhî, 7.) hadis-i şerifine dayanarak Ramazan ve Kurban bayramlarının, bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Allah Resulü (s.a.s.) bayram namazından hemen sonra, namazın kılındığı musallada kurban da keserdi. Burada Peygamber ile birlikte sahabeler de kurbanlarını keserler, sonra Hz. Peygamber (s.a.s.), ashabının tamamından birer parça et alır, bu etleri bir çömleğe koyarak pişirir ve oradakiler ile birlikte bayramın ilk yemeğini yerdi.

Resulüllah (s.a.s.) kurbanda kestiği hayvanın etinin büyük bölümünü fakirlere dağıtırdı. Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Hz. Aişe’ye sorar: “Aişe! Kurban etini dağıttınız mı?” Hz. Aişe “Dağıttık Ey Allah’ın Resulü.” diye cevap verir. “Ne kadarını dağıttınız?” sorusuna “Hepsini dağıttık, bize bu buttan başka hiçbir şey kalmadı.” cevabını alınca gülümseyerek “Desene Aişe, bir buttan başka hepsi de bize kaldı.” (Tirmizi, Sıfatü’l-kıyâme, 35.) diye karşılık verir.

Müslümanlar, bayram günlerini kaynaşma, dayanışma ve yardımlaşma günleri olarak algılamalı ve bu günleri fırsat bilerek Allah’ın rızasını kazanma hususunda O’na daha çok yakınlaşmaya çalışmalıdırlar. Bu bilinçle kurban kesilmeli, fakirler gözetilmeli, dargınlıklar giderilmeli, eş dost ve akraba ziyaret edilmeli, küçükler ve yetimler sevindirilmeli kısaca toplumsal birlik ve beraberlik sağlanmalı. Ayrıca bu mübarek günlerde yapılan dualar kabul olunan dualardandır. Kurbanla Allah’a yaklaşırken dua ile de af ve mağfiret dileyelim.

Kaynak: Diyanet Aylık Dergi

380 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam323
Toplam Ziyaret4760284
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI