• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











DİJİTAL DÜNYANIN YİTİK DEĞERİ: AHLAK

DİJİTAL DÜNYANIN YİTİK DEĞERİ: AHLAK

DİJİTAL DÜNYANIN YİTİK DEĞERİ: AHLAK

Abdurrahman Akbaş
DİB Başkanlık Vaizi

 

Yaşadığımız çağın en büyük öznesinin teknoloji olduğunu söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Bugün, hayatı kolaylaştırmak veya bir ihtiyacı gidermek üzere ortaya konan teknolojik her bir yeniliğin, beraberinde daha ileri teknolojileri yeni bir ihtiyaç olarak gündeme taşıdığına şahit oluyoruz. Her alanda baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji, adeta kendisiyle kıyasıya bir yarış içindedir. Bu süreçte taşları yerinden oynatan asıl gelişme ise hiç şüphesiz bilginin dijitalleşmesi olmuştur. Bilişim teknolojilerinde yaşanan dönüşüm ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgi, dünyanın her yerinde eşzamanlı dolaşım imkânı bulmuş; bunun doğal bir sonucu olarak da hafıza ve bilinç, yerini büyük oranda dijital cihazlara terk etmiştir. Öyle ki bugün bilinci açık olmak ile çevrimiçi olmak, neredeyse eşdeğer durumlar olarak algılanır hale gelmiştir.

Dijital teknoloji, insana, hayata ve çevreye dair tüm paradigmaların yeniden tanımlanmasına yol açan önemli bir etkendir. Getirdiği yeniliklerle iletişim ve etkileşim biçimlerini kökten değiştiren dijital teknoloji, insan hayatı için kısa sayılabilecek bir sürede toplumlar ve kültürler arasında hızlı ve çarpıcı etkileşimler yaşanmasına sebep olmaktadır. Bazı noktalarda olumlanabilecek sonuçları bulunmasına rağmen bu durum, tarihi süreçte doğrulanmış, benimsenmiş ve gelenek halini almış birçok anlayıştan ve uygulamadan her geçen gün ciddi kopuşları da beraberinde getirmektedir. Zira dijitalleşme, bir yandan devrim niteliği taşıyan dönüşümlere zemin teşkil ederken diğer yandan da bu süreçte ivme kazanan küreselleşmenin de etkisiyle psiko-sosyo-kültürel boyutta ciddi çözülmelerin tahrik gücünü oluşturmaktadır. Nitekim insanı varlık alanında müstesna kılan ahlakî değerler, ilkeler ve erdemler, zaman zaman dijital dünyanın oluşturduğu yeni yaşam algısına ve tarzına kurban edilmektedir. Ne yazık ki bu dünyada görüntü anlamı perdelemekte, nicelik niteliğe galebe çalmakta ve kalite çokluğa feda edilmektedir. Sayılarla örülü bu yeni dünyanın aldatıcı büyüsüyle gerçeklik algıları dejenere olan ve özüne, fıtratına günbegün yabancılaşan insan ise bambaşka ilişki biçimleri, hayat tarzları ve inanç sistemleriyle örülü büsbütün sahte/sanal bir dünyaya kontrolsüzce sürüklenmektedir.

Bedava peynir sadece fare kapanında bulunur

İlk bakışta gündelik hayat için birçok avantaj sağlamış gibi görünen dijital yenilikler, gerçekte insana dair özgür, özgün ve özel kavramlarıyla nitelenen alanlarda yadsınamaz riskler barındırmaktadır. Kişisel bilgi, gizlilik, güvenlik ve mahremiyet gibi alanlarda telafi edilemez sorunların ortaya çıkmasına zemin teşkil etmektedir. Zira söz konusu teknolojiyi herkesin faydalı, makul ve meşru bir amaç doğrultusunda kullanması, her zaman mümkün olmamaktadır. Bu noktada en fazla gözden kaçırılan husus ise dijital dünyada ücretsiz olarak sunulan birçok hizmet ve uygulamanın güçlü bir arka planı ve ileri bir amacı olduğu gerçeğidir. Bu mecrada ücretsiz sanılan her şeyin aslında pahalı bir bedeli vardır. Ki, o da insanın özgürlüğü, mahremiyeti ve güvenliğidir. Tabiri caizse bedava peynir sadece fare kapında bulunur.

Dijital dünyadaki her bir uygulama, son kullanıcıya ait kişisel bilgilerin, tutumların, eğilimlerin, davranış kalıplarının hatta duygusal ve fiziksel özelliklerin depolanmasına ve kişiler hakkında devasa bir veri tabanı oluşturulmasına sebep olmaktadır. Reklam, pazarlama, yapay zekâ teknolojileri vb. alanlarda kullanılabilen bütün bu veriler, pazarlanabilir bir bilgiye dönüştürülmektedir. Söz konusu durumun trajik yanı ise bu riskin her geçen gün bir kartopu gibi büyümesi hususunda en büyük desteğin kullanıcılar tarafından gönüllü olarak sağlanmasıdır. Yani kişisel mahremiyetin ihlali konusunda en büyük tehdit insanın kendisi olmaktadır. İnsan, özellikle görünme, beğenilme ve var olma arzusunun kamçılandığı sosyal medya mecralarında kendi özelini ifşa etmek suretiyle çoğu kez beden, hane, bilgi ve belge mahremiyetini ihlal etmektedir.

Bu kontrolsüz dünyanın dehlizlerinde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan insanı hatadan, günahtan ve kötülükten koruyacak bir otokontrol mekanizmasına ihtiyaç olduğu izahtan varestedir. Çünkü geleneksel merkezi müeyyideler, gerçekliği perdeleyen bu sanal dünyada alabildiğine bireyselleşen insanlar üzerindeki etkisini her geçen gün daha da yitirmektedir. Yerel kurumsal yaptırımlar, uluslararası kanunlar ve daha birçok caydırıcı önleme rağmen dünyada siber suçların büyük bir hızla artması, bunun açık bir göstergesidir. Bu durum, her alanda dijitalleşen dünyada vicdanî ve ahlakî boyutun ihmal edilmesinin acı bir yansımasıdır. Bu bağlamda çağın en büyük yitik değerinin “ahlak” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bugün konuşulması gereken en önemli mesele, dijital üretici, sağlayıcı ve kullanıcı tutum ve davranışlarının ahlakiliği meselesidir. Bugün dijital dünyanın en fazla muhtaç olduğu değer ahlaktır.

Ahlak, insanı varlıklar arasında ayrıcalıklı bir konuma yükselten temel unsuların başında gelmektedir. İnsanın huy, mizaç, tutum ve davranışlarının kaynağını oluşturan ruhi ve manevi bir meleke olarak ahlak, aynı zamanda onun eylemlerini anlamlandıran ve değerli kılan bir etkendir. Haddizatında ahlak, etimolojik bakımdan insanın fıtratına uygun söz, tutum ve davranışları çağrıştırmaktadır. Bunun yanı sıra edep ve âdap kavramlarıyla ifade edilen günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili davranış ve görgü kuralları da ahlak kavramının kapsamındaki hususlardır. Esasen ahlak kavramı, yansız (nötr) bir ifade olduğundan iyi huylar ve üstün davranışlar “güzel ahlak”, çirkin huylar ve fena davranışlar ise “kötü ahlak” terkibiyle nitelendirilmektedir. Bu açıdan güzel ahlaklı olmak, insanın varoluş gayesini gerçekleştirecek erdemleri benimsemeyi; kötü ahlaklı olmak ise onlardan uzak bir tutum ve davranış içerisinde bulunmayı ifade etmektedir. Ne yazık ki dijital dünya, bu noktada büyük bir mahrumiyet doğurmaktadır.

Haz, hız ve hırs üzerine kurulu yeni dünya

İnanç ve ahlak başta olmak üzere insanı insan yapan değerlerin bugün daha çok kazanma, daha fazla tüketme ve daha ötesine ulaşma hırsının gölgesinde kaldığı göz ardı edilemez bir gerçektir. Bu dünyanın öne çıkan bir vasfı olarak haz, hız ve hırs üzerine kurulu yeni yaşam biçimleri, ağırlıklı olarak ahlaki erdemlerin önemsenmediği bir düzlemde seyretmektedir. Birçok insanın gündelik hayatında etkin bir şekilde var olan ahlaki kurallar, aynı kişilerin dijital dünyadaki tutumlarını belirleme ve davranışlarını şekillendirme hususunda işlevsiz ve etkisiz kalmaktadır. Hâlbuki insan, sadece fizikî varlığıyla değil; bilakis bununla beraber ruhuyla, kişiliğiyle, sözüyle, duruşuyla, davranışıyla ve bunlara yön veren ahlakıyla insandır. O halde etik bakımdan değerli olan, kişinin gerçek hayatta olduğu gibi sanal dünyada da varlığını temel insani/ahlakî değerlerle sürdürebilmesidir.

Ancak, günümüzde birçok insan, gerçek dünya ve sanal dünya ayrımının sadece fiziksel ve hatta farazî bir ayrım olduğu gerçeğini çoğu zaman göz ardı etmektedir. Bu noktada sanki her boyutuyla farklı iki dünya varmış gibi algısal bir yanılgı söz konusudur. Böylesine çarpık bir algı neticesinde insanlar, özellikle sosyal medya mecralarında sınırsız özgürlük düşüncesine tam anlamıyla sorumsuzluk hissine kapılabilmektedir. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da gerçek dünyada yapılması utanç verici görülen ve uzak durulan birçok davranış, sanal ortamlarda çekinmeden yapılabilmektedir. Dahası, bazı insanlar, dijital dünyanın sağladığı sanal ve sahte kimliklerin arkasına gizlenerek hukuktan, hakkaniyetten, adaletten, merhametten ve genel ahlak ilkelerinden alabildiğine uzaklaşma cesareti bulabilmektedir. Aslında bunun bir kişilik savrulması olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.

Hâlbuki insanî sorumluluk ve ahlakî değer yargıları bakımından sanal ortam, gerçek hayattan asla bağımsız değildir. Nitekim internette ve sosyal medya mecralarında olup biten her şeyin gerçek hayata yansıyan olumlu/olumsuz sonuçları vardır. Bu sebeple dijital dünyada ölçülü, ilkeli ve ahlaklı bir şekilde var olabilmek için öncelikle o alanı gerçek hayatın alternatifi değil, ayrılamaz bir parçası olarak kabul etmek gerekir.  Doğru ve yanlış, helal ve haram, iyi ve kötü, güzel ve çirkin gibi nitelemelerin her iki mecrada da aynı şeye tekabül ettiğini bilmek gerekir. Sözgelimi saygı, nezaket, zarafet, iffet, adalet ve hakkaniyet gibi gerçek hayatın temel iletişim ve etkileşim değerleri, dijital dünyanın da vazgeçilmez ahlakî değerleridir. Aynı şekilde yalan, iftira, suizan, aldatma, hırsızlık, gasp, gösteriş, gıybet, ikiyüzlülük, kusur araştırmak ve gizli olanı teşhir etmek gibi olumsuz davranışlar ise her iki platformda da kaçınılması gereken çirkinliklerdir. Kısacası gündelik hayatta olduğu gibi internet ortamında da her şeyin bir sınıra, ölçüye, ahlaki boyuta ve meşruiyet çerçevesine muhtaç olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu yüzden her insan, dijital mecralarda da en az gerçek hayatta olduğu kadar sorumluluk bilinci ve güzel ahlak ilkeleri çerçevesinde hareket etmek mecburiyetindedir. Böylece erdemli bir insanın söz, tutum ve davranışlarına yön veren bütün ilkeler ve değerler, gerçek-sanal ayrımı olmaksızın her platformda geçerlilik ve etkinlik kazanacaktır.

Sanal dünyayı kuşatan bir dijital ahlak

Ahlak kavramı, teknolojiyle alakalı olarak kullanıldığında birçok kişinin zihninde büyük ölçüde sadece kişisel mahremiyeti veya sosyal medya mecralarında sergilenen tutum ve davranışları çağrıştırmaktadır. Aslında bu, son derece indirgemeci bir yaklaşımdır. Zira dijitalleşmeyle paralel olarak her geçen gün yeni bir boyutuyla gündeme gelen teknolojik gelişmeler, kişisel mahremiyetten çok daha fazlasını ilgilendirmektedir. Başka bir ifadeyle ahlakın teknoloji dünyasındaki kapsamı, sosyal medya ve kişisel mahremiyet gibi alanlarla sınırlandırılamayacak kadar geniştir. Özellikle yapay zekâ, yapay gıda, yapay hücre, ilaç ve silah sanayi, insansı robot ve benzeri alanlardaki teknolojik gelişmeler, hukukî olduğu kadar vicdanî ve ahlakî bir meşruiyet zeminine de ihtiyaç duymaktadır.

Bu bağlamda fıtratın, özel hayatın, insan onurunun, toplumsal huzurun ve ekolojik dengenin korunması için insanlığın sahip olduğu en büyük imkânın İslam olduğunu vurgulamak isterim. Nitekim Hz. Peygamber, İslam’ın güzel ahlak olduğunu bildirir. İslam’ın temel hedefi, yeryüzüne iyiliğin ve güzelliğin, huzurun ve barışın, adaletin ve merhametin egemen olmasıdır. İslam’ın bütün ilkeleri, yaratılışı itibariyle değerli bir varlık olan insanın canının, aklının, malının, neslinin ve dininin korunması gayesine matuftur. Bu yüzden insanı söz konusu gayeye ulaştıracak doğru, iyi ve güzel davranışlar, Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin sünnetinde daima teşvik edilmekte; yanlış, kötü ve çirkin davranışlar ise kesin bir dille yasaklanmaktadır. Kuşkusuz bu teşvik ve yasaklar, gerçek hayatı olduğu kadar dijital dünyanın sanal gerçekliklerini de kapsamaktadır. Bu bakımdan güzel ahlak, hayatın her alanında ve her platformda insanlık için iyi, güzel ve faydalı olanın ön plana çıkarılmasını; kötü, çirkin ve zararlı (yahut faydasız) olanın bertaraf edilmesini gerektirmektedir. Bugün başta güzel ahlak olmak üzere emanet, adalet, hakkaniyet ve merhamet gibi fıtrî ve dinî değerlerin bütün boyutlarıyla dijital dünya ile bütünleştirilmesi elzemdir. Zira dijital dünya da İslam’ın hayat veren ilkelerine muhtaçtır.

Kaynak: samsunedergi.com



903 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam1639
Toplam Ziyaret4728206
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI