• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











DEDİ Kİ: EN BÜYÜK KORKUM...

Ateist bir aktörün en büyük korkusu

DEDİ Kİ: EN BÜYÜK KORKUM...

Kendisini ateist olarak tanımlayan bir sinema oyuncusu, katıldığı televizyon programında şöyle bir cümle sarfetti:

"En büyük korkum, ömrümün umutlarımdan önce bitmesidir. (Falanca) oyuncu, umutlarından önce öldü...."

Sözün bağlamından hareketle "umutlarım" diye nitelediği şeyin, aslında arzuları olduğunu anladım. Zira "ölmeden önce şunları, şunları yapmak istiyorum" diyerek isteklerini, arzularını bir bir sıralamıştı.

İnsanın arzularına ulaşamadan ölecek olması, bir ihtimal olarak bile fazlasıyla ürkütücü ve sarsıcı bir durumdur. Ne var ki bu bir ihtimal değil, bütün açıklığıyla ortada olan ve ağızların tadını kaçıran büyük bir hakikattir.

Hiç şüphesiz insan, sınırsız arzulara sahip fakat bir ecele kadar mühleti olan kısıtlı varlıktır. Ecel ise daima insan ile arzularının arasında bir yerdedir. Yani ö
mür arzulardan daha uzun ve ecel arzulardan daha uzak değildir. Hayat biter de insanın istek ve arzuların ardı arkası gelmez. Açıkçası hiçbir insanî arzu yok ki ulaşıldığında yerini yeni bir arzuya bırakmasın... Ölen her insan, ardında söylenmemiş sözler, yapılmamış işler, ulaşılmamış hayaller ve gerçekleşmemiş umutlar bırakır.

Evet, insan, daima arzularından önce ölür ve bundan dolayı da korkmalıdır. Ve unutmamalıdır ki, k
orkunun ecele faydası yoktur.
.........................

Söz konusu inkarcı şahsın korkusuna dair kurduğu cümle, beni, bir yandan da ahiret konusunda yeniden düşündürdü... Şöyle birkaç kısacık soruyla sizin de tekrar düşünmenize vesile olayım isterim:

Dünya hayatının ve nimetlerinin sonlu olmasına karşın insandaki arzuların, isteklerin sınırsız (doyumsuz) olması, sonsuz bir ahiret hayatının makul, gerekli ve hatta zorunlu olduğuna delil olarak yetmez mi?

Diğer taraftan ahiret hayatı, dünyada imkan ve fırsat bulamadığı için haklarını alamayan mazlumların zalimlerle ve mustaz'afların müstekbirlerle hesaplaşabilmesi için de mutlaka gerekli değil midir?

Aksi halde adalet, hakkaniyet ve insaf tanımazların güç, kuvvet ve kudret sahibi oldukları için hesap vermeden gitmiş veya gidecek olması, hangi kitaba, hangi ahlaka sığar? Hangi vidan bunu kabul eder?

"Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlar." (İbrahim, 14/42)

08 Aralık 2019

Abdurrahman AKBAŞ


1645 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam345
Toplam Ziyaret4760306
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI