• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
ŞİFÂHÎ KÜLTÜR ve MEDYA VAİZLİĞİ
03/12/2017

Dinleyenlere nazaran okuyarak öğrenenlerin daha az olduğu toplumlarda şifahî müktesebât daima daha büyüktür. Böyle toplumlarda din, tarih, kültür ve medeniyete dair bilgiler, nesilden nesile, kulaktan kulağa sözlü olarak aktarılır. Bu yöntem, toplumları irşat için de tercih edilir bir yöntemdir. Çünkü tesir bakımından sözlü (şifahî) hitap, yazılı olandan daha güçlüdür. Verilmek istenen mesaj, hatibin ses tonu, jest ve mimikleriyle yazıya nispetle daha güçlü bir şekilde aktarılır. Söz, toplumları yönlendirme ve harekete geçirme hususunda yazıdan daha etkili ve hızlı sonuç verir. 

Böyle toplumlarda bireylerin din algısı, din bilgisi, dinî yaşantısı ve kültürü, büyük oranda vaizlerin ve hatiplerin ellerinde şekillenir. Dinleyerek bilgilenmek, okuyarak ve araştırarak öğrenmekten daha kolay ve kestirme bir yoldur. Zira vaizin/hatibin herhangi bir konuda yapacağı bir saatlik konuşma, okuduğu sayfalarca bilginin yılların tecrübesiyle harmanlanmış bir özetidir. İyi hazırlanmış bir hatibi bir saat dinlemek birkaç kitap okumaya bedel sayılabilir. 

Sözlü hitap (şifahî anlatım), güçlü beşerî ilişkilere ve ortak bir sosyal hafıza oluşmasına da büyük katkı sağlar. Fakat bu durumu büsbütün müsbet bir olgu olarak göremeyiz. Çünkü kültürün sadece şifahî olarak nakledilmesi, zamanla gerçeklikten uzaklaşıp sıradan olayların bile efsaneye dönüştürülmesine sebep olabiliyor. En temel dini vecibeler, sosyal hak ve ödevler, ifa edilmek yerine nesilden nesile sadece dillerde anlatılan birer masal unsuruna dönüşebiliyor. İnsanlara örnek olması gereken hayatların dahi erişilemez, örnek alınamaz ve yaşanamaz birer mit olmasına sebep olabiliyor.

Hazin ama toplumumuzun böyle bir toplum olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Geçmişe nazaran bugün ülkemizde okur-yazar oranının artması sevindirici bir olay. Ancak dinî konularda okuma oranı, dinleme ve izleme oranının hâlâ çok gerisinde... Yoksa yazarlardan, öğretmenlerden ve akademisyenlerden ziyade vaizlerin, kitleleri örgütleyerek peşinden sürüklemesinin başka bir sebebi olabilir mi? Kaldı ki, son yıllarda "medya vaizliği"nin artan popülaritesi, toplumumuzun tercih ettiği din öğrenim yöntemi ve dinî bilgi kaynağı hakkında önemli ip ucu vermektedir bize. 

Medya derken her ne kadar yazılı, görsel ve işitsel bütün yayın araçları akla gelse de "medya vaizliği" ile kastedilen şey, görsel ve işitsel yayın araçları üzerinden din anlatma faaliyetidir. 

Görsel medya, hem kulağa hem de göze hitap etmesi bakımından etkili bir irşat aracı olarak görülebilir. Ancak durum sanıldığı kadar tekdüze ve masum değildir. Çünkü dinî konular, medya kuruluşlarının izleyici artırabilme adına ağırlık verdiği iki önemli alandan biridir. (Diğerinin de tıp olduğu kabul edilir.) Bu iki alan, insanların en çok ilgi duyduğu konuları ihtiva eder. İlginçtir ki, bu alanların alimleri(!) de çok olur. Hemen herkes kendini bu iki alanda söz söyleme konusunda yetkin görür. Medya kuruluşları da kendini yetkin gören herhangi birini, kendi beklentilerini de karşıladıkları oranda söz sahibi yapar. Dinin irşat ilkeleri ile görsel medyanın öncelikleri arasında ciddi zıtlıklar olmasına karşın medya ile vaizleri arasında kazan-kazan birlikteliği ve karmaşık bir ilişkiler ağı vardır. 

Mesela; 
İrşatta gaye, toplumu iyiye, doğruya ve faydalı olana yönlendirmektir. Bu gaye ile yola çıkanların nasihatleri, çoğu zaman bencil, faydacı ve rahatına düşkün olanlar için rahatsızlık vericidir. Fakat medya, reyting kaygısıyla her işinde izleyici/dinleyici beğenisini önceler. Heyecanlandırır ama rahatsız etmez. Şaşırtıcıdır ama sakındırmaz.

Din, bireylere sosyal sorumluluk yükleyerek birlik şuuruyla üretime, çalışmaya, paylaşmaya ve dayanışmaya teşvik eder. Fakat medya, bireyselleşmenin propagandasını yaparak insanların tüketim odaklı hayat tasavvurlarından nemalanmayı hedefler.

Din, tebliğcisini menfaatperestlikten men ettiğinden irşat ehlinin, muhataplarından maddi-manevi hiçbir beklentisi bulunmaz. Fakat medyanın sürdürülebilirliği, büyük ölçüde izleyicisinin beğenisine, alkışlamasına ve reklam gelirlerine bağlıdır.

Din, irşat ehlinde ilmî yeterlilik, temsil kabiliyeti ve samimiyet arar. Fakat medya, sunucusunun hitabet konusunda yetenekli olmasını yeterli görür.

İşte, vaizlik ve medya arasındaki yöntem ve gaye farklılıklarına işaret eden sadece bu birkaç madde bile "medya vaizliği"ni sorgulanası kılıyor.

Gerçekte bugün "medya vaizliği" diye nitelenen işin birçok mümessili, eskilerin ifadesiyle "saçak müftüleri"nin, muhatap kitlesi genişlemiş modern versiyonu durumundadır. Eskiden işlerin kesat olduğu günlerde cami saçaklarının altında oturup ahkam kesen ve her türlü dini meseleyi çözüme kavuşturan insanlar varmış.. Bu konuda kendisini yetkin gören ve çok konuşan kişiler için ise “saçak müftüsü” tabiri kullanılırmış. Esasen bir zamanlar "saçak müftüleri"nin yaptığı işi şimdilerde medya vaizleri üstlenmiş durumda.  

Bir farkla ki saçak müftülerinin etki alanı yakın çevresindeki insanlarla sınırlıyken medya vaizleri, toplumun her kesimine hitap edebilmektedir. Bu yüzden medya vaizlerinin, toplumun din algısı üzerinde bu denli etkin olması, din ve toplum adına ciddi bir sorun olarak görülebilir.

Medya vesilesiyle toplum tarafından teveccüh bulanlar, itibarlarını borçlu oldukları medya kuruluşlarının reyting kaygılarından ne kadar bağımsız kalabilirler? Mesela, medya kuruluşlarının toplumsal ilgi hususundaki beklentilerini ve finansmana dair reklâm tercihlerini hepten bir tarafa atabilirler mi? Yani medyanın iktisadi ve idari kaygısından kaynaklanan baskısından kurtarabilirler mi kendilerini? Medya kuruluşunun bir takım faaliyetlerini dinen gayrimeşru ilan etme pahasına konuşulması gerekeni konuşma cesareti gösterebilirler mi? Yoksa fincancı katırlarını ürkütmemek için bundan imtina mı ederler?  Yahut bunu yapmadıklarında yine de o medyada vaaz (iyiliği emr, kötülüğü nehy) etmeye devam edebilirler mi? Bunlar, cevabını mündemiç sorulardır.

Hâl-i pürmelal şu ki, medyadaki vaazların en belirgin özelliğidir: Müşteri (izleyici/dinleyci) tutabilmek adına gereksiz ve faydasız olduğu kadar ilginç olan hikayelerin, rivayetlerin ve tasvirlerin ardı arkası kesilmez. Konuşanın başını ağrıtmayacak, dinleyenin hoş vakit geçirmesini sağlayacak ve tezgahtara daha çok kazandıracak eften püften masallar...

(Yazının devamı..)



1073 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK - 25/05/2020
Namazla alakalı üzerinde önemle durulan husus, şeklinden ziyade anlam ve ruhuyla alakalıdır. Bu bağlamda namazın, insanın bireysel ve sosyal hayatındaki potansiyel etkisine ve anlamına işaret eden ayetler üzerinde tefekkür etmek elzemdir.
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir.
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir..
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir.
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki?
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir.
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap:
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam143
Toplam Ziyaret4760104
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI