• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Abdurrahman AKBAŞ
a.akbas25@hotmail.com
KUDÜS'Ü KURTARMANIN EN GERÇEKÇİ YOLU
22/12/2017

Kudüs... Peygamberler şehri Kudüs... Her taşı tevhide ve vahdete şahit olan Kudüs... 

Bir zamanlar titreyen ellerimizden, peygamber katillerinin kanlı ellerine düşen, kirletilen Kudüs...

Yıllardır doğrulmak için çırpınıp dururken.. Sapan taşlı çocukların himayesinde, çaresiz annelerin gözyaşlarıyla kirlerinden arınmaya çalışan... Göklerin kapısı Kudüs... 

Ne yapmalı da İslam'a kıble olmuş bu mübarek beldeyi yeniden mukaddes selam yurduna dönüştürmeli?

İmanını yüreğine sindirmiş her müminin, bir çıkış bulma arzusuysa arandığı günlerdeyiz. Gün geçmiyor ki, Kudüs'ü kurtarmak için en az bir öneriyle yüzleşmeyelim. Eminim her birinde hakikatten bir pay var. Fakat gerçekçilikleri hususunda tereddütler kemiriyor içimi.

Kimileri, İslam dünyasının bağrına hançer gibi saplanan İsrail'i boykot çağrısı yapıyor. "Biz"e çevrilmiş siyonist namluları mermisiz koyarız düşüncesiyle..

Kimileri, ABD'yi protesto buluşmaları tertipliyor. Sudan bahanelerle, (göz göre göre) milyonlarca müslümanın kanına girmiş bir canavarın hatasını haykırarak yaptığından utandırma vehmiyle...

Kimileri, Filistinliler için dua çağrısında.. Dostlarımızla silahla savaşırken düşmanlarımızı dua ile alt etmeye çalışma kolaycılığıyla...

Kimeleri "Kudüs bizimdir" anketine destek istiyor. "Biz" derken aslında günbegün kuyusunu kazdığı kardeşlerini kastettiğinden habersiz..

Kimileri "mahalle camilerimiz cemaate hasretken hangi müslümanlarla Mescid-i Aksa'yı kurtaracağız" karamsarlığında..

Ve daha niceleri...

Nasıl olacak da tüm ihtişamıyla yeniden kalacak ayağa, peygamberler şehri Kudüs?.. ve ayaklar altına düşmüş bu altın medeniyet?..

Heyhat! Nasıl düştüğünü bilmeden nasıl kalkacağını nereden bileceksin?

İlk düşen Kudüs müydü ki ilk kalkacak o olsun? 
Başka düşüşlerdi onu düşüren... Tefrika girince sinelere, ilk "birlik şuuru" düştü.. Sonra, ağır ağır "biz" düştü. Ve başkaları değil, kendimiz düşürdük, "biz"i

"Biz" ki, üç kıtaya kök salmış ulu bir çınardık oysa. Heybeti, taşıdığı kandan; izzeti, İslam'dandı bu ulu çınarın.. Ne olduysa o zaman oldu. İslam'a sırt dönünce izzetini, özünü unutunca  heybetini kaybetti... "Biz" gitti ve yerini benliklere terketti.


"Biz" düşünce Abdulhamit, Abdulhamid düşünce payitaht, payitaht düşünce Kudüs düştü... Şam düştü, Halep düştü, can düştü... 

Sarsılan düştü işte zulmün pençelerine... Kudüs, türlü desiselerle düştü ellerimizden... Şam, Halep, Musul ve Kerkük öyle bir düşüşle düştü aklımızdan.. Mekke, Medine aynı şekilde düştü başımızın üstünden... Novipazar, Gümülcine öylece küfrün zindanlarına düştü avuçlarımızdan... Şimdi ayağa kalmak için uzanacak el, tutunacak dal arıyor herbiri...
O el ki; diline, dinine, rengine, ırkına bakmadan her mazluma merhametle uzanan Anadolu'nun elidir.. O dal ki; üç kıtada asırlarca dalgalanan adalet sancağının sahibi Devlet-i Âliye'nin yegâne varisi Türkiye'dir. Bilin ki bu el, titrerken düşürdüklerini yeniden sıkıca tutup kaldıracak potansiyele sahip tek handır. Mazlumlara, mağdurlara, düşkünlere candır.

Bunun için değil miydi? Köklerinden beslenen bu can, tekrar ayağa kalkmasın diye damarlarını kurutmaya yeltendiler yıllarca. Geçmişi unutturulmak istendi ki geleceği olmasın. 

Tam yüzyıl geçti aradan. Kimse kalmadı o günden, düşenin düşüşüne şahit olan... Ama onlarca yıllık fetretin ardından ilahî bir ruh üflendi paslı kulaklara.. Kudretini farketti, kuvvetini keşfetti ve izzetini yeniden hatırladı bu millet... Damarlarında taşıdığı asil kan, kabul etmedi zillet..

Daldığı derin uykusundan uyandıya artık, tutunmaya başladı köklerine, sıkıca.. Daha düne kadar ne olduğunu bile anlamazken, kim olduğunun farkına vardı şimdi. Yiğit düştüğü yerden kalkarya, doğruldu işte dizlerinin üstüne.. Daha kendisi ayağa kalkmadan başkalarını da kaldırmanın peşine düştü... Yollarını arıyor şimdi, bütün düşmüşleri yeniden uhuvvetle doğrultmanın...

Şimdi sızlanmanın zamanı değil. Ağlamaz, kendi düşen..

İbret alınmadığından tekerrür edip durur, tarih. Zaman döndü ve yüzyıl öncesine benzedi. Şimdi son kaleyi parçalama peşinde, "wild west" sırtlanları. Yüzyıl sonra aynı oyunların sahnelenmesi bu yüzden. Bu yüzden, küllerinden filizlenen Türkiye'yi, yeşermeden kurutma savaşları..

"Biz" düşerken sevinenler iyi biliyorlar ki, Türkiye'nin kıyamı, âlem-i İslam'ın kıyamı olacak. Milyonlarca müslüman "biz" şuuruna varacak. 

Şimdi Türkiye'yi kurtarmak, Türkiye'yi kurtarmaktan ibaret değildir. Türkiye'yi kurtarmak, asırlardır kaybolan "biz"i kurtarmaktır.. Çünkü "biz"i kaybetmekle başladı bütün kayıplar. Ve sadece Kudüs'ü kaybetmedik, "biz"i kaybetmekle.. Bunu görmeden ve "biz"i kurtaracak gücün bizde olduğunu anlamadan Kudüs'ün felahı ne mümkün?
Türkiye, Kudüs için de, bütün İslam alemi için de yegâne kaldıraçtır, biline... Abdulhamidlere sahip çıkmadan, Anadolu'yu Anadolu yapan vahdet bilincini yakalamadan düşenler ayağa kalkmayacaktır. Türkiye'yi prangalarından kurtarmadan ne Kudüs ne Ayasofya ne de başka bir yer...

İşte, Kudüs'ü ve daha fazlasını kurtarmak için tek yol... Gerçekçi ve etkili... Hiç şüphem yok. Bu yol; başarabilirsek Kudüs'ün, Şam'ın, Halep'in ve hatta Harameyn-i Şerifeyn'in de kurtuluşuna ulaştıracaktır bizi.

Bu yolun bidayeti, Türkiye'yi kurtarmaktır. Bölünmekten ve parçalanmaktan kurtarmak... Düşen kalkar da parçalanan birleşmiyor.

Düşeni kaldırmak için şimdi bize, bütün farklılıklarımızı zenginliğimiz sayarak bir olmak düşer. Alt aidiyetlerimizi "birlik" hamuruyla karıp "biz" olmak düşer.. Bizi ayrıştıracak her sözden, her işten ve her bakıştan uzak durmak düşer. Yüzyıl önceki oyunların yeniden sahnelendiğini görerek millî ve manevî değerlerimize siper olmak düşer. Kardeşliğimize kasteden hiçbir fitneye pabuç bırakmamak düşer. Bırakın milletimizin masumunu, günahkârını bile "biz" görmek düşer. Değil ki mazlumumuza, zalimimize bile sahip çıkmak düşer. 

300 yıldır yönü aşağı doğru döndürülmüş "bizliğimizin", neredeyse dibe vurmak üzereyken yeniden başını yukarı çevirdiği bu günlerde, çıkması gereken yüksekliğe varıncaya kadar ona omuz vermek düşer..

Bunu başamazsak yeniden Abdulhamitler düşer, yeşeren ümitler düşer.. İki büklüm yaşayan müslüman yurtlar düşer.. Dünyanın her yerinde "biz"e dönmüş bekleyen mazlum umutlar düşer.

Hani bir de, "aynı geminin yolcularıyız" derlerya, artık öyle değil işte. Ezberlerimizi de unutsak diyorum. Zira aynı gemide değil, aynı uçaktayız. Yükseliyoruz ve yükseleceğiz Allah'ın izniyle. Unutmayalım ki, yükseklere tünemiş akbabalar.. Menzile ermesin diye bu uçak, düşürmek için her fırsatı kolluyorlar. Her tarafımız tehlikelerle dolu. 

Üç asra mal olan irtifa kaybını akşamdan sabaha telafi edecek değiliz tabi. Çıkışlar zorlu ve sancılıdır hep... Türbülanslar olacak.. Paniğe yer yok! İhtiyaç duyacağınız oksijen, damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. İstiklal bilincini herbir hücrenize sindiren kan..

Dedikleri gibi: "Oksijen maskelerini (istiklâl bilincini) önce kedinize, sonra çocuklarınıza takın... Kendinizi kurtarmadan başkasını kurtaramazsınız.


Görevimiz, önce Türkiye'yi kurtarmak..

 


3611 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KADİR GECESİ BİR BAŞLANGIÇTIR - 08/05/2021
Kadir Gecesi Bir Başlangıçtır
NAMAZIN RUHU: ALLAH'I ANMAK - 25/05/2020
Namazla alakalı üzerinde önemle durulan husus, şeklinden ziyade anlam ve ruhuyla alakalıdır. Bu bağlamda namazın, insanın bireysel ve sosyal hayatındaki potansiyel etkisine ve anlamına işaret eden ayetler üzerinde tefekkür etmek elzemdir.
NAMAZ BİR LÜTUFTUR - 21/05/2020
İslam’da ibadet denince akla ilk gelen, dış görünüşü itibariyle bir takım şekil, zikir ve kıraatten ibaret fakat gerçek mahiyeti, Yaratıcı kudret karşısında derin bir huşu ve içten bir münacat olan namaz ibadetidir.
İLETİŞİM ÇAĞINDA BİLGİNİN YÖNETİMİ: DİJİTAL YAYINCILIK - 23/02/2020
Genç kuşakların ve özellikle ilk oyuncakları elektronik cihazlar olan günümüz çocuklarının hayat tasavvurları, istikametleri ve istikballeri, onların ellerinden düşürmedikleri akıllı cihazlarında yer alabilenler tarafından belirlenecektir..
İNSAN, ŞEYLERİN NESİ OLUR? - 04/01/2020
“İnsan nedir?” sorusuna dair en temel yargının, “İnsan şeydir.” önermesi olduğunu düşünüyorum. Bu önerme, her ne kadar ağyârını mâni olmasa da efrâdını câmi bir tanımdır. Zira insan, ontolojik bakımdan bir “şey”dir.
ERDEMLİ HAYATIN SACAYAĞI ÜÇ ORGAN - 21/09/2019
İnsan bedeninde hayatî öneme sahip üç organ var ki bunlar, onun sadece yaşamasını değil, hayatının kalitesini de tayin eder. Birbirleriyle sıkı etkileşim içinde olan bu organlar, ancak birlikte sıhhatli olursa insanın sağlık ve izzetine vesile olur
EN BÜYÜK GÜVENCE - 19/06/2019
Çocukluğumuzun güvencesi insanlar vardı hayatımızda. Şimdi büyüdük ve güvencesi olduk çocuklarımızın. Ne var ki büyüse de bir güvence arıyor insan. Hem güven kadar neye ihtiyaç duyurulur ki?
KELİMELER ELE VERİR - 13/06/2019
Herhangi bir meramı anlatmak için kullanılan kelimelerin, muhatabı bilinçaltı gerçeklere ulaştıracak kodlar barındırdığı üzerinde bir tedebbür denemesi... Kelimelerimiz, kimliğimizdir.
ÇOCUKLARIMI NASIL TERBİYE ETMELİYİM? - 08/06/2019
Çocuk terbiyesi, günümüzde her ne kadar eğitim-öğretim (talim-terbiye) misyonuyla okullara (öğretmenlere) yüklenmiş gibi görünse de bu iş aslen ebeveynin görevidir. İşte "Ne olmalıyım?" sorusuna İslamî perspektiften birkaç cevap:
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam630
Toplam Ziyaret4769758
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI