• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Nail ÇAM
nailcam09@hotmail.com
HAC İBÂDETİNDE SEMBOLLER
30/08/2017

Hac ibadeti, mekanlarla ve eylemlerle ilgili birtakım şekilller/sembolller üzerine kuruludur. Dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken hacdaki her şeklin bir anlamı ve mümini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır.

 

Bu sembolleri kısa kısa tanımaya çalışalım.

1. Mîkat: Tayin edilen vakit, buluşma vakti, bugünkü tabirle “randevu” anlamına gelmektedir. İhrama girme noktası olan mikat, Allah ile buluşmayı/kavuşmayı simgeleyen haccın başlandığı yer ve zamanı ifade eder. 

      

Mîkat’a giren mü’min, kendisini Tur Dağı’na Allah ile konuşmaya giden Hz.Musa gibi hissetmelidir. Acaba Allah ile nasıl buluşulacaktır? O’nu, rahmetini, azametini nerede, nasıl ve ne kadar görebilecektir? Acaba Allah kendisini kabul edecek midir? Hac, onun için gerçekten ilahî bir randevuya dönüşecek midir?

Peki ya bu mîkat, geri dönüşü olmayan, iyi ile kötünün, hak ile batılın birbirinden ayırt edileceği “yevmu’l-fasl” denilen hüküm günü olarak düşünülürse, acaba o gün durumu nice olacaktır? iyilerden yana mı, kötülerden yana mı düşecektir? Asıl o mîkat gelip çatmadan önce, bu geçici mîkat provası ile gerekli dersleri çıkarmalı, mîkata bu düşüncelerle başlamalıdır.

2. Harem: Lûgatte korunan, mukaddes ve muhterem yer anlamına gelir. Harem, belli yasakların ve hürmet duygusunun bulunduğu alandır. 

Haremde, sadece Müslümanlar veya insanlar değil, canlı ve cansız hemen her şey korunmadadır. Bütün hayvanlar, bütün bitkiler ve hatta Allah’ın müminlere bahşettiği bütün tabiat ve çevre artık dokunulmaz bir sit alanıdır. Hiç kimseye, hiçbir şeye zarar verilmez.

İnsan bedeninde mahrem bölgeler olduğu gibi, insanların mahremleri  olduğu gibi, ailelerin ve ülkelerin mahrem mevzuları olduğu gibi yer yüzünün mahremi de Mekke'dedir. 

3. İhram: Eşitliği, ölüp kefene bürünmeyi sembolize eder. Hacı adayları, sosyal ve ekonomik statülerini gösteren dünyevi elbiselerini, makam ve mevkilerini ortaya koyan üniformalarını, zevklerini, kültürlerini ve karakterlerini yansıtan her türlü süs, ziynet vb. göstergeleri bırakarak, Allah önünde herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünür; sadece amelleri ile başbaşa kaldığı ölüm sonrasını yaşarlar. 

Ölünün şehvet duyması, kavga etmesi, günah işlemesi mümkün olmadığı gibi ihramlı da bunlardan, dünyevi süslerden uzak kalacak hiçbir canlıya zarar vermeyecektir. Geri kalan hayatını da bu eksende yaşamaya niyet edecektir.

Arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için, ihrama girerken yalnızca elbiseleri değil, kişi, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağırlıkları da söküp atmalıdır. Tüm dünyalık kaygıları bir tarafa bırakıp ruhunu arındırmaya tam anlamıyla yoğunlaşmalıdır.

Aslında ihram, sadece zahirî bir kıyafet değişikliği değil, insanın yaşama ve davranış biçiminin köklü bir değişikliğe uğramasına yol açması gereken bir eylemdir. Nitekim ihramlı kişi, bu kıyafeti taşıdığı süre içinde başka zamanlarda kendisine meşru olan bir dizi davranıştan uzak durmak zorundadır. Bu program dışı hayat, kişinin geçici kaygı, alışkanlık ve bağımlılıklarından kurtulmasına ve kendisiyle hesaplaşmasına imkân tanıyan önemli bir fırsattır.

4. Arafat ve Vakfe: Arafat bilme anlama, tanıma” gibi mânâlara gelmektedir. Dünyanın her tarafından gelen insanların bu yerde birbirleriyle görüşüp tanışmaları sebebiyle bu adın verildiği ileri sürülmüştür.

“Hac, Arafat’tır”, yani arif olmaktır, marifetullaha ermektir. Dirilişi, mahşeri, mahkeme-i Kübra öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir. Arafat, önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir. Ve “Kendini bilen, Rabbini de bilir.” fehvasınca, önce kendini tanıma, ardından da Rabbini tanımadır.

Arafat, zamanların en bereketlisi olan arefe/arife günü, mekânların en mübareği olan Arafat’ta, Hz. Muhammed gibi yüzünü Kâbe’ye çevirip, sırtını Cebel-i Rahme’nin eteklerine vererek, Rahman’ın rahmetine nail olabilmek, günahlardan sıyrılıp gözyaşlarıyla dolabilmek, cehaletten kurtulup marifetullah ile donanabilmek için bir irfan ve marifet mektebidir.

Hacı adayları Arafat'ta , beyaz ihramlar içerisinde, âdeta kefenleriyle ölüm ve ölüm ötesi hayatın bir provasını gerçekleştirirler. İhramla ölümü tadarlar, Arafat’ta dirilişi ve mahşeri yaşarlar ve bu ruh ile Allah’ın huzuruna çıkarlar. Kısaca hem “ölmeden önce ölme” bilincini, hem de manevi dirilişi kazanmaya çalışırlar.

5. Müzdelife/ Meş'ari'l-Haram ve Vakfe: Şeytana ve taraftarlarına karşı ertesi gün yapılacak sembolik protestoda atılacak taşlar burada toplanarak şeytanla savaşa hazırlık yapılır.  Müzdelife'de ikinci kez durulan vakfe, Allah’ın huzurunda bilişmeyi ve bilinçleşmeyi pekiştirir.

Meş’ar, şiâr ve şuur yeri-zamanı demektir. Hacı orada beklenen bilinç düzeyine erişecektir. Hacı, Kâbe’de kalbini vesveselerden temizler, Zemzem’le midesini yıkar, Arafat’ta ârif olur, marifet bulur, Meş’ar’da şuura erer, Mina’da ise aşka varır. Diğer bir deyişle, Kâbe’de imana, Zemzem’de takvaya, Arafat’ta bilgiye, Meş’ar’da bilince ve Mina’da sevgiye ulaşır.

6. Mina: Müzdelife’den ayrıldıktan sonra, Muhassir Vadisi sağa alınarak Mina’ya geçilir. Muhassir bölgesi, filleriyle Kâbe’yi yıkmak üzere gelen Ebrehe ordusunun, sürü sürü kuşlar tarafından atılan taşlarla hüsrana uğratıldığı yerdir. Fil Suresi’nde anlatıldığı gibi, küçücük taşlar, güçlü Ebrehe ordusunun planını nasıl boşa çıkarmışsa, Cemerât’ta atılacak taşlar da, şeytanın ve taraftarlarının bize karşı kurduğu tuzakları boşa çıkarması düşüncesi ve duasıyla atılır.

a) Şeytan Taşlama: Mina, can, mal, mülk, mesken, evlat, eş, kardeş, ticaret, aşiret,mevki, makam, rütbe vb. fanî sevgilerin aşıldığı, Allah sevgisinde zirveye ulaşıldığı yerdir. 

Allah sevgisi mi, diğerleri mi? Bu nimetler ve imkanlar, kişileri Allah sevgisine mi götürüyor, yoksa O’nun yolunda birer engel mi teşkil ediyor? Diğer bir ifade ile kişi, Hz. ibrahim ve ismail misali, en çok sevdiği varlıklarını, Allah sevgisi uğruna feda edebiliyor mu? Bu noktada Allah’ın müjdesine mi itibar ediyor, yoksa şeytanın vesvesesine mi? Aslında Hz. ibrahim ile oğlunun sınavıyla, bugün bizim sınavlarımız pek farklı değildir. 

Şeytana ve taraftarlarına karşı icra edeceği protesto öncesinde hacı, Mina’da mağfiret miğferini giyer ve Hz. ibrahim’in şeytanla savaştığı savaş alanına onu taşlamak üzere gider.

Taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen bir savaşı sembolize eder. Attığı her bir taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır. Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır. Sahip olduğu her şeyi Allah için feda etme yolunda, karşısına şeytan nerelerden çıkıyorsa, hangi silahları ve cepheleri kullanıyorsa oraları bertaraf etmelidir. Gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk-çocuk... Kulluğun ve sorumluluğun önünde engel olan şeyler her ne ise..

Hacı adayı, taşlama yaparken, hem Hz. ibrahim’in rolünü oynamakta, hem de Hz. Peygamber’in sünnetine uymaktadır. Ancak bu rolü oynayan hacı, sembolik olarak taşlarını şeytanı temsil eden taş yığınlarına fırlatsa da, hakikatte kendisini şeytan hangi zayıf noktalarından aldatıyorsa, o tarafı düşünerek atmalıdır. Herkes kendi ayıbını, açığını ve günahını kendisi daha iyi bileceği için, attığı her bir taşla nefsini, şehevî arzusunu, kendisini günaha sokan dürtülerine atmalıdır taşları. 

Mina'da  sembolik olarak  kırk dokuz veya yetmiş taş atar. Bunun anlamı, artık şeytana karşı sürekli teyakkuz haline geçmek, yüzlerce defa karşısına çıksa da ona fırlatacağı binlerce taş bulundurmaktır. Artık öteden beri tekrarladığı “Taşlanmış şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım!” şeklindeki “istiâze” yani ‘Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm’i sadece sözüyle değil, daha bilinçli bir şekilde özüyle yapmaya hazır hale gelmektir. Kimden kime sığındığını fark etmektir. "Racîm” olan şeytandan, “Rahîm” olan Allah’a sığındığını kavramaktır. Şayet bunu kavrayamaz ve sadece sembolde, şekilde takılır kalır da, bunun anlam ve hikmetini idrak edemezse, "şeytanı taşladığı” vehmiyle bir kez daha aldanır o kadar! Çünkü şeytan orada sembolize edildiği gibi dışarda değil, Hz. Peygamber’in benzetişiyle “Kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır” (Buhari, itikaf, 11-12)

b) Kurban/Hedy: Mü'minin, sırf Allah istediği için malından vazgeçebildiğini ortaya koyduğu ve malını Allah yolunda kurban edebildiğini fiiliyle gösterdiği önemli bir ibadettir. İhramda bir otu bile koparmak yasak iken, Allah’a bağlılığın, fedakârlığın bir göstergesi olarak bayramda canlı hayvanlar kurban edilmektedir.

Allah için kesilen bu kurbanlardan akıtılan kanlar, kurban sahibinden de günahların döküldüğünü, "kirlerin giderildiğini” (Hac, 29) sembolize eder. Hacı adayı, Allah için kurban keserken, bunun Hz. ibrahim’den kalma bir sünnet olduğunu, Allah yolunda en sevdiği yavrusunun kurban edilmesinden bir bedel olduğunu tefekkür eder. Allah’ın verdiği mal ve evlatların, Allah yolunda engel değil, tam tersine kendisini Allah’a yaklaştıracak birer vesile olduğunu düşünür. Orada Allah için gönül rahatlığıyla herhangi bir canlıyı kurban ederken, memleketindeki çocuklarının da Allah yolunda olmaları, Allah’a yakın ve yaklaştırıcı olmaları için dua eder, hayatı boyuncada bunu gerçekleştirebilmek için gayret eder.

7. Tıraş: İhramdan çıkmak için Saçların kesilmesi gerektiğinde saçını değil, canını da Allah yolunda verebileceğini temsil ederken, başından dökülen her saç teli, âdeta dökülen günahlarını simgeler. Hz. Peygamber, ihram sonrası saçlarını tamamen tıraş ettirenler için üç kez dua ettikten sonra, kısaltanlar için de dua etmiştir. 

8. Kabe: 

a) Ziyaret Tavafı: Hac menasikinin son noktasını ziyaret tavafı oluşturmaktadır. Nefsine, şehvetine ve şeytana karşı giriştiği sembolik savaşını kazanan muzaffer bir askerin, gelip komutanına zaferini müjdelemesi gibi, Kâbe’ye gelen hacı da, Allah’ın huzuruna çıkarak bütün görevleri yerine getirdiğini bildirir. Hayatının geri kalan kısmında da sürekli bu hâlde olacağını bu ziyaretinde bütün içtenliğiyle tekrar ifade eder. Ziyaret tavafıyla hac tamamlandığı için, bu tavaf âdeta bir mühür mesabesindedir. Artık “mebrur bir hac” yapmış olduğu ümidi ve "annesinden doğduğu gibi bağışlandığı” inancı ile Kâbe’nin etrafında son yakarışlarını yapar.  

Kendisinden istenen görevi başarıyla yerine getirmenin sevinci, şükrü ve bunun Allah nezdinde “mebrur ve makbul bir hac” olması dua ve niyazları vardır hacının dilinde ve gönlünde. Ziyaret tavafıyla hac tamamlandığı için, bu tavaf âdeta bir mühür mesabesindedir. Günlerdir devam eden, iman, itaat, teslimiyet, ahlâk ve ibadetin her türlüsünün hem gönül, hem dille, hem fiil, hem bedenle ispat edilmeye çalışıldığı çok yönlü bir operasyonun sonuç raporudur ziyaret tavafı. Şeytanı yenmiş, nefisini dizginlemiş, günahlarından arınmış, imanını ve ahdini yenilemiş, kalbini her türlü olumsuz duygu ve düşüncelerden temizlemiş bir vaziyette “kabul edilmiştir” mührünü elde edebilme ümidiyle yapar ziyaret tavafını. “Hitâmuhû misk” olsun diye, yani sonuç, misk gibi güzel olsun diye. Ziyaret tavafında, artık “mebrur bir hac” yapmış olduğu ümidi ile, “annesinden doğduğu gibi bağışlandığı” inancı ile son yakarışlarını yapar Kâbe’nin etekleri etrafında. Artık, her türlü kirden arınmış, iman, marifet, bilinç, sevgi ve takva ile donanmış tertemiz bir kalp ile yapar son tavaflarını. 

Tavaf: Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Kâbe’nin etrafında tavaf eden Müslümanların oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dönüşünü andıran bir manzara gibidir.

Birisinin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığı ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Bu bakımdan Beyt-i Atîk’ı tavaf, yalnızca Yüce Yaratıcıya yönelmenin ve yalnızca onun huzurunda eğilmenin ve ondan başkasına ibadet etmemenin fiilî bir göstergesidir.

Tavafa, Kâbe sola alınarak başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı ilâhî olan insanın kalbi, ‘Beytullah’ yani Allah’ın eviyle karşı karşıya gelir tavafta. Allah, insanın şekline, kalıbına, malına mülküne değil, kalbine bakar. Bu yönüyle Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi vardır.

Kâbe’nin, bütün Müslümanları bir noktada toplayan, her birinin ortak istikameti olma gibi birleştirici, bütünleştirici sembolik bir anlamı da bulunmaktadır.

b) Hacer-i Esved’i selamlama: Allah’a vermiş olduğu ahdi yenileme anlamına gelmektedir. Kul, ruhlar âleminde verdiği kulluk sözünü, amelleriyle ortaya koyduğu iman akdini bu defa Beyit’te, Beyt’in sahibinin önünde bu hareketiyle temsilî olarak yineler ve pekiştirir. 

Hacer-i Esved’i selamlama veya öpme, cahiliyye dönemindeki putlara tapınma gibi bir şey olmayıp, sadece Hz. Peygamber’in sünnetine uyarak Allah’a ta’zim ve yaklaşma için yapılan sembolik bir davranıştır.

c) Mültezem: Hacılar buraya yapışarak dua ederler. İster Kâbe’nin kapısına veya eşiğine, isterse Kâbe’nin duvarlarına veya örtüsüne sarılarak ağlasın, kişinin ağlaması, en içten duygularla Mevla’ya yakarması, tıpkı yaramazlık yapıp da annesine kendisini affettirmek için gözyaşları döken çocuğun durumuna benzer. 

d. Iztıba ve Remel: Tavaf esnafında sağ omuzu açıkta bırakıp külhanbeyi gibi yürümeyi sembolize eden bu kavramlar, her dâim düşmana karşı güçlü kudretli görünmek ve dik durmak gerektiği ve bu bağlamda maddi/fiziki ve manevi hazır bulunmak gerektiği inancını canlı tutmaktır.

e. Say ve Hervele: Sa'yin aslı, Hz. Hacer’in emme çağındaki oğlu Hz. İsmail için su ararken, bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. 

Safâ ile Merve arasında yapılan bu sa’y, Allah’ın rahmetinin en büyük göstergelerinden biri olan anne sevgisi ve şefkatinin Hz. Hacer validemizde kendini gösteren şeklinin yâd edilmesidir. Kadına ve annelik şefkatine, sevgisine, bu yüce duyguya İslâm’ın verdiği değeri gösteren simgesel bir harekettir.

Safâ ile Merve arasında sa’y ederken hacı, manen kurtuluşu aramak için tıpkı Hz. Hacer validemiz gibi koşar. Beşerî olandan ilâhî rahmete koşar. 

Sa’y, tıpkı Hacer validemizin kızgın güneşin altında susuzluktan kıvranan biricik İsmail’ine hayat verecek suyu arayışı gibi bir arayış iştiyakıyla yapılmalıdır. 

9. Veda Tavafı: Allah ile karşılaşıncaya dek yenilediği ahdine sadık kalacağı niyet ve düşüncesiyle Kâbe’ye veda ediştir.

Memleketine dönmezden evvel Kâbe ile vedalaşmak üzere yapacağı tavafa veda (Sader) tavafı denilir. Adı üzerinde bu, vedalaşma tavafıdır. Her vedada hüzün vardır. Birkaç günlük “Rahman’ın misafirliği” sona ermiş ve huzurdan ayrılmanın zamanı gelip çatmıştır. Hacının kalbi, birkaç hafta önce Kâbe’ye, huzura kavuşmanın heyecanı ile çarparken, şimdi bu mukaddes zamandan ve mekandan ayrılmanın dayanılmaz hüznü ile çarpmaya başlar. 

Hemen her hacı şunları düşünür bu veda tavafında. Acaba Kâbe-i Muazzama’ya bir kez daha kavuşmak nasip olacak mı? Dünyada Kâbe’ye kavuşma imkanı veren Allah, acaba ahirette de kendisini huzuruna kabul buyuracak mı? Cennet ve cemaline kavuşmak mümkün olacak mı? Acaba Kâbe ile gerçekleşen geçici ve sembolik vuslat, ahirette gerçek ve ebedî vuslata dönüşecek mi? işte bu duygu ve düşüncelerle, “beyne’l-havfi ve’r-recâ” yani "endişe ile ümit arasında” Kâbe’ye veda eder. 

Günlerdir gözüyle gördüğü Beytullah’ı, bundan sonraki hayatında gönlüyle görmek, hac esnasında edindiği tecrübeyi gönül bağıyla sürdürmek üzere vedaeder. Günlerdir kalbini verdiği Kâbe’yi yükler yüreğine ve beraber döner memleketine..

Hacda takva ile donanmış olanlar, beş vakit namazda hep Kâbe’ye yönelecekleri için aslında fiziken ayrılsalar da kalpleriyle ondan ayrılmış olmayacaklardır. Önemli olan hacının, kutsal iklimde kazandıklarını kaybetmemesi ve bundan böyle verdiği söze aykırı bir hayat tarzına sürüklenmemesidir.



1842 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

NAMAZ KIRAATİNDE TEKNOLOJİK CİHAZ KULLANMAK - 10/12/2020
Farz ve nafile namazlarda yazılı bir metinden, cep telefonundan, PC’den vs. okuyuşta bulunmak câiz midir? Sorusuna cevap bulunabilecek bir yazı.
NİÇİN KULLUKTA BULUNMALIYIZ? - 22/07/2020
Allahın cenneti ve cehennemi olmasa veya farz-ı muhal asiler cennete, itaatkârlar cehenneme girecek olsaydı bile, Allah ibadete layık olduğu için ibadet edebilmektir kulluk.
GENÇ KUŞAKLARI KENDİ EMEKLERİMİZLE HELÂK ETMEYELİM - 13/05/2020
Önce iman! Eyleme sevketme düşüncesi ile yaptığımız işler imansızlığa götürmesin gençlerimizi. Yanlış taktik neticede bizi, imansızlık ve inançsızlık için çaba sarfedenlerle aynı ligde top koşturuyor olmak gibi bir duruma sokabilir.
ALLAH’TAN KORKULUR MU? - 04/05/2020
Korkunç, çirkin, zararlı, şerli ve kötü olan şeyden korkulur. Türkçede kullandığımız şekliyle korkuyu bu gibi etkenler doğurur. Havfullah, haşyetullah ve takvallah korkuyla ne kadar ve nasıl ilintilidir?
İKİ ASLI, EKİNİ VE NESLİ HELAK ETMEK - 27/04/2020
Bakara 205. Âyet... Bir zihniyetin portresi..
CUMA MÜSTAKİL BİR NAMAZ MIDIR? - 20/03/2020
Eski ulemamızın bahis mevzuu yaptığı; fakat günümüzde sorgulanmadığı, gündem yapılmadığı ve dillendirilip yazılmadığı için pek bilinmeyen esaslı bir mevzuuyu ele alıp değerlendirmeyi size bıraktık.
İNSANIN İNSANA SECDE ETMESİ - 10/03/2020
Açıklanmaya ve izaha muhtaç olan bir rivayetti. Zira bu rivayet hakkında çok tartışmalar olmuş ve olmaktadır. Rivayetin senedi sahih olsa da metin tenkidi yöntemi ile anlamaya ve yorumlamaya çalıştık.
POZİTİF DÜŞÜNCE (TEFÂÜL) - 23/12/2019
Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin! Her çığlığı aleyhte sanmayın! Belki o, müjde verecek; belki de sizi uyandıracak da tehlikeden kurtaracaktır.
YABANCI BİR KADINLA MUSÂFAHA YAPMAK - 02/10/2019
Dört mezhebin, yabancı bir kadınla musafaha yapmanın hükmü hususunda söylediklerini ve hükümlerine dayanak aldıkları akli ve nakli gerekçeleri ifade etmeye çalıştım.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam67
Toplam Ziyaret4769195
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI