• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Nail ÇAM
nailcam09@hotmail.com
ÖZÜRSÜZ YERE TERK EDİLEN NAMAZLARIN KAZASI
28/09/2017

Ulemâ, meşrû bir mazereti olmadığı hâlde namazları terk eden kişinin onları kazâ edip edemeyeceğinde ihtilâf etmiştir.

Cumhûr, özürsüz yere namazı terk eden günahkârdır ve üzerine kazâ gerekir derken; bazıları da bu kişi günahkârdır ve namazları kazâ etmez demişlerdir.

Bu ihtilâfın nedenleri, şerîatte kıyasın câiz olup olmadığı ve kıyâs câiz ise kasten terk edenin unutana kıyas edilip edilmeyeceği ile ilgilidir. (İbn Rüşd, Bidâyetu'l-Müctehid)

Özet olarak söylenenlere göre, her iki görüş sâhiplerinin görüşlerini ele alalım.

1. Özürsüz ve kastî olarak terk edilen ibâdetlerin kazâsı yoktur. (İbn Hazm, İbn Teymiye ve bazı Şâfiîler bu görüştedir.)

Bu görüştekilerin luğavî, aklî ve naklî gerekçeleri vardır. Bunları maddeler halinde ele alalım.

a) Kazâ kelimesini, vakti çıktıktan sonra yapılan ibâdetler için kullanmak luğavî anlama ve Kur'ân'da kullanılan anlama aykırıdır. Feyyûmî şöyle der:

فإذا قضيتم مناسككم (haccın menâsikini edâ ettiğinizde); فإذا قضيتم الصلاة (salâtı edâ ettiğinizde) ve فإذا قضيت الصلاة (salât edâ edildiğinde) âyetlerinde kazâ, edâ anlamındadır.

Ulemâ ise, şer'ân mahdûd olan vakti çıktıktan sonra yapılan ibâdet için kazâyı; vaktinde yapılan ibâdetler için de edâ'yı kullanmıştır. Başka bir deyişle kazâ, iki vakit arasını ayırmak için kullanılan bir ıstılâhtır. Bu ise kazâ kelimesinin, luğat için konulan anlamına aykırıdır. (Feyyûmî (770/1368), Misbâhu'l-Münîr)

Not: Hz. Âişenin söylediği: "كنّا نؤمر بقضاء الصوم ولا نؤمر بقضاء الصلاة" biz (hayızlı iken) oruç tutmakla emrolunduk; namaz kılmakla emrolunmadık hadisine bu şekilde manâ verilmesi Feyyûmî'nin dikkat çektiği hususun göz önüne alınması nedeniyledir.

b) Kazâyı gerektiren durumlar ile ilgili nass, unutmak ve uyuyakalmak hakkındadır. Kasten terk edilen namazlarla ilgili herhangi bir nass yoktur.

Buna göre, kasten ve meşrû bir özür yokken terk edilen namazın kazâsı yoktur ve kılınan kazâ namazı makbûl ve sahîh olmaz. Çünkü namaz, vakti dışında kılınmış ve vaktinden sonraya bırakılması meşrû olmayan bir durum nedeniyledir. 

c) Unutmak ve kasten terk etmek birbirine zıttır. Zıt olan şeyler, birbirine kıyâs edilmez. Çünkü, her ikisinin ahkâmı farklıdır. Ancak, benzer olan şeyler birbirine kıyâs edilir. Bu nedenle, namazı kasten terk edenle ilgili hüküm, namazı unutarak terk edene kıyaslanarak verilemez. Çünkü, unutanın mazereti vardır; kasten terk edenin ise mazereti yoktur. (İbn Rüşd)

d) Edâyı emretmek, kazâyı emretmek anlamına gelmez. 

Fevt olan namazların kazâsı için yeni bir emir gerekir. Emrin de Şârî'den olması gerekir. Şârîin emri, özürsüz yere fevt olana değil; şer'î bir özürden dolayı fevt olan namazlara hastır. (İbn Rüşd)

e) Namazın kasten terk edilmesi, küfür sebebidir.

Mükellef, namazın vücûbiyetini inkâr ederek kasten namazı terk ederse ilim ehlinin tamamına göre, kâfir olur. Namazın farziyyetini kabûl etmekle beraber, gevşeklik veya tembellikten dolayı namazı kasten ve özürsüz yere terk ederse âlimlerin iki görüşünden birine göre yine kâfir olur. (İbn Bâz, Mecmûu Fetâvâ, 10/374)

Çünkü: Hz. Peygamber, sahîh hadîslerde: "bizimle onlar arasındaki ahd (ayırıcı özellik) namazdır. Onu kim terkederse kâfir olmuştur." (Ahmed ve Sünen ehli; Bureyde b. Husayn'dan); başka bir hadîste de: "kişi ile, küfür ve şirk arasındaki çizgi, namazın terkidir" (Müslim, Câbir b. Abdillah'tan) buyurmuştur. Abdullah b. Şakîk el-Ukaylî et-Tâbiî de sahabenin, namazdan başka diğer sâlih amellerin hiçbirinin terkini küfür olarak görmediklerini rivayet etmiştir. 

Bu durumda, namazları özürsüz olarak kasten terk eden bir kişinin tevbe ile İslâm'a geri dönmesi gerekir. Kâfir, Müslüman olduğunda ise onun için  öncesini kazâ etmek yoktur. Çünkü islam, sahîh hadïslerde belirtildiği üzere kendinden öncesini kesip atar. Bu nedenle böyle bir kişiden, namazların kazâsı talep edilmez. Çünkü bu kişi, İslâm'a yeni giren konumundadır.

Bir de, tevbe edip İslâm'a yeniden giren kişiden fevt olanın kazâsını istemek, tevbeyi zorlaştırmak ve ondan uzaklaştırmak anlamına gelir. Zira tevbe eden, geçmişi kazâ etmek zorunda kalacaktır. Bu ise onun, tevbe edip İslâm'a girmesine mâni olabilir.

Böyle bir kişiye emredilmesi gereken, 'sâlih amelleri çoğalt' olmalıdır. Zira Kur'ân' da Allah: "Ben, tevbe eden, iman eden, sâlih amel işleyen ve sonra hidâyet üzere kalanı bağışlarım" (Tâhâ, 82) buyurmuştur.

Bu konuda İbn Hazm'ın Muhalla'da söylediklerini nakletmek istiyoruz. Der ki: 

"Vakit çıkıncaya kadar namazı kasten terk eden kişi, asla onu kazâ edemez. Bu kişi bunun yerine, kıyamet gününde tartısının ağır gelmesi için tevbe-istiğfâr eder, bolca hayırlı ameller işler ve nâfile namazlar kılar. Bu görüşümüzün sahih olduğunun dellili: "veyl olsun o namaz kılanlara ki onlar, namazlarında ihmalkârdırlar. (Mâûn, 4-5) ve "onlardan sonra, namazlarını zâyi eden ve şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar ğayya'ya atılacaklardır. (Meryem, 59) âyetleridir. 

Namazı vaktin sonuna erteleyip o vakitte kılan kişi müdrik olduğundan o kişiye, "veyl olsun ona ve o, ğayya'ya atılacaktır" denilemeyeceği gibi; namazı kasten terk ederek vakti çıktıktan sonra kazâ eden kişi müdrik olacak olsaydı ona, veyl olsun denilmezdi ve de ğayya'ya atılmazdı. 

Dahası, Allahu Teala her farz namaz için iki ucu belli olan bir vakit ta'yin etmiştir ki vakit, zamanı gelince girer ve zamanı gelince de çıkar. Vakti girmeden namaz kılanla vakit çıktıktan sonra kılan arasında fark yoktur. Çünkü her ikisi de vakti dışında kılmıştır. 

Bir de kaza, şariin teklîfidir. Şârîin de Rasülün lisanı ile Allah'tan başkasının olması caiz değildir. 

Bize muhalefet edenlere deriz ki: "haccın, vakti dışında yapılamayacağında; orucun gündüz dışında tutulamayacağında bize muvafakat ettiniz de namazın vakti dışında kılınabileceğini nereden çıkardınız? Halbuki bunların hepsinin başlangıcı ve sonu belli olan bir vakti vardır. 

Kur'ân ve sünnetin getirmediği her şerîat bâtıldır. Sahih bir hadiste: "kim asrı terk ederse, ehilsiz ve malsız kalmış gibidir" (Nesâî) buyurulmuştur. Fevt olanın, idrâk edilmesine yol yoktur. Eğer idrâk edilse veya idrâk edilmesi mümkün olsa idi -unutulanın asla fevt olmaması gibi- fevt olmazdı. Unutulanın fevt olmayacağında herhangi bir problem yoktur. Ümmetin tamamı şu söz ve hüküm üzerinde icmâ etmiştir ki, vakit çıkınca namaz fevt olmuştur. Onun fevt olduğu, kesin bir icmâdır. Eğer onun kazası ve yerine getirilmesi mümkün olsaydı onun fevt olduğu görüşü yalan ve batıl olurdu. Böylece fevt olanın kazasının mümkün olmadığı kesin olarak sabit olmuş olur. 

Hz. Ömer, oğlu Abdullah, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Salmân, İbn Mes'ûd, Kasım b. Muhammed b. Ebû Bekr, Ukaylî, Muhammed b. Sîrîn, Mutarrif b. Abdillah, Ömer b. Abdilazîz vb. bu görüştedir." 

Suûd'da faaliyet gösteren Lecnetu'd-Daime, bu konuda sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir: "mükellef biri, kasten namazı terk ederse fevt olanı kazâ etmez. Namazı terk eden, farziyetini inkâr etmese bile alimlerin iki görüşünden daha sahîh olanına göre kâfir olur. Mürdet ise Müslüman olunca riddet süresince terk ettiği namazları kazâ etmez. Onun, tevbe etmesi ve Allah'a dönmesi; salih ameller, dua ve sadakalarla Allah'a yaklaşması gerekir. Zira Hz peygamber: "tevbe, öncesini kesip atar; Müslüman olmak da öncesini yerle bir eder." (6/41) buyurmuştur. 

Muâsır âlimlerden İbn Useymîn de kasten terk edilen namazların kazâsının olmadığı görüşündedir. Delîl olarak, Hz. Peygamberin: "kim ki bizim işimiz olmayan bir ameli yaparsa o reddedilir" (Buhari, Müslim) sözünü almıştır. 

Bu nedenlerle namazı vaktinde kılma hususunda gayretli olmak gerekir. Çünkü, "namaz, mü'minler üzerine belli vakitlerde farz kılınmıştır. (Nisa, 103)

2. Cumhûr ise, namazı kasten terk eden kişinin günahkâr olduğu ve ona kazânın farz olduğu görüşündedir. Dört mezheb imamının görüşü budur. 

Bu görüştekiler, "Namazı unutan kişi hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur" hadîsinden istidlâlde bulunmuşlardır: 

Derler ki: "bu hadis, meşrû bir mazeret olan unutma hâlinde kazânın vücûbuna delâlet eder. Meşru bir mazeret olmayan kasten terk etme hâlinde ise kazâ, unutmaya göre daha gerekli olur." (İbn Rüşd, Bidâyetu'l-müçtehid)

Bu görüştekilere göre, namazı kasten ve özürsüz olarak terk eden kâfir değil de günahkâr olur. Böyle bir durumda tevbe, öncesini kesip atar. Bu duruma düşen şahsın, tevbe dışında namazları kazâ etmesi de gerekir. Kazâ olarak kıldığı namaz, vaktinde kılmamasının günah olması ile beraber sahîh olur. (İbn Useymin, Şerhu'l-mümti' de nakletmiştir, 2/89)

SONUÇ YERİNE

Mevzuya İSAM'ın hazırladığı ilmihaldeki cümleler ile son verelim:

Kişi, namazı vaktinde kılmadığı için günahkar olmuştur, fakat daha sonra kazâ ettiği için, namazı terketme günahından kurtulmuş veya bu günahının affedilmesi yönünde önemli bir adım atmıştır. 

Namaz belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu için, bir özür olmaksızın namazın vaktinde kılınmayıp kazaya bırakılması büyük günahtır ve namazı kazâ etmek bu günahı kaldırmaz. Kaçırılan namazı kazâ etmek, namazı terketme günahını kaldırır, fakat vaktinden sonraya bırakma günahını kaldırmaz. Bunun için ayrıca tövbe ve istiğfar etmek gerekir.



1797 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

NAMAZ KIRAATİNDE TEKNOLOJİK CİHAZ KULLANMAK - 10/12/2020
Farz ve nafile namazlarda yazılı bir metinden, cep telefonundan, PC’den vs. okuyuşta bulunmak câiz midir? Sorusuna cevap bulunabilecek bir yazı.
NİÇİN KULLUKTA BULUNMALIYIZ? - 22/07/2020
Allahın cenneti ve cehennemi olmasa veya farz-ı muhal asiler cennete, itaatkârlar cehenneme girecek olsaydı bile, Allah ibadete layık olduğu için ibadet edebilmektir kulluk.
GENÇ KUŞAKLARI KENDİ EMEKLERİMİZLE HELÂK ETMEYELİM - 13/05/2020
Önce iman! Eyleme sevketme düşüncesi ile yaptığımız işler imansızlığa götürmesin gençlerimizi. Yanlış taktik neticede bizi, imansızlık ve inançsızlık için çaba sarfedenlerle aynı ligde top koşturuyor olmak gibi bir duruma sokabilir.
ALLAH’TAN KORKULUR MU? - 04/05/2020
Korkunç, çirkin, zararlı, şerli ve kötü olan şeyden korkulur. Türkçede kullandığımız şekliyle korkuyu bu gibi etkenler doğurur. Havfullah, haşyetullah ve takvallah korkuyla ne kadar ve nasıl ilintilidir?
İKİ ASLI, EKİNİ VE NESLİ HELAK ETMEK - 27/04/2020
Bakara 205. Âyet... Bir zihniyetin portresi..
CUMA MÜSTAKİL BİR NAMAZ MIDIR? - 20/03/2020
Eski ulemamızın bahis mevzuu yaptığı; fakat günümüzde sorgulanmadığı, gündem yapılmadığı ve dillendirilip yazılmadığı için pek bilinmeyen esaslı bir mevzuuyu ele alıp değerlendirmeyi size bıraktık.
İNSANIN İNSANA SECDE ETMESİ - 10/03/2020
Açıklanmaya ve izaha muhtaç olan bir rivayetti. Zira bu rivayet hakkında çok tartışmalar olmuş ve olmaktadır. Rivayetin senedi sahih olsa da metin tenkidi yöntemi ile anlamaya ve yorumlamaya çalıştık.
POZİTİF DÜŞÜNCE (TEFÂÜL) - 23/12/2019
Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin! Her çığlığı aleyhte sanmayın! Belki o, müjde verecek; belki de sizi uyandıracak da tehlikeden kurtaracaktır.
YABANCI BİR KADINLA MUSÂFAHA YAPMAK - 02/10/2019
Dört mezhebin, yabancı bir kadınla musafaha yapmanın hükmü hususunda söylediklerini ve hükümlerine dayanak aldıkları akli ve nakli gerekçeleri ifade etmeye çalıştım.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam896
Toplam Ziyaret4763746
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI