• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Hz. Peygamber’in Aile Fertleri ve Akrabaları ile İlişkileri

Hz. Peygamber’in Aile Fertleri ve Akrabaları ile İlişkileri

Prof. Dr. Mehmet EREN
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Arapça sıla kelimesi, sözlükte; ulaşmak, kavuşmak, irtibat-bağ; rahim ise, yakınlık, acıma, koruma, şefkat anlamlarına gelir. Istılahta, kısaca “akrabalık hak ve hukukunun yerine getirilmesi” şeklinde ifade edilen sıla-i rahim; “kişinin, mirasçısı konumunda olan veya olmayan akrabalarına, yakınlık derecesi sırasını gözeterek, imkânı nispetinde maddî ve manevî yönden yardımcı olması, ilgi ve alaka göstermesi, onlarla irtibatı koparmaması” şeklinde tanımlanabilir.

 

Sıla-i rahim konusundaki rivayetlerde, akrabalık ilişkileriyle, sadece yakın akrabaların mı, yoksa herhangi bir şekilde akrabalık bağı olan herkesin mi kastedildiği belirtilmemiştir. Hadislerin geneli, akrabaların hepsinin bu kapsama alındığını göstermektedir. Yani ister mahrem olanlardan, isterse onların dışındakilerden olsun, akrabaların tamamı bu kavrama dâhildir.

                       

Kişinin anne-babası başta olmak üzere nesep ve evlilik yoluyla olan tüm akrabalarına karşı dinî, ahlâkî ve insanî görevlerini yerine getirmesi gerekir. İnsanın ana-babasından başlamak suretiyle yakınlık derecesi sırasını gözeterek bütün akrabalarına, dost ve komşularına, hatta muhtaçlara kadar uzanan iyilik yapacağı insan ağını ifade eden sıla-i rahim; “onları ziyaret etme, hallerini-hatırlarını sorma, irtibatı koparmama, gönüllerini alma, ilgi-alaka gösterme, maddî-manevî yardımda bulunma” anlamında önemli bir dinî kavramımızdır.

 

Aile Fertleriyle İlişkileri

Anne-Babası

İyi davranılması ve hakkının gözetilmesi gereken aile fertlerinin başında kişinin anne-babası gelir. Hz. Peygamber bir gün üç defa: “Burnu yere sürtülsün!” buyurmuştu. “Kimin yâ Resûlallah?” diye sorulunca,

“İhtiyarlık zamanlarında ana ve babasından birine yahut ikisine yetiştiği halde Cennet’e girmeyen kimsenin” cevabını vermiştir.1

 

Resûlullah (a.s.) Hudeybiye umresinde Ebvâ’ya uğradığında: “Allah Muhammed’e annesinin kabrini ziyaret için izin verdi” buyurmuş, kabrin yanına varıp onu düzeltmiştir. Bu esnada ağlayınca beraberindeki müslümanlar da ağlamıştır.2

 

“İyilik yapmama en layık kimdir?” diye üç kere soran kişiye, Hz. Peygamber her defasında “annen”, dördüncüde “sonra babandır” demiştir.3 Kendisi de sütannesi ve babası geldiğinde elbisesini yere serip onları üzerine oturturdu.4

 

Hanımları

Eşlerinden bilhassa Hz. Hatice’nin Resûlullah yanında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Öyle ki, o hayatta iken başka bir hanımla evlenmemiş, vefatından sonra da kendisini daima hayırla yâd etmiş, onun dostlarına iyilikte bulunmuştur. Hz. Hatice’nin vefatından üç yıl sonra Hz. Peygamber ile evlenen Hz. Âişe (r.a.), Resûlüllah’ın ondan hep övgüyle bahsettiğini işitmesi sebebiyle hanımları arasında en fazla Hatice’yi kıskandığını ifade etmiştir. Hz. Peygamber koyun kestiğinde ondan Hatice’nin arkadaşı olan hanımlara hediye göndermiştir.5

 

Hz. Âişe, Hz. Peygamber’in kendine verdiği değeri de şu hadisle dile getirmiştir: “Resûlullah, ‘Ey Âişe! Ümmü Zer’e göre Ebû Zer neyse, sana göre de ben oyum’ buyurdu.”6 Ebû Zer adı, Arap kültüründe eşine çok iyi davranan, ona büyük lütuflarda bulunan koca için atasözü olarak kullanılır.

 

Hz. Enes’in Safiyye annemizle ilgili anlattığı bir hatırası şöyledir: “Sonra Medine’ye doğru yola çıkmıştık. Resûlullah’ı Safiyye’nin devesinin hörgücü- nün arka tarafına bir aba döşerken gördüm. O daha sonra devesinin yanına oturarak dizini dikti. Safiyye, ayağını Resûlullah’ın dizine basarak deveye bindi.7

 

Resûlullah’ın gerek hanımlarına, kızlarına ve di- ğer mümin kadınlara, gerekse gayri müslim kadınlara karşı davranışları, müslümanların bütün kadınlara iyilik ve nezaketle muâmele etmesinin gerekliliğini ortaya koyan güzel misallerdir. Hz. Enes b. Mâlik: “Ev halkına Hz. Peygamber’den daha şefkatli olan birini görmedim” tespitinde bulunmuştur.8

 

Çocukları ve Torunları

Hz. Peygamber çocuklarını güzel bir şekilde yetiş- tirmiş, onlarla her zaman ilgilenmiş ve kendilerine bol bol dua etmiştir. Kızı Hz. Fâtıma, Hz. Ali ile evlendikten sonra altı ay kadar evlerine uğrayıp onları sabah namazına kaldırması, evlilikten sonra bile çocukları- nın dinî eğitimine verdiği önemi göstermektedir.9

 

Hz. Peygamber’in kızlarına gösterdiği yakın ilgiden bahseden bir rivâyette İbn Ömer (r.a.) şöyle der: “Hz. Osman’ın Bedir Harbi’ne katılmamasının sebebi şuydu: Resûlullah’ın kızı olan hanımı (Rukayye) o esnada hastaydı. Bu yüzden Nebî (a.s.) Osman’a (izin vererek): ‘Bedir Harbi’nde bulunan kişinin ecri ve payı kadar sana da ecir ve pay var’ buyurdu.”10

 

Damadı Hz. Ali’nin Ebû Cehl’in kızına evlenme teklifinde bulunmasına Resûlüllah şiddetle karşı çıkmıştır. Buna kesinlikle izin vermeyeceğini, böyle bir şeyin ancak Fâtıma’yı boşadığı takdirde mümkün olacağını bildirerek şöyle buyurmuştur: “Bilin ki, Fâtıma benden bir parçadır. Onu üzen beni üzmüş, ona eziyet veren bana eziyet vermiş olur.”11

 

Hz. Âişe, Efendimiz’in kızı Hz. Fâtıma’ya olan sevgisini şöyle anlatır: “Kendisine ‘hoş geldin kızım’ diyerek, onu sağına yahut soluna oturttu.” Diğer rivâyette: “Fâtıma yanına geldiği zaman, ayağa kalkarak onu karşıladı, sağına veya soluna oturttu” şeklindedir.12

 

Hz. Peygamber, torunları Hasan ile Hüseyin için, ‘bunlar benim dünya reyhânlarım’ demiştir.13 Bir gün Ekra‘ b. Hâbis ile otururken torunu Hasan’ı öpmüştü. Ekra‘ın ‘benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim’ demesi üzerine, Resûlüllah hayretle ona baktıktan sonra ‘merhamet etmeyene merhamet edilmez’ buyurmuştur.14

 

Resûlullah (a.s.) namaz kılarken bile bazen torunlarını sırtında ve kucağında taşırdı. Bir gün sahâbeye namaz kıldırırken Zeyneb’in kızı Ümâme’yi kıyamda iken omzuna almış, rükû ve secde yapacağında yere koymuş, kalkınca tekrar geri almıştır.15

 

Yukarıda zikredilen örnekler bize Peygamberimiz’in başta çocuklar olmak üzere aile bireylerine daima sevgi, şefkat ve merhametle muâmele ettiğini göstermektedir.

 

Ailesinden Saydığı Kişilerle İlişkileri

Hz. Peygamber aile bireylerine olduğu gibi, yanında yaşadığı için ailesinden saydığı insanlara da değer verir, onlara da sevgi ve şefkatle muâmele ederdi. Hizmetinde bulunan Hz. Enes b. Mâlik’in evi başta olmak üzere Medine’deki bazı hâneleri ziyaret ettiği bilinmektedir. Bu ziyaretlerde bazen sunulan yemeklerden yemiş, namaz kılmış ve ev halkına dua etmiştir.16

 

Ümmü Eymen

Resûlullah (a.s.) babasından kendine intikal eden ve çocukluğunda hizmetlerini gören dadısı Ümmü Eymen’e “anneciğim” diye hitap eder, onun ailesinden kendine kalan kıymetli bir hatıra olduğunu söylerdi. Hz. Hatice ile evlenince âzat ettiği bu kadını ailesinden sayarak ona her zaman bir anneye gösterilen muâmeleyi göstermiştir.

 

Fâtıma bint Esed

Ebû Talib’in eşi, Hz. Ali’nin annesi olan Fâtıma bint Esed’in Peygamberimiz’in yanında büyük bir mevkii ve itibarı vardı. Zira dedesi Abdülmuttalib’in ölümünden sonra Hz. Muhammed’i amcası Ebû Tâlib himayesine almıştı. Dolayısıyla sekiz yaşından itibaren onun bakımı ve büyütülmesiyle daha çok bu hanım ilgilenmiştir. Fâtıma bint Esed, Efendimiz’e kendi çocuğu gibi bakmış, hatta bazı zamanlar onlardan üstün tuttuğu bile olmuştur.

 

Resûlullah (a.s.) onu şu sözleriyle över: “Ey annem! Allah sana rahmet etsin. Zira sen annemden sonra benim annemdin. Kendin aç kalır beni doyururdun. Kendin giymez bana giydirirdin. Güzel ve leziz yiyeceklerden nefsini alıkoyarak onları bana yedirirdin. Böyle yapmakla Allah’ın rızasını ve âhiret yurdunu arzu ederdin.”17

 

Zeyd b. Hârise

Hz. Peygamber, eşi Hz. Hatice’nin kendine hediye ettiği Zeyd’i âzat etmiştir. O ilk müslümanlardan olup Resûlullah’tan hiç ayrılmamıştı. Efendimiz, Zeyd’i ve oğlu Üsâme’yi o kadar çok sever ki, bu yüzden babaoğul “Resûlullah’ın sevgilisi” olarak bilinirler.

 

Ali b. Ebî Tâlib

Çocuk sayısı fazla olan ve maddî sıkıntı içerisinde bulunan Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlib, ailesinin geçimi hususunda zorlanmıştı. Bu hususta kendisine yardımcı olmak isteyen Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi hânesine alarak onun yetişmesine katkıda bulunmuştur. Daha sonra da çok sevdiği ve takdir ettiği bu genci kızı Fâtıma ile evlendirmiştir.

 

Enes b. Mâlik

Hz. Peygamber, hizmetinde bulunan Enes’in annesini, teyzesini ve ninesini kendi ev halkından sayıp onlarla yakından ilgilenmiştir. Resûlullah’ın onlara gösterdiği yakın ilgi ve iltifata dair birçok rivayet vardır. Meselâ, bir terzi hazırladığı yemeğe Hz. Peygamber’i davet etmişti. O bu davete Hz. Enes ile birlikte gitmiştir.18

 

Hz. Peygamber hizmetinde bulunanlara son derece şefkat ve merhametle muâmele eder, hiçbir zaman onları incitecek söz ve davranışta bulunmazdı. Hz. Enes bu hususta şöyle demiştir: “Resûlullah’a on yıl boyunca hizmet ettim. Allah’a yemin ederim ki, bana hiçbir zaman ‘öf’ bile demedi. Bir şey için: ‘Bunu niçin böyle yaptın? Şöyle yapsaydın ya’ buyurmadı.”19

 

Süt Akrabalarıyla İlişkileri

Peygamberimiz küçük de olsa üzerinde bir emeği bulunan kişileri asla unutmamış, onlara iyi davranmış, daima gönüllerini almış ve kendilerine çeşitli ihsanlarda bulunmuştur.

 

Süveybe

Hz. Peygamber, doğumundan sonra kendini ilk olarak emziren Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe’yi Mekke döneminde ziyaret edip iyilikte bulunmuştur. Medine döneminde de ondan haber alır, bazen bahşiş ve giyecek gönderirdi. Nihayet Hayber Gazvesi dönüşünde Süveybe’nin ölüm haberi gelmişti. Resûlüllah (a.s.) sütkardeşi olan Mesrûh adlı oğlunu sorduğunda onun annesinden önce öldüğü; başka akrabasının kalıp kalmadığını sorduğunda da kimsesinin kalmadığı bilgisini almıştır.20

 

Halime es-Sa‘diyye

Hz. Peygamber, sütannesi Halime’ye içten sevgi ve saygı gösterirdi. Ona ‘anneciğim’ diyerek iltifat eder, oturması için yer gösterir, abâsını serip üzerine oturtur, halini hatırını, bir ihtiyacı olup olmadığını sorar, dileği olursa yerine getirirdi.21 Bir gün Halime, Mekke’ye gelip beldesindeki kuraklıktan ve hayvanlarının helâkinden bahsetmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber yardım etmesi için eşi Hz. Hatice’ye tavsiyede bulununca, Hz. Hatice ona kırk koyun ve binmesi için bir deve vermiştir.22

 

Şeymâ es-Sa‘diyye

Bu kadın, Hz. Peygamber’in sütkızkardeşi (süt teyzesi diyenler de var) olarak bilinir. Hevâzinli esirler arasında getirildiğinde Hz. Peygamber ‘hoş geldin’ deyip, onun için abâsını yere sermiş ve üzerine oturtmuştur. Bu esnada gözleri yaşarmıştı. Sonra ona şöyle buyurdu: “Arzu edersen değerli ve sevgili biri olarak burada ikamet et. Yok, kavmine dönmeyi arzu edersen seni oraya ulaştırayım.” Şeymâ “bilâkis kavmime dönmek isterim” deyip müslüman oldu. Resûlullah (a.s.) ona üç köle ve bir câriye ile bir deve ve birçok koyun verdi.23 Sütkızkardeşine gösterdiği bu cömert ve lütufkâr muâmele, Hz. Peygamber’in sahip olduğu büyük vefa duygusunun uzun yıllar sonra bile devam ettiğini göstermektedir.

 

Diğer Akrabalarıyla İlişkileri

Amcaları

Peygamberimiz, amcalarından Ebû Tâlib, Hz. Abbas ve Hz. Hamza’yı çok severdi. Zira Ebû Tâlib onu himayesine alarak vefatına kadar kendisine sahip çıkmıştı. Hz. Hamza da müşriklerin çeşitli hücumlarına karşı onu savunmuştu. Uhud Savaşı’nda şehit düşünce Hz. Peygamber çok üzüldü, kendini tutamayıp gözlerinden yaşlar boşandı. Resûlullah’ın amcası Hz. Abbas’a da büyük sevgisi vardı. Onun hatırı için Mekke fethi esnasında müşriklerin ileri gelenlerinden Ebû Süfyân’ı huzuruna kabul edip emân vermişti.24

 

Amcaoğulları

Hz. Abbas’ın oğullarından Abdullah, Mekke fethi sırasında daha bulûğ çağına yeni girmişti. Peygamberimiz onun yetişmesi için ayrı bir özen gösterdi ve kendisine dua etti. Bilindiği gibi daha sonra Abdullah b. Abbas ilimde önde gelen sahâbîler arasına girmiştir.

 

Mûte Savaşı’nda İslâm ordusuna komuta ederken şehit olan amcaoğlu Ca’fer b. Ebî Tâlib geride üç oğlan çocuğu bırakmıştı. Anneleri gelip çocuklarının yetim kaldığını ve zor duruma düştüklerini anlatınca Hz. Peygam ber: “Dünyada ve âhirette velileri ben olduğum halde onlar hakkında fakirlikten mi korkuyorsun” buyurmuştur.25

 

Müslüman Olmayan Akrabalarıyla İlişkileri

“Yakın akrabalarını uyar”26 âyeti nâzil olunca Hz. Peygamber, Kureyş’i çağırmış, onlar toplanınca boyların her birine tek-tek hitap edip ‘kendinizi ateşten koruyun’ demiştir. Sonunda kızı Fâtıma’ya: “Ey Fâtıma, kendini ateşten koru” buyurarak şöyle devam etmiştir: “Zira ben Allah’tan başınıza gelecek bir cezaya karşı sizin için hiçbir şey yapamam. Şu kadar var ki, sizin bende bir akrabalık hakkınız vardır. Bu yüzden sizinle sıla-i rahimin gereği olan iyi ilişkileri sürdürmeye devam ederim.”27

 

Hz. Amr b. el-Âs, Resûlullah’ın yüksek sesle şöyle dediğini duymuştur: “Filancanın ailesi benim dostlarım değildir. Benim dostum, ancak Allah ve sâlih mü- minlerdir. Şu var ki, onların bende akrabalık hakları vardır. Bu yüzden kendileriyle sıla-i rahimin gereği olan iyi ilişkileri sürdürmeye devam ederim.”28

 

Hz. Ebû Bekir’in Câhiliyye döneminde boşadığı müşrik hanımı Kuteyle, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonraki sulh döneminde kızı Hz. Esmâ ile görüşmek ve ondan yardım talep etmek üzere Medine’ye gelmiş- ti. Bunun üzerine Hz. Esmâ durumu Hz. Peygamber’e haber verip, “ona iyi davranayım mı/yardımda bulunayım mı” diye sorar. Resûlullah (a.s.) da: “Evet, annene gereken hürmeti göster/yardımda bulun” buyurur.29

 

“Sıla-i rahim yapan, iyiliğe benzeri ile karşılık veren değildir. Asıl sıla-i rahim yapan, akrabası kendisiyle ilişkiyi kesse bile onları görüp gözetendir”30 buyuran Hz. Peygamber’in koyduğu bu prensibi bizzat uyguladığı görülmektedir. Zira o, güçsüz olduğu zamanlarında başta amcası Ebû Leheb gibilerin eziyetlerine katlandığı gibi, eline fırsat geçtiği zaman da onlardan intikam almamış, aksine kötülüğe karşı hep iyilik yapmıştır. Yapılan bu iyilikler sonunda müşriklerin müslüman olmasında etkili olmuştur.

 

Sonuç

Yakınlarımızla aramızdaki akrabalık bağını kuran yüce Allah, onlarla dayanışma ve yardımlaşma içinde olmamızı istemekte, sıla-i rahim yapandan razı olacağını, akrabası ile ilişkisini kesenden ise rahmetini keseceğini bildirmektedir. Hz. Peygamber de bizzat sıla-i rahimde bulunarak ve birçok hadisiyle müslü- manları sıla-i rahime teşvik ederek konunun önemini ortaya koymuştur. Ayrıca, yine hadislerde sıla-i rahimin insanın rızkının genişlemesine ve ömrünün bereketlenmesine vesile olduğu ifade edilmiştir.

 

Resûlüllah’ın hayatı en güzel, samimi ve sıcak akraba ilişkileriyle doludur. O, gerek nesep, gerekse evlilik dolayısıyla akrabası olduğu kişilere, hatta herhangi bir şeklide irtibatı olan bütün insanlara gereken yardım, destek, sevgi ve şefkati göstermiş- tir. Onların maddî ve mânevî her türlü ihtiyaçlarıyla ilgilenmiş, hidâyete ererek iyi bir müslüman olmaları, dünya ve âhiret saadetine erebilmeleri için bü- yük bir gayret göstermiştir. Ölümlerinden sonra da kendilerini dua ve hayırla anarak onlara büyük bir vefa göstermiştir. Aile fertleri, akrabalar ve komşular arasındaki bağların hissedilir derecede zayıfladığı günümüzde ümmetin Hz. Peygamber’in bu konudaki örnekliğine büyük ihtiyacı vardır.

DİPNOTLAR

1 Müslim, “Birr”, 9, 10

2 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, Beyrut, 1968, I, 116.

3 Buhârî, “Edeb”, 2; Müslim, “Birr”, 4.

 4 Ebû Dâvûd, “Edeb”, 119.

5 Buhârî, “Nikâh”, 108; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 74-76.

6 Buhârî, “Nikâh”, 82; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 92.

7 Buhârî, “Megâzî”, 38 (V, 77); “Cihad”, 74; İbn Hanbel III, 159.

8 Müslim, “Fezâil”, 63.  

9 İbn Hanbel, III, 259.

10 Buhârî, “Fezâilü ashâbi’n-nebî”, 7 (IV, 203); Tirmizî, “Menâkıb”, 18.

11 Buhârî, “Fezâilü ashâbi’n-nebî”, 16; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 93, 96.

12 Buhârî, “Menâkıb”, 25; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 98-99.

13 Buhârî, “Fezâilü’s-sahâbe”, 22; Tirmizî, “Menâkıb”, 30.

14 Buhârî, “Edeb”, 18; Müslim, “Fezâil”, 65.

15 Muvatta’, “Kasru’s-salât”, 81; Buhârî, “Salât”, 106; “Müslim, “Mesâcid”, 41-43.

16 Buhârî, “Edeb”, 65; İbn Hibbân, es-Sahîh, Beyrut, 1993, VI, 84.

17 Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, Kahire, ts., I, 67.

18 Buhârî, “Et‘ime”, 4, 36, 38; Müslim, “Eşribe”, 144-145.

19 Müslim, “Fezâil”, 51-53.

20 İbn Sa‘d, I, 108-109.

21 Ebû Davud, “Edeb”, 119.

22 İbn Sa‘d, I, 113-114.

23 İbn Abdilber, el-İstîâb, Beyrut, 1992, IV, 1871.

24 İbn Sa‘d, II, 135.

25 İbn Sa‘d, IV, 36.

26 Şuarâ’, 26/214.

27 Müslim, “İman”, 348; Tirmizî, “Tefsir”, Sûre 26, 2; Nesâî, “Vasâyâ”, 6.

28 Buhârî, “Edeb”, 14; Müslim, “İman”, 366.

29 Buhârî, “Edeb”, 8; “Hibe”, 29; Müslim, “Zekât”, 49, 50.

30 Buhârî, “Edeb”, 15.

Kaynak: Din ve Hayat Dergisi, Sayı: 28, Yıl: 2016.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam443
Toplam Ziyaret4724938
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI