• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İnsan Yetiştirme Sanatı: Annelik

İnsan Yetiştirme Sanatı: Annelik

Peygamberler başta olmak üzere, Ahmed Yesevî, Hz. Mevlânâ, Hacı Bayram Velî, Yunus Emre gibi pek çok düşünürü dünya çapında ünlü yapan, onların insan yetiştirme sanatında mahir olmalarıdır. Bugün özellikle feminist söylemlerin etkisinde kalan insanımızın küçümsediği, basit gördüğü ‘analık’ da en önemli insan yetiştirme sanatıdır. Bugün bu sanatta mahir olan analar, çalışmayan kadınlar (!) arasında sayılarak küçümsenmektedir. Oysa toplumda en önemli ve en verimli işi anneler yapmaktadır.

Analık kurumuna lâyık olduğu değeri İslâm vermiştir. Kur’an ayetleri ve Peygamberimizin sünneti bu kurumun değerini anlatan açıklamalarla doludur. Arapça’da anne kavramı genel olarak ‘ümm’ kelimesiyle karşılanmıştır. Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha suresinin bir adı da Kitabın anası anlamına Ümmü’l-Kitab’tır. Mekke’den bahsedilirken Ümmü’l-Kurâ/şehirlerin anası ifadesine yer verilmiştir. Ümmet ve imam kelimeleri de bu kökten türetilmiştir. Peygamberimize, anasından doğduğu gibi temiz ve saf kalabilen anlamına ümmî denmiştir. Bereket kaynağı olduğundan, her şeyi ve herkesi bağrına bastığından kültürümüzde, yeryüzüne toprak ana adı verilmiştir.

Kur’an’da yer alan anne-baba hakkı ile ilgili ayetlerden bir kaçı şöyledir:

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”

“İnsana da, anne-babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) İnsana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır. Eğer hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyler vereceğim.” Söz konusu ayetlerde, Yüce Allah kendisine ibadet ve kulluk yapılmasını emrettikten hemen sonra, ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı emretmektedir. Bu, ana-baba hakkının Allah hakkından hemen sonra geldiğinin ve ne kadar önemli olduğunun açık göstergesidir. Yine ayetlerin bize yüklediği görev; ana-babamıza öf bile demememiz, onları incitecek hiçbir söz ve davranışta bulunmamamız; onlara sevgi, saygı ve ilgiyle yaklaşmamız ve en önemlisi onlara dua etmemizdir. Hatta onlar Allah’a şirk koşan kimseler olsalar ve bizi de müşrik olmaya zorlasalar bile, onlarla dünyada güzel güzel geçinmemizdir. Nitekim Hz. İbrahim’den bize yadigâr olarak Kur’an’da geçen ve Peygamberimizin yönlendirmesiyle her namazın sonunda okuduğumuz duada şöyle diyoruz:

“Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde beni, anamı-babamı ve tüm inananları bağışla!”

Peygamberimizin anne sevgisi

Doğmadan önce babasını, küçük yaşta annesini kaybedip yetimlik ve öksüzlüğü bütün versiyonlarıyla yaşayan Peygamberimiz, ana-baba hakkı, onlara ilgi gösterip saygı ve sevgi duyma ile alâkalı olarak şöyle buyurmuştur: “Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yetişip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak cenneti hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün! (Bu ifadeyi üç kere tekrar etmişti.)”

Savaşa katılmak için kendisinden izin isteyen Muaviye b. Cahime'ye, annen sağ mı?, diye sormuş ve şöyle buyurmuştur: "Sözlerime dikkat et! Annenin ayağı dibinde otur. Çünkü cennet oradadır. Annenin yanından ayrılma, çünkü cennet onun ayakları altındadır."

Peygamberimiz, bu uyarıları yaparken kendisi de bu konuda bizlere en güzel örnekleri sunmuştur: Hudeybiyye umresine giderken Ebvâ köyüne uğramış, annesinin kabrini ziyaret etmiş, kabrini eliyle düzeltip ağlamıştı. Niçin ağladığını soranlara da şöyle cevap vermiştir: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için ağladım." Onun bu ziyaretinde anne hasreti ile dopdolu, vefalı bir evlât ve duygulu bir insan olduğunu görmekteyiz.  Sığındıkları mağaranın kapısı, yuvarlanan bir taşla kapanan üç adamın yaptıkları güzel şeyleri şefaatçi yaparak mağaradan kurtuldukları anlatılan hadiste adamlardan birinin ana-babasına yaptığı hizmeti vesile yapması ve onun akabinde yaptığı dua ile kurtulmuş olmaları oldukça dikkat çekicidir.

Doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmadı, Mekke’de iken onu ziyaret eder ve ona ikramlarda bulunurdu. Hicret edince Medine’den ona giyecek gönderirdi. Mekke fethinde onun oğlunun durumunu sorup araştırdı, onun da annesinden önce vefat ettiğini öğrendi.  Sütannesi Halime Hatunu gördükçe "Ümmü Eymen, ehl-i beytimin hatırası!” “Benim annem, annemden sonraki annem" der, kendisine içten sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını serip üzerine oturtur, bir dileği varsa hemen yerine getirirdi. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Halime Mekke'ye gelmiş, Peygamberimiz onu ağırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmişti. Onunla şakalaşır ve ona latife yapardı.      

Bir gün Ümmü Eymen, beni bir deveye bindirsene, deyince. Peygamberimiz “Seni, bir deve yavrusuna bindireyim” diyerek ona takılmıştı.

Mekke Fethinde Halime Hanımın kız kardeşini görüp sütannesini sordu, vefat ettiğini öğrenince ağladı. Süt teyzesine izzet ikramda bulundu, ayrıca 200 dirhem (nisap miktarı) para verilmesini emretti. Kadıncağız ona şöyle dedi: "Sen küçükken de büyük iken de ne güzel kefil olunan, bakılansın!"

Annelik, insan yetiştirme sanatıdır. Annelik, babalıktan en az üç adım önde gelir. Annemiz, pek çok şeyi kendisinden öğrendiğimiz ilk öğretmenimiz, zor zamanlarda kendimizi kucağına attığımız, yanımızda olmadığı zamanlarda bile anam deyip manevî kucağına sığındığımız şefkat meleğimizdir. Bugün toplumumuzda ağlayan analar var. O halde anaları ağlatanlardan olmamaya, onları senede birkaç gün değil her zaman, hayatlarında ve ölümlerinden sonra bile hoşnut etmeye gayret etmeliyiz. Zira cennet, anaların ayağı altındadır. Cennete giden yol, ananın rızasından geçmektedir. Her namazda okuduğumuz Rabbena duasında kendilerini andığımız anne babamızla sağlıklarında iyi geçinip onların duasını almaya çalışmalıyız. Anne baba olunca, çocuklarımızdan beklediklerimizin daha fazlasını anne babalarımıza yaparak onlara örnek olmalıyız. Unutmayalım ki anne baba hakkı ve sevgisi, onları huzur evlerine mahkum ettikten sonra, orada onları ziyaret emekle ödenmeyecek kadar büyük bir hak, engin bir sevgi ve saygı selidir. İnsanı en güzel bir şekilde yaratmış olan Yüce Allah, ona akıl denen nimeti vererek onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır

Anaları yar eyleyen, dualarını var eyleyen Allah’ım, bizleri hiçbir vakit dar eyleme.Efendimizin hürmet ettiği analar hürmetine, büyük anamız Hz. Hatice, Hz. Aişe hürmetine analarımızı affeyle.

Analarımızın yüzü suyu hürmetine bizleri de affeyle.

Hakkımızdaki hayır dualarını lütfen kabul eyle

 

KAYNAKLAR:

İsra, 23-24

Lokman, 14-15

İbrahim, 41

İbn Mace, Cihad 6; Ahmed, III, 429

Köksal, İslâm Tarihi, II, 55

Buharî, Enbiya 50; Müslim, Zikir 100

Dimyâtî, es- Sîretü’n-Nebeviyye, s, 33

Köksal, age. II, 46-47, 167

Köksal, age. II, 46-47

Prof. Dr. Ali Akpınar

Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak.

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergide yayınlanmıştır.

  
1438 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam1031
Toplam Ziyaret5373664
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI