• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Doğruluk ve Güven

DOĞRULUK VE GÜVEN

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının  ve  doğrularla  beraber  olun.”  (TEVBE SURESİ – 119. AYET)  

“Doğruluk”, müminin  inanç, ibadet, ahlâk, söz, fiil  ve  davranışlarında    Kur’an  ve Sünnete uygun, dürüst ve  samimî olmasıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının  ve  doğrularla  beraber  olun.”  (TEVBE SURESİ – 119. AYET)  

“İttekûllâhe” emri dünyada ve âhirette insana zarar verebilecek olan şirk, küfür ve nifak, içki, kumar, zina, hırsızlık, yalan, yalancı şahitlik, insan öldürme ve ibadetleri terk etme gibi her türlü günah, kötülük ve zulüm olan söz, fiil ve davranışları terk ederek korunmak, Allah’ın rızası, sevgi ve merhametini kaybetmemek ve O’nun azabından sakınmak  için  tedbir  almak anlamlarını da ifade eder.     

    
Yüce  Allah, dünya  hayatında  buluğ  çağından ölünceye kadar Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak dünya ve ahireti teminat altına   almamızı, günahlardan   sakınmamızı, iman ve İslâm nimetinin kıymetini bilmemizi, ibadet ve itaatle azabından korunmamızı istemektedir. “Kûnû maa’s-sâdikîn.” emriyle yüce Allah; söz, eylem ve davranışlarda doğru olmamızı, dürüst ve iyi insanlarla birlikte olmamızı, iyilerle doğrularla oturup kalkmamızı, onlar la  hemhal  olmamızı, yalandan, sahtekârlıktan, kötü ve yalancı insanlar ile birlikte olmamamızı istemektedir. Yaratan ve yaşatan Yüce Allah, insanın kâmil bir mümin, doğru dürüst bir insan olmasından  memnun  ve  razı olur. Doğruluk  insanların kendi arzularına veya kendi çıkarlarına göre olmaz. Doğruluk Allah’ın koyduğu ölçülere göre  yaşamakla  olur. O  bakımdan Peygamberimiz (SAV)’e ve onun şahsında tüm inananlara Yüce Allah, şöyle buyuruyor:    

 

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ:

“Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.” (HUD SURESİ – 112. AYET) 

    
Ayrıca doğru söylemeyi emrediyor, yalanı ise yasaklıyor. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً.يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi  düzeltsin  ve günahlarınızı  bağışlasın. Kim  Allah’a  ve  Rasûlüne  itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.”  (AHZAB SURESİ – 70/71. AYETLER)


Bu ayet-i kerime, açık  bir şekilde Müslüman’ın doğru sözlü ve dürüst, özü ile sözünün aynı olmasını emretmektedir. Müminlerin bu emre uygun hareket etmeleri dinî görevleridir. Yalan  söyleyenler, bunun zararını  dünya ve âhirette göreceklerdir. Yüce Allah yalancı ve yalanlayıcıların âhiretteki akıbetlerini şöyle bildirmektedir:  

 

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِتَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ:

“Kıyamet  günü  Allah’a  karşı yalan  söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar  için  cehennemde  bir yer mi yok?” (ZÜMER SURESİ – 60. AYET)   

    
Allah’a  karşı  yalan  söyleyenlerin  yüzleri âhirette kapkara olacak ve cezalarını çekmek üzere cehenneme atılacaklardır. Konu ile ilgili diğer bir ayette Kur’an şöyle buyuruyor:   

    

وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيم .يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ:

“Her   günahkâr   yalancının   vay   haline! Kendisine Allah’ın  ayetlerinin  okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele.” (CASİYE SURESİ – 7/8. AYETLER)

    
Allah’a  yalan  isnat  etmek, Allah’ı, Peygamber’i, ayetlerini ve Allah’ın hükümlerini yalanlamak küfürdür. Ayetler  bu  kimselerin durumlarını beyan etmektedir. Müslüman  olduğunu  söylediği  halde insanlara karşı yalan konuşan, sözü ile özü birbirine uymayan insanlar vardır. Bu tür insanlar kalben inanmadıkları halde Müslümanlara   karşı   inandıklarını söylerler. Gerçekte inanmazlar, yalancıdırlar. Bu  kimseler Allah 
katında  kâfirdir  ve  Kur’an’da  bu  kimseler “münafık”  olarak  nitelenmektedirler.  Münafıkların gerçek yüzlerini   ancak   Allah   bilir. Münafıklar,  Allah’ı  ve insanları  kandırmaya çalışan, yalancı, sahtekâr ve ikiyüzlü kimselerdir. Şu ayet bu kimselerin niteliklerini bildirmektedir:

 

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَىالصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّقَلِيلاً:

“Münafıklar, Allah’ı  aldatmaya  çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar  namaza  kalktıkları zaman  tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (NİSA SURESİ – 142. AYET)


Bu  niteliklere  sahip  olan  münafıklar, cehennemin  en alt tabakasına  atılacaklardır. Yüce Allah bu hususu söyle bildirmektedir:

 

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيراً:

“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.” (NİSA SURESİ – 145. AYET)     

     
Doğruluk  önce  imanda  samimî  olmakla başlar. Kâfir  ve münafıklar  ilâhî  hakikatleri yalan    saymakta    ve inanmamaktadırlar. Kur’an’da haber verilen gerçeklere inanmayan  kimseler  Allah’ı  yalanlayan  kimselerdir.

Dolayısıyla doğruluk önce imanda gerçekleşir. İkinci aşamada doğruluk sözde ve amelde  tezahür  eder. İnancında,  sözlerinde  ve amellerinde doğru olan insanlar güvenilir insanlardır. Doğruluk ve güven, bütün faziletlerin başıdır. Fert  ve  cemiyet  olarak  yükselmenin ve yücelmenin temel prensibidir. Toplumda; âlim-cahil, büyük-küçük, âmir-memur, işçi-işveren, kadın-erkek, tüccar, çiftçi, her sınıf insanın doğruluğa ve güvene ihtiyacı vardır. Doğruluk ve güven olmadan insanlar toplumda rahat ve huzurlu yaşayamazlar, ticari  hayat durur, felç  olur. Herkes   birbirinden  şüphe   etmeye başlar, kimse kimseye inanmaz olur. Birbirine inanmayan ve  güvenmeyen  insanların  oluşturduğu  toplumda birlikten  beraberlikten söz edilemez.  Her an aldatılma korkusuyla yaşayan insanın hayatı çekilmez olur. Bütün bu olumsuzlukları   ortadan   kaldırmanın   yolu doğruluk ve güvendir. Doğruluk, Allah ve peygamberlerin sıfatlarındandır. Şu ayet bu gerçeği ifade etmektedir:     

    
“De  ki:  Allah  doğru  söylemiştir…” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 95. AYET)    

 

اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثاً:

“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. And olsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru söz söyleyen kimdir?” (NİSA SURESİ – 87. AYET)    

Doğrulukta, peygamberler bize örnektirler. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: 

  

وَاذْكُرْفِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقاً نَّبِيّاً:

“Kur’an’da  İbrahim’i  an. Şüphesiz  ki  o, sıddîk  (özü sözü  dosdoğru  olan)  bir  peygamberdir.”  buyurmuştur. (MERYEM SURESİ – 41. AYET)

Kur’an’da Musa (AS) ve İsmail (AS)’dan da, özü  sözü doğru  peygamberler  diye  bahsedilmektedir.  

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV), doğruluğu sayesinde  peygamberlik öncesinde bile  güvenilir Muhammed “Muhammedü’l-Emin”   unvanını   almıştır. Peygamberimiz (SAV)   son   derece   güvenilir, özü sözü doğru, hayatında hiç yalan söylememiş, kimseyi aldatmamış örnek bir şahsiyettir. Mekkeliler kendisine güvendikleri için ticaret kervanlarını emanet ederlerdi. İlk eşi Hz.  Hatice (RA)’nın  kervanlarıyla  da  ticaret yapmış, kârlı  ve  bereketli  sonuçlar almış, Peygamberimiz (SAV)’in dürüstlüğüne ve güvenilirliğine  hayran  kaldığı  için  kendisine  evlenme teklifinde bulunmuş ve evlenmişlerdir. Bizans   Meliki Herakliyüs, Ebu   Süfyan’a Peygamberimiz (SAV)’in  hiç yalan  söylediğini  duyup  duymadığını  sormuş, Ebu Süfyan  da, onun  hiç  yalan  söylemediğini  bildirmiştir. Bunun  üzerine  Herakliyüs,  “İnsanlara  yalan söylemeyen, Allah’a  karşı  da  yalan  söylemez.” demiştir. Peygamber  Efendimizin  hayatı baştan sona doğruluk ve güven örnekleriyle doludur. O, insanların da doğru olmalarını  ve  güvenilir  olmalarını  daima  tavsiye etmiştir. Zaten dünyada olduğu gibi ahirette  de  insana samimi  iman, doğru  söz  ve doğru davranıştan başkası fayda sağlamayacaktır. O bakımdan Kur’an şöyle buyurur:

 

قَالَ اللّهُ هَذَا يَوْمُ يَنفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُخَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ:

“Allah şöyle buyuracak; ‘Bugün, doğrulara  doğruluklarının yarar  sağlayacağı  gündür’. Onlara içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.”    (MAİDE SURESİ – 119. AYET)      

Doğruluk ve güvenin faydası sadece ahiret mükâfatından ibaret değildir. Elbette Yüce Allah doğru söz söyleyen, doğru iş yapan güvenilir   mümin   kullarını mükâfatlandıracaktır. Allah vaadinden dönmez. Doğruluğa ve  güvene  kişinin  kendisinin  ve  bulunduğu cemiyetin ihtiyacı vardır. Bugün dünya milletlerinde doğru iş yapan, ürettiği malı kaliteli ve hatasız yapan fertler ve cemiyetlerin iktisadî yönden kalkındıkları, pazar bulmakta zorlanmadıkları, aranan  marka  ve  firma  oldukları açıktır. Etrafımızda bulunan sanatkârlara, firmalara baktığımızda  bazılarının  ne
kadar yoğun olduklarını, bazılarının ise iş bulamadıklarını, ürettiği  malı  satamadıklarını görmekteyiz. İnsanları aldatan, kalitesiz, hatalı mal ve hizmet üreten kişi ve kuruluşların ancak bir defa satabileceklerini, bundan sonra insanları  tekrar  aldatamayacaklarını  bilmeleri gerekir. İnsanları  aldatıp  haksız  kazanç  sağlayan kişi haram yediği gibi, ahirette de hak sahipleri   kendisinden haklarını   alacaklardır. Bu dünyada ise dürüst olmadığı ve güven duygusunu kaybettiği için işini, aşını hatta eşini bile kaybedebilir. İnsanlar arasında itibari olmaz, daha dünyada iken dürüst olmadığının cezasını çeker, ahiretteki cezası da ayrı. İnsanları  gerek  dünyada  ve  gerekse işlerden  koruyacak, onları  kurtuluşa  ve saadete götürecek olan doğruluk ve güven konusunda Peygamber Efendimizin örnekliğiyle beraber çok güzel tavsiyeleri olmuştur. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmaktadır: 


“Alıcı ve satıcı, birbirlerinden ayrılmadıkça (vazgeçmekte) muhayyerdirler. Alıcı ve satıcı  dürüst  olurlar, kusurları beyan  ederlerse, 
alış-verişleri  her  ikisi  hakkında  da mübarek olur. Kusurları  gizlerler ve yalan söylerlerse, alış-verişlerinin bereketi kaybolur.” 

     
Peygamber Efendimiz (SAV) hadis-i şerifinde ticarî işlemlerde dürüstlüğe, alıcı ve satıcıların doğru olmalarına, dürüst  davranmalarına, satıcının; müşterinin  gafletini, piyasayı  bilmemesini ve malı tanıyamamasını fırsat bilip

malın ayıbını gizleyerek satış yapmaması gerektiğine dikkati çekmekte ve bu tür bir alış verişten  elde  edilecek kârın  bereketinin  olmayacağını bildirmektedir. İnsanları aldatan, daima  zarardadır. Çünkü  günah  işlemiştir, kul hakkını  üzerine  almıştır, aldatılan  insan bir daha o satıcıya gelmeyecektir, başkalarının gelmemesi için satıcının hilekârlığını çevresine  söyleyecektir. Neticede bu kimse  iş yapamaz hale gelecek, iflasa sürüklenecektir. Bereketsizliğin  ifade  ettiği  anlamlardan  biri de budur.

    
Peygamberimiz  (SAV)  müminleri  doğru olmaya şöyle teşvik etmektedir: “Size doğruluğu tavsiye ederim. Zira doğruluk insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi doğru söyler ve doğruyu arar da, sonunda Allah’ın indinde  sıddık  (doğru  sözlü)  diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak  da  ateşe  (cehenneme)  götürür. Kişi yalan söyler ve yalanın arkasına düşer de, sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.”

 

S O N U Ç

Doğruluk ve güven, hem dünya ve hem de ahiret için vazgeçilmez iki ilkedir. Doğruluğun yeri kalptir, iyi niyetli, ihlâslı ve samimî olan insanın inancı da sağlamdır. Niyeti ve  inancı  bozuk  insanin  sözleri  ve  işleri  de bozuk olur. Bu sebeple insan önce doğru bir inanca sahip olmalı, sonra bu inancını söz ve davranışlarına yansıtmalıdır. Fert ve  toplumun  başarı  ve  mutluluğu, doğru ve güvenilir olmalarına bağlıdır. Çünkü insanlar, birbirlerine güvenemezlerse yardımlaşamaz, borç para veremez, iyilik yapamaz hale gelirler. İdareciler halkına, halk da idarecilerine güven duyarsa ticarî hayat canlanır, yardımlaşma ve hayırlı işlerle birlik ve beraberlik temin edilir.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

 
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam589
Toplam Ziyaret4706880
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI