• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Meleklere İman ve İnsan Hayatına Etkisi

Meleklere İman ve İnsan Hayatına Etkisi[1]

Meleklerin varlığına îman etmek, imanın esaslarından biridir. Melekler, gayb alemine ait varlıklardır. Allah katında imanın en makbulü de, gayba olan imandır. Çünkü görünen bir şeye, herkes inanır.

 ذالك الكتاب لا بيب فيه هدى للمتقين الذين يؤمنون بالغيب و يقيمون الصلوة و مما رزقناهم ينفقون

"Bu kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. Onlar, gayba îman ederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcarlar” (Bakara, 2/2-3) mealindeki ayetler, bu gerçeği ifade etmektedir. Gözle görülen bir şeye veya gerçekleşmiş bir olaya, inanıp inanmamak çok fazla bir şey ifade etmez. Buna, ister  istemez, herkes inanır.

 إ ِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ* لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَة  

Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır (Vaki’a, 56/1-2) anlamındaki ayeti ile bu gerçek bildirmektedir.

        "Gayb"; görülmeyen, saklı ve gizli olan, aklın varlığına hemen hüküm veremeyeceği şey demektir. Buna göre gayb iki kısımdır:       

            a) Sadece Allah'ın bilebileceği  gayb.

 

         وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ    "Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır, onları ancak O bilir” (En’âm, 6/59) anlamındaki âyette sözü edilen gaybı insanlar bilemez.

           b) Yüce Allah’ın varlığı, zatı, sıfatları, âhiret günü, o günde gerçekleşecek olaylar ve meleklerin varlığı gibi aklî ve naklî delillerle ispatlanan gayb.

 

             الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ  “Onlar, gayba inanırlar(Bakara, 2/3) anlamındaki ayette gayba iman edenler övülmektedir. Bu tür gaybı, her akıl sahibi anlayabilir.

            İşte meleklere iman da gayba iman kapsamında ele alınmaktadır. Çünkü insan, melekleri gözle görememektedir.           

MELEK

Sözlükte elçi, haberci, güç ve kuvvet anlamlarına gelen melek; yeme, içme, uyuma, erkeklik, dişilik, gençlik ve ihtiyarlık gibi özellikleri olmayan nuranî varlıklardır.

Peygamberimiz (a.s.) meleklerin nurdan yaratıldığını bildirmiştir:خلقت الملائكة من نور  “Melekler nurdan yaratılmıştır.”[2]

Meleklerin varlığı, aklî ve naklî delillerle sabittir. Bunun için, Allah’a iman eden bütün insanlar, meleklerin varlığına da iman ederler, etmeleri gerekir.

Meleklere îman Allah'ın kesin emridir. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:

 

يَكْفُرْ وَمَن وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ عَلَى رَسُولِهِ نَزَّلَ وَالْكِتَابِ الَّذِي وَرَسُولِه أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ ِيَا                                                                                                            بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

“Ey iman edenler! Allah’a Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret günün inkar eder, derin bir sapıklığa düşmüş olur” (Nisâ, 4/136).

Meleklerin varlığını inkâr etmek insanı küfre götürür. Bu husus, Kur'ân'da açıkça ifade edilmektedir:

وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَمِيكَالَ وَجِبْرِيلَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ   مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ 

 

Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, bilsin ki Allah da inkar edenlerin düşmanıdır” (Bakara, 2/98).

Meleklerin gözle görülmeme özellikleri, onların yokluğunu gerektirmediği gibi, inkâr edilmelerini de gerektirmez. Aslında var olduğunu kesin olarak  bildiğimiz halde görmediğimiz sadece melekler değildir. Evrende göremediğimiz daha nice varlıklar bulunmaktadır. Mesela akıl, ruh, zekâ, sevinç ve üzüntünün varlığını biliyoruz, hissediyoruz, ama bunları somut olarak göremiyoruz. Bunları göremiyoruz diye onların yokluğuna hükmedemeyiz. Melekler için de aynı durum söz konusudur. Göremiyoruz ama vardır, varlıklarını bize Allah ve Peygamber bildirmektedir. Biz, meleklerin varlığını ancak akıl yoluyla anlar ve naklî delillere dayanarak onların varlığına iman ederiz.

İnsan, ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır. Bedenin ihtiyaçlarını sağlamak için nasıl bir takım sebeplere ve vasıtalara ihtiyaç duyuluyorsa, ruh ve maneviyatla ilgili olarak da yine vesile ve vasıtalara ihtiyaç vardır. İnsanın  görebilmesi için göze ve ışığa, duyabilmesi için kulağa ve sese, konuşabilmesi için dile ve havaya ihtiyacı vardır. Aynı şekilde akıl, şuur ve yeteneklerin de birbirinden farklı birçok sebep ve vasıtaya ihtiyacı vardır İşte melekler, bu konularda, insanların olumlu yönde gelişmelerine, diğer varlıkların da, kainatın genel düzenine uygun konumlarda bulunmalarına, Allah’ın izniyle nezaret ederek vesile veya vasıta olma görevini yapmaktadırlar.

MELEKLERİN GÖREVLERİ 

Meleklerin görevlerini şöyle sıralayabiliriz:

Melekler, Allah’ın verdiği görevleri, O’nun adına yerine getirirler; insanların hakka ve hayra ulaşmalarına vesile, şuursuz maddî varlıkların kâinatın genel nizamına uygun bir şekilde hareket etmelerine vasıta ve o ilahî kanunlara da şuurlu birer temsilci olurlar.

            * Meleklerin yapıları, şer işleri işlemeye elverişli değildir. Ancak insanın yapısında biri hayır, diğeri de şer olmak üzere iki cazibe, iki özellik vardır. Hayır cazibesi, insanı fazilete ve güzelliklere ulaştırır. Şer cazibesi ise, onu günah işlere ve geçici zevklere çekip götürür. İnsanların hakka ve hayra yönelmelerine melekler, şer işlere yönelmelerine ise şeytanlar aracı olurlar. Bunun içindir ki, cennete girecekleri melekler selam ve tebriklerle karşılayacaklarını, Yüce Allah,

 

رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ*  وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا                                  

         “Rablerinin azabından sakınanlar, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında cennet bekçileri onlara, ‘selam size, ne hoşsunuz, buyurun, sonsuza kadar kalmak üzere girin cennete derler” (Zümer, 39/73) âyeti ile açıklamaktadır.

            Cehenneme konulacakları ise, onları aldatıp şerre yönlendiren şeytan, onlara şöyle bir mazeret beyanında bulunarak gerçekleri itiraf edeceğini ve onları yalnız bırakacağı, Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:

فَاسْتَجَبْتُمْ  وَقاَ لَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُم وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ*  فَلاَ لِي

            “İş bitirilince şeytan diyecek ki: ‘Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaat etti. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır (İbrahim, 14/22).

* Melekler, hiç yorulmadan, bıkıp usanmadan Allah’ı tesbih eder ve hep O’na ibadet halinde olurlar. Konumuzla ilgili olan bazı ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَايَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَايَسْتَحْسِرُونَ يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ         

            Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler(melekler) ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenirler) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar. Hiç ara vermeksizin gece gündüz (Allah'ı) tespih ederler(Enbiya, 21/19-20).

             إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ 

Şüphesiz Rabbin katındaki (melekler) O’na ibadet etmekten  kibirlenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler” (A’raf, 7/206). 

Melekler, Allah’a hiç isyân etmezler, hangi iş için yaratılmışlarsa onu yaparlar. Onların bu durumu, Kur’ân’da şöyle ifade edilmektedir:

لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ    

Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmezler ve kendilerine emredilen şeyi yaparlar (Tahrîm, 66/6) Bir başka ayette de şöyle buyurulmaktadır:

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ  يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ           

            Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a boyun eğerler. Üzerlerinde hakim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emr olundukları şeyleri  yaparlar (Nahl, 16/49-50).

Melekler, Allah’tan gelen emre göre hareket ederler, bulundukları yerden çok uzak mesafedeki yerlere anında ulaşabilirler. Onlar, yerleri ve gökleri bir anda dolaşabilir bir yapıya sahiptirler. Kur’ân-ı Kerim, onların bu özelliğini şöyle bildirmektedir:

أَلْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلّ شَيْءٍ قَدِيرٌ     

            “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter (Fâtır, 35/1).

* Melekler, bir anda çok uzak yerlere gidip gelebilme, semadan yere, yerden semaya inip çıkabilme özelliğine sahiptirler. Onların bu özellikleri, insanların özellikleriyle, kanatları da bizim bildiğimiz kanatlarla kıyaslanamaz. Dolayısıyla melekleri göremediğimiz gibi onların yapılarını ve işlerini, bizim yapılarımız ve işlerlimizle kıyaslama yoluna gidemeyiz. Kur’ân-ı Kerim, meleklerin bu olağan üstü özelliklerini, bize şöyle bildiriyor:

 تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْم كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ 

Melekler ve Ruh (Cebrâil) ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir” (Meâric, 70/4).

Melekler, Allah’ın izniyle birbirinden çok farklı şekillere girebilirler. Örnek olarak Cebrâil (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelirken bazen Ashab-ı kiramdanDıhye adındaki sahabi suretinde, bazen de kimsenin tanıyamadığı bir yabancı görünümünde gelirdi (Müslim, Îmân, 1). Hz. İbrahim ve Hz. İsa’ya gönderilen meleklerin de, birer insan şeklinde göründükleri yine Kur’ân’da bildirilmektedir.        

         * Melekler, gaybı bilemezler. Allah, onlara neyi bildirmişse, ancak onu bilirler, daha ötesine gidemezler. Konu ile ilgili ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:           

أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ قَالَ يَا آدَمُ *الْحَكِيم الْعَلِيم سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ قَالُواْ

غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَم مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ

“Melekler, ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin’ dediler. Allah şöyle dedi: Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.’ Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, ‘Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?’ dedi (Bakara, 2/31-33).      

Melekler, yerde ve semada bulunurlar. Yer yüzünde bulunanlarına arzî melekler, gökyüzünde olanlarına ise semavî melekler denir. Ayetlerde ve hadislerde, meleklerin sayısıyla ilgili bir bilgi yer almamaktır. Bununla birlikte, meleklerin pek çok olduğu anlaşılmaktadır. Ne kadar olduklarını ise, sadece Allah bilir.

Ayrıca melekler, görev bakımından da çeşitli isimler alırlar. CebrâîlMikail,İsrâfîl ve Azrail dört büyük melek olarak isimlendirilirler. Kirâmen-Kâtibin(Hafaza), Münker-NekirHamele-i Arş, Mâlik ve Rıdvân adı verilen melekler de vardır.

DÖRT BÜYÜK MELEK

Dört büyük melekten birisi olan Cebrail, Allah tarafından Peygambere vahiy getirmekle görevlidir. Cebrail’e (a.s.) güvenilir ruh anlamına gelen “Rûhu’l-emîn” de denilmiştir:

 نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ  

Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir” (Şuarâ 26/193-194).

Bir başka ayette de ona Ruhu’l Kudüs adı verilmiştir:

 الَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ 

“Ey Muhammed! De ki: Kur’an’ı Ruhu’l-kudüs (Cebrail) inananların inançlarını sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Rabbinden hak olarak indirdi”(Nahl 16/102).  

            Cebrail, meleklerin en üstünü ve en büyüğüdür. O, Allah’a en yakını olduğu için kendisine “meleklerin efendisi” anlamında “seyyidü’l-melaike” denilmiştir.

            Mikail, dört büyük melekten biridir. Tabiatla ilgi olayları ve canlıların rızıklarını idare etmekle görevlidir.

            İsrafil’in görevi ise sura üflemektir. İsrafil, sura iki kez üfleyecek, ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise yeniden diriliş meydana gelecektir.

            Azrail, de, ölüm sırasında canlıların ruhunu almakla görevli olduğu için “melekü’l-mevt” (ölüm meleği) adıyla anılmıştır:

 

            قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُون   

            “De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” (Secde 32/11).

KİRAMEN KÂTİBÎN

Kirâmen Kâtibîn, insanların hayır, şer, iyi ve kötü diye nitelendirilen bütün söz, iş ve davranışlarını, onların amel defterlerine yazmak ve bu defterleri korumakla görevlidirler. "Hafaza Melekleri" adı da verilen bu yazıcı melekler,

وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ كِرَامًا كَاتِبِينَ يَعْلَمُونَ ماَ تَفْعَلُونَ   

“Üzerinizde yaptıklarınızı koruyucu melekler vardır. Onlar şerefli, değerli katiplerdir. Her yaptığınızı bilirler” (İnfitâr 82/10-12) mealindeki ayette bize tanıtılmaktadır. İnsanların sağında ve solunda bulunan bu melekler, bir başka ayette  şöyle açıklanmaktadır:

  ذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ. مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ إ  

İnsanın sağında ve solunda oturan iki alıcı melek, onun sözlerini ve yaptıklarını kaydetmek-tedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zapt-eden bir melek bulunmasın” (Kâf 50/17-18).

Bu yazıcı melekler, insanların söz, iş ve davranışlarını adına “Amel Defteri” denilen kitaba yazarlar. Bu kitap kıyamet gününde, insanlara ön veya arka taraflarından,[3] sağ veya sol ellerine[4] verilerek,  اقرا كتابك  “Oku kitabını” (İsrâ 17/14) denilecek, insanlar da, bütün yaptıklarını, bu kitapta eksiksiz olarak bulacaklardır.[5]

MÜNKER-NEKİR

Münker-Nekir melekleri, kabrine konulan insanlara gelip soru soran iki meleğe verilen bir isimdir. Bunlara, kısaca, Münkereyn ve Fettanü’l-kabir (kabir sorgucusu) da denilmiştir. Bunlar kabirlerine konulan insanlardan, "Rabbin kim?, Peygamberin kim?, Dînin nedir?, Kitabın nedir?" diye soru soracakları, hadislerde açıklanmaktadır.[6]

Kabirlerine konulan insanların durumu ve olara soru sormak için gelen Münker ve Nekir isimli melekler,  bir hadiste şöyle açıklanmıştır:    

العبد في قبره وتولي وذهب أصحابه، حتى إنه ليسمع قرع نعالهم، أتاه ملكان فأقعداه، فيقولان له: ما كنت تقول في هذا   إذا وضع    محمد صلى الله عليه وسلم؟  الرجل 

“(Mümin) kul kabre konulup dost ve yakınları ayrılıp gittikleri zaman -ki meyyit gidenlerin ayak seslerini duyar- ona iki melek gelir ve meyyiti oturturlar ve ona sorarlar: Muhammed hakkında ne diyorsun?

            فيقول: أشهد أنه عبد الله ورسوله  Mü’min, ben şahitlik ederim ki o Allah’ın kulu ve elçisidir der. 

            انظر إلى مقعدك في النار، أبدلك الله به مقعدا من الجنة  فيقال: 

            Bunun üzerine melekler ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak Allah onu senin için cennetten bir makamla değiştirdi derler.

            قال النبي صلى الله عليه وسلم: (فيراهما جميع ا             Peygamber (a.s.) o mümin cehennem ve cennetteki o iki makamını birden görür buyurmuştur.      

            وأما الكافر، أو المنافق: فيقول: لا أدري، كنت أقول ما يقول الناس  

            Kâfir ve münafık meyyit meleklerin sorularına, Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum, halkın ona Peygamber dediklerini duyardım der.

            دريت ولا تليت فيقال لا  Kâfir ve münafık meyyite, hay sen anlamaz ve duymaz olaydın denir.

            فيصيح صيحة ثم يضرب بمطرقة من حديد ضربة بين أذنيه

            Sonra bu kâfir ve münafığın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. Topuz vurulunca şiddetle bağırıp feryat eder.

              يسمعها من يليه الا الثقلين Bunların feryadını insan ve cin hariç ölüye yakın her şey duyar”[7].

            RIDVAN     

Rıdvan, cennet kapılarında bekçi olan, cennete girecek müminleri selamla karşılayıp onlara hizmet eden meleklerin reisine denir. Rıdvan, cennetin kapısını ilk defa Hz. Muhammed (a.s.v.)'a açacaktır.[8]    Kur’ân’ı Kerim, bu melekleri, şöyle açıklamaktadır:

فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ   وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ      

Rablerinin azabından sakınanlar, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da cennetin kapıları açıldığında  cennet bekçileri onlara, ‘selam size, ne hoşsunuz, buyurun sonsuza kadar kalmak üzere girin cennete derler (Zümer, 39/73).  

Allah’a verdiği sözü tutan ve ahdini bozmayan, yakınlarıyla ilişkisini devam ettiren, Allah’tan ve ahirette vereceği hesaptan korkan, Allah için sabreden, namazları dosdoğru kılan, fakir ve yoksullara gizli ve açık yardımda bulunan, kötülükleri iyilikle savan kimseler, Kur’ân-ı kerimde akıllı insanlar olarak tanıtılmaktadır:

أَفَمَن يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَى إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ . الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ

وَيَخَافُونَ سُوءَ الحِسَابِ . وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ         وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ        وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَة وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ                   

          “Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilmeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar.

Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.

Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve hesaptan korkanlardır.

Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.

 Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):  Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir” (Ra’d,  13/20-22).

              MALİK       

            Malik, cehennemde görevli olan meleklerin reisidir. Kıyamet günü hesaplar  görüldükten ve cennetlikler ile cehennemlikler birbirinden ayrıldıktan sonra Malik, onlar için ilk kez cehennemin kapısını açacaktır.  Bu konuyla ilgili ayet şöyledir:

 

رَبِّكُمْ  يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ  وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا ا لَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ أَبْوَابُهَا فُتِحَتْ و  زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاؤُهَا وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ الْمُتَكَبِّرِينَ فَبِئْسَ مَثْوَى  أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ادْخُلُوا قِيلَوَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ

 

 “İnkar  edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: ‘İçinizden Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve böyle bir güne kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?’ (diye soracaklar) Onlar da, 'Evet geldi fakat biz onları inkâr ettik’ derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir (Zümer, 39/71).                                                                                              

HAMELE-İ ARŞ

Arşı taşıyan meleklere, Hamele-i Arş adı verilir. Kur’an-ı Kerim’de, bu meleklerle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:

    

رَّحْمَةً وَعِلْمًا  شَيْءٍ كُلَّ  لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ

مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ  تَّهُم وَمَن صَلَحَ وَعَد  نٍ الَّتِي عَدْ جَنَّاتِ  رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ الْجَحِيمِ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ  فَاغْفِرْ

                 هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيم وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ إِنَّكَ أَنتَوَذُرِّيَّاتِهِمْ

 

            “Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: ‘Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine va’d ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır’” (Mü’min, 40/7-9).    

MELEKLERE İMANIN HAYATIMIZA ETKİSİ

İman esasları, ömür boyu göz önünde bulundurulması gereken hayat prensipleridir. Bu esasları, kendi hayatının değişmez ilkeleri olarak kabul eden bir insan, bütün hareketlerinde şuurlu ve kararlı bir tutum sergiler. Söylediği her sözün, yaptığı her iş ve  davranışın kaydedildiğini ve bunlardan sorumlu olduğunu bilir, tedbirli olur. Sadece yaşadığı günü değil, geleceğini ve ebedi hayatını düşünür. Âhiret hayatının, bu dünyanın bir devamı olduğunu, burada yapılanlardan sorguya çekileceğini bilir, hayatını ona göre  düzene koyar ve hazırlıklı olur.    

Aslında dünya hayatı, âhiretteki ebedi hayata hazırlanmaktan ibarettir. Çünkü âhiret hayatıyla ilgili her şey, buradan gönderilmektedir. Konumuzla ilgili bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

   يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أ َنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ          

“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır...” (Al-i İmrân, 3/30).

Bu ayetten anlaşılıyor ki âhiret hayatı, dünya hayatının bir uzantısıdır.

  وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا  

“Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız."

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam810
Toplam Ziyaret4707101
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI