• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Enfal Suresi 28-29. Ayetler Tefsiri

ENFAL SURESİ  27-28-29. AYETLER

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْلاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ:وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ:يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْاللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ

لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ:

27-) “Ey iman edenler! Bildiğiniz halde Allah’a ve Peygamber’e hıyanet etmeyin; (sonra) size inanılıp güvenilen şeylere hıyanet edersiniz.”

28-) “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız bir deneme ve sınavdan başka bir şey değildir. Büyük mükâfat ise Allah katındadır.”

29-) “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkup (kötülüklerden) sakınırsanız; O size bir furkan (iyiyi kötüden, hayrı şerden, doğruyu eğriden, sevabı günahtan, temizi murdardan, hakkı batıldan ayıran bir ölçü ve kıstas, bir bilgi ve marifet) verir. Üstelik suç ve günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük fazl-ü kerem sahibidir.”

 

İNİŞ SEBEBİ

 

     Peygamber (SAV) öteden beri Müslümanları rahatsız eden ve durmadan ihanet içinde olup, bir takım fesat dolapları çeviren Yahudilerden Kurayza oğullarını muhasara etti ve bu tam yirmi gün sürdü. Kurayza oğulları daha önce dindaşları Nadir oğulları ile yapılan bir anlaşma gibi bir anlaşma istediler ve böylece Şam dolaylarındaki kardeşleri Nadir oğullarına gideceklerini söylediler.

     Peygamberimiz (SAV) onların bu teklifini uygun görmediği için durumlarının tayin edilme işini Ensar’dan Sa’d b. Muaz (RA) ve onun vereceği karara bıraktı. Yahudiler ise buna pek yanaşmak istemediler, ancak onlara hep hayırhah davranan, malı ve çocukları kendi aralarında bulunan Ebu Lübabe’nin gönderilmesini istediler. Peygamber (SAV) onların bu isteğini reddetmeyip Ebu Lübabe’yi gönderdi. Yahudiler ona sordular: “Ey Ebu Lübabe! Ne dersin, Sa’d b. Muaz’ın vereceği hükme razı olalım mı?” Ebu Lübabe eliyle boğazını işaret ederek: “Hayır, sizi keser.” diye cevap verdi.

     Ebu Lübabe diyor ki: “Vallahi henüz bulunduğum yerden ayrılmamıştım ki, Allah ve Rasülüne hıyanet ettiğimi anladım.”

     İşte yukarıdaki ayetler bu sebeple inmiştir. Ebu Lübabe ise tam bir perişanlık ve çöküntü içinde Mescid-i Saadet’e gelerek kendini oradaki direklerden birine bağladı ve şöyle yemin etti: “Vallahi, Allah tevbemi kabul edinceye kadar veya ölüm gelip bana erişinceye dek bir şey yemeyeceğim ve içmeyeceğim.” Zaruri ihtiyaçları dışında tam yedi gün direğe bağlı bir vaziyette yemedi içmedi ve bitkin bir vaziyette yerinde yığılıp kaldı. Sonra Allah onun tevbesini kabul buyurdu. Kendisine müjde verildiğinde: “Hayır, vallahi Rasülullah (SAV) gelip beni çözmedikçe yerimden ayrılmam.” dedi. Merhamet ve şefkat membaı Peygamberimiz (SAV) gelip onu çözdü. Ebu Lübabe: “Tevbemin kabulünün tamamlanması için Yahudiler arasındaki malımın tamamını sadaka olarak dağıtmalı mıyım?” deyince Peygamberimiz (SAV) ona: “Hayır, sadece üçte birini tasadduk etmen yeter.” buyurdu. O da öyle yaptı.

     Diğer bir rivayete göre, Ebu Süfyan sinsi bir düşmanlık planını uygulamak üzere Mekke’den hareket etmişti ki, Cebrail (AS) Peygamber (SAV)’e onun nerede, ne maksatla bulunduğunu haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (SAV) ashabından birkaç kişiye durumu bildirdi ve derhal harekete geçmelerini ancak çok gizli tutmalarını emretti. Münafıklardan biri bu haberi duyunca vakit kaybetmeden Ebu Süfyan’a ulaştırmak üzere birini gönderdi. O sebeple yukarıdaki ayetler indirildi.

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     “Çocuk gönül meyvesidir ve o korkaklık, cimrilik ve üzüntüye sebeptir.”

     “Bana altı şeyi yapacağınıza söz verin, ben de size Cennet ile söz vereyim:

     1-) Konuştuğunuz zaman doğruyu söyleyin,

     2-) Vaat ettiğiniz zaman onu yerine getirin,

     3-) Bir şey size emanet edildiğinde, sırası gelince onu ödeyin, (sahibine salimen teslim edin.)

     4-) Namus ve iffetinizi koruyun,

     5-) Gözlerinizi (harama karşı) yumun,

     6-) Ellerinizi (harama, kötülüğe uzatmaktan) alıkoyun.”

     “Emaneti (güveni) olmayanın imanı yoktur, temizliği olmayanın namazı makbul değildir.”

     “Üç şey Arş’a yapışıp (Allah’a sığınmıştır): Birincisi Rahm (Hısımlık) O Şöyle der: Allah’ım, koparılmaktan sana sığınırım. İkincisi Emanettir. O da şöyle der: Allah’ım, ihanete uğramaktan sana sığınırım. Üçüncüsü Nimettir. O da şöyle der: Allah’ım, nankörlüğe sebep olmaktan sana sığınırım.”

     “Sizin hayırlınız, bizim zamanımızda (iman edip) yaşayanlardır. Sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenlerdir. Ondan sonra bir topluluk meydana gelir de kendilerinden şahitlik yapmaları istendiği halde (çekinmeden yalan) şahitlikte bulunurlar, onlar ihanet ederler, hiç güvenilmezler. Adak adarlar, yerine getirmezler. Aralarında yağlanıp şişmanlamak zuhur eder.”

     “Üç haslet kimde bulunursa, o gerçekten imanın tatlılığına ermiştir:

     1-) Allah ve Peygamberinin ona başkasından daha sevimli ve sevgili olması

     2-) Allah onu ateşten kurtardıktan sonra, küfre dönmektense ateşe (Cehenneme) atılmayı daha hoş görmesi

     3-) Kişiyi ancak Allah için sevmesi”

     “Canımı kudret elinde bulunduran zata yemin ederim ki, ben sizden birinize, canından, malından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça (gerçekten) o, iman etmiş olmaz.”

 

İHANET (GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMAK)

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْلاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ:

“Ey iman edenler! Bildiğiniz halde Allah’a ve Peygamber’e hıyanet etmeyin…”

 

     Mealindeki ayetin iniş sebebi hususilik arz ediyorsa da hüküm yönünden umumilik arz etmektedir. Allah’a ve Peygamber’e hıyanette bulunmak, bize inanılıp güvenilerek verilen şeylere ihanette bulunmamıza yol açar. Bunu beş madde halinde özetleyebiliriz:

     1-) İslam nimetine

     2-) Verilen mal ve makama

     3-) Eş ve çocuklara

     4-) Devlete

     5-) Topluma ve onunla olan ilişkilere

   Birincisi; İslam nimetine eriştikten sonra, o yüce emanete layık olmaya çalışmak sadakattir, aksine tutum hıyanettir.

   İkincisi; eriştiğimiz servet ve makamın hangi yollarda ve amaçlarda kullanılmasının gereğini bilip, yegâne denetleyicini Allah olduğuna inanarak hareket etmemiz, ona layık olduğumuzu; aksine bir düşünce ve davranışımız hıyanet ettiğimizi ispatlar.

   Üçüncüsü; çocuklarımız Allah’ın bize verdiği birer emanettir. Onları Allah’ın arzu ettiği doğrultuda yetiştirmemiz, topluma ve İslam’a kazandırmamız ve yararlı bir vatandaş düzeyine getirmemiz sadakattir, aksine bir yönlendirme veya başıboş bırakma hıyanettir.

   Dördüncüsü; devlete yardımcı olmak, devlet sırrının korumak, verilen görevi layıkıyla yerine getirmek, yetki ve güveni kötüye kullanmamak sadakattir, aksine bir tutum hıyanettir.

   Beşincisi; Toplumla olan sosyal ilişkilerimizde, ticari münasebetlerimizde söz ve akitlere bağlı kalmak sadakattir, aksine bir tutum ve uygulama hıyanettir.

   Bütün sadakat ve hıyanetler, önce Allah’a ve Peygamber’e karşı, sonra da kendimizedir. İlgili ayetle bilhassa bu inceliğe temas edilmekte ve çok dikkatli olmamız emredilmektedir.

MAL VE ÇOCUK BİRER İMTİHANDIR

 

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ:

   “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız bir deneme ve sınavdan başka değildir.” 

 

   Şüphesiz ki mal ve çocuk, Allah’ın kullarına dünyada verdiği iki önemli emanettir. Biri asıl amaca yani dünya ahiret mutluluğuna erişme aracı; diğeri ise, sağlıklı biçimde insan neslini devam ettirmenin değişmeyen yoludur. Araç, amaç haline getirilmediği sürece yararlı ve lüzumludur. Yol, bakımsız ve ilgisiz kalmadığı müddetçe hayırlı ve faydalıdır. İlgili ayetle bu gerçek yansıtılırken FİTNE tabiri kullanılarak, mal ve evladın iki tarafı keskin bir kılıç olduklarına işaret edilmiştir.

 

MAL VE ÇOCUK DÜNYA HAYATININ ZİNETİDİR

 

   ENFAL SURESİNDE bunların birer fitne=sınav, kişiyi deneme, karakterini ortaya çıkarma aracı olduğu belirtilirken; KEHF SURESİNDE 46. AYETTE bunların dünya hayatının zineti (süsü) olduğu açıklanmıştır. Şüphesiz ki zinet Allah ve Peygamberine olan sevgiyi unutturmadığı takdirde mübahtır. Araç olmaktan çıkıp amaca dönüştürüldüğü anda, kişi denemede kaybetmiş, sınavda başarılı olamamış sayılır. Çünkü kalıcı olan ve büyük ecirleri hazırlayan, Allah’ın hoşnutluğu doğrultusunda gerçekleştirilen salih amellerdir.

   Hayatı bu gibi süs ve eğlenceden ibaret sanan kimsenin misali neye benzer? Çok susayan kimsenin yakınındaki tertemiz akan ırmağı görmeyip, dere kenarında biriken azıcık, bulanık suya kavuşunca, her şeye eriştiğini, bütün hayırlara kavuştuğunu zanneden kimsenin haline benzer. Bir süre sonra aklını, idrakini toplayıp çevreye göz attığında ırmağı görünce geçen zamana hayıflanacak ve ne kadar yanıldığını anlayacak. Onun gibi mal ve evladı kendisi için tek saadet ve gaye sanıp derin bir gaflet içinde kalan kimse ise dünyada aldandığını anlamadığı takdirde ölünce, geriye kayda değer bir şey bırakmadığını, kalıcı olarak bir eseri bulunmadığını; oysa Salih ve basiretli kişilere nice büyük mükafatların hazırlandığını anlar ve uyanır ama neden sonra…!

ALLAH KORKUSU EN SAĞLAM KISTASTIR

 

يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْاللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَانا:ً

“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkup (kötülüklerden) sakınırsanız, O, size bir Furkan verir.”

 

     İnsan unsurunu eğitip erdemli kılmak ve yararlı hale getirmek için en tesirli ve en rakipsiz kıstas ve metot, Allah’a iman ve Allah korkusudur. Hiç bir fani ve nesne, O’nun kadar eğitici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve güvendirici değildir ve olamaz da… Tarihin akışında bunun binlerce örneği mevcuttur. Zira Allah kendi kelamını, ruhu doldurucu, manevi ihtiyacı giderici, kalbi aydınlatıcı, vicdanı geliştirici ve insan üzerinde denetçi ve yönlendirici bir kudrette indirmiştir.

     İşte Kur’an bu kudreti ortaya koyarken, onun feyizli ürününü hemen sergileyerek şöyle sesleniyor: “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkup (kötülüklerden) sakınırsanız; O size bir Furkan (iyiyi kötüden, hayrı şerden, doğruyu eğriden, sevabı günahtan, temizi murdardan, hakkı batıldan ayıran bir ölçü ve kıstas, bir bilgi ve marifet) verir. Üstelik suç ve günahlarınızı örter ve sizi bağışlar.”

 

 

KAYNAK : İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ      CELAL YILDIRIM

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi15
Bugün Toplam1104
Toplam Ziyaret4707395
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI