• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Felak Suresi Tefsiri

FELAK SURESİ

 

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ:مِن شَرِّ مَا خَلَقَ:وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ:وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ:وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ:

 

1-) “De ki; “Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbime.”

2-) “Yarattığı şeylerin şerrinden.”

3-) “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.”

4-) “Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden.”

5-) “Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”

 

     Ayette geçen “FELAK” kavramının anlamlarından biri sabahtır. Bir anlamı da bütün yaratıklardır. Böylece varlık ve hayatın kendisinden geldiği her şeyin kaynağına işaret edilmiştir. Nitekim En’am suresinde şöyle denmiş:

 

إِنَّ اللّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ذَلِكُمُ اللّهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ:فَالِقُ الإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناً ذَلِكَ تَقْدِيرُالْعَزِيزِ الْعَلِيمِ:

 

     “Tohumu ve çekirdeği çatlatan Allah’tır. O ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur. Nasıl olur da bu gerçeği görmezlikten geliyorsunuz.”

     “Sabahı açtıran O’ dur. O gerçeği dinlenme zamanı, güneş ile aynı zaman ölçme birimi yaptı. Bu, üstün iradeli ve her şeyi bilen Allah’ın düzenlemesidir.” (EN’AM SURESİ - 95–96. AYETLER)

     Felak kavramının anlamını sabah olarak kabul ettiğimizde sabahın Rabbine sığınmış oluruz. Yani bizi kapalı ve gizli olan her şeyin şerrinden aydınlıkla koruyan ve güvenceye alan Allah’a.

     Felak’ın anlamını yaratına olarak kabul ettiğimizde yaratıkların Rabbine sığınmış oluruz. Yani bizi her tür yaratığın şerrinden koruyan Allah’a. Nitekim bu anlam sonraki ayetle de uyum sağlamaktadır.

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ:

 

“Yarattığı şeylerin şerrinden:”

 

     Yani genel ve özel olarak O’nun tüm yaratıklarının şerrinden. Yaratıkların bazı durumlarda birbirleriyle ilişkilerinde pek çok kötü yönleri vardır. Başka durumda ise pek çok iyilikleri ve yararları vardır. Burada onların kötülüklerinden Allah’a sığınılması, onların iyiliklerine gölge düşürmemek içindir. Bu varlıkları yaratan Allah onların kötülüklerinin değil, iyiliklerinin ortaya çıkacağı ortamları ve durumları oluşturmaya onları bu şekilde yönlendirmeye de kadirdir!

 

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ:

 

 “Karanlığı çöktüğü zaman karanlığın şerrinden.”

 

      Ayet-i kerimede geçen “ĞASIK” sözlükte kaynayan, dökülen demektir. “VEKAB” ise dağlarda suların kendisinden sızdığı delik demektir. Burada çoğunlukla amaçlanan gece ve içindekilerdir. Gece yayılıp geldiğinde, ortalığı kapladığında evet İşte gecenin kendisi bu durumda korku salmaya başlar. Her şeyde gizli olan, meydana gelebilecek, bilinmeyenlerin oluşturabileceği korku şöyle dursun. Bu karanlık içinde saldıracak yırtıcı bir hayvanın, saldırıya geçecek usta bir hırsızın fırsat kollayan pusu kurmuş bir düşmanın, sokacak zehirli bir sürüngenin; vesveselerin, kuruntuların, endişelerin ve korkuların hepsi gece karanlığında yayılır. Duygular ve vicdan bunalır. Karanlık, şeytanın hareketine ve mesajlarına müsait zeminler oluşturur. Yalnızlık bastığında görülen ve görülmeyen, yürüyen ve sürünen her şey ürpertici bir hal alır!

 

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ:

 

“Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden.”

 

     Ayet-i kerimede geçen “DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN” duyu organlarını yanıltma, sinir sistemini bozma yoluyla insanın iç âlemine mesajları gönderen, psikolojik olarak insanı ve duygularını etkisi altına alan büyücü kadınlardır, cadılardır. Bunlar ip, mendil gibi şeylere düğümler atar ve üfürürler. Bu, büyü ve etkilemenin bir geleneği haline gelmiştir. Büyü eşyanın yapısını değiştirmez ve ona yeni bir gerçeklik kazandırmaz. Sadece insanın duyu organlarını ve hislerini büyücünün istediği tarafa doğru yönlendirir. Zihninde canlandırır. İşte Kur’an’ın Hz. Musa (AS)’ın kıssasını verirken tasvir ettiği büyü de budur. Tâhâ suresinde Kur’an şöyle buyurmaktadır:

 

قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى:قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى:فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى:قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى:وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُواكَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى:

 

     “Büyücüler: “Ya Musa, ya sen önce hünerini göster, ya da biz hünerimizi ortaya koyalım” dediler. Musa “Önce siz hünerinizi gösterin.” dedi. O sırada adamların yere attıkları ipler ve değnekler büyülerinin etkisi ile Musa’ya yürüyorlarmış gibi göründüler. Bunun üzerine Musa’nın içine korku düştü. Allah ona dedi ki: “Korkma, üstün gelecek olan sensin: Sağ elindeki değneğini yere atıver de onların gösterdikleri marifetleri yutuversin. Onların hünerleri bir büyücü hilesinden ibarettir. Büyücü hiçbir yerde başarılı olamaz.” (TAHA SURESİ -  65 / 69. AYETLER)

     İşte bu şekilde onların ipleri ve değnekleri gerçek yılanlara dönüşmemişlerdi. Fakat insanlara, onları hareket eden yılanlar halinde göstermişlerdi. Öyle ki Hz. Musa (AS)’ın içinde de bir korku meydana gelmişti. Sonra yüreği yatışınca Hz. Musa (AS)’ın asası gerçekten yılana dönünce gerçek ortaya çıktı. Büyü ve yanıltma tesiriyle yılan diye gösterilen ipleri ve değnekleri Asa yutuvermişti.

     İşte büyünün gerçek mahiyeti budur. Bizde onu bu şekilde kabul etmeliyiz. Ve o bu yapısıyla insanları etkiler, mesajı doğrultusunda insanlarda duygular meydana getirir. Büyücünün istediği tarafa doğru onları yönlendirir, korkutur ve sıkıntıya düşürür. Bu sınırda ve bu ölçüde durmalı. Büyünün yapısını ve düğümlere üfürmeyi böyle anlamalı ve bu şekilde değerlendirmeliyiz. Bu haliyle sihir kendisinden Allah’a sığınılması gereken bir kötülüktür. Ondan Allah’ın konuşmasına sığınmak gerekir.

     Bazıları sahih olan fakat mütevatir olmayan birtakım rivayetler de Yahudi olan Lebid ibni Asam’ın Hz. Peygamber (SAV)’i Medine’de büyülediğini kaydetmektedirler. Bazı rivayetlerde bu büyünün süresi birkaç gün bazılarında birkaç ay olarak gösterilmektedir. Öyle ki bu sırada Hz. Peygamber (SAV) eşleriyle ilişkiye geçtiğini hayal ettiği halde aslında onlara dokunmamıştır. Yapmadığı halde bazı şeyler yaptı gibi kendisine gösterilmiştir. Rivayetlere göre bu ki sure Hz. Peygamber (SAV)’i bu halden kurtarmak için inmiştir. Hz. Peygamber (SAV), rüyasında kendisine haber verildiği şekilde yapılan büyüyü ortaya çıkarıp bu iki sureyi okuduğunda düğümler çözülmüş ve Hz Peygamber (SAV)’in üzerinde bu kötü hal ortadan kalkmıştır.

     Ne var ki bu rivayetler eyleminin ve tebliğinin aslını oluşturan Nebevi ismet sıfatına aykırı düşmektedir. Hz. Peygamber (SAV)’in her sözünün birer sünnet ve yasa olduğu şeklindeki inançla da bağdaşmamaktadır. Sonra Kur’an’ın açıklamasına da terstir. Çünkü Kur’an, Hz Peygamber (SAV)’in büyülenmediğini belirtmektedir. Müşriklerin bu türden iftiralara dayalı iddialarını yalanlamaktadır. Dolayısıyla bu rivayetler gerçeğe uzak görünmektedir. İnanç konusunda hadiselere itibar edilmez. Yegâne kaynak Kur’an’dır. İnancın ana konuları ile ilgili hadisleri esas almak için tevatür şarttır. Sonra bu iki sure tercih edilen görüşe göre Mekke’de inmiştir. Bu da rivayetlerin diğer temelini zayıflatmaktadır.

 

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ:

 

“Ve haset ettiği zaman haset edenin şerrinden:”

 

     Haset, Allah’ın bazı kullarına verdiği nimete karşı kişinin içten tepki göstermesi ve o nimetin onun elinden alınmasını dilemesidir. İsterse haset eden adam bu iç tepkisinden sonra kin ve öfkenin etkisiyle o nimetin yok edilmesi için bir çaba sarf etsin isterse iç tepkisinin sınırında dursun fark etmez. Haset bu türden iki tepkiyi doğurmakta ve onlara zemin hazırlamaktadır.

     Biz, bu kâinatın sırları, insanın iç âleminin sırları ve insan vücudunun sırları konusunda bilemediğimizi inkâr etme noktasında ihtiyatlı hareket etmek zorundayız. Bilemediğimiz bu sırlardan kaynaklanan pek çok olaylar meydana gelebilir ve bu güne kadar da biz onların sırlarını çözememiş, gerçek mahiyetini anlayamamış olabiliriz. Mesela insanın uzaktaki bir insanla telepati yoluyla haberleşmesi, birbirinden uzak olan kişilerin bu vasıta ile iletişim kurmaları, sırrını çözemediğimiz olaylardan biridir. Tevatür haline gelen bunca haberlerin ve onun meydana geldiğini gösteren onca deneyimlerin gerçekliğinde şüpheye yer bırakmadığı ilişkiler ve iletişimlerdir. Fakat biz bu ilişkileri elimizdeki bilgilerle çözme imkânına sahip değiliz. İpnotizma ile uyutma olayı da bunun biridir. Bu olay da sırrı ve keyfiyeti çözülmemesine rağmen artık defalarca tekrarlanmış, deneylerle ispat edilmiş bir konudur. Telepati ve ipnotizma dışında bu evrenin, insan vücudunun ve insan ruhunun daha buna benzer nice sırları vardır.

     Buna göre kıskanç adamın haset etmesi ve içinde belli bir tepkiyi, kıskanılan adama yönelttiği zaman bu yöneltilen eylemin; elimizdeki bilgi ve deneyimlerin bu etkinin sırrına ve keyfiyetine ulaşmadığını ileri sürerek onun tesirini inkar etmemize yol açmaz. Zira biz bu sahadaki gerçeklerin ancak çok az bir kısmını bilebiliriz. Bu bildiklerimizde çoğu zaman tesadüf yolu ile sırrını çözdüğümüz olaylardır. Zamanla bu öğrendiklerimiz somut bir gerçek olarak yerleşmeye başlamaktadır.

     Buna göre hasette de, kendisinden Allah’a sığınılmasını ve ondan Allah’ın himayesine girilmesini gerektiren bir kötülük vardır.

     Yüce Allah, rahmeti ve lütfu ile bizzat kendisi Peygamberi (SAV)’i ve O’nu izleyen ümmetini bu kötülüklerden kendisine sığınmaları için yönlendiriyor. Şurası da kesindir ki onlar bu direktife uygun olarak kendisine sığındıklarında Allah onları korur. Bu kötülüklerin genel ve özel tüm şerlerinden onları muhafaza eder. Buhari; -kendi senediyle- Hz. Aişe (RA),Hz. Peygamber (SAV)’in şöyle bir halini rivayet etmektedir:                          

     “Hz. Peygamber (SAV) her gece yatağına girdiğinde avuçlarını birleştirir, içlerine üfler ve İhlâs, Felak ve Nas surelerini avucunun içine okur, sonra ellerini vücudunun ulaşabildiği her tarafına sürerdi. Önce başından ve yüzünden başlar, vücudunun ön taraflarını sıvazlardı ve bunu üç kere tekrarlardı.” Bu hadisi Sünen yazarları da bu şekilde rivayet etmişlerdir.

 

 

KAYNAK : FİZİLAL-İ KUR’AN       SEYYİD KUTUB

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam852
Toplam Ziyaret4707143
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI