• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Fetih Suresi 27-29. Ayetler Tefsiri

FETİH SURESİ – 27/29. AYET

 

لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَالْحَرَامَ إِن شَاء اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِن دُونِ ذَلِكَ فَتْحاً قَرِيباً:هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيداً:مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَاناً سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىعَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً:

27-) “And olsun ki Allah, Peygamberine o rüyayı hak ile doğru gösterdi. Şanıma yemin olsun ki, elbette Allah dilerse güven içinde başlarınızı traş etmiş veya kırkmış bir halde korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. O, sizin bilmediğinizi bilir ve ondan önce (veya sonra) yakın bir fetih verdi (veya verecek.)”

28-) “Peygamberini doğru yol üzere ve hak din ile diğer bütün dünlere üstün kılmak için gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.”

29-) “Muhammed, Allah’ın peygamberidir. Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı çok çetin ve serttirler; kendi aralarında birbirlerine karşı merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; Allah’ın geniş lütfunu, bol ihsanını ve O’nun rızasını arzu ederler. Alametleri, yüzlerindeki secdeden oluşan izdir. İşte bu onların Tevrat’taki misalleridir. İncil’deki misalleri ise, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da sapı üzerine doğrulmuş, (öyle ki) ziraatçıların hayranlığını çeken bir ekin gibidir. (Bu da) Allah’ın kâfirleri öfkelendirmesi içindir. Allah, iman edip iyi yararlı amellerde bulunanlara çok bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.”

 

İNİŞ SEBEBİ

 

     Katade diyor ki: Hz Peygamber (SAV) Hudeybiye’den önce rüyasında, güven içinde başları traş edilmiş veya kırkılmış bir halde korkmadan Mescid-i Haram’a girdiklerini görmüş ve bu rüyayı ashabına anlatmıştı. Hicri altıncı yılda umre niyetiyle 1400 kişilik bir cemaatle Mekke’ye ve dolayısıyla Mescid-i Haram’a girmelerine o yıl engel oldular ve bir sonraki yıl müsaade edeceklerine dair söz verdiler ve o sebeple aralarında bir anlaşma yazılarak imzalandı.

     Münafıklar hemen kolları sıvayıp Hz Peygamber (SAV)’in gördüğü rüyanın doğru çıkmadığını etrafa yaymaya başladılar. Bunun üzerine 27.ayet nazil oldu.

 

 

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     “Müminlerin birbirlerini sevmelerinin ve birbirlerine merhametli davranmalarının misali, bir bedene benzer ki, onun bir organı ağrı ve sızıdan şikâyet edince diğer organlar da ateşlenme ve uykusuz kalmada onunla çağrışımda bulunurlar.”

     “Mümin, mümin kardeşi için bir bina gibidir ki, onun bir kısmı bir kısmın sıkıp pekiştirir.”

     “İnsanların hayırlısı, bana çağdaş olan müminlerdir. Sonra da onları izleyenlerdir.”

     Bir adam, Peygamberimiz (SAV)’den: “İnsanların hangisi hayır­lıdır?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV) ona şöyle cevap verdi: “Benim içinde yaşadığım çağ­daki (yaşayan mümin)lerdir. Sonra ikinci, sonra da üçüncü kuşaklardır.”

 

CENNET İLE MÜJDELENENLER:

 

     “Ebû Bekir cennettedir; Ömer cennettedir; Osman b. Affan cennette­dir; Ali b. Ebî Tâlib cennettedir; Talha cennettedir; Zübeyir cennettedir; Abdurrahman b. Avf cennettedir; Sa’d b. Ebî Vakkas cennettedir; Saîd b. Zeyd cennettedir; Ebû Ubeyde b. Cerrah cennettedir.”

     “Ashabıma sövmeyiniz. Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ede­rim ki: Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın (Allah yolunda) harcasa, yine de onlardan birinin ne bir avuç, ne de yarım avuç (harcadığı hayrın seva­bına) erişemez.”

 

PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN RÜYASI

 

     “And olsun ki Allah, Peygamberine o rüyayı hak ile doğru gösterdi.”

     Peygamberlerin (salât-ü selâm hepsine olsun) rüyaları da haktır. Şey­tan onların rüyalarına girip hayalî şeyler yansıtamaz. O bakımdan rüya, peygamberlere yapılan vahyin çeşitlerinden biri olarak kabul edilir. Nitekim Hudeybiye seferinden az önce Hz. Peygamber (SAV), rüyasında güven için­de başları tıraşlı olarak Mescid-i Haram’a girdiklerini görmüştü. Çok geç­meden bu rüyası gerçekleşti. Hayber’in fethi de fetihlerin ilki oldu. Ardın­dan Mekke fethedildi.

     Bunun gibi, Rasülullah (SAV)’in peygamberliğinin ilk altı ayı, rüyasında tecelli eden ilâhî bilgi ve haberlerle geçmiştir.

 

RASÜLULLAH (SAV)’İN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ İKİ BÜYÜK SAADET

 

     “Peygamberini doğru yol üzere ve hak din ile diğer bütün dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur.”

     İnsanlığı yönlendirip onlara hayatın asıl amacını öğreten ve kul ile Allah arasındaki engelleri kaldırıp ruhlara muhtaç bulunduğu manevî gı­dayı veren Rasülullah (SAV) Efendimiz, her yönüyle ilâhî rahmeti yansıt­makla birlikte, iki ayrı mutluluk ışığını da beraberinde taşıyor ve insanlığın önünü aydınlatıyordu:

1-) HİDAYET

2-) HAK DİN

     Hidayet burada, rüyanın doğruluğu ile yorumlandığı gibi, Kur’ân ile de yorumlanmıştır. Zira gerek Onun gördüğü rüya, gerekse getirdiği ki­tap ancak doğru yolu göstermekte ve insanları, Allah’a uzanan bu yola çağırmaktadır.

     Nitekim Bakara Suresi 185. ayette Kur’ân’ın hidayet olarak indirildiği belirtilmektedir. Böylece Kur’ân, kalp ve kafaları aydınlatıp hak din olan İs­lâm’ı ve bu dinin getirdiği doğru yolda yürünmesini öğretmekte ve insan hayatını amaçsızlıktan, başıboşluktan kurtarıp ona anlam kazandırmak­tadır.

İSLÂM’IN GELECEĞİ

 

     Hidayet ve hak dinin indirilmesi, önceki dinleri yürürlükten kaldırma­ya; batıl dinlerin tesirini gidermeye, putperestliğin anlamsızlığını ortaya koymaya yöneliktir ve bu sebeple de son din olan İslâmiyet bütün dinlere üstün kılınma kudretiyle donatılmıştır.

     Nitekim Rasülullah (SAV) Efendimiz bu ayetin ışığında İslâm’ın gele­ceğiyle ilgili şu bilgiyi vermiştir:

     “Peygamberlik sizde Allah’ın dilediği kadar kalır; sonra dilediği zaman onu kaldırır. Arkasından peygamberlik yolunda yürüyen hilâfet baslar. O da Allah’ın dilediği kadar (aranızda) kalır; sonra Allah dilediği zaman onu kaldırır. Arkasından ısırıcı hükümdarlık başlar. O da Allah’ın dilediği kadar (aranızda) kalır; sonra Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Arkasından zorba hükümdar dönemi başlar. O da Allah’ın dilediği kadar (aranızda) kalır; sonra Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Arkasından peygamberlik yolu üzere halifelik dönemi başlar.”

     Böylece Rasülullah (SAV) Efendimiz kendi ümmetinin hayatını, idare edilme tarzını beş ayrı dönem olarak belirlemiş ve İslâmiyet nasıl peygam­berliğin nuranî havası içinde ortaya çıkıp etrafı aydınlattıysa, beşinci dö­neminde de yine öyle olacak ve o zaman İnsanlığın yüzü gülecektir.

     O halde İslâm’ın üstünlük sağlayıp diğer dinleri geri plânda bırakması, sadece Asr-ı Saadet’e ve dört halife devrine mahsus olmayıp, kıyamete kadar baki kalacak bir hüküm ifade etmektedir.

     Bu konuda şahit olarak da Allah yeter, O’nun kitabı olan Kur’ân da yeter.

     Nitekim Bernaba’nın (Barnabas) yazdığı İncil’de İsa (AS), İslâm’ın ebe­diyen baki ve üstün kalacağını şöyle haber vermiştir: “Ben sizin sözünü ettiğiniz Mesih (Tesellici) değilim. Zira ben Onun ayakkabısının ipini, çora­bının bağını çözmeye bile ehil sayılmam. O benden önce (nuru) yaratılmış­tır ve O, Hakk’ın sözünü getirecek, dininin sonu olmayacak, ebediyen baki kalacaktır.”

 

ASHAB-I KİRAM’IN BEŞ BÜYÜK MEZİYETİ

 

     “Muhammed, Allah’ın Peygamberidir. Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı çok çetin ve serttirler; kendi aralarında birbirlerine karşı merhametlidirler.”

     Şüphesiz bir insan için en üstün, en büyük şeref, kulluk çerçevesi içinde Allah’ın Rasülü olmaktır. Ancak bu şeref çalışmakla elde edilebilen bir meslek değil, Allah’ın kendi kulları arasından seçip beğendiğime lâyık gördüğü bir iltifattır.

     Peygamberlik zincirinin en son, fakat en büyük halkası Hz. Muhammed (SAV) bu ilâhî iltifata mazhar kılınmış; “Muhammed’ün Rasülullah” ayetiyle şereflendirilmiştir.

     Hz. Muhammed (SAV), ilâhî mesajın son tebligatçısı ve ilâhî risaletin emin davetçisi olarak yalnız Allah adına konuşmuş, O’nun namına küfürle, zulüm ve ahlâksızlıkla savaşmış ve sadece Rabbi’nin adıyla hükmetmiştir.

     Gerçek bu olunca, O (SAV)’le beraber İslâm bahçesinde yerini alan müminlerin de bütün azim ve gayretleri, güç ve imkânları, Hakk’ı tebliğe ve Allah’ın varlığına, birliğine davete yönelmeli değil midir? İlgili 29. ayetle bu gerçeğe parmak basılarak Cenâb-ı Hakk’a iman doğrultusunda vakf-ı hayat eden bahtiyar müminlerin beş önemli özelliği açıklanarak sonraki müminlere en sağlam misal ve kıstas verilmektedir:

1-) Muhammed (SAV) ile beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddet­lidirler. Çünkü küfür ve azgınlık bulutlarının kaldırılması,  iman ve irfan güneşini ortaya çıkarmakla sağlanır; inkârcı azgınların tesirleri azaltılın­ca, hak bütün parlaklığıyla alanı doldurur ve batıl silinmeye mahkûm olur.

2-) Müminler birbirlerine karşı merhametli ve şefkatlidirler.  Çünkü kişisel çıkar, menfaat ve ihtiras söz konusu değildir. İslâm'ın manevî göl­gesi altında birleşip bütünleşme vardır.

3-) Kulluğun özünü ve mayasını yansıtan “namaz”ı, derin bir zevk ve derunî istekle kılarlar. Zira müminlere göre, en büyük şeref, Allah'a kul olmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak İsrâ olayını konu edinirken: “Kulunu gece­nin bir bölümünde.”  anlatımına yer vererek “kulluğun” kendi yanındaki kıymetini belirtmiştir.

Müminler namaz ibadetiyle yalnız Allah’ın geniş lütuf ve rahmetini, bol ihsan ve inayetini arzu ederler.

4-) Bu müminlerin en belirgin alâmetlerinden biri, yüzlerindeki sec­deden oluşan izdir. Zira secde hali, Allah'a en yakın olma dönemi ve ilâhî marifetin kalpte en çok tecelli, oradan yüze aksettiği anlardır.

5-) Tevrat ve İncil’de onların misalleri, belirtilen ölçü ve anlamda haber verilmiştir.    

     Böylece indirilen her kitap kendisinden sonra, indirile­cek kitapları müjdelemiş ve gönderilecek peygamberlerden kısmen haber vermiştir. Bir sonra indirilen kitap ta kendisinden önceki kitapları tasdik etmiş ve onların kadrini yüceltmiştir.

     Tevrat ile İncil’in Allah’tan indirilen ilk nüshası zayi' edildiğinden, son­radan tertiplenen her iki kitapta da birtakım yanlışlar meydana gelmiş ve insan sözüyle Allah sözü birbirine karıştırılmıştır. Böyle olmasına rağmen, yine de ilgili ayetle bildirilen hususların izlerine onlarda rastlamak müm­kündür. Meselâ Tevrat'ın Tesniye bölümünün 18/15; İşaya bölümünün 42/5 belgesinde Hz. Muhammed (SAV)’in bazı vasıfları ve geleceği yarı kapalı bir anlatımla yazılıdır. İncil’de ise, Yuhanna: 16/7–14, Markos: 1–15, Mat­ta: 21/40 belgelerinde Hz. Muhammed (SAV)’in geleceği haber verilmekte, an­cak isminden sarih olarak söz edilmemektedir.

Bernaba (Barnabas) İncil’inde ise, yirmiye yakın yerinde Hz. Muhammed (SAV)’den ve Onun birtakım özelliklerinden, ashabının bazı vasıfla­rından söz edilmektedir. 1958 yılında Dr. Halil Saade tarafından tercüme edilip aynı yılda Mısır'da Arapça bastırılıp neşredilen nüshasında, bu ko­nuyla ilgili yaptığımız tespitlerin yerlerini aşağıya yazmakta fayda görmekteyiz:

     Bernaba (Barnabas) İncil’i: 39/14, 42/13, 44/19, 54/1–11, 55/20–24, 82/16, 96/3–7, 96/11–15, 97/4–14, 136/18–21, 137/3–8, 191/8, 220/17–20, 208/17.

     Ayrıca Markos İncil’inde “ALLAH’IN MELEKÛTU” ndan söz edilirken, Hz. Muhammed (SAV)’in yeryüzüne attığı küçücük gibi sanılan “TEVHÎD TOHUMU” nun nasıl gelişip büyüyeceği temsili olarak anlatılmakta ve “MELEKÛT” tan maksadın, Allah’ın yeryüzünde kendi adına konuşup hükmedecek, me­leklerle desteklenecek peygamber olduğu dolaylı şekilde belirtilmektedir:

     “Ve dedi: Allah'ın melekûtunu nasıl benzetelim? Yahut onu ne me­selle önünüze koyalım? Hardal tanesi gibidir ki, toprağa ekilirken her ne kadar yer üzerinde olan bütün tohumlardan en küçüğü ise de, ekildikten sonra büyür ve bütün sebzelerden daha büyük olur, küçük dallar salar; şöyle ki, göğün kuşları onun gölgesi altına yerleşebilirler.”

 

AYDINLATICI BİR TEMSİL

 

     “İncil’deki (misalleri) ise, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, derken ka­lınlaşmış da sapı üzerinde doğrulmuş, (öyle ki) ziraatçının hayranlığını çe­ken bir ekin gibidir.”

     Fütuhatçı, diğer bir anlatımla “FATİH MÜMİNLER” i yetiştirme yol ve yön­temi; usul ve metodu işlenirken dikkat çekici bir misal verilmekte ve öy­lece nefis bir benzetme yapılmaktadır. ŞÖYLE Kİ:

     Atılan iman ve irfan tohumunun filizlenmesi, İslâm’ın ciddi anlamda sistemli ve duyarlı bir eğitim ve öğretimle kalplere, işlenmesinin gereğine işarettir.

     Filizin kalınlaşıp kendi sakı üzerinde doğrulması, eğitilip öğretilen gene neslin olgunlaşıp bütün benlik ve enerjisiyle davaya sarılmasına işarettir. Öyle ki ne madde, ne makam, ne ölüm, ne de açlık endişesi onları yolun­dan alıkoyabilir.

     Sonra da böyle bir iman ve irfan ordusunun arz edeceği satvet ve ih­tişam, bakanların hayranlığını çeker; inkârcı sapıkların ise kin ve öfkesini artırır.

     Bütün bu kademeli eğitim ve öğretimin en önemli yanlarından biri de, azıp sapıtan din düşmanlarını korkutmaya, caydırıcı bir güç ortaya koy­maya yönelik bulunmasıdır.

     İşte Hz, Muhammed (SAV) Efendimiz ile beraber olan ve Onun mek­tebinde eğitilip yetiştirilen müminler böylesine düzenli, disiplinli, azimli, kararlı ve güçlü idiler."

     Şüphesiz bütün bu güzel vasıfların iki temel kaynağı vardır:

A-)  ALLAH’A DOSDOĞRU İMAN

B-)  SALİH AMELLER

     Ayette gecen “MİNHÜM” zamiriyle, “VELLEZÎNE MAAHÜM” ile özellikleri açıklanan cemaatten sonra kıyamete kadar, Hz. Muhammed (SAV) ’in sünnetiyle doğru yolu seçenler kastedilmektedir. Böylece Kur’ân hem ilâhî mağfireti, hem de büyük ecri bütün müminlere teşmil ederek ilâhî rahmet ve inayetin bütün mücahit müminleri kapsadığını haber vermektedir.

    

KAYNAK : İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ     CELAL YILDIRIM

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam867
Toplam Ziyaret4707158
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI