• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Herkes Yaptığından Sorumludur

HERKES YAPTIĞINDAN SORUMLUDUR

  

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَامَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ:

 

     “Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandığı kendile­rinin, sizin kazandıklarınız da sizin. Ve siz onların yaptıkların­dan sorumlu tutulmanınız.”

(BAKARA SURESİ – 134. AYET)

 

     Bu ayet-i kerime aynı surede iki defa tekrar edilmektedir. Bi­rincisi, geçmiş peygamberlerin çoğunun kendi soylarından; di­ğeri, ise bazı peygamberlerin Hıristiyan veya Yahudi dininden olduğunu söyleyerek iftihar edenlere cevap olarak nazil ol­muş; sadece soy-sop üstünlü­ğünün ve atalarına alt din ve faziletin İnsanı kurtaramayacağını, herkesin kendi yaptığından sorumlu olduğunu beyan etmiş­tir.

     Ayet-i kerimenin atalarımızın iyi olmayan hallerini körü körüne taklit etmeyi yasakladığını kaydeden Alûsi, bu ayetin manasını tam ederken şöyle söy­ler:

     “O halde ondan körü körüne taklit ederek onlara bağlı kalmayın. Çünkü herkese ilim, amel, inanç, yaşayış ve ahlâkın­dan ne kazanmış ise o verile­cektir. O halde işinizde basiretli olunuz. Onların nail oldukları iyi­liğe kavuşmak için onların yap­tıklarını siz de yapınız.”

     Fahreddin Er-Râzî de ayet-i kerime ile ilgili meselelere te­mas ederken ilk nokta olarak taklidin batıl olduğunu bildirdik­ten sonra şöyle der:

     “İKİNCİ MESELE: Ayet ehli kitabın iman etmesi, Hz Muhammed (SAS)’e tâbi olması ve ona muhalefet etmemesi ge­rektiğine delalet etmektedir.

     ÜÇÜNCÜ MESELE: Ayet, Yahudilerin “Babaların iyiliği çocuk­lara da fayda verir.” sözlerinin aksine atalarına itaatinden dola­yı çocuklara sevap verilmeyece­ğine delalet eder. Bu hususta Hz. Peygamber (SAS)’den şu hadis rivayet edilmiştir:

     Efendimiz (SAV), yakınlarına şöyle seslenir­ler: “Ey Muhammed (SAV)’in halası Safiyye ve ey Muhammed (SAV)’in kızı Fatıma! Kıyamet gününde yanıma amellerinizle geliniz; nesebinizle değil. Yoksa sizi Allah ya­nında hiçbir şeyden kurtaramam. Bir kimsenin ameli geri ise ne­sebi onu ileri götüremez.”

     Allah Tealâ da ayetlerde şöyle buyur­muştur:

 

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ:

 

     “Sur üfürüldüğü zaman artık aralarında o gün soy-sopları kalmadığı gibi birbirlerinin halini de soramazlar.” (MÜMİNUN SURESİ – 101. AYET)

 

لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ مَن يَعْمَلْ سُوءاً يُجْزَ بِهِ وَلاَ يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللّهِ وَلِيّاً وَلاَ نَصِيراً:

 

     “(İş) ne sizin kuruntularınız­la, ne de ehl-i kitabın kuruntularıyla değildir. Kim bir kötülük yaparsa ona göre cezalandı­rılır ve o kendisine Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamaz.” (NİSA SURESİ – 123. AYET)

وَلاَ تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلاَّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى:

 

     “Herkesin yaptığı kötülük kendisinden baş­kasına ait değildir. Günahkâr hiçbir nefis, başkasının yükünü taşımaz.” (EN’AM SURESİ – 164. AYET)

 

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ:

 

     “De ki: Allah’a ve Peygambere itaat ediniz. Eğer yüz çevirip dönerseniz onun uhdesine düşen, ona yükletilen (tebliğ görevi) dir. Sizin üstünü­ze düşen de (itaat) dir.” (NUR SURESİ – 54. AYET)

     Dördüncü mesele: Ayet, ba­balarının kâfirliği sebebiyle ço­cukları da azâb edilir diyenlerin sözünün yersiz olduğunu da or­taya koyar. Yahudiler, babaları­nın buzağıya tapmak suretiyle küfrettiklerinden dolayı kendile­rinin ateşte azâb göreceğini söylemektedirler:

 

وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّاماً مَّعْدُودَةً:

 

     “Bize ateş sayılı günlerden başkasında dokunmayacak.”

(BAKARA SURESİ – 80. AYET)

     Ayetinde de beyan edildiği veçhile buzağıya taptıkları gün sa­yısınca (40 gün) azab görecek­lerini söylüyorlardı. Allah bu­nun batıl bir iddia olduğunu be­yan etti.”

     Demek oluyor ki, çocukların durumu iyi ise babaların kötülü­ğünün onlara bir zararı olmadığı gibi, durum aksine olursa fena evlatları, babanın fazileti, soy-sop üstünlüğü, ibadetleri ve hat­ta Peygamber oluşu bile kurtara­mayacaktır. Herkes kendi yaptı­ğının karşılığını görecektir.

     Ayeti kerime bu manalara geldiği gibi mutlak olarak zikredildiği için başka manalara da gelebilir. Geçmiş ümmetler yap­tığından sorumlu olduğuna göre onların bize zararlı olan ve hat­ta faydası dokunmayacak halle­rinden bahsetmemek gereğine de işaret edilmektedir.

     Nitekim İkinci Ömer diye anılan Ömer b. Abdülaziz halife olunca halk çok sevinmiş, kendisine tebrike gelenlerden bir grup kendisinin iyiliğinden, adaletinden ve hila­fete gelişinden memnun oldukla­rını ifade ettikten sonra halka ve Ehl-i Beyte çok zulmeden se­lefleri hakkında ne düşündüğü­nü sormuşlardı. Onların sorusu­na cevap olarak bu ayet-i keri­meyi okumakla yetinmişti.

     Böy­lece o büyük zat, hiçbir faydası olmadığı gibi üstelik pek çok zararı olacak münakaşalara gir­memeyi tercih etmişti. Gerçek­ten de halkın birliğini parçala­mamak için çok güzel bir cevap. Eski idarecilerin sevmeyenleri ve düşmanları çok olmakla bera­ber elbette onların yakınları ve sevenleri de bulunabilirdi. Soru­ya cevap verse idi beğenmediği­ni, söylemek zorunda kalacaktı. Esasen bir hadisi şerifte Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur:

     “Kendisini ilgilendirmeyen şeyle­ri terk etmesi kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.”

     Bu hadisle Hz Pey­gamber (SAV), hiçbir zararı olmasa da­hi bizi ilgilendirmeyen konuları terk etmemizi tavsiye etmekte­dir. Bu sebeple Ömer b. Abdül­aziz de geçmiş idarecilerin kötü­lüklerini sayıp dökmeğe ve mü­nakaşaların yenilenmesine lü­zum görmemiştir. Ayrıca fitneye en uzak olan kişinin daha hayırlı olduğunu bildiren:

     “Oturana göre yatan, ayakta olana göre oturan daha hayırlıdır.”

     Hadis-i şerifi ve:

     “Sa­dece zalimlere isabet etmeyecek olan fitneden sakınınız.”

     Gibi ayeti kerimelerle de fitneye yaklaşmak kesinlikle yasak edil­miştir. Ömer b. Abdülaziz'in ce­vabı, bu bakımdan da isabetli­dir

     Buna bir derviş hikâyesi ile de örnek verelim:

     “Bir derviş Ehl-i Beyt’e aşın muhabbet eden dervişlerin bulunduğu bir tekke­ye uğrar. Henüz kendilerini ve fikirlerini tanımadığı bu derviş­ler gariban dervişe Hz Ali - Muaviye ihtilafında hangisinin haklı, olduğunu sorarlar. Derviş: “Ben o kavgada yoktum. Hangisinin haklı olduğunu bilmiyorum.” di­ye cevap verir.”

     Bu cevabı ile hem kendisine kötülük yapılma­sından kurtulur; hem de onlara güzel bir ders vermiş olur. Bu ders, çok zaman önce olmuş ve çok konuşulmuş bir ihtilafın mü­nakaşasını yeniden açmanın ve yeni yeni ihtilaflara kavgalara sebep olmanın akıllıca bir iş ol­madığı gerçeğidir.

     Geçmiş insanların yaptıkla­rının sorumlusu kendileri olduğu gibi zamanımız insanları için de durum aynıdır. Bu bakımdan bir­likte yaşamak zorunda olduğu­muz insanların eksiklerini gör­sek bile görmezlikten gelmeye ve onlar hakkında fena lâkırdı etmemeğe çalışmalıyız. Ayet es­kiler hakkında gereksiz konuş­manın uygun olmadığına işaret ettiğine göre zamanımız insan­ları hakkında da konuşmanın uy­gun olmadığına evlâ bit-tarik işaret etmektedir. Çünkü insana bir şey kazandırmadığı gibi bazı zararlara girmesine sebep olur. Nitekim onu nehyeden başka emirler de vardır. Gıybetten, zan üzerine konuşmaktan ve alay etmekten... Meneden emirler bu cümledendir. Söz buraya gel­mişken Sadi-ı Şirâzi’den bir hikâye dinleyelim:

     “Nizamiye Medreselerinde vazifem vardı. Gece gündüz ders müzakere ederdim. Bir gün üsta­dıma: “Filân dostum bana haset ediyor. Ben hadis-i şerif’in manasını hakkıyla verdiğim zaman o habisin içi karmakarış oluyor.” dedim.

     Çok edip bir insan olan üs­tadım, benden bu sözü işitince kızdı: “Dostunun hasutluğu ho­şuna gitmedi. Pekâlâ! Gıybetin iyi bir şey olduğunu sana kim haber verdi? Eğer o kıskançlık cihetinden cehennem yolunu tuttu ise, sende başka bir yol­dan ona yetişeceksin.” dedi.”

     Gerçekten de bugün hemen herkes, başkalarının ayıbını sa­yıp dökmek ve geçmiş hadisele­rin münakaşasını yapmak sure­tiyle devamlı anlaşmazlık konu­ları icat etmektedir. Ülkenin şart­ları gereği belli zamanlarda rey kullanmak suretiyle ülkenin ida­resine katılmak bir vatandaşlık görevi olduğu gibi bunun dinî bir sorumluluğu da vardır. El­bette bu sorumluluğun yerine getirilmesi gerekir. Ancak siya­sî meselelerin her gün sakız ha­line getirilmesi ve her mecliste siyaset konuşulması, ciddi başka meselelerin konuşulması­nı, düşünülmesini engellemekte­dir. Bu durum diğer demokrasi ülkelerinde görülmemekte ve Batılı, sadece oy atacağı sırada meşgul olup sonra münakaşa -dedikodu yapmamaktadır. Bizim de böyle şeylerle meşgul olmak yerine kendimizi ilgilendiren di­nimiz ve dünyamız için faydalı şeyler okumayı veya konuşmayı âdet hâline getirmemiz şarttır. Netice; geçmiş ümmetler gibi bizler de kendi yaptıklarımızdan sorumlu tutulacağız. Dedelerimi­zin iyi ve faziletli olmaları, bizim iyiliğimiz olmadığı takdirde, bize bir şey kazandırmadığı gibi onla­rın fenalığının sorumluluktan da tamamen kendilerine aittir. O halde bizler eski hadiselerin münakaşalarını yenilersek, hak­lı-haksız tartışmasına girersek, yeni bir takım kavgalara, anlaş­mazlıklara yol açmış oluruz. Bu sebeple “Herkesin hayırdan ka­zandığı kendine ait, yaptığı fe­nalığın cezasını da kendisi çeke­cektir.” Deyip, bize faydalı olan konularla meşgul olmaya çalış­malıyız. Aksi halde başımıza birtakım gaileler açmakla kal­mayız; dinimizin açık emirlerine aykırı hareket ettiğimizden do­layı sorumlu da oluruz.

 

     Ayrıca günümüz insanlarının hatalarını araştırmaktan da sa­kınmalıyız. Gördüklerimizi ört­meğe çalışmalı ve imkân olursa usulüne uygun olarak tashihi ci­hetine gitmeliyiz. Buna riayet etmezsek aradan sevgi ve saygı kalkar, bunun yerini anlaşmazlık­lar alır.

     O halde fert ve cemiyet ola­rak rahat etmenin yollarından birini gösteren bu ayetin gös­terdiği yolda yürüyelim, iyilikle­rimizi çoğaltmağa, fenalıklardan uzaklaşmağa bakalım. Başkaları­nın fenalıklarını sayıp dökmek­ten vazgeçelim.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam406
Toplam Ziyaret4706697
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI