• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Kötülük Yapan Cezasını, İyilik Yapan Mükafatını Görür

KÖTÜ İŞ YAPAN CEZASINI, İYİ İŞ YAPAN MÜKÂFATINI GÖRÜR

 

لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ مَن يَعْمَلْ سُوءاً يُجْزَ بِهِ وَلاَ يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللّهِ وَلِيّاً وَلاَ نَصِيراً:وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَـئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيراً:

   123-) “(Ey müminler! Allah’ın mükâfatı) ne sizin kuruntunuza ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır ve Allah’tan başka kendisini o azaptan kurtaracak dost da yardımcı da bulamaz.”

     124-) “Erkek veya kadın kim mümin olarak iyi işlerden yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğramazlar.”   (NİSA SURESİ – 123/124. AYETLER)

 

     Kuşkusuz Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi, onu başıboş da bırakmamıştır. Onu ibadetle yükümlü kılmış, hayatı ve ölümü ile imtihana tabi tutmuştur. İnsanın bu imtihanında başarılı olabilmesi, yaratılış gayesi olan kulluk görevini yapabilmesi, ilâhî azaptan kurtulup cennet nimetlerine nail olabilmesi; “iman” edip “Salih ameller” işleyebilmesine; “inkâr”,“isyan” ve “kötü işlerden” sakınabilmesine bağlıdır. Kur’an’da ısrarla iman edip iyi işler yapılması, inkâr, isyan ve kötü işlerden sakınılması emredilmekte, iman eden ve iyi işler yapan kimselere mükâfat, inkâr edip isyan eden ve kötü işler yapanlara ise ceza olduğu bildirilmektedir.

     Her insanın dünya veya âhirete yönelik beklentileri vardır; bu beklentilerine kavuşabilmesi dilek ve temennilerle değil, kişinin bu uğurda çalışıp çabalaması, sebeplere yapışıp üzerine düşenleri yapmasına bağlıdır. Çünkü hiçbir nimete çalışmadan sahip olmak mümkün değildir. Öte yandan, inkâr ve isyan eden, kötü iş yapan, suç ve günah fiilleri işleyen kimsenin yaptıkları yanına kâr kalmaz; bu kimse dünya veya âhirette cezasını görür. Bu yazımızda işte bu gerçeği ifade eden; “(Ey müminler! Allah’ın mükâfatı) ne sizin kuruntunuza ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır ve Allah’tan başka kendisini o azaptan kurtaracak dost da yardımcı da bulamaz. Erkek veya kadın kim mümin olarak iyi işlerden yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğramazlar.” anlamındaki, Nisa Suresi’nin 123 ve 124. ayetlerini tahlil etmeye çalışacağız.

 

AYETLERİN ANLAM VE YORUMLARI

 

     Ayetler; iyi ve güzel şeylerin, Allah’ın sevap ve rızasının, cennet ve nimetlerinin söz ve kuruntu, dilek ve temenni ile değil, iman edip erdemli ve yararlı işler yapmakla elde edilebileceğini; buna mukabil Allah’a ortak koşarak veya ayetlerini yalanlayarak veya münafıklık yaparak inkâra saplanan, Allah ve Peygamberi (SAV)’in razı olmadığı, yasak ve haram kıldığı kötü işleri yapan kimselerin bu kötü işleri sebebiyle cezalandırılacağını; âhirette kâfirleri ilâhî cezaya karşı savunacak, onlara yardım edecek ve dost olacak hiç kimsenin bulunmayacağını müminlerin ise zerre kadar haksızlığa uğratılmayacaklarını, iyi amellerinin karşılığını eksiksiz olarak alacaklarını ifade etmekte; böylece insanları inkâr ve isyandan sakındırıp iman ve Salih amellere teşvik etmektedir.

 

AYETLERİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER

 

     Ayetler, beş hükmü içermektedir:

1-) Allah’ın rızası, cennet ve nimetleri kuruntu, dilek ve temennilerle elde edilemez.

     Bu hükmü ayetin, “(Ey müminler! Allah’ın mükâfatı) ne sizin kuruntunuza ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir.” cümlesi ifade etmektedir. Ayet, “biz cennete gireriz.” demekle cennete girilemeyeceğini, cennetin sözle elde edilemeyeceğini, cehenneme götüren amelleri işleyip cennete girmeyi ummanın beyhude bir kuruntu olduğunu ortaya koymaktadır. Ayetin nüzul sebebi de bu yöndedir. Müfessirler,123. ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak üç farklı rivayet zikretmişlerdir:

a) Ayet, Hz. Muhammed (SAV)’e muhalefet eden Hıristiyan ve Yahudiler hakkında inmiştir.

b) Ayet, Mekkeli müşriklerin, “biz öldükten sonra diriltilecek ve azap görecek değiliz.” demeleri üzerine inmiştir.

c) Ayet, bazı Müslümanlar ile Yahudi ve Hıristiyanların dinleri, peygamber ve kitapları konusunda birbirlerine karşı övünmeleri üzerine inmiştir.

     Şöyle ki: Yahudi ve Hıristiyanlar Müslümanlara: “Biz sizden daha üstün ve daha doğru yoldayız; çünkü peygamberimiz sizin peygamberinizden, kitabımız sizin kitabınızdan, dinimiz sizin dininizden daha öncedir. Bu sebeple biz Allah’a sizden daha yakın ve daha evlayız ve sizden daha hayırlıyız. Biz İbrahim Peygamberin dini üzereyiz.” demişlerdir. Ayrıca Yahudiler: “kitabımız sizin kitabınızdan daha hayırlıdır, peygamberimiz de sizin peygamberinizden daha üstündür. Çünkü Allah, bizim peygamberimizle konuşmuştur. Dinimiz de dinlerin en hayırlısıdır. Biz Allah’ın sevgilileriyiz, bu sebeple cennete sadece bizler gireceğiz.”; Hıristiyanlar ise: “Bizim kitabımız ve peygamberimiz kitapların ve peygamberlerin en sonuncusudur; dinimiz de dinlerin en hayırlısıdır.” demişlerdir. Buna karşılık Müslümanlar: “Biz daha üstünüz, biz Allah’a sizden daha yakın ve daha evlayız. Çünkü bizim Peygamberimiz (SAV), peygamberlerin seyyidi ve sonuncusudur; kitabımız da kitapların sonuncusudur ve kendisinden önceki kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Biz, sizin kitabınıza iman etmekle emrolunduk, siz ise hem bizim kitabımıza iman etmekle hem de hükümlerini uygulamakla emrolundunuz. Bundan ötürü biz daha hayırlıyız ve cennete sadece Müslüman olanlar girecektir. Çünkü Allah katında Hak din sadece İslâm’dır ve İslâm, dinlerin en hayırlısıdır.” demişlerdir. Bunun üzerine 123. ayet inmiştir. Bu ayet inince Yahudi ve Hıristiyanların Müslümanlara: “Sizlerle biz eşitiz.” demeleri üzerine de 124. ayet inmiştir.

     Yüce Allah, 123. ayet ile cennete kuruntu ile girilemeyeceğini, beyan ederek onların yanlış inançlarını tashih etmiş, 124. ayet ile de cennete ancak iman edip sâlih ameller işlemekle girilebileceğini bildirmiştir.

2-) Kötü bir iş yapan cezasını çeker.

     Bu hükmü, ayetin “Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır.” cümlesi ifade etmektedir.

     “Kötü amel” kavramına ayetleri yalanlamak, inkâr etmek, beğenmemek, Allah’a ortak koşmak ve iki yüzlülük yapmak (münafıklık) dâhil olduğu gibi içki, kumar, zina, hırsızlık, yalan iftira gibi haram fiilleri işlemek de dâhildir. Kur’an’da, başta:

 

وَالَّذِينَ كَفَرواْوَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:

 

      “İnkâr edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar işte bunlar cehennem halkıdır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” (BAKARA SURESİ – 39. AYET)

     Ayeti kerimesi olmak üzere, pek çok ayette kâfirlerin cehennemle cezalandırılacağı bildirilmektedir. Ayrıca Kur’ân’da iman ettiği halde Allah ve Peygamberine isyan eden, kötü fiilleri işleyen kimselerin de cezalandırılacağına dair ayetler de vardır. Mesela, namaz kılmayanların, zekâtını vermeyenlerin, intihar edenlerin, cana kıyanların, zina edenlerin, faiz alıp verenlerin cezalandırılacakları bildirilmektedir.

     Kâfir küfrüne, mümin günahına, ölmeden önce tövbe eder ve iman edip sâlih ameller işlerse, Allah’ın affına mahzar olur. Kâfir tövbe etmeden ölürse, ebedî cehennemlik olur. Allah, Kur’ân’da; kâfir, müşrik ve münafıklar ile hayatta iyi ve kötü iş yapabilme imkânı kalmamış kimselerin son nefesindeki tövbelerini de kabul etmeyeceğini bildirmektedir:

 

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌأُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

 

     “Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelince, ‘Ben şimdi tövbe ettim’, diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tövbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır.”   (NİSA SURESİ – 18. AYET)

     Mümin, günahlarına tövbe etmeden ölürse hali Allah’a kalır. Allah dilerse onu affeder, dilerse günahı sebebiyle cezalandırır. Ahirette çetin azap da, Allah’ın mağfiret ve rızası da vardır.

     Sahabeden Ubâde b. Sâmit (RA): Peygamber (SAV), çevresinde bir grup sahabenin bulunduğu bir mecliste: “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kimseye zina suçu isnat etmemek, ma’ruf olan şeylerde isyan etmemek üzere bana söz veriniz (biat ediniz);sizden kim sözünü yerine getirirse mükâfatı Allah’a aittir. Kim de verdiği sözden bir şeyi yapamaz ve bu yüzden dünyada cezalandırılırsa, u ceza onun günahına kefaret olur. Kim bu günahlardan birini yapar sonra Allah onu gizler (dünyada cezalandırmazsa) işi Allah’a kalır, Allah dilerse onu bağışlar dilerse cezalandırır.” buyurdu. Biz de peygamber ile bu şekilde sözleştik (biat ettik).” demiştir.

     İnsanların âhirette görecekleri ceza ve mükâfat amellerine bağlı olduğu gibi, dünyadaki nimet ve musibetleri, başarı ve hezimetleri de amellerine bağlıdır.

     “Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır.” ayeti inince Hz. Ebû Bekir (RA): “Ey Allah’ın Resulü! Yaptığımız her kötü iş ile cezalandırılacak isek halimizi perişan olur.” demiş; bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Evet, herkes dünyada kötü amelinden dolayı cesedine eziyet veren bir musibetle cezalandırılır.” buyurmuştur.

     Diğer bir rivayete göre Ebû Bekir (RA):

     “Ey Allah’ın Resulü! “Allah’ın mükâfatı ne sizin kuruntunuza ne kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır.” ayeti olduktan sonra nasıl kurtuluşa ereriz? Yaptığımız her kötü amel ile cezalandırılacak mıyız?” diye sormuş, Peygamberimiz de (SAV):“Allah seni bağışlasın ya Ebâ Bekir! Sen hiç hasta olmadın mı? Hiç üzülmedin mi? Sana hiç şiddetli darlık dokunmadı mı?” buyurmuş; Hz. Ebu Bekir’in (RA): “Evet ey Allah’ın Resulü!” demesi üzerine de: “İşte bu hastalanma, üzülme, şiddetli darlığa düşme cezalandığın şeylerdir.” buyurmuştur.

 

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَاكَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ:

 

     “Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. Allah yine de çoğunu affeder.” (ŞURA SURESİ – 30. AYET)

     “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde fesat (bozulma) ortaya çıkmıştır. Doğru yola ve iyi işlere dönmelerini fırsat vermek için Allah, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattırır.” ayetleri de bu gerçeği ifade etmektedir.

     Müslüman’ın işlediği hatalar yüzünden musibete maruz kalması ve bu musibetin de günahının affına vesile olduğu gerçeği şu hadislerde de ifade edilmektedir:

     “Müslüman’a fenalık, hastalık, keder hüzün, eza, can sıkıntısı arız olmaz, hatta vücuduna bir diken batmaz ki, Allah bu musibetler sebebiyle onun hatalarını ve günahlarını bağışlamış olmasın.”

      “Müslüman’a bir diken hatta ondan daha küçük bir şey isabet etmez ki, bu yüzden Allah onun (manevî) mertebesini bir derece yükseltmiş ve bir günahını silmiş olmasın.”

     İşlediği kötü bir iş sebebiyle dünyada cezaya / musibetlere maruz kalan Müslüman, günahından kurtulmuş olur, artık âhirette aynı günahtan dolayı bir daha cezalandırılmaz.

     Mümin büyük günahlardan sakındığı takdirde, Allah onun küçük günahlarını affedeceğini bildirmiştir:

 

إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْعَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً:

 

   “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”  (NİSA SURESİ – 31. AYET)

     Ancak kâfir için böyle bir va’d yoktur. Asıl cezalandırılacakları yer cehennem olmakla birlikte Allah, kâfirlere dünyada da ceza verebilir

 3-) Günahı sebebiyle bir kimseyi cezalandırmak isterse, Allah’ın cezalandırmasından onu kurtarabilecek hiçbir dost ve yardımcı bulunmaz.

     Bu hükmü, ayetin “Allah’tan başka kendisini o azaptan kurtaracak dost da yardımcı da bulamaz.” cümlesi ifade etmektedir:

 

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ:

 

     “Allah, iman edenlerin velisidir…” (BAKARA SURESİ – 257.  AYET)

 

وَاللّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ وَكَفَى بِاللّهِ وَلِيّاً وَكَفَى بِاللّهِ نَصِيراً:

 

     “Dost olarak Allah (size) yeter, yardımcı olarak da Allah size yeter.” (NİSA SURESİ – 45. AYET)

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَاوَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ:

 

     “Biz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin çağırılıp dinlendiği (kıyamet) gününde elbette yardım ederiz.” (MÜMİN SURESİ – 51. AYET)

     Mealindeki ayetler başta olmak üzere pek çok ayette, Allah’ın, müminlerin dostu ve yardımcısı olduğu ifade edilmektedir. “Allah, müminlerin dostu ve yardımcısı” demek; Allah onları sever, amellerinin karşılığını tam verir, kötülüklerden korur, onlara yardım eder, iman üzere sabit kılar, onlardan razı ve hoşnut olur demektir.”

 

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ:الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ:لَهُمُ الْبُشْرَىفِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ:

 

     “(Ey insanlar!) Biliniz ki Allah’ın velilerine korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. O dostlar ki iman ettiler ve (Allah’a karşı gelmekten, günahlardan) sakındılar. Onlar için dünya ve ahirette müjde vardır. Allah’ın kelimeleri değişmez. İşte bu, büyük kurtuluştur.” ayeti bunun delilidir (YUNUS SURESİ - 62/64. AYETLER)

     Allah, inkâr edenlere dünyada çalışmalarının karşılığını verir, ancak bunların âhirette artık nasipleri yoktur. Çünkü imanları olmadığı için iyi de olsa amelleri boşa gitmiştir:

 

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً:الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً:أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْناً:ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُواً:

 

      “(Ey Peygamberim!) De ki: ‘İşleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi? Onlar iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatında yaptıkları amelleri boşa giden; Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden bu yüzden amelleri boşa çıkan ve kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. İşte böyle inkâr etmeleri, ayetlerimi ve peygamberlerimi alay konusu yapmaları sebebiyle onların cezası cehennemdir.” (KEHF SURESİ - 103/106. AYETLER); ayetleri ve benzeri birçok ayet bu gerçeği dile getirmektedir.

     Ahirette dost, dostun halini sormadığı gibi kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Hatta suçlu insan o günün azabından kurtulabilmek için çocuklarını, eşini, kardeşlerini, kabilesini yeryüzünde bulunan her şeyi fidye olarak vermek ister, ancak kâfir yeryüzü dolusu altın verse bile kabul edilmez. Zalimler azabı görünce pişman olurlar, yerle bir olmak isterler, keşke dünyaya döndürülme imkânı olsa bir daha ayetleri yalanlamayız, müminlerden oluruz, sâlih ameller işleriz derler, keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydık, keşke Allah’a ve Peygambere itaat etseydik diye temennide bulunurlar ama bunların hiçbirinin faydası olmaz; cehennemden çıkmak istedikçe oraya iade edilirler ve kendilerine bu gün ile kavuşacağınızı unutmanız, cehennem ateşini yalanlamanız sebebiyle ve dünyada yaptıklarınızın karşılığı olarak ebedî azabı tadın denir. Cehennem bekçilerine, “Rabbiniz bir gün azabı bizden hafifletsin” diye yalvarırlar, ama yalvarmaları boşunadır, mazeretleri kabul edilmez, derileri yandıkça azabı tadıp dursunlar diye yeniden yaratılır. Onları ilahî azaptan kimse kurtaramaz.

     Kâfirlerin âhirette dostları olmadığı gibi şefaatçileri de yoktur. Allah’ın şefaat etmesine izin verdiği kimseler, kâfirlere değil, sadece müminlere şefaat ederler. Zaten şefaat tümüyle Allah’a aittir.

     İşte “Allah’tan başka kendisini o azaptan kurtaracak dost da yardımcı da yoktur.” cümlesi bunları ifade etmektedir.

4-) İman edip iyi işler yapanlar cennete gireceklerdir.

     Bu hükmü, ayetin “Mümin olarak erkek veya kadın her kim de iyi işlerden yaparsa, işte onlar cennete gireceklerdir.” cümlesi ifade etmektedir.

     Bu ayet, bir insanın cennete girebilmesi için gerekli olan şartları içermektedir: Bunlar; iman ve sâlih amellerdir. Kur’an’da pek çok ayette cennet halkının ayırıcı nitelikleri olarak iman edip sâlih ameller işlemek zikredilmiştir:

 

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:

 

     “Îmân edip sâlih ameller işleyenler işte onlar cennet halkıdır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” (BAKARA SURESİ – 82. AYET);

 

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ:

 

     “Şüphesiz Allah iman edip sâlih ameller işleyenleri zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır.” (HACC SURESİ – 14. AYET);

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ:

 

      “İman edip sâlih ameller işleyenleri mutlaka sâlihler arasına dâhil edeceğiz.” (ANKEBUT SURESİ – 9.AYET);

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ:

 

     “İman edip sâlih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz; onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.” (ANKEBUT SURESİ – 7. AYET) mealindeki ayetlerle benzeri birçok ayet; cennete girebilmek için, imanla birlikte sâlih amellerin işlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

     Bir amelden yani bilerek yapılan bir işten sevap elde edebilmek için, bu amelin sâlih yani iyi, yararlı ve İslâm’a uygun olması ve ihlâsla yapılması gerekir. Çünkü iman olmadan amellerin değeri yoktur ve bu ameller boşa gider:

 

وَمَن يَكْفُرْبِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ:

 

     “Kim imanı inkâr ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O, ahirette de kaybedenlerdendir.”  (MAİDE SURESİ – 5. AYET)

     Amelin kabulünde sadece iman da kâfi değildir; ihlâsın da bulunması gerekir. Çünkü ihlâs ile işlenmeyen amel kabul olmaz. Sadece amelin değil imanın da kabul olması için ihlâs şarttır. İhlâs yani samimiyet bulunmayan iman geçersizdir. Zira iman, kalbin sâlih amelidir. “Amelin hangisi daha faziletlidir?” sorusuna Peygamberimiz (SAV): “Allah’a ve Resulü’ne iman etmektir.” cevabını vermiştir.

     Sâlih amel, îmânın aslı için şart değilse de kemali için şarttır. Bu sebeple mümin sadece iman etmekle yetinmemeli, imanın gereği olan sâlih amelleri işlemelidir.

 

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّلَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ:

 

     “Her birinin yaptıkları amellerine göre dereceleri vardır.” (EN’AM SURESİ – 32. AYET)

      Ayeti ve Kur’an’da imanla birlikte ısrarla sâlih amellerin zikredilmesi göz önünde bulundurulduğunda, hem müminin Allah katındaki manevî derecesinin yükselmesi hem de sosyal, kültürel, bilimsel, teknik ve ekonomik yönden yükselmesi, Müslüman toplumun diğer toplumlar arasında öne çıkabilmesi, dünya nimetlerinden en iyi bir şekilde yararlanabilmesi, müreffeh, zengin ve huzurlu olabilmesi için sâlih amelleri işlemesi gerekir. Ayeti iniş sebebiyle birlikte düşündüğümüz zaman; dünya ve âhiret nimetlerinin iman edip yararlı işler yapılarak elde edilebileceği, dilek ve temenni, kuruntu ve övünme ile bunun mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. İmansız olduğu halde güzel iş yapanlar, yaptıklarının karşılığını dünyada görürlerse de âhirette nasipleri yoktur. Bu sebeple Allah, mümin olarak iyi işler yapılmasını istemektedir. İyi işler yapanların cinsiyetleri, kadın veya erkek olmaları, ırk, renk ve dilleri bu bağlamda fark etmemektedir. Çünkü Allah, kişilerin cinsiyet, ırk, renk ve dillerine değil, iman ve iyi işlerine itibar etmektedir. Ayetteki “erkek veya kadından” ifadesi bunu ortaya koymaktadır.

5-) Allah, insanlara zerre kadar haksızlık etmez.

     Allah mümin olsun kâfir olsun hiç kimsenin emeğini zayi etmez. Dünya nimetleri için çalışana çalıştığının karşılığını eksiksiz verir. Bu, O’nun merhametli ve âdil olmasının sonucudur. Dünya ve âhiret nimetleri için çalışana çalışmasının karşılığı hem dünyada hem âhirette eksiksiz olarak verilir:

 

مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُوماً مَّدْحُوراً:وَمَنْ أَرَادَالآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُوراً:كُلاًّ نُّمِدُّ هَـؤُلاء وَهَـؤُلاء مِنْ عَطَاءرَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاء رَبِّكَ مَحْظُوراً:

 

     “Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O cehenneme kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. Kim de mümin olarak âhireti ister ve onun için çalışırsa, işte bunların çalışmasının da karşılığı verilir. Rabbinin lütfundan her birine, onlara da bunlara da veririz. Rabbinin lütuf (kimseye) yasaklanmış değildir.” (İSRA SURESİ - 18/20. AYETLER)

 

مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ:

 

      “Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur.” (ŞURA SURESİ – 20. AYET); ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.

 

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ:

 

      “İnkâr edenler ateşe atıldıkları gün (onlara şöyle denir); dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve itaatten çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” (AHKAF SURESİ – 20. AYET) ayetinde ifade edildiği gibi kâfir insan, sadece dünya nimetlerini istediği ve çalışmasının da karşılığını dünyada aldığı için, âhiret nimetlerinden onun bir nasibi olmaz.  

 

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ:

 

     “Herkesin ameline göre derecesi vardır. Bu, Allah’ın onlara amellerinin karşılığını tastamam vermesi içindir. Onlar asla zulmedilmezler.” (AHKAF SURESİ – 19. AYET) ayetinde ifade edildiği gibi mümine, küçük büyük yaptığı bütün iyi amellerinin karşılığı eksiksiz olarak verilir, onun hiçbir ameli zayi edilmez, mükâfatsız bırakılmaz:

 

فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ:

 

      “Kim mümin olarak sâlih bir amel işlerse, çalışması asla zayi edilmez. Şüphesiz biz onu yazdırmaktayız.” (ENBİYA SURESİ – 94. AYET);

 

يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِن تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ فَتَكُن فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ:

 

     “... Şüphesiz, yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” (LOKMAN SURESİ – 16. AYET) ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir. Allah zalim değildir, herkesin hakkını verir hatta fazlasını da lütfeder:

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْراً عَظِيماً:

 

      “Şüphesiz Allah, (kimseye) zerre kadar zulmetmez; (yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir mükâfat verir.” (NİSA SURESİ – 40. AYET) ayeti bu gerçeğin beyanıdır.

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

     Maddî veya manevî hiçbir nimeti çalışıp çabalamadan, sadece dilek, temenni ve kuruntularla elde etmek mümkün değildir. Dünyada Allah, mümin olsun kâfir olsun, itaatkâr olsun isyankâr olsun hiç kimsenin emeğini zayi etmez, çalışmasının karşılığını verir. Bu sebeple dünya nimetlerinden yararlanmak isteyen çalışmak, sebeplere yapışmak, iyi işler yapmak ve üretmek zorundadır. Bilim, teknik, ekonomi, yönetim, eğitim, sağlık, güvenlik ve benzeri her alanda ilerlemek, güven ve huzura ermek düzenli ve kurallara uygun çalışmaya bağlıdır; aksi davranış, nimetlerden mahrum olmak demektir.

     Dünya nimetlerinde olduğu gibi âhiret nimetlerini elde etmek için de bilinçli davranmak, iman edip iyi işler yapmak zorunluluğu vardır. Hasan Basri’nin dediği gibi iman, sadece dilek ve temennilerle değil, kalpte karar kıldığı ve güzel amellerle dışa yansıdığı zaman değer kazanır. İnsanı Allah’a yaklaştıracak olan da iman ve erdemli işlerdir.

     İman edip iyi işler yapanlar dünya ve âhirette ilâhî mükâfata nail oldukları gibi, inkâr edip isyan eden ve kötü işler yapanlar da dünya veya âhirette cezalandırılırlar. Herkes amelinin karşılığını görür, kimseye zulmedilmez; iyi veya kötü herkes âhirette yaptığını hazır bulur. Dünyadan imansız olarak gidenler, âhirette kendilerini ilâhî azaptan kurtaracak ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirler.

     Bir ayet mealiyle konumuzu bitirelim:

 

فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ:

    

“Çalışanların mükâfatı ne güzeldir.” (ZÜMER SURESİ – 74. AYET)

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam836
Toplam Ziyaret4707127
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI