• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Müminin Din Kardeşine Karşı Sorumluluğu

MÜ’MİNLERİN DİN KARDEŞLERİNE KARŞI MÜKELLEFİYETLERİ

  

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِوَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ:

 

     “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.”  (TEVBE SURESİ – 71. AYET)

 

     Din Allah’ın koyduğu ilahi bir kanundur. Akl-ı selim sahiplerini kendi irade ve istekleriyle neticesi hayır olan şeylere sevk eder. Allah’ın insanlığa lütfettiği bu dini kabul eden, inançlarını kalbine, vazifelerini benliğine yerleştirmiş olan kimselere Mümin ve Müslüman denir. Aynı itikadı benimseyen hak yolunun yolcularına DİN KARDEŞİ adı verilir.

     Hilkatte bir eş, hakikatte kardeş olarak yaratılan insanlar, aynı anne-babanın çocukları bulunuyorlarsa nesep kardeşi; İslam dininin esaslarını kabul ve iman etmiş bulunan kimseler de Din Kardeşi adını almaktadır. Nesep ve sütkardeşleri arasında maddi ve hukuki sahada, din kardeşleri arasında ise manevi ve ahlaki alanda bir takım sorumluluklar bulunmaktadır.

     Din kardeşliği, İslam güneşinin etrafında haleleşen ve bu yüce dinin inanç, vazife ve ahlak esaslarını kabul eden insanların birbirlerine karşı olan sevgisinin ve sarsılmaz bağların adıdır. Din kardeşliği, yeryüzündeki müminleri zaman, mekân ve mesafe mefhumlarını dikkate almaksızın birbirinin sevinç ve kederini paylaşması, onların huzur ve saadetini kendi huzuruna tercih etme asaletidir. Din kardeşliği, insanlara faydalı olup kendine fayda sağlamayı düşünmeyen, yaptığı hizmetin karşılığında şan ve nişan, aş ve maaş beklemeyen müminlerin birbirine bağlılık ve fedakârlığının unvanıdır.

     Bu manadaki kardeşlik, bazı yönlerde ve zamanlarda, nesep kardeşliğinden farklı; aynı inançları paylaşmayan soy kardeşliğinden üstün bulunmaktadır. Bir şahsın ölümü üzerine kardeşleri onun malına varis olurlar. Fakat bir mümin, vefat eden din kardeşinin servetine değil hizmetine sahip çıkar ve onun bıraktığı yerden İslami faaliyete devam eder.

     Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde birbirinin kardeşi olarak bildirilen ve aynı nurla boyanmış, aynı potada eriyip aynı kalıpta şekillenmiş bulunan kimseler, tek bir kalp ve beyin gibidirler. Birinin derdi hepsinin ortak ıstırabı, birinin sevinci diğerlerinin müşterek saadeti olur. Şarktaki bir Müslüman’ın başı ağrısa, garptaki Müslüman bundan müteessir olur. Garpta yaşan bir muvahhidin ilmi sahadaki bir başarısı, diğer ülkelerdeki iman sahiplerinin müşterek iftiharı haline gelir.

     İman bağlarıyla birbirine bağlanan ve tevhid inancının en üstün hale gelmesini idealleştiren insan, bir takım vazifelerle mükellef olduğunu hatırından çıkarmamalıdır. Zira faaliyetten uzak kalmış düşünceler, toprağa gömülmeyen çekirdek gibi, kök salıp yeşeremez. Mümin, din kardeşine bakarak hakikati, doğru ve güzel olan hareketi müşahede eder. Hareketlerini, din kardeşlerinin davranışlarına kıyaslayarak kemale ulaşır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Mümin, müminin aynasıdır.”

     Müminler, bir araya gelip sohbet ettiklerinde, karşı karşıya konulmuş aynalar gibi derinleşen ve genişleyen bir görünüm, engin ve rengin bir hal alırlar. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Mümin müminin kardeşidir. Hiç bir halde ona nasihati terk etmez.”

     Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Müslüman, Müslüman’ın din kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu helake teslim etmez. Kim kardeşinin bir hacetinde faydalı olursa, Allah ta onun ihtiyacını görür. Kim de bir Müslüman’ın üzüntü ve kederini giderirse, Allah ta buna karşılık ondan kıyamet gününün sıkıntılarını giderir. Kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah ta kıyamet günü onun ayıbını örter.”

     Başka bir hadis-i şerif te şöyledir:

     “Mümin, halkın malları ve canları üzerine güven duyduğu kimsedir.”

     O,halkın canını kendi canından daha aziz bilir ve onların mallarını kendi servetini korurcasına muhafaza eder. Tarihe şan veren ecdadımız, komşusunun malına zarar vermemek için beslediği hayvanları kendi tarlası içerisinde ve ayaklarından bir kazığa bağlamak suretiyle muhtemel zararı önlemek için gerekli tedbire riayet ederdi.

     İslam dinini gayet iyi anlayan ve hayatına tatbik eden dedelerimiz, komşunun namusunu koruma hususunda kendi ailesinden bir ferdin iffetini korurcasına bir gayret gösterirdi. Ecdat, komşusu aç iken tıka basa karının doyurmayı İslami izzetle bağdaştıramaz ve evinde pişen yemekle komşusunu da gözetirdi. Yaşadığı asrın esnafına karşı diğergamlık ile hareket eden mümin ecdadımız, kendisine gelen müşterinin satın almak istediği şeylerin bir kısmını verir. Diğer kısmını komşudan alması için tavsiye edip göz ve gönül tokluğunun en asil örneklerini verirdi. Çünkü onlar rehber olarak Hz Peygamber (SAV)’i örnek alıyorlardı.

     Bu noktada Hz Peygamber (SAV) bizleri şöyle uyarıyor:

     “Mümin faydalı bir kimsedir. Ona gitsen sana faydalı olur. Kendisinden akıl danışsan sana düşüncesiyle menfaat verir. Şayet onunla ortaklık yapsan sana kazançla faydalı olur. Onun her işi faydalı olmaktan ibarettir.”

     İçinde bulunduğumuz yaşayışı değil, İslami ölçülere göre olmamız gereken hali benimsemeliyiz. İçinde yaşadığımız cemiyetin telakkilerine göre değil, dinimizin değer ölçülerine kıyasla kendimizi ayarlamalıyız. Bu noktada Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Mümin, diğer bir mümin için binaların tuğlaları gibidir. Bazısı diğerini konulan harçla bağlarcasına destek olur.”

     Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:

     “Müminler bir tek adam gibidirler. Şayet başı ağrısa vücudunun her tarafı acı duyar. Gözünden şikâyet etse her tarafı bu ağrıyı hisseder.”

     Sahabe-i Kiram, din kardeşliği konusunda tıpkı gökteki yıldızlar gibidirler. Onların hareketlerine bakarak hayrı ve doğru olanı bulmak mümkün olur. Mekke’deki Müslümanlar, inanç ve ibadet hürriyetine kavuşmak için, Allah demeyi suç sayan ve Kur’an okumayı yasaklayan müşriklerin işkencelerinden kurtulmak için evini ve emlakini terk edip Medine’ye hicret etmişlerdi. Onların halini yakından takip eden Medine’li ashap, cömertliğin en aziz ve en asil örneklerini vermekte birbirleriyle yarışıyorlardı. Evlerini muhacirlerin istirahatına, mallarını din kardeşlerinin istifadesine arz etmiş ve dilediği gibi faydalanmasına izin vermişlerdi. Hz Peygamber (SAV), ashabının arasındaki bu sevgiyi daha kuvvetli hale getirmek için, muhacirlerden her birini Medine’li ashaptan biri ile kardeş yapmıştı.

     Ensar bu durumdan son derece sevinç duymuş ve her şeyini kardeşleriyle paylaşmaya başlamıştı. İki evi olan onlardan birisini, fazla meskeni bulunmayan da iki göz odasından bir gözünü kardeşinin istifadesine tahsis etmişti. Evinin etrafında geniş arsası olan, ileride ev yapmak üzere kardeşine bağışlamış, mevcut arazi ve bahçesini kendisiyle kardeşi arasında paylaştırmıştı. Bu kardeşlik sevgisi, imanla yeşermiş ve Allah Rasülü (SAV)’in ihtimamıyla kemale ermiş bir kardeşlikti ve öz kardeşinden daha ileride ve akrabalık bağlarından daha da kuvvetli bulunuyordu.

      Allah aşkıyla eriyen ve Sünnet-i Muhammediye kalıplarında şekillenen ve şahsiyet kazanan Ashab-ı Kiram’ın asgari müşterekte birleştikleri hususlardan bir tanesi de, din kardeşini kendi nefsine tercih etmesidir. Onlar, kendileri muhtaç olsalar bile, sıkıntı içinde bulunan din kardeşlerine memnun etmek isterlerdi. Zengin bir kimse, zekât vermek üzere bir fakirin kapısını tıklatsa ve ona maddi yardımda bulunmak istese, hane sahibi olan fakir, verilen yardımı hemen kabul etmez ve “Şu komşumun nüfusu benden kalabalıktır ve o buna daha fazla layıktır.” diyerek diğergamlığın en güzel örneğini verirdi. Bu zengin, tarif edilen ve tavsiye olunan fakirin evine gider, yardım maksadıyla ona parayı uzattığı zaman, yoksulluğun pençesi altında kıvranan ve son derece ihtiyaç içerisinde olan bu fakir de, bir önceki yoksul fakat gözü tok kimse gibi diğer bir komşusunun perişan halini, gelen zengin şahsa tavsif ederek bu parayı ona vermesinin daha uygun olacağını söyler ve uzatılan parayı kabul etmezdi.

     Vereceği sadakayı fakirlere kabul ettirmekte zorluk çeken zengin, zekât mükellefiyetinden kurtulabilmek için yapacağı yardımı belirli paylara böler ve her fakire bir miktar sadaka vermiş olurdu.

     Saadet asrının bu mümtaz şahsiyetleriyle ilgili olarak aktardıklarımız, hayal değil, ashabın ruhunda yeşeren din kardeşini düşünme onun ihtiyaçlarını gidermedeki fazilet duygularının pırlanta seviyesindeki örnekleridir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: “Ebu Hüreyre (RA) şöyle rivayet ediyor: “Hz Peygamber (SAV)’e bir adam geldi ve halini şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Rasülü! Bana açlık ve ihtiyaç dokunmuştur.” Hz Peygamber (SAV), ailesine haber gönderdi. O da: “Seni hak bir din İslamiyeti tebliğ ile vazifeli bir peygamber olarak gönderen Allah’a and olsun ki, yanımda sudan başka bir şey yoktur.” dedi. Hz Peygamber (SAV) bundan sonra diğer ailelerine haber gönderdi. Hepsi ilki gibi aynı cevabı verdiler. Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV): “Şu misafiri bu gece kim ağırlayacak?” buyurdu. Ensar’dan bir zat: “Ben Ey Allah’ın Rasülü!” dedi. Hemen onu evine götürdü ve hanımına: “Yanında yiyecek bir şey var mı?” dedi. Kadın: “Hayır, küçük çocuklarımın azıklarından başka bir şey yoktur.” dedi. Kocası: “O halde sen onları bir şeyle avut. Akşam yemeği isterlerse onları uyut. Konuğumuz eve girdiğinde ışığı söndür, ona biz de yemek yiyormuşuz gibi bir dirayet göster.” Dedi. Neticede sofraya oturdular. Misafir yedi; onlar aç oldukları halde yattılar. Sabah olunca ev sahibi, Hz Peygamber (SAV)’in huzuruna vardı. Hz Peygamber (SAV): “Allah, her ikinizin bu gece misafirinize yaptığınız ikram tarzınızdan hoşnut olmuştur.” buyurdu.”

     Müminle ilgili bu açıklamalar, medeni insan olmanın ayrılmaz bir lazımı ve kâmil manada mümin olmanın mühim şartıdır. Topraktan yaratılan insan, İslamî ve medenî davranışları ruhuna nakşederek Hakk’ın ve halkın katında değer ve şeref kazanır. Yalnız nefsini düşünen ve insanlara faydalı olmaktan uzaklaşan kimse hayırlı bir insan değildir.

     Allah, cümlemizi imanda kemale, din kardeşliğinde güzel bir hale erişmeye muvaffak kılsın. Rabbimiz, bizi nefs-i emarenin tesirinde bırakmasın. Ashab-ı Kiram’ın ahlakı ile en yüce edep seviyesine ulaşmaya muvaffak eylesin…

 

KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR     MEHMET EMRE

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam551
Toplam Ziyaret4706842
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI