• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Nahl Suresi 90. Ayet Tefsiri

NAHL SURESİ – 90. AYET

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

 

     ““Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı/yararlı amelleri en güzel bir şekilde    yapmayı, akrabalara yardım   etmeyi   emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü  yasaklıyor. (İşte  böyle)  öğüt alasınız  diye  Allah  size  va’zediyor.”  (NAHL SURESİ – 90. AYET)

 

     İnsanlar  toplumda; eşleri, ana- babaları, çocukları, komşuları, akrabaları, hocaları, meslektaşları ve arkadaşları ile daima sosyal  ilişkiler  içerisinde  hayatlarını sürdürürler. Farklı  karakter, duygu, düşünce  ve  mizaca  sahip  insanların, toplumda,

Üstlendikleri görevlerinin yanında uymaları gereken  birtakım  kurallar  da  vardır. Bu husus, ilkel veya medenî, fakir veya  zengin, gelişmiş  veya  gelişmemiş   bütün   toplumlar   için   söz konusudur. Varlıkları   yaratan   ve   terbiye eden  Allah  (c.c.), insanların  özel ve kamusal başka bir ifade ile aile ve  toplum  hayatlarında  güven  ve huzur içinde olmalarını istemektedir. Nitekim O, bu amacın gerçekleşmesi  için    insanlara  emirler  ve yasaklar  bildirmiştir. Yüce  Allah, Kur’an’da  bu  emir  ve  yasaklarından  üçünü  bir  ayette  birlikte  zikretmektedir. Bu ayet, bütün İslam dünyasında Cuma hutbelerinin sonunda  imam-hatiplerin  okudukları; “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı / yararlı amelleri en güzel bir şekilde    yapmayı, akrabalara yardım   etmeyi   emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü  yasaklıyor.  (İşte  böyle)  öğüt alasınız  diye  Allah  size  va’zediyor.”  anlamındaki  Nahl  suresinin 90.  ayetidir. Sohbetimizde  bu  ayeti, dil ve anlam yönüyle tahlil etmeye çalışacağız.

 

ETİMOLOJİK TAHLİL

 

     Ayette geçen “emir” kelimesi, Allah’ın  kullarından  bir  şeyin  yapılmasını   kesin   olarak   istemesi, “nehiy” kelimesi ise bir şeyin yapılmasını kesin olarak yasaklaması anlamına gelmektedir. Adl kelimesi sözlükte; söylem, eylem, davranış ve kararlarda âdil, ölçülü ve dengeli olmak, eşit davranmak, her şeyi yerli yerinde yapmak ve hakkaniyete uymak; terim olarak; ifrat ve tefrit arasında orta  yolu  takip  etmek; iman  edip salih ameller işlemek, farz görevleri yerine getirmek; hak yol üzere dosdoğru  olmak, haramlardan  ve büyük  günahlardan  sakınmak, içi, dışı, özü, sözü, işi ve davranışı bir olmak, insan  haklarına  saygılı  ve insaflı olmak, haklıya hakkını haksıza cezası vermek anlamlarına gelir. İhsan kelimesi sözlükte; 

a)  İyi, doğru, güzel ve yararlı iş yapmak

b)  Bir  şeyi  iyi  ve  güzel  yapmak

c)  “İlâ”  ve  “be”  edatlarıyla  kullanıldığında  iyilik  etmek, ikram  ve in’amda   bulunmak anlamlarına gelir.

     Kur’an’da aynı anlamda kullanılmıştır. “Akrabalara   yardım   etmeyi” diye   çevirdiğimiz   “îtâi   zî’l-kurbâ”; kan ve evlilik bağıyla oluşan yakınlara ekonomik yardımda bulunmak, iyilik yapmak, iyi davranmak ve onlarla ilişkileri kesmemek (sıla-i rahim) anlamındadır. “Her türlü edepsizlik ve çirkinliği”   diye   çevirdiğimiz   “fâhışe” kelimesi; sözlükte; çok çirkin olan söz ve eylem, aşırı kötülük ve kötü davranış demektir. Bu kelime dinî literatürde; dünya ve âhirette ceza öngörülen İslam’ın ve akl-ı selimin çirkin gördüğü evlilik dışı cinsel   ilişki, homoseksüellik, iftira, Allah’a  ortak  koşma, inkâr  etme, iki   yüzlülük/münafıklık, itaatsizlik, zulüm, kötü  ahlak, edepsizlik ve hayâsızlık gibi haram, günah ve isyan olan her türlü söz, eylem ve davranışlara denir. Bilmemek ve tanımamak anlamındaki “n-k-r” kökünden türeyen “münker” kelimesi salim aklın ve dinin çirkin gördüğü her türlü kötü ve yasak olan şey anlamındadır. Bu kelime; şirk, küfür, yalan, iftira ve cana kıyma gibi öfke ve cahillikten doğan ve İslam’ın yasak kıldığı  her  türlü  adî, düşük, rezil  ve çirkin olan şeyi ifade eder. Sınırı aşmak anlamındaki “b-ğ- y” kökünden türeyen “bağy” kelimesi ise sözlükte; ileri gitmek, azmak, zulmetmek, şımarmak, isyan etmek ve büyüklenmek demektir. “Size  va’z  ediyor”  cümlesinde geçen “va’z” kavramı, kalbini yumuşatmak için birine hayrı ve iyiliği  öğütlemek, korkutarak  şer  ve kötülüklerden  menetmek anlamındadır. “Tezekkür” öğüt almak, “le’alle” ise genelde “için” anlamında sebep bildiren edatlardandır.

AYETİN ANLAM VE YORUMU

 

     Yüce Allah’ın, yarattığı varlıklar içinde en çok değer verdiği insanın, dünya ve âhirette mutlu ve  huzurlu  olmasını  istemektedir. Bu amaçla onlara akıl, irade, sağduyu, okuma, yazma ve anlama gibi  diğer  yaratıklarda  bulunmayan birtakım   yetenekler   vermiş, bununla yetinmemiş ilk insandan itibaren peygamber ve kitaplar göndererek onlara yol göstermiştir. En son  Hz.  Muhammed  (SAV)  vasıtasıyla    gönderdiği    kutsal    kitabı Kur’an da bütün insanlar için rehberdir, kılavuzdur:

 

شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ:

 

         “Ramazan ayı ki onda Kur’an-ı Kerim, yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.”  (BAKARA SURESİ – 185. AYET)    

     Kur’an’ın amacı insanları en iyi, en güzel ve en doğruya iletmek:

 

إِنَّ هَـذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُالْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً كَبِيراً:

 

     “Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”  (İSRA SURESİ – 9. AYET)  

     Onların güven  ve  huzur  içinde  yaşamalarını sağlamaktır. Tahlil etmeye çalıştığımız   ayette   bütün   insanlara   üç emir  ve  üç  yasak  bildirilmektedir ki  bunlar, her  fert  ve  toplum  için hayatî önemi haiz evrensel ilke ve değerler olarak nitelendirilebilir. Emirler; her  türlü  söz, eylem ve kararlarda âdil olmak, yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir şekilde yapmak, insanlara  iyi  davranmak ve yakınları görüp gözetmek; Yasaklar; her türlü çirkin söz ve eylemler, haram ve günah fiiller, Allah, Peygamber (SAV) ve akl-ı selim sahibi insanların hoş görmediği zararlı, kötü ve çirkin işleri işlemek, insanlara   haksızlık   etmek, aşırılık  ve  taşkınlık  yapmak, mal, can, namus  ve  mesken  güvenliğine, çalışma, seyahat, eğitim, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olma ve benzeri davranışlardır. Yüce  Allah, bu  talimatlarıyla insanlara öğüt verdiğini bildirmekte ve bu öğütlere uyulmasını istemektedir. Aklını  kullanan  ve  toplumsal  gerçekleri  bilen  ve  gören insanlar, Allah’ın   bu   öğütlerine uyarlar, böylece hem O’nun rızasını kazanmış hem de huzur ve güvene ermiş olurlar. Toplumda huzur ve güvenin sağlanması bu ilkelerin sözde kalmayıp, hayata geçirilmesi ile mümkün olabilir.

     Abdullah    İbni    Mes’ûd (RA):

“Bu ayet, Kur’ân’da  hayır  ve  şerri  bir arada  zikreden  en  kapsamlı  ayettir.”

     Hasan Basri (RA):

     “Adalet ve ihsan  kelimeleri  Allah’a  itaat  olan bütün görevleri, fahşâ, münker ve bağy  kelimeleri ise Allah’a isyan olarak nitelendirilebilecek her şeyi içermektedir.”   demişlerdir.

 

AYETİN İÇERDİĞİ HÜKÜMLER

 

     Ayet, yedi  hüküm  içermektedir:

1-) ADİL OLMAK: “Allah, adaleti  emreder.”  cümlesi,   “âdil   olun”   anlamındadır.

     Allah şu ayetlerle adaletli olmayı emretmektedir:    

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:

 

     “Bir   topluma   olan   kininiz   sizi adaletsizliğe  itmesin.  Âdil  olun, adalet    takvaya    daha    yakındır.”  (MAİDE SURESİ – 8. AYET)   

 

وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى:

 

     “Söylediğiniz   zaman akrabanız   da   olsa   âdil   olun/doğruyu söyleyin.”  (EN’AM SURESİ – 152. AYET)  

وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:

 

     “Adil olun, şüphesiz  Allah, âdil  olanları  sever.”  (HUCURAT SURESİ – 9. AYET)   

 

فَلاَ تَتَّبِعُواْ الْهَوَى أَن تَعْدِلُواْ:

 

     “Adaleti yerine getirme konusunda nefsinize uymayın…” (NİSA SURESİ – 135. AYET)

     Peygamberimiz    (SAV) de şu hadisleriyle her alanda adaletli olmayı teşvik eder:

     “Kıyamet gününde insanların Allah’a en sevimli  ve  meclis  bakımından  en yakın   olanları   adil   yöneticilerdir.”

     “Allah, öpmeye varıncaya kadar çocuklar arasında (her konuda)   adaletli   davranmanızı sever.”

     Adalet  genel  olarak  iki  kısma ayrılır:

A-) MUTLAK ADALET: Bu adalet, akla  dayanır  ve  devamlıdır, her  zaman  güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. İnsanın  insaflı  olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde  doğru  olması, her  şeyi  yerli yerinde  yapması, dengeli  davranması, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması bu tür bir adalettir.

B-) KURALLARA DAYALI ADALET: Kötülerin  cezalandırılması, kötülüğe misli   ile   mukabele   edilmesi, haklıya  hakkını, haksıza  ceza  verilmesi bu tür adalettir. İnsan, Yaratan’ına, kendisine ve diğer insanlara karşı  âdil olmalıdır.

a-) İnsanın Allah’a Karşı Adaleti: Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaması, ibadet   ve   itaat   edip O’nun  rızasını  her  şeyin  üstünde tutmasıdır.

b-) İnsanın   Kendisine   Karşı Adaleti: İnsanın   kendisini   dünya ve âhirette ilâhî cezaya maruz bırakacak  her  türlü  inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.

c-) İnsanın   Diğer   İnsanlara Karşı Adaleti: İnsanların haklarına saygı   göstermesi, onlara   zulmetmemesi, insaflı olması, iyilik edip kötülük etmemesidir.  

     İhtilafları   ve   nizaları   çözmede:

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاًبَصِيراً:

 

     “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (NİSA SURESİ – 58. AYET) 

     Savaşan tarafları:

 

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَاعَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:

 

     “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.”  (HUCURAT SURESİ – 9. AYET)   

      Ve geçimsizliğe düşen eşleri barıştırmada:

 

وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَماً مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَماً مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحاً يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيماً خَبِيراً:

 

     “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (NİSA SURESİ – 35. AYET)

     Çalışanların   ücretlerini   ödemede, sınavlarda, işçi  ve  memur  alımlarında hakkaniyete uymak; dosdoğru konuşmak:

 

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْساً إِلاَّوُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِاللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

 

     “Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”  (EN’AM SURESİ – 152. AYET)

     Doğru şahitlik yapmak:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:

 

     “Bir   topluma   olan   kininiz   sizi adaletsizliğe  itmesin.  Âdil  olun, adalet    takvaya    daha    yakındır.”  (MAİDE SURESİ – 8. AYET)   

     Tarafsız   davranmak, hak edene hakkını, suç işleyene cezasını ayırım yapmadan eşit bir şekilde vermek adalettir. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette geçen “adl” kavramına; müfessirler; lâ   ilahe   illallah   (Allah’tan   başka   ilah   yoktur)    demek, farz görevleri ifa etmek, insaflı olmak, içi ve dışı bir olmak, hak ile hükmetmek, iyilik ve hayır sahiplerini ödüllendirmek, kötülük ve şer sahiplerini cezalandırmak   suretiyle   insanlara eşit  davranmak şeklinde  farklı anlamlar   vermişler   ise   de   ayette adalet kavramı mutlak olarak zikredilmiştir; bu   itibarla   ayetteki adalet kavramı her çeşit adaleti ifade eder.

 2-) MUHSİN OLMAK: Kur’an’da beş yerde “Allah’ın muhsinleri   sevdiği”   bildirilmiştir.

 

وَأَنفِقُواْفِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِوَأَحْسِنُوَاْإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:

 

     “Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.”  (BAKARA SURESİ – 195. AYET)

 

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ:

 

     “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”  (ÂLİ - İMRAN SURESİ – 134. AYET)

     Kur’an’a  göre  bir  insanın muhsin olabilmesi için; mümin, muttaki:

 

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ:آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ:

 

     “Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.”  (ZARİYAT SURESİ – 15/16. AYETLER)

     Salih:

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ:

 

     “İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.”   

(ANKEBUT SURESİ – 9. AYET)

     Müstakim:

 

وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَاتَرْكَبُونَ:لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ:وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَالَمُنقَلِبُونَ:

 

     “Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. 
Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).” (ZUHRUF SURESİ – 12/14. AYETLER)

     Sabırlı ve ihlâslı: 

 

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ:

 

     “(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.”  (HÛD SURESİ – 115. AYET)

     Olması gerekir. İhsan  Kur’an’da  daha  çok  yararlı   amelleri   en   güzel   biçimde yapmak  anlamında  kullanılmıştır. Maalesef Kur’an meallerinde ayetlerde geçen ihsan kelimeleri genellikle iyilik yapmak şeklinde tercüme edilmektedir. Hâlbuki  Arapça dil kurallarına göre bu kelime ancak (ilâ) ve (be) edatları ile kullanıldığı zaman iyilik yapmak anlamına gelmektedir. Tahlil etmeye çalıştığımız ayette   geçen   “ihsan”   kelimesine müfessirler;  “farz   görevleri   yapmak, samimi ve dürüst olmak, Allah’ı   görüyor   gibi   ibadet   etmek, kendisi   için   istediğini   başkaları için de istemek, iyilik ve hayra daha  fazlasıyla  karşılık  vermek,  kötülük   ve   şerri   affetmek, kötülük yapana  iyilik  yapmak, sıkıntılı  ve rahat, sevinçli ve kederli her hal ve şartta Allah’a itaat etmek, içi dışından daha temiz olmak, yapılması  sevap  olan  fiilleri  yapmak gibi  farklı  anlamlar  vermişler  ise de ayetteki ihsan kavramı, hür türlü yararlı işleri en iyi ve en kaliteli bir  şekilde  yapmak  anlamındadır.

    Nitekim  Cebrail’in  “ihsan  nedir?” sorusuna  verdiği cevapta Peygamberimiz   (SAV)   ihsan   kavramını şöyle tanımlamıştır:

     “… İhsan, Allah’ı   görüyormuşsun   gibi   ibadet etmendir; her  ne  kadar  sen  O’nu göremezsen  de  O  seni  görmektedir.”  

     Allah’ı   görüyormuş   gibi ibadet   etmek; küçük-büyük, az-çok iyi olan her türlü söz, iş, görev ve  davranışı  en  güzel  bir  şekilde, önemseyerek   ve   layık-ı   veçhiyle yapmak demektir.

     Peygamberimiz (SAV) bu gerçeği şöyle ifade buyuruyor:

     “Yüce Allah, her şeye karşı  ihsanı  yazmış/farz  kılmıştır bir   canlıyı   öldürdüğünüz   zaman öldürme işini en iyi bir şekilde (ihsan)   yapın. Hayvan   keseceğiniz zaman kesme işini en iyi bir şekilde   yapın   (ihsan). Sizden   biriniz hayvan   keseceği   zaman   bıçağını iyi  bilesin, keskinleştirsin  ve  kurbanını rahatlatsın.”  

     İnsan; Allah’a, kendisine, insanlara ve yaptığı işlere karşı ihsan sahibi olur:

a-) İnsanın Allah’a Karşı İhsanı: Şartlarına  uygun  iman  etmesi, Allah’ın  emir  ve  yasaklarına  uyması, nimetlerine şükretmesi, salih ameller   işlemesi   ve   haramlardan kaçınmasıdır..

b-) İnsanın Kendisine Karşı İhsanı: İman edip salih ameller işleyerek, çalışıp çabalayarak Allah’ın dünya  ve  âhiretteki  nimetlerinden yararlanmasıdır.

c-) İnsanın İnsanlara Karşı İhsanı: Onlara   iyilik   yapması, iyi davranması, kötülük   ve   zulüm yapmamasıdır.

d-) İnsanın Söz Ve Eylemlerinde İhsanı: Söylediği her sözü düzgün, anlaşılır ve doğru söylemesi, yaptığı her işi iyi, sağlam, kaliteli, estetik, kullanışlı  ve  yararlı  yapmasıdır.

3-) YAKINLARI GÖRÜP-GÖZETMEK: Ayette “zî’l-kurbâ” diye ifade edilen yakınlar/akrabalardan maksat; kişinin  nesep  ve  evlilik  sebebiyle  oluşan  akrabalardır. 

     “Allah, akrabalara yardım etmeyi emrediyor.”  cümlesiyle    yüce  Rabbimiz müminlerin   “bencil”   olmamalarını, akrabalarını görüp gözetmelerini  istemektedir. Peygamberimizin (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Amellerin  Allah’a  en  sevimli olanı; iman etmek, sonra akrabaları ziyaret etmek, onlara yardım  etmek, hal  ve  hatırlarını  sormak, (sıla-ı  rahim), sonra   iyiliği emretmek  ve    kötülükten  men  etmektir.”  

     “Sizden   biriniz   kendisi için  sevip  arzu  ettiği  şeyi  (hayırlı şeyleri)  mümin kardeşi için de sevip  arzu  etmedikçe  (kâmil  anlamda) iman etmiş olamaz.”    

     “Akrabalara   yardım   etmek”;onlara maddî yardımda bulunmak, ihtiyaçlarını  karşılamak, iyilik  etmek, ziyaret etmek, onlarla ilişkiyi kesmemektir. Allah şöyle buyuruyor:

     “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat  saçıp  savurma.”

 

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً:

 

     “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.”

(İSRA SURESİ – 26. AYET)  

 

فَآتِ ذَا الْقُرْبَىحَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ذَلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:

     “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını  ver. Bu, Allah’ın  rızasını  kazanmak  isteyenler için daha hayırlıdır. İşte bu kimseler, kurtuluşa erenlerdir.”  (RUM SURESİ – 38. AYET) 

 

وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَىوَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفاً:

 

     “Miras taksiminde   (kendilerine   pay   düşmeyen)   akrabalar, yetimler  ve fakirler  hazır  bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara    güzel    söz    söyleyin.”  (NİSA SURESİ – 8. AYET)

     Akrabalara   iyilik   edilmesini isteyen yüce  Allah, muttaki  ve sadık insanların nitelikleri arasında akrabaya   yardım   etmeyi   de   saymaktadır.

     Peygamberimiz (SAV)   de şöyle buyuruyor:

     “Akrabalar   arasında ilişkileri devam ettirmek (sıla-i rahim)    ailede    sevgi    doğurur.”

     “Rızkının   çok   olmasını...   Seven kimse  akrabalarıyla  ilişkisini  devam ettirsin.”

     “Akrabalık bağlarını koparan kimse (cezasını çekmeden)  cennete giremez.”

     Akrabalarla   ilişkiyi   kesmek, onların sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşmamak, iyi  ve  kötü  günlerinde  yanlarında  olmamak, onları yalnız bırakmak, maddi ve manevi sıkıntılarına   yardımcı   olmamak Müslüman’ın   imanı   ve   ahlakı   ile bağdaşmadığı  gibi  günaha  girmesine, güven ve huzurun yok olmasına da sebep olur. “Allah yakınlara vermeyi emreder.” ifadesi bu görevin  zorunlu  olduğunun  beyanıdır. Akrabalarla  ilişkiyi  devam  ettirmek, onların  iyi  ve  kötü  günlerinde   yanlarında   olmak, onlara maddi ve manevi yardımda bulunmak (sıla-i rahim), müminlere Allah ve Peygamberi (SAV)’in kesin emridir. Kur’an’da; lanet  ve  gazaba  uğrayanların davranışlarından biri olarak  sıla-i  rahmi  terk  etmek  zikredilmiştir.

     Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden)  cennete giremez.”

     Bu görevin hakkıyla yerine getirildiği aile ve toplumlarda ekonomik sıkıntılar, ahlâkî çöküntüler ve sosyal   çalkantılar   olmaz; aksine güven, huzur, saygı ve sevgi olur.

4-) HER TÜRLÜ EDEPSİZLİK VE ÇİRKİNLİKLERİ TERK ETMEK: Yüce Allah, her türlü edepsizlik ve çirkinliği yasak ettiğini bildirmektedir. Bu   yasak, “fahşâ” olarak   nitelenen   söz, eylem   ve davranışların  haram  ve  günah  olduğunu  ifade  eder.  “Fahşâ”  olarak nitelenen söz eylem ve davranışlar haram olduğu:

 

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:

 

     “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.”  (EN’AM SURESİ – 151. AYET)  

     gibi bunları teşvik etmek, toplumda fuhşun işlenmesini  ve  yayılmasını  istemek de haramdır:

 

الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ نَسُواْ اللّهَ فَنَسِيَهُمْ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ:

 

     “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.” (TEVBE SURESİ – 67. AYET)

     Tahlil etmeye çalıştığımız ayetin dışında Kur’ân’da “fahşâ”, “fâhişe”  ve çoğulu olan “fevâhış”   kelimesi 23 âyette geçmekte ve Allah’ın haram kılmasına:

 

قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَابَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:

 

     “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”  (A’RAF SURESİ – 33. AYET)

     Karşılık fuhşu insanlara şeytanların  emrettiği:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَداً وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ:

 

     “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.”  (NUR SURESİ – 21. AYET)

     Fuhşun açığına da gizlisine de yaklaşılmaması gerektiği:

 

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:

 

     “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.”  (EN’AM SURESİ – 151.AYET)  

     Allah’ın   mükâfatına nail olan iyi insanların fâhişe olarak  nitelenen  söz  ve  eylemlerden kaçındıkları:

 

وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَاغَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ:

 

     “Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.”  (ŞÛRA SURESİ – 37. AYET)

     Namazın müminleri bu davranışlardan alıkoyduğu:

 

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء

وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:

 

     “(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”   (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)

     Bildirilmektedir. Kur’ân’da   “fâhişe”   kelimesi; evlilik  dışı  cinsel  ilişki:

 

وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْعَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِيالْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً:

 

     “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.”  (NİSA SURESİ – 15. AYET)

     Eşcinsellik:

 

وَلُوطاً إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّن الْعَالَمِينَ:

 

     “Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?”  (A’RAF SURESİ – 80. AYET)

     Eşlerin  birbirlerine  kötü davranmaları ve eziyet etmeleri:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهاً وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىأَن تَكْرَهُواْ شَيْئاً وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْراً كَثِيراً:

 

     “Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.”  (NİSA SURESİ – 19. AYET)

     Kişinin evlenme yasağı olan kadınlarla evlenmesi, çirkin söz, eylem  ve  davranışlar:

 

إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاء وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:

 

     “O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”  (BAKARA SURESİ – 169. AYET)

     Cimrilik:

 

الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاءوَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ:

 

     “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.”  (BAKARA SURESİ – 268. AYET)

     Büyük günahları işlemek:

 

وَالَّذِينَ إِذَافَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْلِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَىمَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ:

 

     “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.”  (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 135. AYET)

     İman ve  ibadetlerde  Allah’a  ortak  koşmak, putlara   tapmak   ve   çıplaklık:

 

وَإِذَا فَعَلُواْفَاحِشَةً قَالُواْ وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءنَا وَاللّهُ أَمَرَنَا بِهَا قُلْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء أَتَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ: قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍوَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ:

 

     “Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin ve dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”  (A’RAF SURESİ – 28/29. AYET)   

     Haram:

 

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْإمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ:

 

     “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.”  (EN’AM SURESİ – 151. AYET)   

     Ve günah:

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

     ““Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı/yararlı amelleri en güzel bir şekilde    yapmayı, akrabalara yardım   etmeyi   emrediyor; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü  yasaklıyor. (İşte  böyle)  öğüt alasınız  diye  Allah  size  va’zediyor.”  (NAHL SURESİ – 90. AYET)

     Anlamlarında kullanılmıştır. Peygamberimiz   (SAV),şöyle buyuruyor:

     “Fuhuştan sakının.”

     “Çünkü Allah, fuhşu  (her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları  ve  fuhuş  sahiplerini) ve tefahhuşu  (bir şeyi kötülemeyi ve   çirkin   görmeyi)   sevmez.”  

     “Mümin; insanları  söz  ve  davranışlarıyla  kırıcı, yaralayıcı, lanet edici, fâhış  (kaba ve çirkin davranışlı)   ve   ağzı   bozuk   olamaz.”

     “Allah kaba davranışlı ve ağzı bozuk insanlara buğz eder.”   

     “Fuhş ve   tefahhuş   İslamî   bir   davranış değildir.”

5-) HARAM VE KÖTÜLÜKLERİ TERK ETMEK: “Allah, haram   ve   kötülükleri yasak   eder.”   cümlesi,  “münker” olarak  nitelenen  her  türlü  söylem ve  eylemin  günah  olduğunun  ve bundan  uzak  durulması  gerektiğinin   beyanıdır. Ma’ruf’un   zıddı olan   münker, Allah, Peygamber (SAV) ve akl-ı selîmin kötü, çirkin ve zararlı gördüğü her türlü söylem, eylem  ve  davranışlardır. Kur’an’da ma’ruf’un  yapılması  ve  toplumda yaygınlaştırılması emredilirken münker’in  işlenmemesi  ve  yasaklanması   istenmektedir:  

 

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ:

 

     “Mümin erkekler   ve   mümin   kadınlar birbirlerinin   velileridir; iyiliği emreder   haram   ve   kötülükleri men   ederler…”  (TEVBE SURESİ – 71. AYET)   

     Ayetleri   ile Peygamberimizin   (SAV):

   “Sizden her  kim  bir  münkeri  görürse  onu eliyle  değiştirsin, eğer  buna  gücü yetmezse  diliyle  değiştirsin, buna da  gücü  yetmezse    kalbiyle  nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”   

     Hadisi  bu gerçeğin ifadesidir. Kur’an’da; iyiliği emretmek ve kötülüğü  men  etmek  müminlerin, aksi davranış münafıkların özelliği olarak  zikredilmektedir:

 

الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ:

 

     “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor.”  (TEVBE SURESİ – 67. AYET)  

     Yalan, iftira, dedikodu, gibi söylenmesi haram olan ve içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, cana kıymak, zulmetmek gibi yapılması dînen haram olan bütün söz, fiil ve davranışlar münker kavramına  dahil  olduğu  gibi  âyet ve hadislerde geçmese bile gerçekleri gören ve bilen akıllı bir insanın kötü  ve  çirkin  dediği  her  şey  de münker kavramına dahil edilebilir.

6-) AZGINLIK VE ZULMÜ TERK ETMEK: “Allah, azgınlık ve zulmü yasaklar.” cümlesi, azgınlık  ve  zulmün  haram  ve  günah    olduğunun ifade eder. “Azgınlık    ve    zulüm” diye Türkçe’ye   çevirdiğimiz   “bağy” kavramı, tahlil ettiğimiz ayette azgınlık, kibir, zulüm, haddi aşma ve insan haklarını tecavüz etme anlamındadır.. “Azgınlık  ve  zulüm”; insanın kendisine, insanlara ve diğer canlılara  karşı  olur. İnsanın  kendisine zulmü; inkâr ederek veya dinî görevlerini terk ederek dünya ve âhirette kendisini ilâhî cezaya maruz bırakacak  davranışlarda  bulunmasıdır. İnsanlara   zulmü   ise; mal, can, ırz, namus  ve  benzeri  maddî ve   manevî   haklarını   ihlal   etmek suretiyle  insanlara  eziyet  etmesidir. Diğer canlılara zulmü ise; hayvanlara  kötü  davranmak, işkence etmek, suları, ormanları, park, bahçe, cadde, sokak, çevre  ve  ortak   kullanılan   alanları   kirletmek suretiyle ekolojik dengeyi bozmak ve benzeri davranışlardır. Yüce  Allah,  her  türlü  zulmü, azgınlığı, insan   haklarının   ihlal edilmesini   yasaklamış   ve   haram kılmıştır:

 

قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَابَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:

 

     “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”  (A’RAF SURESİ – 33. AYET)

     Bu   yasağın/haramın ihlal edilmesi, toplumu fesada götürür, fitne ve kargaşanın çıkmasına, toplumun güven ve huzurunun bozulmasına sebep olur. İnsanların azgınlık, taşkınlık ve zulmü kendi aleyhlerinedir:

 

فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِالْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِالدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:

 

     “Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.”  (YUNUS SURESİ – 23. AYET)

     Hem    toplumu    yönetenlerin hem de fertlerin zulme, azgınlık ve taşkınlığa  karşı  çıkmaları, bu  konuda   aralarında   yardımlaşmaları gerekir:

 

وَالَّذِينَ إِذَا أَصَابَهُمُالْبَغْيُ هُمْ يَنتَصِرُونَ:

 

     “Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.”  (ŞÛRA SURESİ – 39. AYET)

     Toplumu yöneten otoriteyi temsil eden insanların bu tür kötülüklerin işlenmesine engel  olmalı, ısrar  edenleri  cezalandırmalı  ki  toplum  fesada  uğramasın, güven ve huzur bozulmasın.

7-) KUR’AN’DAKİ EMİR VE YASAKLAR BİRER ÖĞÜTTÜR:

     “Öğüt alasınız diye Allah size va’z ediyor.”  cümlesinin, üç emir ve  üç  yasağın  peşinden  zikredilmesi, Allah’ın  emir  ve  yasaklarının birer va’z / öğüt / nasihat olduğunu   ifade   etmektedir. İnsanlar arasında  kullanılan  va’z, öğüt  ve nasihat kavramları, iyilik ve güzelliğe, doğruluk, hayır   ve   faydalı şeylere  yönlendirmeyi  ifade  eder. Bu kavramlar; zihinlerde kötü, şer ve zarar çağrıştırmaz. “Allah, size va’zediyor.” cümlesi  de  böyledir. Bu cümle, Allah’ın emir ve yasaklarının insanların hayrına ve iyiliğine  yönelik  olduğunun  göstergesidir. Bunun  bir  şartı  vardır  o  da öğüdü / nasihati   kabullenmektir. “Öğüt alasınız” cümlesi bu gerçeği ifade etmektedir. Öğüt   vermede   bir   serbestlik söz  konusudur. İnsan  birine  öğüt verdiği zaman, muhatap olan kimse öğüt verenin öğüdünü tutup tutmamakta   serbesttir. Dolayısıyla öğütte zorlama olmaz. Din özgürlüğü   açısından   bakıldığında   “Allah’ın öğüt vermesi”nde bu anlamın olduğu görülür. İnsanlar isterlerse Allah’ın öğüdünü kabul edip tutarlar; iman edip salih ameller işlerler  veya  inkâr  edip  isyan  ederler. Allah, öğüdünün  kabulü  için insanları zorlamaz. Şu kadar var ki kendi   iradesiyle   Müslüman   olan bir kimse için  “Allah’ın  öğüdü”, insanların   öğüdü   gibi   değildir, bağlayıcıdır. Kur’an, bütünüyle bir öğüttür:

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ:

 

     “O, herkes için, bir öğüttür.”  (TEKVİR SURESİ – 27. AYET)

     Madem   Kur’an   bir öğüttür  bu  öğüdü  tutsak  da  olur tutmasak  da  olur  diyemeyiz. Allah’ın öğüdü, her Müslüman’ı bağlayıcıdır. Allah’ın  öğüdünü  kabul etmeyen  kâfir, kabul  ettiği  halde uygulamayan fasık / asi / günahkâr olur. Allah’ın öğüdünün bağlayıcı olduğunun açık delili tahlil ettiğimiz  ayetteki,  “Öğüt  alasınız  diye Allah size va’zediyor”  cümlesinin “Allah emrediyor”  ve “Allah yasaklıyor” cümlelerinden sonra gelmiş   olmasıdır. “Öğüt   almanız için” cümlesi, Allah’ın    niçin va’zettiğinin   gerekçesini   bildirmektedir.

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

      Yüce Allah, insanların fert, aile  ve  toplum  hayatlarında    güven ve   huzur   içinde   olmalarını   istemektedir. Bu amaçla ilk insandan itibaren  peygamberler  ve  kitaplar göndermiştir. Son    ilâhi    kitabı Kur’ân’da insanlara birtakım emir ve  yasaklar  bildirmiştir. Bu  emir ve yasaklardan üçü Nahl Suresinin 90.  ayetinde  birlikte  zikredilmektedir. Emirler; her türlü söylem ve eylemlerde âdil olmak, ihsanı yani yararlı  amelleri  en  güzel  biçimde yapmak  ve  akrabalara  yardım  etmektir. Yasaklar   ise; her   türlü edepsizlik  ve  çirkinliği, haram  ve kötülüğü, azgınlık  ve  zulmü  terk etmektir. Ayet; fert, aile ve toplum hayatının  güven  ve  huzuru  için    çok önemli  ilkeler  içermekte; aile  ve toplum  hayatında  yapılması  gereken görevlerin, kaçınılması zorunlu olan yasakların bulunduğu gerçeğini, insanların  başı  boş  ve  sorumsuz olmadığını, emir ve yasakları uygulayacak kurum ve otoritenin   bulunması   gerektiğini   bildirmektedir. Ayetin   söz   diziminde   ahenk, simetri, denge  ve  güzellik    göze çarpmaktadır. İnanç, söz, eylem, karar ve davranışlarda insaflı, doğru  ve  dengeli  olmayı  ifade  eden “adalet”   kavramına   mukabil, her türlü  söylem, eylem  ve  davranışlarda kötülüğü, çirkinliği, yanlışlığı ve ölçüsüzlüğü ifade eden “fahşâ” kavramı; söz, iş, eylem ve kararlarda en iyi olmayı, kaliteyi, iyi ve güzel davranışı, hoş görü ve affediciliği ifade eden “ihsan” kavramına  mukabil  Allah, Peygamberi (SAV) ve akl-ı selim’in çirkin ve kötü görüp yadırgadığı eylem ve söylemleri ifade eden “münker” kavramı; yakınları  görüp  gözetmeyi, iyi  ve kötü  günlerinde  onları  yalnız  bırakmamayı, onlara sevgi, şefkat ve merhamet  göstermeyi    ifade  eden “akrabaya  verme”  kavramına  mukabil  her  türlü  zulmü, taşkınlık, aşırılık   ve   büyüklenmeyi      ifade eden  “bağy”  kavramı  zikredilmiştir. Demek ki sosyal ve toplumsal ilişkilerde  daima  iki  yöne  dikkat emek; adaletli, iyiliksever, affedici, maddi ve manevi destek verici olmak; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü terk etmek gerekmektedir. İslam, fert ve  toplumun güven ve huzuru için bu emir ve yasakların hayata geçirilmesini istemektedir. Günde beş vakit kıldığımız namazın   amaçlarından   biri   de   bizi fahşâ   ve   münker’den   uzaklaştırmasıdır:

 

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء

وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:

 

     “(Ey Muhammed (SAV)) Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Çünkü namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”   (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)

     Hz. Ali (RA), bu ayeti sorması üzerine     sahabeden     Osman     b.  Maz’ûn (RA)’a, şu cevabı verdi:

     “Ayette  geçen  emir  ve yasaklara uy, felaha erersin.”  

     Ayette  geçen  emirlere  uymak farz, terki  haram  olduğu  gibi  yasakları işlemek haram, terk etmek de farzdır. Şurası unutulmamalı ki bu emir ve yasakların bireysel  veya kurumsal olarak terki veya ihlali, toplumda güven ve huzursuzluğa, fitne ve fesada, kaos ve kargaşaya neden olur. Fertlerin mutluluğu  toplumun  mutluluğu  ile  doğru orantılıdır. İçinde yaşadığı toplum huzursuz ise fertler de doğal olarak huzursuz olurlar. Ayette  geçen  adalet, ihsan  ve fahşâ  kavramları Türkçe’de kullanıldığı şekliyle dar anlamda değildir. Özellikle tahlil ettiğimiz ayetteki      “ihsan”   kelimesi, Kur’an meallerinde “iyilik etmek” şeklinde tercüme edilmektedir. Bu tercüme ihsan kavramının anlamını yansıtmadığından   yetersiz   kalmaktadır. Buradaki ihsan, bir görevi, bir işi   en   iyi   bir   şekilde   yapmaktır. Sözgelimi  bir  bina  yapacak  kimse binayı sağlam, estetik ve kullanışlı bir şekilde yapması; işçi, âmir, memur, usta, öğretmen, mimar, mühendis, çiftçi… Kim ne iş yapıyorsa yaptığı her işi en iyi, en güzel ve en  kaliteli  bir  şekilde  yapması  ihsandır. Ayette, üç emir ve üç yasak bildirildikten  sonra    “Öğüt  almanız için  Allah  size  vazediyor” denilmesi, din  özgürlüğünü  ifade  ettiği gibi   kendi   iradesiyle   Müslüman olan kimsenin Allah’ın emir ve yasaklarına   uymasının   zorunluluğunu, Allah’ın  tavsiyesinin / öğüdünün bağlayıcılığını da ifade eder.

 

KAYNAK :DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam440
Toplam Ziyaret4706731
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI