• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Nisa Suresi 17-18. Ayetler Tefsiri

NİSA SURESİ – 17/18. AYETLER

 

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً:وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

 

     “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca “Ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.”  (NİSA SURESİ – 17/18. AYETLER)

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     “Şeytan dedi ki: “ Ey Rabbim! Senin izzetine and olsun ki, senin kullarını –ruhları cesetlerinde olduğu sürece- doğru yoldan saptırmaya çalışacağım.” Bunun üzerine Allah ona: “İzzet ve celalim, Kudretim hakkı için kullarımı –bana istiğfarda bulundukları sürece- bağışlayacağım.”

     “Allah kullarının tevbesini, canları boğazlarına gelmeden öncesine kadar kabul eder.”

     “Kim ölümünden bir yıl önce tevbe ederse, tevbesi kabul olunur. Kim ölümünden bir ay önce tevbe ederse, tevbesi kabul olunur. Kim ölümünden bir Cuma önce tevbe ederse, tevbesi kabul olunur. Kim de ölümünden bir saat önce tevbe ederse, tevbesi kabul olunur.”

     “Şüphesiz ki Allah, henüz hicap ara yere girmeden kulunun tevbesini kabul eder veya onu bağışlar.” Hicabın ara yere girmesi nedir? Diye sorulduğunda, Hz Peygamber (SAV) şu cevabı vermiştir: “Canın, kişi müşrik olduğu çıkmasıdır.”

 

TEVBE KAPISI İNSAN ÖLÜNCEYE KADAR AÇIKTIR

 

     Ayet ve hadislerin tamamından anlıyoruz ki, Allah kullarına karşı çok merhametlidir. Can boğaza gelinceye kadar kullarına tevbe etmeleri için fırsat tanımıştır. İnsan ruhunu günah ve kusurlardan temiz bir vaziyette gönderdiği gibi onu yine tertemiz olarak kendisine yükseltmek ister. Ancak tevbenin kabul olunması için dört şart vardır; onları gerçekleştirmek gerekir. Yoksa sadece dil ile: “Tevbe ettim, pişman oldum.” gibi sözlerle tevbe etmenin bir yararı yoktur:

1-) Günah işledikten sonra vakit kaybetmeden gönülden pişmanlık duymak

2-) Derhal günahı bırakmak ve ona karşı nefret duymak

3-) Bir daha günah işlememeye azmetmek

4-) Allah’tan utanarak günahı terk etmek

     Buna beşincisini de ekleyenler olmuştur:

5-) Kime karşı günah işlediğinin şuurunda olup bağışlanmak için istiğfarda bulunarak gözyaşı akıtmak.

     Din âlimlerimizin hemen hepsi tevbenin bu şartlar doğrultusunda vacip olduğunu söylemişlerdir. Ölümün ne zaman ve nerede geleceği bilinmediğinden, her zaman günahtan kaçınmak vaciptir. Ancak günah işlediğinde de hemen tevbe etmek vaciptir.

 

GÜNAH ÇIKARMA

 

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً:

 

     “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”   (NİSA SURESİ – 17. AYET)

     İslam’a göre günah çıkarma yetkisi kimseye verilmemiştir. Günahları ancak –dilerse- bağışlar. Hz Peygamber (SAV)’e de bu yetki verilmemiştir. O, ancak günahkârlar için dua etmiş ve insanlara doğru yolu gösterirken nelerin günah ve nelerin sevap olduğunu söylemiştir. Çünkü peygamberlerin görevi, açık bir tebliğdir. Hidayet, Allah’a aittir. Günahları ve ancak da ancak O bağışlar.

     Hıristiyanlığa gelince, bu konuda Hz İsa (AS)’ın bir sözünü yanlış yorumlamalarından dolayı günah çıkarma usulünü ortaya koymuşlar ve rahipleri yetkili kılmışlardır. Hz İsa (AS)’ın: “Günah, günahı yüklendiğinizin üstünedir, günahtan sakındıklarınızın dışında kalır.” sözü aslında insanların, daha doğrusu inananların yeryüzünde Allah’ın şahitleri olduğuna işarettir. Açıktan günah işleyenin fiiline şahit olanların şehadeti elbette ki Allah katında muteberdir. Yoksa bir rahibin önünde diz çöküp günahları bir bir dile getirerek günahtan kurtulmayı arzu eden kimseyi günahtan temizlenmiş kabul etmek anlamına değildir.

     IV. Latran Konsülünde (1215) ergenlik yaşına gelen her dindarın hiç değilse yılda bir kere gelip günah çıkarması gerektiği kararı alınmıştır.

     Burada dikkat edilecek önemli bir husus var: İnsan kafasının ürünü olan ibadetle Allah tarafından ölçü ve anlamı belirlenip gönderilen ibadet arasındaki fark kendiliğinden sırıtmaktadır; Birincisi, insanı bir faninin önüne getirip hiç değilse yılda bir kere günahlarını itiraf etmesini ve rahip vasıtasıyla günah çıkartmasını önerirken, İkincisi; kul ile Allah arasına girilemeyeceği inancından hareketle günahların gizli tutulmasını ve ancak Allah’a yönelerek tevbe ve istiğfarda bulunulmasının geçerli olacağını açıklar. İslam’da din adamlarının günah çıkarmak için belli bir zaman ayarlama yetkisi ise hiç yoktur. Tevbe kapısı ölüm gelinceye kadar açıktır. Yılda bir kez değil, günah işledikten hemen sonra pişmanlık duyup Allah’tan bağışlanma dilemek vaciptir.

TASAVVUFÎ YÖNÜ

 

     Tasavvuf erbabı, tevbe edenleri dört gruba ayırmışlardır:

1-) Doğuştan iyi huylu olup iyi bir eğitim görerek sağlam bir imana sahip olan, aynı zamanda hayırsever, merhametli ve yufka yürekli olanlar:

     Bunlar bir günah işlediği zaman, derin bir pişmanlık duyar ve unutulmaz bir ders ve ibret alırlar. Bir an önce tevbe edip huzura kavuşmaya çalışırlar. Sonra Allah’a karşı gelmekten derin bir mahcubiyet duyup iyilik, hayır ve fazilete hız verirler. İyilikleri kötülüklerini silecek ölçü ve anlamdadır.

2-) İçlerinde kendilerini şehvete iten gücün ağır bastığı, kalplerini durmadan meşgul edip ruhlarına tesir ettiği durumda olanlar:

     Bunlar nefislerinden esip gelen havaya uydukları müddetçe günah işlerler. Ne var ki, mümin olduklarından içlerindeki Allah fikri ve ona bağlı bulunan iman nefisle savaş halindedir. Şeytan nefse sinyal verirken, melek kalbe ilhamda bulunur. Mümin bu durumda aklını ve vicdanını imanıyla bütünleştirip Allah’tan yarım bekleyerek Hz Peygamber (SAV)’in sünnetine kendisini iterse, nefis yenilgiye uğrar ve selamet sahili görünür.

3-) Büyük günahlardan, ahlak bozucu fiil ve sözlerden kaçınıp aralıksız çetin bir mücadele içinde olanlar:

     Bunlarda şehvet güzü yenilgiye uğramıştır. Ruhlarındaki ilahi cevheri ortaya çıkarıp başarılı olabilirler. Ancak küçük günahlarla olan mücadelede pek başarılı değillerdir. Bazen iman ve irfan güçleri üstün gelir. Haliyle küçük günahlardan tamamen kurtulmak belki de insan için mümkün değildir. Peygamberler müstesna…

4-) Günahla tevbe arasında zikzaklar çizip bocalayanlar:

     Bunlar daha çok iradesi zayıf olanlardır. Dünyaya karşı temayülleri hayli fazladır. Son nefeslerini günah üzere mi, tevbe üzere mi vereceklerinin tam bir ölçüsü yoktur. Tehlikeli bir yolda yürümektedirler. Bunlar tevbe edenlerin en aşağı tabakasında bulunanlardır.

İKİ DURUMDA TEVBE KABUL OLUNMAZ

 

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

 

     “Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca “Ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.”  (NİSA SURESİ – 18. AYET)

     Tevbe kapısı ölünceye kadar açıktır. Bu, Allah’ın kullarına yakın merhametini belirtir. Ancak iki durumda tevbe makbul değildir:

1-) Ölümle yüz yüze gelip bütün umutların tükendiği anda pişmanlık duyup yapılan tevbe.

2-) Küfür üzere ölürken hakikatleri ayan-beyan anlayınca pişmanlık duymak.

     Ümitsizlik halindeki tevbe, sağlam, köklü bir imanın ürünü olmaktan çok uzaktır. Bunun için Kızıldeniz’de bütün umutları tükenince: “Musa ile Harun’un Rabbine inandım.” diyen Firavun’un bu pişmanlık ve tevbesi kabul edilmemiştir. Kıyamete yakın Hz Peygamber (SAV)’in haber verdiği gibi, güneş batıdan doğunca tevbe kapıları kapanacak. Çünkü böylesine büyük bir mucize karşısında tevbe edip inanmanın hiçbir değeri yoktur. Hür düşünce ve serbest iradenin dışındadır.

 

 

KAYNAK : İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ     CELAL YILDIRIM

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam450
Toplam Ziyaret4706741
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI