• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Hz. Peygamber'in Ölüm Yıldönümü

HZ PEYGAMBER (SAV)’İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

 

وَمَا مُحَمَّدٌإِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّاللّهَ شَيْئاً وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ:

     “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelmiş geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 144. AYET)

     Bu dersimizde âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin bu fani âlemden ebedi âleme intikaline rastlayan 8 Haziran 2005 ölüm yıldönümü münasebetiyle vefatından bahsedeceğiz. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ:

 

     “Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”  (ANKEBUT SURESİ – 57. AYET)

     Her canlı gibi canlıların en üstünü olan insan hayatı da sınırlıdır. Başı da sonu da bellidir. Çünkü Cenab-ı Hak herkese belli bir yaşama süresi vermiştir. Bu süreyi yaşayan insan ölecektir. Bu kuraldan hiç kimse ayrı tutulmamıştır. Ayet-i Kerime bu gerçeği ifade etmektedir. Eğer dünyada bir kimse için ölümsüzlük olsaydı her halde bu kimse Peygamberimiz (SAV) olurdu. Hâlbuki o da ölmüştür. Nitekim Mekkeli müşrikler kendilerini şu sözlerle teselli etmek istiyorlardı: “Hz Muhammed (SAV), yakında ölecek! Ve böylece davası bitecektir. Onların bu sözleri üzerine şu ayet-i kerime, sadece Peygamber değil, siz de öleceksiniz, diyordu. Ayet şöyle:

 

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ:

 

     “(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir insana ebedi hayat vermedik, Sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklar? (Onlar da öleceklerdir).”  (ENBİYA SURESİ – 34. AYET)

     Ayet-i Kerime, Peygamberimiz (SAV) de dâhil olmak üzere hiç kimseye dünyada ebedi hayat verilmediğini ifade etmektedir. Cenab-ı Hakk’ın bu değişmeyen kuralı gereği Peygamberimiz (SAV) de bu dünyadaki yaşama süresini tamamladıktan sonra dünyaya veda ederek ebedi âleme ahirete intikal etmiştir.

     Peygamberimiz (SAV)’in ilk ve son haccı olan veda haccında Peygamberlik görevini tamamladığı ve ahirete intikalinin yaklaştığı ile ilgili işaretlerde bulunmuştur. Arafat’ta hacılara yaptığı ve çok önemli konulara değindiği konuşmasının sonunda şöyle diyordu:

     “Ey İnsanlar, size ben sorulacağım, ne diyeceksiniz?” Dinleyenler: “Peygamberliğini tebliğ ettin, görevini yaptın, diyeceğiz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), şahadet parmağını yukarıya kaldırıp insanlara işaret ederek üç defa:  “Şahit ol ya Rab.” buyurdu.

     Peygamberimiz (SAV), Peygamberliğinin sona erdiğini ilan ediyorken şu ayet-i kerime nazil oluyordu:

 

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِيناً:

 

     “Bugün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”  (MAİDE SURESİ – 3. AYET)

     Peygamberimiz (SAV) bu Ayet-i Kerime’yi tebliğ edince, Hz Ebu Bekir (RA), Peygamberimiz (SAV)’in görevinin sona erdiğini ve vefatının yaklaştığını sezerek ağlamıştı. Gerçekten bundan sonra Peygamberimiz  (SAV), 81 veya 82 gün yaşamıştır.

     Ayrıca Peygamberimiz (SAV): “Haccın menasikini benden öğreniniz. Bilmiyorum, belki bundan sonra bir daha hac yapamam.”  buyurmuş ve bu haccın son haccı olduğuna işaret etmiştir.

     Peygamberimiz (SAV) veda haccında bütün Müslümanlarla görüşmek istemiş ve Müslümanlara öğütlerde bulunmuştur. Bu görüşme bir bakıma veda etme anlamı taşıyordu. Bu, sadece hayatta olanlarla değil, ölmüş olanların da mezarlarını ziyaretle onlara dua ediyor ve vedalaşıyordu. Nitekim hac dönüşü Uhud şehitlerini ziyaretle onlara dua etmişti. Sonra da okuduğu bir hutbede şöyle demişti:

     “Ben sizin Kevser Havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Sizin İslâm’a hizmetlerinize şahadet edeceğim. Vallahi şu anda Havzımı görüyorum. Yine şu anda bana yer hazinelerinin anahtarları yahut yerin anahtarları verildi. Vallahi ben vefatımdan sonra sizin Allah’a ortak koşmanızdan endişe etmiyorum. Yalnız sizin (dünyaya olan ihtirasınız sebebiyle) dünya hakkında yarışacağınızdan korkuyorum.”

     Peygamberimiz (SAV), bir gece yarısı da Medine-i Münevvere’deki “CENNETÜ’L-BAKİ” mezarlığına giderek orada yatanları da hatırlayarak dua ettiği rivayet edilmektedir. Bütün bunlar, o büyük Peygamberin (SAV) herkesle vedalaştığını ve ayrılığının yaklaştığını bildiriyordu.

     Peygamberimiz (SAV) Medine mezarlığını ziyaretten döndüğü zaman hastalandı. O geceyi muhterem eşi Hz Meymune (RA)’nın yanında geçirecekti. Çünkü sıra onda idi. Günlerden Çarşamba idi. Peygamberimiz (SAV) rahatsızlığına rağmen eşlerine eşit davranmayı hatırından çıkarmadı. Rahatsızlığımın ilk beş gününü onların yanında geçirdi. Pazartesi günü hastalığı iyice ağırlaşınca Hz Aişe (RA)’nın yanında kalmak için diğer eşlerinden izin istedi. Yalnız hiç kimsenin hatırını kırmak da istemiyordu. Hz. Aişe (RA)’nın yanında kalmak istediğini açık bir şekilde söylememiş: “Yarın nerede kalacağım?” demiş, Pazartesi olduğu ve Pazartesi günlerini Hz. Aişe (RA)’nın yanında geçirdiği için kendisine, “İstediğiniz yerde kalabilirsiniz.” denilmişti.

     Peygamberimiz (SAV)’in hastalığı humma hastalığı idi. Bu hastalığında son derece zayıflamıştı, yalnız başına yürüyemiyordu. Bunun için Hz. Ali (RA) ile Hz. Abbas (RA) koluna girerek kendisini zorlukla Hz. Aişe (RA)’nın odasına götürdüler. Hastalığının son sekiz günü burada geçti.

     Peygamberimiz (SAV), sağlığı müsaade ettiği sürece imamlık görevini yapmaya devam ediyordu. Son kıldırdığı namaz akşam namazı idi. Yatsı namazının vakti girince, namazın kılınıp kılınmadığını sormuş, kılınmadığı, cemaatin kendisini beklediği haber verilince, yıkanarak ayağa kalkmaya çalışmış fakat bayılarak düşmüştü. Ayıldığında yine namazı sormuş, aynı cevabı alınca tekrar yıkanmış, namaza gitmeye çalışmış fakat yine bayılıp düşmüştü. Ayıldığında aynı soruyu sormuş ve aynı cevabı almıştı. Tekrar yıkanmış fakat yine bayılmış namaza gitme imkânı bulamamıştı.  Dördüncü defa ayıldığı zaman: “Ebû Bekir (RA)’a söyleyin, namazı kıldırsın.” buyurmuştu. Hz. Aişe (RA), babasının yumuşak kalpli olduğunu, Kur’an okurken ağladığını, makamınıza geçip duramayacağını, bir başkasının namazı kıldırmasını emredin, demesi üzerine, Peygamberimiz (SAV)’in: “Ebû Bekir (RA) cemaate namaz kıldırsın.” buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (RA) da birkaç gün namaz kıldırmıştı.

     Peygamberimiz vefatından 5 gün önce Perşembe günü sabahı hastalığı ağırlaştı. Yanındakilere: “Bana yazı yazacak bir şey getirin; Size, benden sonra sapıklığa düşmemeniz için vasiyetimi yazdırayım.” buyurdu. Orada bulunanlar bu konuda ayrılığa düştüler. Bir kısmı: “Rasûlullah (SAV)’in hastalığı ağırlaşmıştır. Yanımızda ise Allah’ın kitabı var, o bize yeter.” dediler ve Peygamberimiz (SAV)’in o anda bir şey yazmasını istemediler, daha sonra yazılsın dediler. Bazıları ise: “Hayır, şimdi yazılsın.” deyip, bu görüşe karşı çıkarak tartışmaya başladılar. Bunun üzerine Peygamberimiz  (SAV),yanında bu şekilde davranılmasını hoş görmeyerek: “Hiçbir Peygamberin yanında tartışma doğru değildir. (Haydi, yanımdan çıkın) Benim şu içinde bulunduğum hal, sizin beni meşgul etmek istediğiniz şeyden hayırlıdır.” buyurdu ve vefatı esnasında üç şey vasiyet etti:

     1-) Müşrikleri Arabistan’dan çıkarınız.

     2-) Gelecek elçilere benim yaptığım gibi ikramda bulununuz. Olayı anlatan İbni Abbas (RA): “Üçüncü vasiyeti hatırlayamıyorum.” demiştir.

     Peygamberimiz (SAV), aynı gün öğle üzeri biraz iyileşince yedi tulum suyun vücuduna dökülmesini emretmişti. Sonra da Hz Ali (RA) ve Hz Abbas (RA)’ın yardımı ile mescide gelmiş, fakat Hz. Ebû Bekir (RA) namazı kıldırmaya başlamıştı. Peygamberimiz (SAV)’in geldiğini hissedince imamlıktan çekilmek istemiş, ancak Peygamberimiz (SAV), yerinde kalması için işarette bulunmuş ve Hz Ebû Bekir (RA)’ın yanında oturmuştu. Hz Ebû Bekir (RA) Peygamberimiz (SAV)’e, cemaat da Hz Ebû Bekir (RA)’a uyarak namazı kılmışlardı. Namazın sonunda Peygamberimiz (SAV), cemaate bir konuşma yaptı. Bu O’nun (SAV) cemaate yaptığı son konuşma idi. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:  “Allah Teâlâ kulunu dünya hayatı ile âhiret nimetleri arasında serbest bıraktı (bunlardan birini seçmesini istedi). Allah’ın kulu da âhiret nimetlerini tercih etti.” Hz. Ebû Bekir (RA) bu sözleri işittiği zaman ağlamış, herkes onun ağlamasına hayret etmişti. Fakat Peygamber (SAV)’in sadık dostu ve mağara arkadaşı O’nun bu sözlerle neyi anlatmak istediğini çok iyi anlamıştı. Peygamberimiz (SAV),daha sonra sözlerine şöyle devam etti: “Arkadaşlığına ve malına en çok minnet duyduğum insan Ebû Bekir (RA)’tır. Ümmetimden bir kimseyi bu dünyada dost edinmem gerekse hiç şüphe yok ki bu dost, Ebû Bekir (RA) olurdu. Fakat İslam bağı hepimizi kardeş yapmıştır. Ebû Bekir (RA)’ın mescide bakan penceresi açık kalsın diğer pencereler kapansın. (Sizden evvelki milletler Peygamberlerin ve evliyanın mezarlarını birer ibadethane edinmişlerdi. Sizi böyle bir şey yapmaktan men ederim.)”

     Peygamberimiz (SAV) konuşmasını bitirdikten sonra tekrar Hz Aişe (RA)’nın odasına döndü. Peygamberimiz (SAV) cemaate yaptığı bu son konuşmasında iki önemli hususa dikkat çekmiştir:

     BİRİNCİSİ: İslam kardeşliğinin önemine işaret buyurmuş, bunun her türlü dostluktan üstün olduğunu ifade etmiştir.

     İKİNCİSİ: Mezarının namazgâh edinilmemesidir. Çünkü geçmişte böyle yapanlar, Peygamberlerinin mezarlarına aşırı derecede hürmet edenler putperestliğe düşmüşlerdi. Hâlbuki İslamiyet, birinci hedef olarak putperestliği yıkmıştır. Bunun için Peygamberimiz (SAV), ölümü ile sonuçlanan bu hastalığında da bu noktaya dikkat çekmiştir. Bu konuda şu hadis-i şerifi hatırlamak yeterlidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Allah Yahudi ve Hıristiyanlara gazap etsin ki, onlar Peygamberlerinin mezarlarını mescit edindiler.”

     Pazartesi günü gün ilerliyorken Peygamberimiz (SAV) peş peşe birkaç baygınlık geçirmişti. Hz Fatıma (RA), biricik babasının çektiği sıkıntıdan üzülerek:

     “Vay babamın sıkıntısına.” diye (ağlamaya başladı). Peygamberimiz (SAV):

     “Kızım bugünden sonra baban hiç sıkıntı çekmeyecek.” buyurdu.

     Nihayet, insanlık şerefine yaratılmış olan yüce Peygamber 8 Haziran 632 Pazartesi sabahı elini kaldırdı, üç kere parmağı ile işaret etti: “Refik-i âlâya- en yüce dosta.” dedi ve bu son kelimelerle eli düştü. Aziz ruhu uçarak Rabbine kavuşmuş oldu.

     Allah’ım!  O’na O’nun âl ve ashabına çok çok rahmet eyle.

     Hz. Aişe (RA)Validemiz Peygamberimiz (SAV)’in 63 yaşında vefat ettiğini söylemiştir.

Peygamberimiz (SAV)’in vefat haberi hemen yayıldı: Bunu duyan herkes şaşırdı kaldı. Medine’nin üstünü derin bir matem havası kapladı. O’nun (SAV) biricik kızı Hz Fâtıma (RA)’nın şu sözleri bu münasebetle söylenmiştir: “O gün gökyüzünün ufukları bozardı. Günün ortasında güneşin aydınlığı köreldi. İkindi vaktinde kâinatı karanlık içinde bıraktı. Peygamber (SAV)’in vefatından sonra yeryüzü O’na üzüntüsünden bir kum yığını haline geldi. Artık şimdi doğunun batının şehirleri O’na ağlasın. Mudar ve Yemen’in bütün kabileleri matem tutsun.”

     Evet, bu acı haberi duyanlar şaşırmışlardı. Bazıları bu habere inanmak istemiyordu. Bunların başında Hz. Ömer (RA) da vardı. Hz Peygamber (SAV)’e olan aşırı derecedeki sevgi ve saygısı sebebiyle O’nun (SAV) öldüğüne inanmak istemiyor:

     “Her kim Muhammed öldü derse boynunu vururum.” diyordu.

     Hz. Ebû Bekir (RA) haberi öğrenir öğrenmez hemen koştu Mescide geldi. Orada olanların Hz Peygamber (SAV)’in ölümü konusunda ayrılığa düştüklerini görünce bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: “Kim Muhammed (SAV)’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed (SAV) ölmüştür. Kim Allah’a tapıyorsa bilsin ki, Allah daim ve bakidir.” ve sonra şu Ayet-i Kerime’yi okudu:

 

وَمَا مُحَمَّدٌإِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّاللّهَ شَيْئاً وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ:

 

     “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelmiş geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 144. AYET)

     Şaşkınlık içinde olan Müslümanlar bu ayeti duyunca sanki ilk defa duymuş gibi oldular. Hz. Ebû Bekir (RA)’ın bu konuşmasından sonra herkes kendine geldi. Ayet-i Kerime, Peygamber (SAV)’in kendisinden önceki Peygamberler gibi öleceğini haber veriyor ve O’nun getirdiği mesaja sımsıkı sarılmanın gerektiğine işaret ediyordu.

     Peygamberimiz (SAV),Pazartesi günü vefat etmiş, vefatının ikinci günü olan Salı günü yıkanmış ve namazı kılınmıştır. Peygamberimiz (SAV)’i Hz. Ali (RA) yıkadı, amcası Abbas (RA) ile oğulları Abdullah, Fazl ve Kusem (RA) yardımcı olmuşlardı. Peygamberimiz (SAV) vefat ettiği odada yıkandı ve mübarek cesedi bir sedir üzerine kondu. Burada cemaatle değil, herkes içeriye girip cenaze namazını kıldı. Bu sebeple namaz akşama kadar devam etti. Sonra vefat ettiği bu odaya defnedildi.

     Evet, Peygamberimiz (SAV) vefat etti ama O’nun (SAV) getirdiği din dünya durdukça yaşayacak ve O’nun (SAV) getirdiği kitap Kur’an-ı Kerim insanlığı aydınlatmaya devam edecektir.

     Allah’ım, bizi o yüce Peygamber (SAV)’in yolundan ayırma ve kıyamet günü şefaatinden mahrum etme.  Âmin.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ    HAZİRAN - 99

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam587
Toplam Ziyaret4706878
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI