• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Ramazan Ayına Hazırlanmak ve Ramazan Günlerini İhya Etmek

RAMAZAN AYINA HAZIRLANMAK VE RAMAZAN GÜNLERİNİ İHYA ETMEK

 

شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَفَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُالْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَاهَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ:

 

     “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”  (BAKARA SURESİ – 185. AYET)

 

     Yaklaşmakta olan Ramazan ayı, inanmış kalplerde sevinç ve manevî pırıltılar meydana getirmekte ve bu ay ile başlayacak oruç mükellefiyetine ruhen hazırlanmayı ihtar etmektedir. Çünkü ruhta özleyiş ve kalpte iştiyak hâsıl olmadan Ramazan orucunu tutmak, uykulu bir halde yolculuk yapmak gibidir. Bu kişi, tuttuğu orucun manevî özelliklerini ve tesirini kendi üzerinde müşahede edemez. O, borcunu ödemiş olsa bile, kemale ve özlenen bir hale ulaşamaz.

     Ramazan ayını karşılamak; madde ve mana planında arınmak, bu mübarek aya ruhen hazırlanmak ve gafletten sıyrılmaya çalışmaktır. Ramazanı karşılamak, içinde Kur’an-ı Kerim gibi yüce bir kitabın indirildiği ve bin aydan hayırlı bir gecenin gizlendiği bu mümtaz ayı hakkıyla ihya edebilmeye teşebbüs etmektir.

     Bu hususta yapılacak maddî hazırlık, evlerimizin arıtılması, vücut ve elbise temizliğinin yapılması gibi faaliyetlerdir. Manevî hazırlık ise, günahlara tevbe edip İslam yoluna dönüş yapmak, uyanık bir şuur ve Allah aşkı ile Ramazan ayına kavuşmaya gayret göstermektir. Zira kabahatle kirlenen bir ibadet, makbul olsa bile mahbûb olmaz. Gâfilâne tutulan oruç ile lâhûtî dereceler yükselmek mümkün değildir.

     Ramazanda eda edilecek ibadetlerden kalbî bir haz tadabilmek için, bu mübarek ay gelmeden önce kendimizi öylesine hazırlamalıyız ki, yapılacak ibadetler ruhumuzun gıdası ve hareketlerimizin ayrılmaz bir parçası haline gelsin. Bu yüksek dereceye ulaşma maksadıyla Şaban ayı içerisinde nafile orucu çokça tutmalı ve geceyi ihya maksadıyla ibadetler yapmalıdır. Ashab-ı Kiram, Hz Peygamber (SAV)’in bu yöndeki gayretini şöyle anlatıyor:

     “Hz Peygamber (SAV) Şaban ayında o kadar çok oruç tutardı ki, bazen nafile orucu Ramazan’a ulaştırırdı.”

     Kararan gönüllere ışık veren, insanları Ma’bud-u Hakîkî’ye giden yolu gösteren Kur’an-ı Kerim, bu ayda nazil olmuş, insanlığı sarsan dalaletler onun himmetiyle dağılmıştır. Âdemoğlu şirk ve küfrün bataklığında bunalmış bir haldeyken, Allah’ın kitabı inmeye başladı ve insanlığın kurtuluşu tahakkuk sahasına çıktı.

     Feyiz kanalları toklukla tıkanır ve oruçla açılır. Bir mümin, Allah’ın rızasını kazanmak ve emrini yerine getirmek için maksadıyla, tan yerinin ağardığı zamandan başlayarak güneşin battığı vakte kadar yemek ve içmekten, nefsinin arzularına tâbi olmaktan kendini korursa, Allah ile kendi arasında teşekkül eden buğz dağlarını eritmiş ve ibadetin zevkine erişmiş olur.

     Nefsin isyana cüret etmesi, her istediğinin verilmesiyle başlar. Onun dini bir disiplin altına alınması, Allah’ın emri olan orucu tutmakla mümkün olur. Nefsi kötülüklerden men etmede oruca muadil olacak bir iş yoktur. İşte bir örnek:

     Ashap’tan Ebu Ümame (RA), Hz Peygamber (SAV)’e: “Bana hayırlı bir iş emrediniz.” diye talepte bulunmuştu. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Sana oruç tutmak lazımdır. Zira onun bir misli ve dengi yoktur.”

     Ramazan ayını layık olduğu biçimde karşılayabilmek için, uzuvlarımızı oruca ortak olacak şekilde bir edebe alıştırmalıdır. Bunu temin edebilmek, dile yalan söyletmemeli ve gıybet suçu işletmemeli; kulağa haram olan konuşmaları dinletmemeli; eli, dinimizin yasakladığı şeylere uzanmaktan ve can yakmaktan korumalı; ayakları şeytanî yollarda tozlanmaktan muhafaza etmeli; vücut ikliminin sultanı olan kalbi, bozuk inançlardan ve sapık düşüncelerden, şehvanî hayallerden temiz tutmalıdır. Tek kelimeyle, vücudun tamamına ORUCA HAZIR OL! Emrini vermelidir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Mübarek bir ay olan Ramazan, sizin üzerinize nur saçmak üzere geldi. Aziz ve celil olan Allah, onun orucunu tutmayı size farz kıldı. Bu ay gök kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, serkeş şeytanlar zincirlerle bağlanır. Ondan bin aydan hayırlı bulunan bir gece vardır. Kim onun hayrından mahrum kalırsa muhakkak büyük bir mahrumiyete uğramıştır.”

     Yeme içme gibi zaruri ihtiyaçların tesiri altında bulunan insan, hayatını devam ettirirken hayâsını ihmal etmemek zorundadır. Yiyip-içme, hayatın gayesi değil, ancak vasıtasıdır. Bu sebeple ileriyi gören ve ebedi hayatı düşünen bir kişi, ihtiyaç sınırını aşmadan ve aşırı iştihaya kapılmadan vücudun gıdasını vermeye dikkat göstermelidir. Sınır tanımayan bir iştiha ile sofraya oturmak ve sağlık ölçülerine ters düşecek bir iştihanın zebunu olmak, insanı obur kılar.

     Yiyip-içmede ölçüyü kaçıran insan, önüne konulanı tükettiği gibi, gözüne takılanları ve gönlünün çektiklerini hep yemeye heveslenir. Bu hal, zamansız ve düzensiz mide doldurma alışkanlığını ortaya çıkarır.

     İnsan, ölçüsüz yiyip-içmeye kendini kaptırırsa, nefsinin isteklerinin önüne geçemez hale gelir. O kişinin beyin merkezi, midesinde bulunanları hazım için seferber olduğundan, ulvî mefkûreler için fazla bir zaman ayıramaz. Oburlaşan insan TEEKKÜL’ü ve TEFEKKÜR’e tercih etmekte tereddüt göstermez.

     Mide üzerinde disiplin tesisinin en müessir yolu, hiç şüphe yok ki oruç tutmaktır. Oruç, Allah’ın emrini yerine getirmek ve rızasını kazanmak gayesiyle tutulacağı için, fıkhî ölçülere riayet etmeyi gerektiren bir ibadet ve bunun ayrılmaz bir gereği olan perhizkârlıktır. Allah’a kulluk şuuruna erişmiş bir insan, en çok sevdiği yiyecekler ve içecekler karşısında bulunsa bile midesine mağlup olmayarak nefse karşı bir zafer daha kazanır.

     Oruç, müminin cehennem ateşinden koruduğu gibi, şehvet nöbetlerinin ruhu kasıp kavuran ateşinden, zehirli bir alevden yaratılmış bulunan şeytanın vesveselerinden ve kalpte körüklediği günah yalazlarından korur. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Oruç, tıpkı bir kalkan ve ateşten koruyan sağlam bir kale gibidir.”

 

     Oruç ibadetinin kâmil manada ifası, kısa aklımızın kısır düşüncelerine göre değil, Hz Peygamber (SAV)’in sünnetine uygun biçimde eda edilmesine bağlıdır. Orucu perhizden ayıran en belirleyici özellik, başlangıcındaki halis niyetle bu ibadetin her safhasının Hz Peygamber (SAV)’in sünnetine uygun olmasına bağlıdır. Tan yerinin ağardığı zamandan akşama kadar yemek, içmek ve nefsanî arzulardan kendimizi uzak tutmakla, ancak üzerimizdeki borcu ödemiş oluruz. Mümini Allah’ın rızasına ulaştıracak bir orucun sünnet ölçülerine uygun olması gerekmektedir. Bu cihet, ibadetin makbul olmasının ve kemal seviyesine ulaşmasının şartı olmaktadır. Zira Salih ameller, ancak Sünnet kanatlarıyla icabet makamlarına ulaşabilir.

     Hz Peygamber (SAV), kendi mefkûre ve hareketlerini ilham-ı Rabbanî ile tespit be tatbik ederdi. Bu sebeple, Allah’ın emirlerini en iyi anlayan ve anlatan, onları günlük hayatına tatbik eden, hiç şüphesiz ki, Hz Peygamber (SAV)’dir. Kimin düşüncesi ve işi onun sünnetine uygunluk arz ederse, içi pürnûr ve işi makbul olur. Böyle bir kimseyi hem halk hem de Hakk sever. Bu yönü dikkate alarak Hz Peygamber (SAV)’in Ramazan hayatından örnekler sunalım:

     İbadetler, Hz Peygamber (SAV)’in hayatının ayrılmaz bir parçası halindeydi. Allah’a kulluk görevini ifa ederken onun duyduğu haz, en yüksek seviyede bulunurdu. Onun gözünün aydınlığı ve gönlünün huzuru namazda, melekî sıfatlara bürünüp beşerî arzulardan sıyrılması oruçta, Allah’a yönelmedeki kemali, fakrı tercihte tecelli ederdi. Nafile namazların kıyamında, ayakları şişecek derecede durması; ashabına müsaade etmediği halde, hiç iftar etmeden ertesi günün orucuna başlayıp Allah’ın rızasına vuslat araması; evinde ve elinde olanı muhtaçlara dağıtıp, fakirane bir hayat yaşaması, Allah’a kulluktan aldığı eşsiz zevki ortaya koymaktadır.

     Hz Peygamber (SAV), Ramazan ayının gündüzlerindeki oruçla uruca erişir; gecelerindeki kıyamla sıyam neşvesini devam ettirmeye gayret gösterirdi. Hz Peygamber (SAV), hayır yapma hususunda insanların en cömerdi idi. En fazla cömertliği ise Ramazan ayı içerisinde olurdu. Cebrail (AS),her senenin Ramazan ayında, bu ay çıkıncaya kadar, geceleri Hz Peygamber (SAV)’e mülaki olur, Hz Peygamber (SAV)’de ona Kur’an’ı arz ederdi. Kendisine Cebrail (AS) kavuştuğu zaman hayır dağıtmada esen yelden daha cömert olurdu. O (SAV), seher vaktinde kalkar, ayrıca teheccüd namazı ve sair ibadetlerle geceyi ihya eder ve şöyle buyururdu:

     “Sahur yemeği yiyiniz. Zira onda bereket vardır.”

     Sahur yemeği basit bir karın doyurma işi değil, İslamî şiar özelliği taşıyan bir taam olmaktadır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunun arasını ayıran şey, sahur vakti yenilen yemektir.”

     Ramazan günlerinde dilini ezkara, kalbini efkâra, düşüncelerini tefekküre tahsis eden Hz Peygamber (SA), bu mübarek ayın bir saniyesini bile boş geçirmezdi. Aynı uyanıklığı ümmetlerinin de göstermesini arzu eden Hz Peygamber (SAV), gaflete dalmış olanları şöyle uyarmaktadır:

     “Ne kadar oruç tutan vardır ki, orucundan kendisi için açlıktan ve susuzluktan başka bir şey yoktur. Ne kadar ibadet için ayakta duran vardır ki, kıyamından kendisi için uykusuzluktan başka bir şey yoktur.”

     Siperin, düşman ateşinden koruması gibi, orucun da cehennem ateşinden muhafaza eden bir kale mesabesinde bulunduğunu hatırlatırdı. İftar sofrasının başında vaktin girmesini beklerken, tefekküre dalar ve oruç tutmakla ulaştığı terakkinin zirvesinden beşeriyet haline dönüşüne vesile olacak nimetleri ve bunları ihsan eden Rezzak’ın büyüklüğünü düşünür ve vakit tamam olunca şöyle buyururdu:

     “Ya Allah, ancak senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, senin verdiğin rızıkla da iftar ettim ve yarınki Ramazan orucuna niyet ettim.”

     Orucun arıttığı bir vücutla Allah’ın huzuruna durup ibadet etmenin faziletini Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade buyuruyor:

     “Yüce ve mübarek bulunan Allah, sizin üzerinize Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de onun gecelerinde teravih için kaim olmayı sünnet kıldım. Kim farziyetine inanarak onun orucunu tutar ve sevabını umarak teravih namazını kılmaya kaim olursa, anasından dünyaya geldiği günde olduğu gibi günahlarından arınıp selamete çıkar.”

     Yine Hz Peygamber (SAV),her şeyin bir çeşit zekâtı olduğunu, bedenin zekâtının da oruç olduğunu bizlere hatırlatıyor. Bu ölçüyü dikkate alan müminler de oruç tutmak suretiyle cesetlerini temizlemelidirler.

     Hz Peygamber (SAV), Ramazanın son on gününde başka zamanlarda yapmadığı ciddi bir çalışma gayreti gösterirdi. Bu cümleden olarak, bu ayın gecelerini ibadetle ihya eder, ehl-i beytini ibadet etmeleri için uykularından kaldırırdı. Diğer zamanlarda yaptığı ibadetleri, bu ay girdiği zaman arttırır ve beşerî arzularından sıyrılırcasına Allah’a kulluk için ciddi bir çalışma gösterirdi. Sohbetimizi bir ayetle bitirelim:

 

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَاللَّهَ كَثِيراً:

 

     “And olsun ki, Rasülullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”  (AHZAB SURESİ – 21. AYET)

     Allah cümlemize uyanık bir şuurla Ramazan ayını karşılamayı ve Hz Peygamber (SAV)’in sünnetine uygun şekilde oruç tutmayı nasip etsin…

 

KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR     MEHMET EMRE

 
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam808
Toplam Ziyaret4707099
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI