• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Riyanın Mahiyeti ve Zararları

RİYANIN MAHİYETİ VE ZARARLARI

  

وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَـاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِيناً فَسَاء قِرِيناً:

 

     “Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenler de (ahirette azaba duçar olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o!”   (NİSA SURESİ – 38. AYET)

 

     Riya, yaptığı ibadeti ve işlediği hayrı Allah için değil, halkın gözüne girmek ve yaptığını onlara gösteriş için yapmaktır. Dünyevî bir menfaat elde etmek için veya bir makama ulaşma düşüncesiyle ibadet eden bir kimseye MÜRAİ, irtikâp ettiği bu suça da RİYA adı verilmektedir. İnançta iki yüzlülük yapmaya NİFAK, amelde iki yüzlülük yapmaya RİYA denir. Hz Peygamber (SAV) riyayı, KÜÇÜK ŞİRK olarak tavsif etmiştir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Sizin üzerinize gelmesinden korktuğum şeylerin en korkunç olanı küçük şirktir.” Ashap sordu: “Ey Allah’ın Rasülü! Küçük şirk nedir?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Riya.”

     Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Ümmetim üzerine en çok korktuğum şey, Allah’a ortak koşmaktır. Haberiniz olsun! Ben onların güneşe, aya ve puta tapınacaklarını söyleyecek değilim. Fakat Allah’tan gayri için yapılan işler ile gizli şehvetten endişe duyuyorum.”

     Ahiret saadetini arzu eden akl-ı selim sahibi bir mümin, Allah’ın rızasına iltica etmeli ve riyadan son derece sakınmalıdır. Aciz insanların gözüne girmekten ve yaptığını onlara duyurmaktan medet uman zavallı insanların gözünde, kirli çapaktan ve kulaklarında tiksindirici pasaktan başka bir şey yoktur. Kalp pusulasının ibresini ilahî kitabın istikametinden başka bir yöne çeviren kimse, bu yanlış yolu takip ederek amelinde riyaya ve uhrevî emellerinde hüsrana saplanmış olur. Allah’ın rızasını değil, halkın takdirini kazanmak, arzuladığı bir makama, ibadeti basamak olarak kullanmak, çok çirkin bir davranıştır. Allah için yaptığı kulluk vazifesine başkasını ortak kılmaktır. Ahiret hayatında kurulan ilahi divanda amellerin değerlendirilmesi yapılırken vaki olacak hitabı, Hz Peygamber (SAV) şöyle haber veriyor:

     “Allah, evvelkileri ve sonrakileri vukuunda şüphe bulunmayan kıyamet günü bir araya topladığı zaman, bir seslenici şöyle seslenecek: “Kim Allah için yaptığı işine bir şeyi ortak yaptı ise, onun sevabını Allah’tan başkasından talep etsin. Zira Allah, ortakların ortaklıktan en müstağni olanıdır.”

     Bir Hadis-i Kutsî’yi, Hz Peygamber (SAV) şöyle rivayet ediyor:

     “Aziz ve Celil olan Allah, insanlara yaptıklarının karşılığını verdiği zaman şöyle buyuracak: “Dünyada iken gözüne girmek için gösteriş yaptığınız kimselere gidiniz. Bakınız, onların katında bir mükâfat bulabilecek misiniz?”

     Esirgeyenlerin en merhametlisi olan Allah, zatında şerikten ve işlerinde ortaklıktan münezzeh bulunduğunu, Allah için yapılan amellerde halkın gözüne girip takdirini kazanmayı düşünen insanları uyaran bir hadis-i kutsisinde şöyle buyuruyor:

     “Ben, ortakların, ortaklıktan en müstağni olanıyım. Kim benim için bir iş yapar da o işe benden başkasını ortak kılarsa, ben ondan uzağım. O iş, ortak kıldığınındır.”

     Allah, şerikten münezzehtir. Bir göğüste iki kalp yaratmamıştır. Bir kalpte iki sevgi yaşatılmasını istemez. Sevdiğimiz insanları bile Allah için seveceğiz. Halkın çapaklı gözünde derece arayan, cehennemin feci derekelerinde azaba uğrayacaktır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Cübbül hüzünden Allah’a sığınınız.” Ashap sordu: “Ey Allah’ın Rasülü! Cübbül hüzün nedir?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Cehennemde bir deredir ki, Cehennem zebanileri bile her gün yüz defa ondan Allah’a sığınırlar.” Ashap tekrar sordu: “Ey Allah’ın Rasülü! Oraya kimler girer?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Yaptıkları ile halka gösteriş yapan okumuş kimseler.”

     Dünya malı ve makamları meşru çalışmayla istenebilir. Fakat ahiret sermayesi olacak ibadetlerle talep edilemez, edilmemelidir. Yaptığımız bir işte hem dünya malı ve itibarı istemek, hem de ahiret saadeti ummak hatalı bir yoldur. Bu yanlış düşüncenin zebunu olan kimselerin uyanmasına vesile olacak bir hadisinde, Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Kim ahiret işi ile, dünya malını kazanmayı dilerse yüzünün güzelliği değiştirilir, zikir ve virdi iptal edilir ve ismi, cehennem ateşinde sabit kılınır.”

     Başka bir hadis-i şerif ise şöyledir: İbni Abbas (RA) rivayet ediyor: “Bir adam gelip Hz Peygamber (SAV)’e şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü! Ben hem Allah rızasını hem de derecemin insanlar tarafından bilinmesini dileyerek bir iş yapmaya durduğum oluyor.” Hz Peygamber (SAV) hemen cevap vermedi. Nihayet şu ayet-i kerime nazil oldu:

 

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً:

 

     “De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”  (KEHF SURESİ – 110. AYET)

     Şeyh Sâdî, BOSTAN adlı eserinde şu hikayeyi anlatır:

     “Adamın biri yatsı namazında cemaat dağıldıktan sonra camide kalır ve ibadetle meşgul olurmuş. Bir gece ibadet ederken, caminin kapısının gıcırdadığını duymuş. Namazın içinde: “Kim bilir hangi Allah dostu bir insan benim gibi ibadet etmeye geldi.” demiş. Namaz ve diğer ibadetlerle sabahı yapmış. “Bu insanın teveccühüne mazhar olabilirsem ne mutlu bana!” diye düşünmüş. Tan yeri ağarıp ortalık aydınlanınca, gözü gece camiye giren kişiyi aramaya başlamış. Bir de ne görsün! Camiye giren, havanın soğuk olması nedeniyle bir köpekmiş. Büyük bir pişmanlıkla içi yanan bu kişi: “Ey benim zalim nefsim! Sabaha kadar köpeğe kul oldum desene!” demek suretiyle nefsini kınayarak gözyaşı dökmüş.”

     İnsanın kalbi nazargâh-ı ilahî’dir. İbadetleri yaparken araya nefs-i emmare girmemelidir. Aksi halde, ömür boyu nefis kalbine tapılmış olur.

     Şirkin en küçüğü olarak belirtilen riya için üç ihtimal vardır:

1-) Yapılan bir amelde riya, ihlâstan fazla veya ihlâsa eşitse, o iş Allah tarafından kabul edilmez.

2-) İhlâs riyadan fazla olursa, gösteriş için yapılan kısım atılır, geri kalan amel Allah tarafından kabul olunur.

3-) Tamamen gösteriş maksadıyla yapılan işler, Allah tarafından reddedilir ve nefs-i emmare’nin kirlettiği ameller çöplüğüne atılır. Bu konudaki hadis-i kutsi şöyledir:

     “Ben ortakların, ortaklıktan en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar da onda benden başkasını ortak kılarsa ben onu da ortaklığını da veya ortağını da terk ederim.”

     Böylesine bir hüsran ve uhrevî zarara maruz kalmak istemeyen kâmil bir iman ve akl-ı selim sahibi bir Müslüman, gösteriş fikrinden son derece sakınmalıdır. Hz Peygamber (SAV), bizleri şöyle uyarıyor:

     “Kim bir riya ve süm’a (yaptığını halka duyurma) maksadıyla bir iş yapmak üzere ayağa kalkarsa, oturuncaya kadar Allah’ın gazabı içindedir.”

     Başka bir hadis te şöyledir:

     “Kim işitilsin diye bir iş yaparsa Allah onun rüsvalığını işittirir. Kim de gösteriş için bir iş yaparsa Allah kıyamet gününde onun kıymetsizliğini herkese gösterir.”

     Riya, nefsin hilelerinin en gizli olanıdır. Ahiret yolculuğunu ciddiyetle yürütmek isteyen bazı âlimler de nefsin bu tuzağından kurtulamamışlardır. Zira bunlar çalışarak nefislerine galip gelip şehvetlerden ümidini kestirdiği ve şüpheli şeylerden koruyup çeşitli ibadetlere mecbur ettikleri vakit, artık nefisleri dış uzuvlarını isyan ettirmekten ümidini keser, ilim ve amel izhar ederek kendisini hayır yolunda mücahede zorluğundan kurtulmuş olup artık iyilikleri kabullenmiş, zevkine ermiş olarak gözükür. Halk ta onlara saygıyla bakar. Onlar da ibadete koşar ve yaptıkları ibadeti yalnız yaratanın bilmesiyle iktifa etmez, mahlûkatın da buna muttali olmasını isterler. Yalnız Allah’ın katında aldıkları mevki ile yetinmezler, yaratılanların da kendilerini övmelerini isterler. Çünkü o nefis bilir ki insanlar, onun şehvetleri terk edip şüphelerden sakındığını ve ibadetin meşakkatine tahammül ettiğini bildikleri vakit kendini övecek, hürmetle anacak ve hatta biraz daha ileri giderek kendisiyle mülakattan bereket umacaklardır. Duasına rağbet edecek, peşinden koşacak, ona hizmet edecek, her yerde onu saygıyla anacak, bütün işlerinde kendisine kolaylık ve öncelik tanıyacak, giyimde yiyimde ve oturmada onu öne geçirecek ve ona karşı hürmetle eğileceklerdir. Artık günahı terk etmek onun için ehemmiyetsiz bir şey olacak, ibadetin zorluğu da ortadan kalkmış olacaktır. Çünkü halkın nazarındaki itibardan duyduğu zevk, bunların hepsini ona unutturacaktır. Bütün ömrünün Allah’a ibadetle, Allah rızası uğrunda geçtiğini sanacaktır. Aslında hayatı, nefsinin bu gizli arzuları peşinde geçmektedir. Nefis ise itaat ve ibadetinde, haramdan uzaklaşmasında gayesi halka gösteriş olduğunu, hareketlerinin yapmacık olduğunu gizler. Halkın yanında bulduğu itibarla sevinir de, Yapmış olduğu taat ve ibadetlerin sevabını mahveder. Adam, kendisini Allah’a yaklaşmış kullardan zannederken münafıklar defterine kaydedilir de haberi olmaz.

     İşte bu, şeytanın bir hilesidir ki, bundan ancak sıdıklar kurtulabilir. Bu öyle derin ve dar bir yoldur ki, bu yoldan ancak mukarrebler (Allah’a yakın olanlar) geçebilir.

     Riya, şeytanın en büyük şebekesi olan gizli bir dert olduğu için, riyanın sebeplerini, tedavi çarelerini ve riyadan kaçınmanın sebeplerini iyi bilmek gerekir.

     İslam’ın potasında eriyip sünnet-i seniyye kalıplarında şekillenen Ashab-ı Kiram, riyadan ve benzeri hallerden son derece sakınırlardı. Kendi iç âlemine dönük olarak tefekküre daldıklarında: “Allah’ın yasakladığı sıfatlardan ben de var mı acaba?” diye üzüntü çekerlerdi:

     “Muaz b. Cebel (RA), Hz Peygamber (SAV)’in kabrinin yanında ağlıyordu. Onu gören Hz Ömer (RA) sordu: “Seni ağlatan sebep nedir?” Muaz (RA) cevap verdi: “Şu kabrin sahibinden riyanın en ednası şirktir. Dediğini duydum.”

     Ashab’ın bu endişeleri, imanlarının kemali ve takvalarının yüksek oluşundan kaynaklanıyordu. İmanda iki yüzlülük yapan münafıkların böyle ince ve derin düşünceleri yoktur. Onlar yaptıkları işlerde de iki yüzlülükten ve riyadan fayda umarlar.

 

     Nifak ehlinin bu zikzaklı tavrını, şu ayet tespit eder:

 

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَىالصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً:مُّذَبْذَبِينَ بَيْنَ ذَلِكَ لاَ إِلَى هَـؤُلاء وَلاَ إِلَى هَـؤُلاء وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً:

     “Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler. Bunların arasında bocalayıp durmaktalar, ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara. Allah’ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın.”  (NİSA SURESİ – 142/143. AYETLER)

     İki yüzlülükleri sebebiyle Allah’a karşı hile ve hud’a ile hareket etmekten utanmayan ve çekinmeyen, nifak hastalığıyla illetli kimseler, bu hilekârlıklarını insanlara karşı da uygulamaktan çekinmezler. Namazı dini bir mükellefiyet olarak kabul ettiğinden değil halkın yanında ticarî veya siyasî bir itibar kazanmak için göstermelik olarak kılarlar. Allah, onların bu mizaçlarını yukarıdaki ayette açıklıyor.

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Kim Allah’a ibadet eder ve hiçbir şeyi ona ortak tutmazsa, namazını dosdoğru kılar, zekâtını verir ve büyük günahlardan sakınırsa cennet mekânı olur.”

     Ayet ve hadislerdeki bunca uyarıya rağmen riyadan sakınmayan ve: “Benin nasıl bir kişi olduğumu görsünler ve duysunlar” diyerek nefsinin heveslerinin peşinde takılan kişi, yalancı boyaların ve sahte foyaların döküleceği ve hakiki çirkinliklerin ortaya çıkacağı mahşer halkına karşı rüsva olacaktır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Kim gösteriş makamına dikilir, bir işi yaparsa Allah ta onu halka teşhir eder. Kim halka duyurma mevkiinde bir iş yapmaya kalkarsa, Allah ta onun ayıplarını halka duyurur.”

     Allah kalplerimizi riyadan salim ve ihlas üzere kullukta daim eylesin…AMİN…

 

KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZ VE İRŞAT     MEHMET EMRE

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam935
Toplam Ziyaret4707226
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI