• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Selamın Güzellikleri

SELAMIN GÜZELLİKLERİ

  

وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْبِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً:

   “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.”   (NİSA SURESİ – 86. AYET)

 

     Bize Kur’an gibi bir beyanı, Hz Muhammed (SAV) gibi sultanı gönderen ve bizi cehalet karanlığından iman nuruna erdiren Allah’a hamd olsun. Her zaman ve her işimizde, O’ndan selamet dileriz. Allah’ın bir ismi de SELAM’dır. Yani ES-SELAM. Her türlü arıza ve hadiselerden salim kalan, her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran, cennetteki bahtiyar kullarına selam eden…

     O’nun rahmeti, O’nun selamı, O’nun fazlı sayesinde iman ile, İslam ile, Kur’an ile şereflenmiş bulunuyoruz. Dünyaya gelişimize kendimizin bir katkısı olmadığı gibi yine dünyadan gidişimiz de Allah’ın kudretiyledir. Zerre, küre, ay, güneş ve bütün varlıkların dizgini elbette O’nun kudret elindedir. Dilerse kullarını selamete çıkaracak ta yine O’dur. İstediğini zelil edecek kudrete de maliktir. Hiç bir zalim O’nun kahrından kurtulamaz. Hiç bir mümin de O’nun fazlı olmadan selamet sahiline çıkamaz. Selameti yalnız O’ndan bilmek ve yalnız O’na teşekkür etmek gerekir.

     Allah, her türlü tehlikenin selamet yollarını ve sebeplerini yaratmıştır. Kul ne kadar kuvvetli olsa, cihanlara hükmetse, Süleyman tacını başına koysa, ölüm yine onu bulur. Fakat Allah dertten, beladan, ayıptan, kusurdan ve her türlü arızadan beridir. Yani Allah’ın gerek zatı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tagayyüre, bir değişikliğe uğramaktan münezzehtir. Allah, ezelde nasılsa ebedde de öyledir. Hiç bir şey O’na ağır gelmez. O, asla yok olmaz, ilmi gevşemez, kudreti kesilmez, mülkü elinden çıkmaz. Hiç kimse yaptığı işlerden O’na hesap soramaz, fakat O, herkese hesap sormaya kadirdir. O’nun için bir garibi bahtiyar etmek, bir sultanı tahtından kara toprağa indirmek pek kolaydır.

     Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

 

وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْبِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً:

 

     “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.”   (NİSA SURESİ – 86. AYET)

     Yani: Ey müminler! Siz bir tahiyye ile bir selam ile selamlandığınız zaman hemen ondan, o selamdan daha güzeli ile daha ziyade hayır ifade eden bir tabir ile selamı alın. O selama öyle bir ihtiram ile mukabelede bulunun veya onu, o selamı aynıyla karşılayın, misliyle cevap verin. Mesela: Es-selamü aleyküm diyene Ve aleyküm selam denilmesi aynıyla mukabeledir. Yine Es-selamü aleyküm denilmesine karşılık Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekatüh diye mukabele etmek, daha güzel bir şekilde selamı almaktır. Es selamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh şeklinde selam verene de bunun aynıyla mukabele edilmelidir.

     Hiç şüphesiz Allah ezelden ebede her şeyin hesabını hakkıyla arayandır ve her şey üzerinde müsahiptir, muhafız ve kâfidir. Kimin ne surette, nasıl ve ne niyetle amel işlediğini hakkıyla bilir. İslam bir nur ve huzur meltemidir. İslam’ın sunduğu sadece saadet ve selamettir. İslam gönüllere nurdan ırmaklar halinde sevgileri akıtmanın yollarını göstermiştir. İslam’ın diyarında kinlerin, nefretlerin ve hasetlerin yaşama ihtimali yoktur. Çünkü İslam bir ebediyet dinidir.

     Cehalet devrinde Araplar karşılaştıklarında: “Hayyekallah = Allah sana uzun ömür versin” diye selamlaşıyorlardı. Ömür uzun olur, fakat baştan sonra felaketlerle noktalanınca insana ne faydası olur ki? Artık insanın kıyameti kopmuş, ikinci bir felaketi başlamış demektir. Asıl maksut hayatın daimi selameti, ömrün saadet ve refahıdır. Ömrün bitiminde ikinci bir hayatın huzur ile başlamasıdır, son uykuya dalan adamın gözlerini ikinci defa çiçek bayramında açabilmesidir.

     İslam isminden anlaşılacağı gibi selamet cihanıdır ve İslam’da SELAM bir ebediyet pusulasıdır. Müslüman’ın iman parolası ve muhabbet nişanıdır. “Allah sana uzun ömür versin” yerine, yüce ve mukaddes dinimizde “Es-selamü aleyküm = Dünyada da ahirette de her an ve her türlü selamet üzerine olsun” şeklinde ikame edildi. Karanlık kafaların ve imansız kalplerin dünyasında selamet ve saadet yoktur, belki ebedi bir hicran gecesi hüküm sürer.

     Selam, dudaklara tat, kalplere zinet ve müminlere bir devlettir. İslam’ın tahiyyesi ve bu mübarek ayetin maksudu işte budur. Hiç bir söz, hiçbir kelam, selamın yerini tutamaz. “Sabahlar hayrolsun, akşamlar hayrolsun, renkli rüyalar, günaydın, tünaydın” gibi eğri büğrü sözler, İslam’ın selamındaki azamet ve şümulü ihata edemez. Gönülleri yumak yumak, iplik iplik birbirine selam gibi bağlayıcı bir kelime yoktur. Selam, en güzel dua, en bulunmaz hazine, en erişilmez saadettir. Bir selam ile karşılanan insan artık emniyet iklimindedir. En güzel duaya nail olmuş bulunur. Kafası olup ta aklı olmayanlar, selamın yerine başka kelimeler aramışlar, fakat Allah onları muratlarına erdirmemiştir.12 Eylül ihtilalinde yine böyle akılsızın biri İstanbul-Emirgan’da çınar altına koca bir levha asmış ve şöyle demişti: “Ey Türk! Günaydını, Arabın selamına boğdurma!”

     Evet; münafık her zaman fırsat bekler, taşın altına siner, hep senden gözükür, sen kuvvetli olduğun zaman sesini çıkarmaz. Ama bir de kuvvet bulur, fırsat eline geçerse bütün zehrini kusar. İmansız kalbin dümensiz kafaları ancak cehennem marsıklarıdır.

     Talimini Kur’an, tatbikini sünnet içinde bulduğumuz selamın tarihi, insanın yaratılışı kadar, belki de ondan daha eskidir. Selam verip almanın faziletleri ve edepleri hakkında nice hadisler varit olmuştur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Allah, Âdem’i yarattığı zaman, şöyle buyurdu: “Ey Âdem! Git te oturmakta olan melekler topluluğunu selamla. Sana verecekleri selama kulak ver. Çünkü o, senin de zürriyetinin de selamı olacaktır.” Âdem (AS), meleklere varıp şöyle dedi: “Es-selamü aleyküm” Melekler de şöyle cevap verdiler: “Es-selamü aleyke ve rahmetullah”

     Demek ki ilk insan ve ilk peygamber güzide melekleri selamladı, melekler de Allah’ın selamı ile ona mukabele ettiler. Kâinatı bir hikmet üzere yaratan Allah, Kur’an –ı Kerim’in ondan fazla yerinde mümin kullarına selam vermiştir ki, devletin bundan büyüğü olamaz. Allah’ın selamına mazhar olmak, rahmetin ta kendisidir. Gönül cihanı Allah’ın kerem nuru ile pırıldayan her müminin bu selamda hissesi vardır.

     Hayatın kıvamı, saadetin devamı hep selam iledir. Beşer hayatının başlangıcında selam, devamında yine selam vardır. Selam, dünyadan cennete uzanan bir ebediyet köprüsüdür. Selam, bir sünnet-i Muhammediye olduğu gibi peygamberlerinde sünnetidir. Meleklerin nur dudaklarından dökülen kelimeler de selamdır. Müminler arasında selamlaşmak melekî bir haslettir. Selam, gönül pınarlarını muhabbet havuzlarına akıtan en güzel kelimedir. Selam, gönüllere huzur veren ve mümini cennete ulaştıran bir haslettir. Selam, duanın en bereketlisi, niyazın en güzelidir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Ey nas! Aranızda selamı yayınız. Yemek yediriniz. Akrabalarını ziyaret ediniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız; selametle cennete dirersiniz.”

     Müminler cennete girdiklerinde orada da selamla karşılanacaklardır. Onlar o güzel cennete, Rıdvan yurduna girecekleri vakit, cennetin kapısında bulunan melekler tarafından selamlanacaklardır:

 

وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَراً حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ:

 

     “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.”  (ZÜMER SURESİ - 73. AYET)

     Hemen herkes cenneti ister, cennete karşı herkeste bir iştiyak ve arzu vardır. Fakat arzu etmek başka, cennete layık olma başkadır. Hayat, iman mihverinde, Kur’an’ın gölgesinde geçmedikçe cennet hayal olur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Siz mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbiriniz sevmedikçe de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.”

     Demek ki, gönülden gönüle kardeşlik köprüsünü selam kurmakta, sevgi ve muhabbeti ebedi olarak yine selam yaşatmaktadır. Selamsız hayatta, selamsız günlerde, selamsız gecelerde hayır yoktur. Selam en güzel dua, en tatlı bir temennidir. Bir hadis-i şerifin manzum meali şöyledir:

     “İnsanın en acizi, duadan aciz adam,

       Nasın en cimrisi de vermez kimseye selam!..”

     SELAM lafzı, Allah’ın en güzel isimlerinden biridir. Bu cihetle müminler arasında hem iltifat ve selamla dua edilmiş, hem de Allah zikredilmiş olmaktadır. Allah’ın adı anıldığı yere ise rahmet iner, mağfiretin pak suyu gönüllere damla damla akar. Artık o gönüllerde kin, nefret, haset gibi kötü duygular zail olur.

     Kur’an, bu konuda bizlere peygamberlerden örnekler vermektedir. Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor:

 

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ:إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماً قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ:

 

     “İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) Onlar İbrahim’in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, “Bunlar, yabancılar” demişti.”  (ZARİYAT SURESİ – 24/25. AYETLER)

     Yani, melekler, Hz İbrahim (AS)’ı selamladı. Hak dostu Hz İbrahim (AS) da onların selamına mukabil onları selamladı.

     Yine Mi’rac’ta Hz Peygamber (SAV) ile Allah arasında geçen selam hadisesi de bize güzel bir örnektir. Rabbinin yüce katına vasıl olduklarında şöyle demişlerdi:

     “Ettehiyyatü lillahi ves selavatü vet tayyibat = Bütün tazimat ve dualar, bütün ibadetler Allah’a mahsustur.”Allah şöyle mukabelede bulundu: “Es selamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh = Ey nebiyi Âlişân! Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.”  Her yerde ve her zaman ümmetini düşünen rahmet peygamberi (SAV), sevgili ile manevi bayramlara kavuştukları bu anda bile ümmetini unutmadı ve hemen şöyle buyurdu: “Es-selamü aleyna ve ala ibadillahis salihin! = Selam selametlik bizim üzerimize olduğu gibi, Allah’ın Salih kullarına da olsun!”

     Demek ki her selamda Salih kulların da hissesi vardır. Namaz kılarken bir Müslüman bu halleri yaşayarak kılmalı ki, beklenen saadet ele geçsin. Selam, sadece dünyada değil, cennet ehli arasında da vardır. Melekler cennetlik kulları Allah’ın selamı ile karşılayacaklardır. Cennet güzel, fakat cennette meleklerin selamı ile selamlanmak daha bir nimettir. Allah fazlının ve rahmetinin bir eseri olarak mümin kullarını ebedi sevinç yurdu olan cennetlere koyacaktır. Onlar, o bahtiyar insanlar cennette artık boş laf etmezler ve birbirlerini Allah’ın selamı ile selamlarlar. Bu konuda Kur’an şöyle buyuruyor:

 

لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْواً وَلَا تَأْثِيماً:إِلَّا قِيلاً سَلَاماً سَلَاماً:

 

     “Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler. Söylenen, yalnızca “selâm, selâm” dır.”  (VAKIA  SURESİ – 25/26. AYETLER)

     Dünyada selam ne güzel, cennette selam ne güzeldir. Bütün güzellikler, bütün selametler, bütün hayırlar bu selam lafzında cem edilmiştir. Ayet-i celile’de selam lafzının iki defa zikredilişinin sebebi, selamın cennette iki taraflı verilip alınacağına işaret içindir.

     Kur’an, nurdan ırmaklar halinde gönüllere dökülmekte, gönül çöllerinde hikmet ve marifet sümbülleri meydana getirmektedir. Kur’an semasından dökülen rahmet katreleri müminler için ebedi incilerdir. Kur’an müminleri cennetle müjdeler. Cennetin fevkinde Allah’ın fazlı ve cemali vardır. Meleklerin selamı da var. Kur’an bunu şöyle ifade eder:

 

وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَراً حَتَّى إِذَا جَاؤُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ:

 

     “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.”  (ZÜMER SURESİ - 73. AYET)

     (Yani Allah’tan korkanlar, dünyada iken iman ve güzel güzel amellerle muttasıf bulunmuş olan zatlar da, o güzide ve bahtiyar kimseler de, kâfirlerin hilafına olarak cennete zümre zümre, mertebelerine göre bir ağırlama, hürmet ve ikramla sevk edildi. Şöyle ki: Bir kısım meleklerin vasıtalarıyla bir an evvel o rahat ve inşirah âlemine götürülmüş bulunacaklardır. Vakta ki o muttaki kullar, o Rablerinden korkanlar, ona, cennete geldiler ve cennetin kapıları açıldı, kendileri karşılandı. Hazene-i cennet denilen mübarek melekler şöyle dediler: “Selamün aleyküm tıbtüm fedhulühe halidin = Bütün elemlerden selamette bulunacaksınız. Bundan sonra size katiyen huzurunuzu bozacak bir şey arız olmayacaktır. Tertemiz geldiniz. Nezih bir ruha malik oldunuz. Dünyada iken nur-u diyanetle kalplerinizi aydınlatmıştınız, isyan kirlerinden müteberrî bulunmuştunuz. Ey bahtiyar kimseler! Artık hepiniz bu cennetlere, ebediyen içinde kalıcılar olmak üzere giriniz. Bundan sonra sizin için bir zeval, bir hüzün, bir keder ve bir acı yoktur.”

     Âlem dolusu insan cenneti ister. İstemek başka, ona layık olmak başkadır. Cenneti isteyen kişi, cennete götürücü ameller yapmalıdır. Hiç bir amel işlemeden kuru kuruya cenneti istemek, akılsızlığın ta kendisidir. Rabbinin makamından korkanlara, selamı yayanlara, herkese iyilik edenlere, selamet üzere bulunanlara ebediyen çiçek bayramı vardır. Cennetin bir adı da SELAM EVİ’dir. Çünkü cennete giren selamet bulmuş ve ebediyen kurtulmuştur. Kur’an şöyle buyuruyor:

 

سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ:

 

     “(Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir! (derler).” (RA’D SURESİ - 24. AYET)

     Bundan daha sevindirici ve bahtiyar edici olanı da cennet ehlinin, Allah’ın cemali ile müşerref oldukları günde Rableri tarafından selamla iltifat olunacaklarıdır. O sevinç diyarının sakinlerine Allah selamını lütfedecektir. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:

 

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْراً كَرِيماً:

 

     “Kendisine kavuştukları gün, Allah’ın onlara iltifatı, “selâm” dır. Allah onlara çok değerli mükâfat hazırlamıştır.”  (AHZAB SURESİ - 44. AYET)

     Selam lafzı, Allah’ın güzel isimlerinden oldu için hem cennette, hem de dünyada müminlere hayırlı bir duadır. Bütün bereketler, bütün güzellikler ve esenlikler, bu güzel isimden kaynaklanmaktadır. Artık bir Müslüman’ın bu güzel lafzı hiçbir zaman ihmal etmemesi gerekir. Uydum kalabalığa diyerek başka başka kelimeleri terennüm etmek, kişinin kendi zararınadır.

     Bir gün Hz Peygamber (SAV)’e bir adam geldi ve şöyle sordu: “Ey Allah’ın Rasülü! İslam’ın hangi ibadeti daha hayırlıdır?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın kimselere selam vermendir.”

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “İnsanların Allah indinde en makbul olanı, önce selam verendir.”

     Amma b. Yasir (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Her kim üç fazileti bir arada toplarsa, imanı tamam olmuş olur:

1-) Nefsine ait bir menfaat hakkında olsa bile insaf ve adaletle hareket etmek.

2-) Hiç ayırmayarak herkese selam vermek.

3-) Kendi muhtaç olduğu halde infak etmek.”

     Burada bir şeye dikkat etmek gerekiyor: Tanıdık ve tanımadık kimselere selam verilmesi, o kişilerin Müslüman olmaları şartına bağlıdır. Müslüman da bundan yararlanır ve “Allah şunu yapandan razı olsun” deyiverir. Bilmez ki, Allah kâfirden razı olmaz ve kâfire böyle dua edilmez. Belki “Rabbim hidayet versin” demekte bir mahzur yoktur. Ama kâfir dünyayı fethetse, güneşi yere indirse, iman etmedikçe Allah ondan razı olmaz. Selam da öyle… Kâfir ve müşriklere selam verilmez. Peki, onlar selam verirse biz ne yapacağız? Ehl-i kitaptan bir selam verdiğinde bu selamı almakta bir beis yoktur. Ancak şu var ki, selamlarını alırken sadece: “Ve aleyk = Sana” veya “Ve aleyküm = Size” ile iktifa etmelidir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Sahabelerden bazıları, Hz Peygamber (SAV)’e şöyle dediler: “Ey Allah’ın Rasülü! Ehl-i kitap bize selam veriyor, onlara nasıl cevap verelim?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdiler: “Ve aleyküm deyiniz.”

     Hz Aişe (RA) validemiz şöyle rivayet ediyor:

     “Yahudilerden bir cemaat, Hz Peygamber (SAV)’in huzuruna geldiler ve şöyle dediler: “Es-samü aleyküm! = Ölüm size olsun!”  Ben gayrete geldim ve şöyle dedim: “Aleykümüs se’mü ve’l-la’netü = ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun.”  O zaman Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Biraz yavaş ol, zira Allah bütün işlerde rıfkı sever.”  Ben de: “Ey Allah’ın Rasülü! Onların söylediklerini işitmiyor musunuz?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Ben onlara Ve aleyküm = Sizin üzerinize olsun dedim.”

     Bu hadise gösteriyor ki, Bizden olmayanlar hiçbir zaman isteyerek ve severek bize selam vermezler. Mutlaka bir işleri vardır, o iş görülünceye kadar ve adet kabilinden selam verirler. Zaten kâfirlerle dost olmak ihtimali de yoktur. Onun dostluğu yılanın ahbaplığına benzer, gün gelir seni sokar.

     Selam vermek ve almakta pek büyük ecirler vardır. Selam, gönül topraklarına rahmet katreleri halinde iner ve gönüllerde muhabbet sümbülleri boy verir.

     Ashap’tan İmran b. Hüseyin (RA) rivayet ediyor:

     “Bir adam, Hz Peygamber (SAV)’e geldi ve şöyle dedi: “Es-selamü aleyküm” Hz Peygamber (SAV) de aynı şekilde mukabelede bulundu ve selam veren kişi oturdu. Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “On sevap kazandı.” Sonra bir başkası geldi ve şöyle dedi: “Es-selamü aleyküm ve rahmetullah”  Hz Peygamber (SAV) aynı şekilde mukabelede bulundu. Adam oturdu ve Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Yirmi sevap kazandı.”  Az sonra başka bir adam daha geldi ve şöyle dedi: “Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh”  Hz Peygamber (SAV) yine aynı şekilde mukabelede bulundu, selam veren adam oturdu ve Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Bu kişi otuz sevap kazandı.”

     Her şeyde ve her işte tek rehberimiz, Hz Peygamber (SAV)’dir. O (SAV)’in bütün hal ve tavırlarından ışıklar çağlamaktadır. O (SAV)’e gerçek manada tabi olan kimseler, selam yurdu olan cennete dâhil olurlar. Bu hadis gösteriyor ki, Selamı kemal şekliyle verenlere daha çok sevap vardır. O halde selam verirken: “Es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh”  diyerek vermeliyiz. Selama muhatap olan kimse de bunun aynıyla karşılık vermelidir. Dilinin ucuyla sadece “Ve aleyküm” demek, o selamın aynıyla karşılığı olmaz. Sebebini, Rabbimiz şöyle ifade buyuruyor:

 

وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْبِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً:

 

     “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.”   (NİSA SURESİ – 86. AYET)

     Selama karşılık verirken mutlaka “VE” yi ilave etmeli Ve Aleykümüs selam” demeliyiz. Bu konuda Hasan Basri Çantay şöyle diyor: “Selamın mukabelesinde Aleyküm’ü Ve Aleyküm” demek lazımdır. Çünkü bu VE (Bana olduğu gibi sana da selam) manasını ifadeye yardım eder. “VE” söylenmezse (Selamet bana değil, sana olsun) gibi eksik bir mana ifade edilmiş olur.”

     İnsan bir duaya, bir hayıra, bir selama ve bir esenliğe hemen talip olmalıdır. Hayatta olmaktan gaye Allah’ın rızasını tahsildir. Bir tebessümde, ufak bir hayırda, bir selamda, hatta bir yudum suda ve bir tek hurmada Allah’ın rızası vardır. Gönül hoşluğu, halis niyet olunca belki bire on katı ecir verilir. Dua ve temennimiz her zaman şöyle olmalıdır:

     “Ver ya rabbi, cömertlik, ver kerem, safa bize,

      Nasip et güzel ahlak, aşk-ı Mustafa bize!”

     Selama değişik manalar veren âlimler vardır. Demişlerdir ki:

     “Es-selamü aleyküm demenin manası, Allah’ın ismi senin üzerinedir, sen O’nun hıfzında ol.”

     “Es-selamü aleyküm, Selametle dua manasındadır. Yani, Selamet ve eman senin üzerine olsun.”

     Selam lafzı, Kur’an’ın ayetlerinde, bu manaların her biriyle zikredilmiştir. Hâsılı, selam, saadetin anahtarı, sevgi ve muhabbetin pınarıdır. Müminler dünyada birbirlerini selam ile karşıladıkları gibi, cennet yurdunda da birbirlerine selam vereceklerdir. Allah şöyle buyuruyor:

 

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:

 

     “Rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.”  (EN’AM SURESİ – 127. AYET)

     Yani: Onlar için, Allah’ın ayetlerini güzelce tefekkür ve tezekkür edenler için Rablerinin indinde, nezd-i manevisinde, ebediyet âleminde selamet yurdu vardır. Onlar, o güzide müminler, bütün mekarihten beri olan bir darüs selama, bir saadet karin cennete nail olacaklardır. Bu atıfet-i ilahiye, onlara mahsustur ve Allah, onların, o güzel tefekkürde ve hayırlı işlerde bulunan kullarının öyle yaptıkları Salih amelleri sebebiyle Yârıdır, onların Mevlasıdır, Velisidir. Ne kadar büyük bir devlet değil mi? Devlet topunu çelmek te herkesin işi değil, gönlü marifet nuru ile dolu olanların karıdır. Allah şöyle buyuruyor:

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Hayvan üzerinde olan, yaya yürüyene; yürüyen, oturana; Az da çoğa selam verir.”

     Esma (RA) şöyle rivayet ediyor:

     “Hz Peygamber (SAV) günün birinde mescide uğradı. Kadınlardan bir cemaat te orada oturuyordu. Hz Peygamber (SAV) onlara eliyle işaret ederek selam verdi.”

     Bu hadisten anladığımıza göre, Hz Peygamber (SAV)’in söz ve işaretle birlikte selam verdiği anlaşılıyor.

     Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Sizden biriniz din kardeşine rastlarsa ona selam versin. Eğer aralarına taş, duvar veya ağaç hail olup tekrar karşılaşırsa yine selam versin.”

     Hz Peygamber (SAV), Hz Enes (RA)’a şöyle buyurmuştur:

     “Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selam ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun.”

     O halde dışarıdan evimize geldiğimiz zaman selam vererek girmemiz gerekir. Yine evimizden çıkarken de selam vererek çıkmalıyız ki, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerimize olsun. Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor:

 

فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون:

 

     “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar.”  (NÛR SURESİ – 61. AYET)

     Ne elîm bir facia ki, evlerden selamlar, dualar ve bereketler kalktı. Şimdi acayip ve ürkütücü müzik sesleri taşıyor. Böyle bir gecenin hayırlı bir sabahı olmaz.

 

SELAM KİMLERE VERİLİR?

 

     Daha evvel ifade ettiğimiz gibi, selam hayırlı bir duadır. Bir kardeşin diğer bir kardeşe dünya ve ahiret saadeti ve selameti dilemesidir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyururlar:
     “Selam, kelamdan önce gelir.”

     Bir Müslüman’la ilk karşılaştığımızda her şeyden önce selam vermek gerekir. Ayrılırken de yine selam vererek ayrılmak lazımdır. Çünkü selam, gönüllerde muhabbet sümbüllerinin boy vermesini sağlar, sevgiyi kuvvetlendirir ve kardeşi kardeşe yaklaştırır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Üç şey, din kardeşine olan sevgini has kılar: Karşılaştığında selam vermen, bir mecliste ona yer genişletmen ve onu, isimlerinden en sevimlisi ile çağırmandır.”

     Selam vermede cimri davranmak Müslüman’a yakışmaz. Müslüman tıpkı bir güneş gibi herkese şefkat dolu olmalıdır. Müslüman’ın dudaklarından selam ve selamet niyazları dökülmeli ve kardeşlerinin iyiliğini dilemelidir. Selam, büyük küçük demeden her Müslüman’a selam verilir. Hatta çocuklara bile. Bilhassa selama alıştırmak için: “Selam sana ey yavrum, es-selamü aleyküm küçüğüm” gibi güzel kelimelerle onlara hitap etmek büyüklerin şiarı olmalıdır.

     Güzide sahabeler selamlaşmaya öyle dikkat ederlerdi ki, yolda giderken aralarına bir duvar, bir ağaç, bir taş girse, yan yana geldiklerinde hemen selamı tekrar ederlerdi. Hatta Hz Ömer (RA)’ın oğlu Abdullah (RA), sırf selam vermek için çarşıya çıkar, zengin-fakir, genç, ihtiyar kime rast gelirse selam verirdi ve derdi ki: “Biz selam vermek için çıkıyoruz.”  Tabii ki, selam veren kişi kardeşine dua ettiği gibi, selama muhatap olanın duası ile mükâfatlanıyor. Bundan güzel ve saadetli kazanç olur mu?

     Şuna dikkat etmek gerekir: Yaşça ve ilimce küçük olanlar, büyük olanlara selam verecektir. Zira büyüklere ve ilim ehline hürmet, İslamî bir vecibedir. Yine binekli olan, yaya olana, yürüyen oturana, Az bir topluluk çok olana selam verir. Bilirsiniz ki Allah’ın rahmeti, cemaat üzerinedir. Cemaat ne kadar olursa, Allah’ın ihsanı da o nispette artar.

     Bir de, selam verilmeyecek durumlar vardır. Onlar da şunlardır:

  1-) Hutbe okurken hatibe selam verilmez.

  2-) Kur’an okuyana, Kur’an okuduğu sürece selam verilemez.

  3-) Müezzine, ezan okurken selam verilmez.

  4-) Namaz kılmakta olana selam verilmez.

  5-) Hadis rivayet edene selam verilmez.

  6-) Müezzine, kamet getirirken selam verilmez.

  7-) Zikir ve vaazda bulunana selam verilmez.

  8-) Dinî ve fıkhî dersleri müzakere edenlere selam verilmez.

  9-) Hutbe, ezan, Kur’an, İkamet, Hadis ve vaaz dinleyenlere de o esnada selam verilmez. Çünkü dikkat dağılır, okuyan ve dinleyenin yanılma ihtimali vardır.

10-) İçki içen, kumar oynayan, haram bir şeyi işlemekte olan, oyun oynayan, şarkı söyleyenlere de selam verilmez.

11-) Yabancı kızlara, kadınlara selam verilmez. Ancak çok yaşlı veya ihtiyar kadınlara selam verilir. Çünkü bunda fitne söz konusu değildir.

 

MERHABA

 

     “Merhaba” lafzı da selamın yerini tutmaz. Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketiyle dua etmek, ebedi saadetler temennisinde bulunmaktır. “Merhaba” kelime manası itibarıyla rahat, huzur, genişlik ve bolluk manasına gelmektedir. İnsan bugün bolluk, rahat ve huzur içinde olur da yarın bunu kaybedebilir. Hâlbuki selam, daimi selamet, daimi saadet, sonu gelmez nimetler ve cennetler temennisidir. Bir meclise giren kişinin önce selam verip oturduktan sonra, o zata merhaba demesinde bir beis yoktur. Yani: “Ey kardeş, rahat mısın, huzur içinde misin, iyi misin? Denmiş oluyor ki, selamdan sonra güzel bir şey. Ama önce selam verilip alınmalı, selam kelamdan önce gelmelidir. Hani bir söz vardır:

     “Ne senden rükû, ne benden kıyam,

      Selamün aleyküm, aleyküm selam.”

     Bu kelime de insanı eğilerek, önüne kapanarak selamlayanlara karşı söylenmiştir. Eğilmeye, büzülmeye ve kıyama lüzum yok. Es-selamü aleyküm de kâfidir. Ölülere, kabristanda mekân tutan ehl-i imana da selam verilir. Çünkü bu selam, onlar için bir dua ve niyazdır. En çok duaya muhtaç olanlarsa elbette dünyadan göçenlerdir. Onları selamlayarak sevindirmek hayatta olanların işidir.

     Hz Peygamber (SAV), Medine’de Cennet-ül Baki kabristanına geldiklerinde onları şöyle selamlarlardı: “Ey müminler kavimler yurdu! Size selam olsun. İnşallah biz de katılacağız.”

     Evet, ölüler yurduna gitmemek kimin elinde? Bir gün biz de oraya gideceğimizi düşünerek bizden evvel gidenlere hediyeler göndermeliyiz. İşte kabristana varınca selam vermek, bir nevi onlara dua ve selamet temennisidir.

     Yine düşünelim ki, namazlarımızda selam vardır. Namazdan çıkarken selam vererek çıkmaktayız. Bu selam, sağ ve sol taraflarımızdaki meleklere niyet edilerek verilir. Cemaat halinde namaz kılarken, imam cemaati, cemaat imamı ve melekleri selamlamaktadır. Elbette meleklerin de Müslümanlara selamı var. Namaz kılmayan biri, çok şeylerden mahrum kaldığı gibi meleklerin selamından da mahrumdur. Meleklerin selamına muhatap olmak ne büyük devlet…

     Hz Aişe (RA) şöyle rivayet ediyor:

     “Hz Peygamber (SAV), bana şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Şu zat Cibril (AS)’dır, seni selamlıyor.”  Ben de dedim ki: “Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekatüh.”

     Selam ile konumuzu bitirelim: Allah’ın selamı, rahmeti, sonsuz hayır ve bereketi size ve bütün müminlerin üzerine olsun…

 

KAYNAK : SOHBETLER     MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam600
Toplam Ziyaret4706891
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI