• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Ta'dil-i Erkan

TA’DİL-İ ERKAN

  

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْالزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ:

 

     “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, rükû eden müminlerle beraber rükû edin, cemaate devam edin.”   (BAKARA SURESİ – 43. AYET)

 

     ERKAN, namazların içindeki rükünlerdir. TA’DİL ise bunları düzgün bir şekilde ifa etmek ve uzuvların sükûnet ve rahatlığı ile yerine getirmektir. Bu sebeple tadil-i erkân kıyam ve kıratın haricindeki rükünlerden olmaktadır. Yani rükû ve secdeyle rükûdan kalkıldığı zaman kavmede, birinci secdeden kalkıldığı zaman kısa oturuşta yani celsede olacaktır. Ta’dil-i erkân, mafsalların, rükû ve secdede, kendi mahallerinde bir defa SÜBHANALLAH diyecek kadar müstakar olması ve sükûn üzere bulunmasıdır.

     Peygamberimiz (SAV), bir hadislerinde şöyle buyuruyor:

 

لاتجزءصلاة الرجل حتىيقيمظهره فىالركوع والسجود.

 

     “Kişi rükû ve secdede sırtını düz ve tadil-i erkân üzere yapmadıkça namazı caiz olmaz.”

     Ta’dil-i erkânda rükûda ve bilhassa secdede azaların rahat olabilmesi için sünnete uygun biçimde ifa edilmeleri gerekmektedir. Bunu ifade eden bir hadis şöyledir: Bera (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

 

عن البرآء(رض)قال:قال رسول الله(صعلم):إذاسجدت فضع كفيك وارفع مرفقيك.

 

    “Secde ettiğin vakit, ellerini yere koy fakat dirseklerini kaldır.”

     Secdenin sünnet üzere yapılması, dirseklerin yere değmesine ve kolların yanlardan uzak tutulmasına bağlıdır.

     Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:

 

إعتدلوافىالسجودولايبسط أحدكم ذراعيه إنبساط الكلب.

 

     “Secdede itidal üzere olunuz. Sizden biriniz köpeğin ayaklarını yere yayıp uzattığı gibi, kollarınızı yere döşemeyiniz.”

     Secdenin ifasında hangi uzuvların yere konulacağını açıklayan bir hadis-i şerif şöyledir:

 

أمرت أن أسجدعلىسبعة أعظم الجبهة وأشاربيده علىأنفه واليدين والرجلين وأطراف القدمين ولانكفت الثياب ولاالششعر.

 

     “Ben yedi kemik üzerine; alın, (bunu ifade ederken eliyle burnuna işaret etti) eller, dizler ve ayakların parmak uçları üzerine secde etmekle emrolundum. Bir de elbiseleri ve saçları çekmemekle emrolundum.”

     Secdede alnın yere konulması farz olup, burnun konulması ise vaciptir. Bir özür bulunmadıkça, burnun yere değmemesi mekruhtur. Ellerin ve dizlerin yere konulması sünnettir. Ayakların, hiç olmazsa bir ayağın parmaklarının yere konulması zaruridir. Bu kadar bir kısmı yere değmezse secde caiz olmaz.

     Hz Aişe (RA)’nın rivayet şu hadis-i şerif, ta’dil-i erkâna açıklık getirmektedir:

 

عن عائشة(رض)كان رسول الله(صعلم)إذارفع رأسه من الركوع لم يسجد حتىيستوي قآئمافإذاسجدفرفع رأسه لم يسجدحتىيستوي جالساوكان يفترش رجله اليسرى.

 

     “Peygamber (SAV) başını rükûdan kaldırdığı zaman, ayakta dümdüz doğrulmadıkça secdeye varmazdı. Secdeye varıp da başını kaldırdığı zaman, oturarak doğrulmadıkça, ikinci secdeye eğilmezdi. Oturduğunda sol ayağını döşer, sağ ayağını dikerdi.”

     Ta’dil-i Erkânın vacip olduğuna delalet eden hadis-i şerifin meali şöyledir: Ebu Hüreyre (RA) şöyle açıklıyor: “Peygamberimiz (SAV) mescide girdi. Onun peşinden bir adam mescide girdi. Namaz kıldıktan sonra gelip Peygamber (SAV)’e selam verdi. Peygamber (SAV) selamını aldıktan sonra: “Dön de namazını yeniden kıl. Çünkü sen namaz kılmadın.” buyurdu. O şahıs döndü ve evvelki gibi bir namaz kıldı ve gelip Peygamber (SAV)’e selam verdi. Peygamber (SAV) ona: “Dön git te namaz kıl. Zira sen namaz kılmadın.” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. O şahıs: “Seni hak bir din ve kitapla gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bundan başka namaz kılmasını bilemiyorum. Onu bana öğretiver.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Namaz kılmaya kalktığın zaman iftitah tekbiri al. Sonra sana kolay gelen yerden Kur’an oku. Sonra uzuvların rahat olacak şekilde rükû yap. Daha sonra dümdüz olasıya kadar başını kaldır. Sonra uzuvların rahat olacak şekilde secde yap. Daha sonra azaların rahat olacak şekilde otur, daha sonra ikinci secdeyi yap. Bu tarifi her namazında aynen işle.”

     Ta’dil-i erkân vacip olduğuna göre, vaciplerin sehven terkiyle namazda meydana gelen noksanlık, sehiv secdesiyle tamamlanmış olur. Bilerek ve ihmalkârlık yaparak terk edilen bir vacipten dolayı namazı yeniden kılmak gerekir. Çünkü namaz içindeki vaciplerden birinin bilerek terk edilmesi, harama yakın bir mekruhtur. Kerahat-i tahrimiye ile eda olunan bir namazın iadesi vaciptir. Her Müslüman bu vacipleri bilmek zorundadır.

     Namazlarımızı, Allah’ın huzurunda bulunduğumuzun idraki içinde eda etmeli, duya duya, doya doya ibadet etmeliyiz. Tavuğun yem topladığı gibi bir çabuklukla namaz kılan kimse, ibadetinde birçok hata ve noksanlık yapmış olur. Kalıp seccade üzerinde, kalp çarşıda pazarda olacak şekilde kılınan namaz, ibadetin iskeletidir. Ruhsuz bir ceset gibi, manevi feyizlerden mahrum bir namaz, Peygamber (SAV)’in sünnetine uygun düşmez. Zira Peygamberimiz (SAV): “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız, öyle namaz kılınız.” buyurmuşlardır. Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:

 

أشدالناس سرقة الذىيسرق من صلاته قيل وكيف يسرق من صلاته قال لاتم ركوعهاولاسجودهاولاالقرآئة فيها.

 

     “İnsanların hırsızlık yönünden en şiddetlisi, kendi namazından hırsızlık yapandır. Ashap tarafından: “Namazında nasıl çalacak?” denildi. Peygamber (SAV): “Rükûunu, secdesini ve namazdaki kıratını tam olarak yapmaz.” buyurdu.

     Namazı huşu ile eda, ta’dil-i erkânın kâmil manada ifasına hizmet eder. Huşuun en yüksek seviyesi, Allah’ı görüyormuşçasına namaz kılmaktır. Peygamberimiz (SAV), kendisinden İHSAN’dan bahsetmesi istendiğinde şu cevabı vermişlerdir: “İhsan, yani ibadetin ihlâsla ifası, senin Rabbini görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da O seni muhakkak görüyor.”

     Namazda ta’dil-i erkâna riayet etmeyişin bir takım sebepleri vardır. Bu hususta akla ilk gelen, namazla ilgili tatbikatı geniş ve iyi olarak bilmemektir. Bu sahadaki cehaleti sebebiyle namazı kılan, Peygamberimiz (SAV)’in kıldığı ve bize tavsiye ettiği şekilde namazını eda edememiş olmaktadır. Bu yanlış saplantıdan kurtulmanın çaresi, yukarıda mealini verdiğimiz hadisteki ta’dil-i erkânla ilgili malumatı çok iyi öğrenmek ve eksiksiz olarak uygulamaktır.

     Diğer bir sebep te namazı aşırı derecede çabuk kılma alışkanlığıdır. Böyle bir davranıştan kurtulmanın yolu, namazda okuduğu sureleri tecvid ve tertil üzere okumak, rükû ve secdelerdeki tesbihleri 5–7 defa okuyarak eski alışkanlığını bırakıp kendini ibadetin gerektirdiği disipline alıştırmaktır.

     Diğer bir sebep te deruni âlemimizle ilgili olan gaflet hali üzere namaz kılmaktır. Bu şekilde eda edilen ibadet, namazın hakikati değil suretidir. Kalıp seccade üzerinde bulunurken vücut ikliminin sultanı olan kalp, kişinin günlük işleriyle ve alış-verişiyle meşgul olur. Bu hatalı uygulamadan kurtulmanın yolu, okuduğu ayetlerin manalarına aşina ise onları tefekkür ederek okumaktır. Bu seviyede bilgisini geliştirinceye kadar: “Acaba Rabbim bu ayetlerde bana neleri emretmektedir? Acaba ben hususları yerine getirebiliyor muyum?” diye bir düşünceyle namazını eda etmeye çalışmaktır.

     Başka bir sebep te “Nasıl olursa olsun Allah kabul eder.” düşüncesidir. Bu hatalı durumdan kurtulmanın çaresi, dini meseleleri kuru bir akılcılıkla anlamaya çalışmaktan sıyrılmaktır. Dinin vazıı Allah’tır. İslami hakikatleri öğrenmenin yolu akıl değil nakildir. Akıl, hüküm koymaya yetkili değil, Allah’ın koyduğu hükümleri anlamakla yükümlüdür. Bu ince noktayı bizlere hatırlatan Peygamberimiz (SAV): “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız, öyle namaz kılınız.” buyurmuştur.

     Şimdi de Tadil-i erkânı uygulamamızı kolaylaştıracak hususları anlatalım. Bunların başında HUŞUU gelmektedir. Huşuu; Allah’tan başka varlıkları, diğer bir ifadeyle bütün masivayı terk edep himmetini ve düşüncesini bir noktaya toplamaktır. Bu tarife uygun hareket etmek isteyen bir mümin, namazda sağa-sola bakmamalı; kıyamda secde mahalline, rükûda ayak parmaklarının ucuna, secdede burun tarafına ve oturuşta kucağına bakmalıdır.

     Bu manadaki huşuu, kılınan namazın makbul olmasına ve namaz kılan kimsenin de Allah katında yüce bir dereceye ulaşmasına yardım eder. Huşuu ile ibadet eden müminin, korktuğundan emin olup muradına nail olacağını Allah Kur’an’ında şöyle ifade ediyor:

 

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ:الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ:

 

  “Müminler muhakkak felah bulmuşlardır, korktuklarında emin, umduklarına nail olmuşlardır. Öyle müminler ki onlar namazlarında huşuua riayetkârdırlar.”  (MÜ’MİNUN SURESİ – 1–2. AYETLER)

     Namazda bulunması gereken huşuu kemaliyle idrak eden ve uygulayan Allah dostlarından HATEM ES’AM’a, namazı nasıl kıldığı sorulunca şu cevabı vermiştir: “Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kâbe’yi iki kaşımın arasına, sıratı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail (AS)’ı tepemde kabul eder ve bu namazı ömrümün sonu olduğu için son namazım olarak kabul eder, korku ile ümit arasında Allah’ın huzurunda durur, tahkik ile tekbir alır, ağır ağır ve manasını düşünerek Kur’an okurum. Tevazuu ile rükû eder, huşuu ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker, sol ayağımı yatırır üzerine oturur, namazımı ihlâsla kılarım. Ondan sonra da yine kabul olup olmadığını bilemem korkusunu saklarım.”

     Kullarının uyanık bir şuurla huzura durmasını ve taraf-ı ilahiden gelen füyuzatı duya duya namaz kılmasını hatırlatan Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي:

 

     “Beni hatırlamak ve anmak için namaz kıl.”  (TAHA SURESİ – 14. AYET)

     Namazda dua ve niyazda uyanık bir halde bulunmamızı ihtar eden Rabbimiz şu ikazı yapmaktadır:

:وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ

 

     “Sakın gafillerden olma.”  (A’RAF SURESİ – 205. AYET)

     Namazın hakiki manasın müdrik olarak bu ibadeti eda eden kimselerin ulaşacakları mertebedeki mesut neticeyi hatırlatan bir ayet-i kerime şöyledir:

 

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء

وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ:

 

     “Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. (ve kıldır) çünkü namaz edepsizlikten, akıl ve şeriata uymayan her şeyden alıkoyar. Allah’ı zikretmek elbette en büyük ibadettir. Ne yaparsanız Allah bilir.”  (ANKEBUT SURESİ – 45. AYET)

     Peygamberimiz (SAV) de bu ayete mana yönünden yakın olan bir hadislerinde şöyle buyurur:

 

من لم تنته صلاته عن الفحشآءوالمنكرلم يزددمن الله إلابعدا.

 

     “Kimin kıldığı namaz kendisini çirkin işten, akl-ı selime dine aykırı davranıştan men etmezse, ancak Allah (ın manevi yakınlığın) dan uzaklaşmasına yardım eder.”

     Rivayet olunmaktadır ki: İlmin beldesi ve kapısı olarak tavsif olunan Hz Ali (RA), namaza duracağı zaman yüzü sararır ve vücudu titrerdi. Kendisine: “Ey Müminlerin Emiri! Bu haliniz ne, size ne oluyor?” denildiğinde şöyle cevap verirdi: “Allah’ın göklere, yere ve dağlara arz edip te bunların yüklenmekten kaçındıkları emaneti benim yüklendiğim bu mükellefiyeti ödeme zamanı gelmiştir. Nasıl korkmayayım, sararıp titremeyeyim?”

     Büyüklerin halleri, hallerin büyüğüdür, büyüklerin kelamı kelamların büyüğüdür. Allah dostlarında Bekir b. Abdullah’ın bir tavsiyesiyle konumuzu bitirelim: “Ey Âdemoğlu! Mevlanın huzuruna izinsiz girip tercümansız konuşmak istersen, bunu yapmak senin için mümkündür. Nasıl olur diye sorarsan: Güzel abdest alır, namaz kılacağın yere gidersin. İşte müsaadesiz huzura girmiş ve tercümansız kendisiyle konuşmuş olursun.”

TA’DİL-İ ERKÂNI TERK ETMENİN AFETLERİ

 

  1-) İnsanın fakir düşmesine yol açar.                         

  2-) Ulemanın nefret ve gazabını celbeder.               

  3-) İnsanların günah işlemesine sebep olur.              

  4-) Şahitliği kabul edilmez.

  5-) Kılınan namazın iadesi gerekir.

  6-) Muhammed (SAV) ümmeti haricinde ölür.

  7-) Namaz hırsızı olur.

  8-) Namaz, Allah’ın nazar ve iltifatından uzak olur.

  9-) Allah kabul etmez, Allah’ın nefretini kazanır.

10-) Sahibinin yüzüne çarpılır.

11-) Namaz eksik kalır.

12-) Ta’dil-i erkânı terk etmekten dolayı asi olur.

13-) Cennetten uzaklaşır yaklaşır cehenneme yaklaşır.

14-) Şeytanı sevindirir, Peygamber (SAV)’i incitir.

 

KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR     MEHMET EMRE

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam741
Toplam Ziyaret4707032
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI