• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Tevbe

TEVBE

  

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحاً عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوامَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَاأَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:

  

     “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp gider de, “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin” derler.” (TAHRÎM SURESİ – 8. AYET)

 

     Tevbe, kötü işlerden vazgeçip, Allah’ın razı olacağı işlere dönüş yapmaktır. Tevbe, iman makamlarının başlangıcı ve vuslat kapısının anahtarıdır. Hakk’ın rızasına talip olanların ilk müracaat edecekleri şey, tevbe kapısıdır.

     Nefsanî arzularla, yeme ve içme mecburiyetinin ortaya çıkardığı zaruri hallerle ve şeytanın yaptığı iğvalarla insanın doğru yoldan saptığı olur. Bu kimsenin, fena işlerden uzaklaşıp Allah yoluna dönüş yapmasının adı TEVBE’dir.

     Zünnûn-u Mısrî, tevbeyi şöyle tarif etmiştir: “Günahtan ayrılmaksızın yapılan istiğfar, yalancıların tevbesidir.”

     Allah yoluna dönüş yapmayan bir şahsın, günah olan bir işi terk etmesi tevbe değil, zararlı işi bırakmaktır. Tevbede iki husus aranmaktadır: Günah olan işi bırakmak ve iyi olan işe başlamak. Sadece günahı terk edenin defterine günah yazılmaz ama daha önce yazılanlar da silinmez.

     Tevbe, geçmiş zamanda işlenmiş günahların bağışlanmasına ve kirlenen amel defterinin suçlardan arınmasına yardım eder. Ayette geçen TEVBE-İ NASUH, Allah yoluna samimi bir dönüş demektir. Sağlığıma zarar veriyor diye içkiyi, malımı heder ediyor diye kumarı, halk yanında itibarımı sarsıyor diye yalanı ve dolanı terk eden bir şahıs, günah olan bir işi bırakmış olsa bile tevbe etmiş değildir. Evet, günah olan bir işi bıraktığı andan itibaren amel defterine günah yazılmaz, ama daha önce yazılanlar da silinmez. İnsan bir kötülüğü Allah’ın emirlerine aykırı olduğu için terk eder ve iyi olan işlere yönelirse, ancak o zaman tevbe etmiş olur. Tevbe edip te o işi yapmaya devam eden şahıs, Allah ile alay etmiş gibidir. Makbul olacak tevbenin şartlarını bilmek ve onlara riayet etmek gerekir.

     Hz Ali (RA), bir gün bir adamın mescitte: “Allah’ım! Senden mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum.” sözünü tekrarladığını işitir. O kişiyi uyarmak ve hakiki tevbenin nasıl yapılacağını ona duyurmak için ona şöyle der: “Ey tevbe eden kişi! Tevbede dil çabukluğu yalancıların tevbesidir.” Bunun üzerine o adam sorar: “Öyleyse tevbe ne demektir?” Hz Ali (RA) cevap verir: “Makbul olan tevbe, içinde altı şartı toplayan tevbedir:

1-) Geçmiş günahlara nedamet duymak

2-) Terk edilmiş farzları yerine getirmek

3-) Kul haklarını sahiplerine vermek

4-) Hasımlarla helalleşmek

5-) Günaha dönmemeye kararlı olmak

6-) Günah işleyerek şımarttığı nefsini, Allah’a itaatle terbiye etmek”

     Bu şartları biraz açıklayalım: Doktorun tavsiyesi ile içkiyi bırakan bir kişi, yaptıklarından pişmanlık duymuyor ve o günleri hatırladıkça: “O âlemler ne hoştu, o doktora nerden gittim, beni zevklerimden mahrum etti.” diyor ve o demlerin ve demlenmelerin hasretini çekiyorsa, tevbenin birinci şartı yok demektir.

     Uzun bir ihmalden sonra namaza başlayan bir kişi, daha önce kılamadığı namazları kaza edecektir. İbadeti terk etme alışkanlığına tevbe eden bir kişi, yaptığı tevbenin makbul olması için, önce geçirdiği namazlarını kaza edecek, daha sonra tevbe edecektir. Çünkü namazı terk etmenin iki yönlü günahı vardır: Birincisi, kılmamanın günahı, diğeri de, vaktinde kılmamanın günahı. Bıraktığı namazları kaza eden kimse, bu ibadetleri zamanında eda edemediğinden dolayı tevbe edecektir.

     Aldığı borcu sahibine ödememişse, komşusunun bağına bahçesine verdiği zararı tazmin etmemişse, tevbenin şartı bulunmadığı için, bu dönüş makbul bir tevbe değildir. Gönlünü kırdığı, iftira edip gücendirdiği, canını yakıp ızdırap verdiği kimselere gidip özür dileyecek ve haklarını helal etmelerini isteyecektir. Bunu yapmadıkça tevbesi makbul olmayacaktır. İrtikâp edilen bir günaha kul hakkı karışınca, önce bu hakkı ödemek ve akabinde tevbe etmek gerekir. Ramazan ayının girmesiyle ara verdiği günahlara dönmek için bayramı iple çekercesine bekleyen kimsenin bu ay içindeki tevbesi makbul değildir.

     Nefsin heva ve hevesiyle gem almaz bir hale gelen, devamlı surette kötülüğü emredici bir vasfı olan nefsi, ibadetle uslandırmak, tevbenin makbul olmasına yardım eder. Allah katında makbul olan tevbenin niteliğini, Allah şöyle açıklıyor:

 

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً:

 

     “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”  (NİSA SURESİ – 17. AYET)

     Allah, kabul etmeyeceği tevbenin özelliklerini ve bu tevbenin sahiplerini de açıklıyor:

                       

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌأُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

 

     “Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca “Ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.”  (NİSA SURESİ – 18. AYET)

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Allah, can boğaza gelmedikçe, kulun tevbesini kabul eder.”

     Tevbeyi ölüm döşeğine yatıncaya kadar geciktirmemeli, can tende, vücut zinde ve irade elde iken Allah yoluna dönüş yapmalıdır. O hale düşünce kişinin aklı ermeyebilir veya dili dönmeyebilir. Hz Peygamber (SAV), şöyle uyarıyor:

     “Allah’a and olsun ki, ben bir günde yetmiş defadan fazla Allah’a mağfiret talebinde bulunur ve tevbe ederim.”

     İnsan, Allah’a kulluk yolunda ilerledikçe tevbe şartlarında incelmeler olur. Bu noktaya Zünnûn-u Mısrî (KS) şöyle işaret buyurur: “Avamın tevbesi günahtan, havvasın tevbesi ise gaflettendir.” Bu iki tevbeyi birbirinden ayıracak bir olay şöyledir:

     “Sırrı Sakatî (KS): “Bir hamdimden dolayı otuz senedir istiğfar ediyorum.” der. Sebebini sordukları zaman şöyle izah eder: “Çarşıda büyük bir yangın çıktı ve pek çok dükkân yandı. Bazı kimseler gelip benim dükkânımın yanmadığını haber verdiler. Bunun üzerine ben de: “Elhamdü lillah” dedim. Sonra beni bir düşünce aldı. Yanmada bir hayır var idiyse yersiz bir hamd etmiş oldum diye endişelendim. Bu ihtimalden dolayı otuz senedir bir hamdim için istiğfar ediyorum.”

     Büyüklerin halleri, hallerin büyüğü; büyüklerin sözleri, sözlerin en büyüğüdür. Allah dostlarından Ebu Ali Ed-Dahhak, tevbe konusunda şöyle buyurur: “Tevbe üç kısımdır: Evveli: tevbe, ortası: İnabe, En sonu ve en büyüğü: Evbe’dir. Ahiret azabından korkarak Allah yoluna dönüş yapan, Tevbe sahibidir. Sevap umarak tevbe eden, Sahib-i İnabe’dir. Sevaba rağbetinden ve azap korkusundan değil, sırf emr-i ilahiye rağbetinden dolayı tevbe eden kimse de Sahib-i Evbe’dir.”

     TEVBE, müminlerin avamının sıfatıdır. Allah şöyle buyuruyor:

 

وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعاً أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ:

 

     “Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (NÛR SURESİ – 31. AYET)

     İNABE, mukarreb velilerin sıfatıdır. Allah, şöyle işaret buyuruyor:

 

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ:

 

     “Görmeden Rahmân’a saygı gösteren ve(Allah’a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükâfatı budur).”  (KÂF SURESİ – 33. AYET)

     EVBE ise Peygamberlerin sıfatıdır. Allah şöyle buyuruyor:

 

اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ:

 

     “(Resulüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud’u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah’a yönelirdi.”  (SÂD SURESİ – 17. AYET)

     Allah, günah kirine bulaşmış kulların arınması için tevbe yolunu açmış bulunmakta ve onları sırat-ı müstakim olan İslam yoluna dönüş yapmaya çağırmaktadır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Aziz ve Celil olan Allah, gündüz kötülük yapanlar için tevbe etsinler diye, geceleyin rahmet elini döşer. Geceleyin günah işleyenler de tevbe etsinler diye gündüz rahmet elini açar. Bu tecelli güneş batıdan doğasıya kadar devamlıdır.”

     Allah’ın rahmetine ve varlığına, sıfatının büyüklüğüne dikkat etmek lazım! Kul günah işliyor, Allah onu tevbeye davet ediyor: “Samimi bir şekilde tevbe et te suçlarını örteyim ve seni cennete sokayım.” diyor. Bu davete kulak tıkamak ve tevbeye koşmamak, hissizlik ve nasipsizliktir.

     Şeyh Sadî, Bostan adlı eserinde şöyle anlatır: “Doksan senelik ömrünü ateşe tapmakla geçiren bir Mecusi, zor bir durumda kalmış ve taptığı ateşin önüne gelmiş, ona yalvarıp yakarmış. Fakat işi olmamış. Bir kaç gün beklemiş, tekrar gelip taptığı ateşten istekte bulunmuş. Lakin arzusu yerine gelmemiş. Zira ateş, yakmayı bilir, yapmayı bilmez. Bu sıkıntılı hal içinde o kimse bir müddet daha kıvranmış. Daha sonra yine gelip şöyle demiş: “Ey Mabudum olan ateş! Sana yıllardır tapmaktayım. Sıkıntılı halimi sana açıkladımsa da dileğimi yerine getirmedin. Şayet bu defa da yerine getirmezsen, ben Müslümanların taptığı Allah’a kulluk yapacağım.” demiş. Mecusi daha başını secdeden kaldırmadan işi Allah tarafından hallolmuş. Bu tecelliden haberdar olan Allah dostlarından biri: “Ya Rabbi! O kimse henüz Müslüman olmuş değil. Onun istediğini vermekteki hikmetin nedir?” demiş. Hatiften gelen bir ses şöyle demiş: “O secdeyi ateşe yaptı ve ona taptı. En sonunda: “Dilediğimi vermezsen Müslümanların taptığı Allah’a tapacağım.” diyerek bana yöneldi. Ben de onun dilediğini yapmayacak olsaydım, put ile mabut, Samet ile sanem arasında ne fark kalırdı?” buyurmuş.

     Bazı kişiler, Allah’ı tevbeleri kabul etmesine bakıp ta günah işlemeye cüret etmektedirler. Hâlbuki bu davet günaha değil, tevbeye teşvik içindir. Şeytan, insana: “Allah gafurdur.” diyerek günah işletir. Bu kimse sonunda tevbeye fırsat bulamadan ahirete yolcu olur. Allah, kullarını şöyle uyarıyor:

 

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَاوَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ:

 

     “Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!”  (FATIR SURESİ – 5. AYET)

     İsyan vadisinde dolaşan, elde kadeh ve dilde hezeyan ile türlü günaha bulaşan kullarını Allah şöyle uyarıyor:

 

يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ:

 

     “Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?”  (İNFİTAR SURESİ – 6. AYET)

     Günahkâr kimselerden bazısına: “Artık vazgeç ve doğru yola yönel. İbadetlere devam et.” deseniz, sizi Allah’ın LA TAKNETU ayetiyle susturmak ister. Hâlbuki bu ayet, günah sahalarında bitkin ve ümitsiz bir halde dolaşırken, elinden tutacak bir yardımcı, gönlüne ümit sunacak bir tesellici arayan, “Acaba bu kötülüklerden uzaklaşacak olsam bağışlanır mıyım?” diyen kimseye, Allah şöyle hitap ediyor:

 

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ:

 

     “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”  (ZÜMER SURESİ – 53. AYET)

 

 

 

     Batıl düşüncelerine bu ayeti delil göstermeye kalkışanlara, bunu takip eden ayette Allah şöyle buyuruyor:

 

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ:

 

     “Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.”  (ZÜMER SURESİ – 54. AYET)

     Hayatta insanı kendi nefsinin bile saptırdığı olur. Sonra vicdan azapları içinde kıvranmaya başlar. Kötü akran ve hilekâr şeytan, insanı fena yollara sevk etmiş olur. Bu gibi hallerde kurtuluşun yegâne yolu, tevbe kapısına gelip günahları itiraf etmek ve Allah yoluna dönüş yapmaktır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Âdemoğlunun hepsi hata yapabilir. Hata işleyenlerin hayırlısı tevbe edenlerdir.”

     Diğer bir hadislerine yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Şayet siz hata yapsanız, hatta hatalarınız semaya ulaşsa, sonra tevbe etmiş olsanız, elbette Allah tevbenizi kabul eder.”

     Bu ve benzeri birçok hadisler, günahın çokluğunun tevbeye engel teşkil etmeyeceğini göstermektedir. O halde, hiç vakit geçirmeden Allah yoluna dönüş yapalım. Allah, tevbemizi kabul ederek, bizi cennetin saadetlerine eriştirsin.

 

KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZ VE İRŞAT     MEHMET EMRE

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam553
Toplam Ziyaret4706844
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI