• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Din Hürriyeti ve İslam

DİN HÜRRİYETİ VE İSLÂM[1]

 

I) KONUNUN PLANI

A)    Din ve Hürriyet Kavramları

B)    Din Hürriyetinin Temel Dayanakları (Ayet  ve Hadisler)

C)    Din Hürriyeti ile İlgili Olarak İslâm Tarihinde          Uygulama Örnekleri (H.z. Peygamber Dönemi ve Sonraki Dönemler)

D)    Milletimizin Din Hürriyeti Anlayışı

E)     Bireysel ve Toplumsal Hayatta Din Hürriyetinin Kısıtlanmasının Ortaya Çıkaracağı Sorunlar

F)     Tebliğ, Davet ve Din Hürriyeti Arasındaki İlişki


II) KONUNUN AÇILIMI VE İŞLENİŞİ

Konuya din ve hürriyet kavramlarının izahı ile başlanır. Dinin insanın  özgürlüğü ile olan ilişkisi üzerinde durulur. Din hürriyetinin bir zaruret olduğu ve bunun âyet  ve hadislerle de desteklendiği açıklanır. Ayrıca Hz. Peygamberin din özgürlüğü konusundaki uygulamaları aktarılır. İslâm tarihinde din özgürlüğü konusundaki uygulamalara temas edilir.

Din özgürlüğünün sınırlanmasının birey ve toplum hayatında yol açacağı problemlere temas edilir.

Dinin tebliğinin din özgürlüğü ile çatışıp çatışmadığına açıklık getirilir.  

 

III) KONUNUN ÖZET SUNUMU

İnsan denilen varlığın hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez kabul edilen temel hakları vardır. Din, can, akıl, namûs ve mal güvenliği bu hakların en önde gelenleridir. Söz konusu haklar, İslâm hukuk doktrininde zarûrât-ı diniyye (Dinin vazgeçilmez temel değerleri) şeklinde nitelendirilmiştir. İnsanlara sağlanan bu haklar dokunulmazdır. Belirtilen dokunulmazlığı, din, cinsiyet ve ırk gibi kriterlere bağlı değildir. İnsanın sahip olduğu bu haklar, kişinin sırf insan olduğu için doğuştan kazandığı, vazgeçilmez, devredilmez haklardır. Bu haklara yöneltilen haksız saldırılara karşı nitelik ve niceliği değişse de çeşitli türden yaptırımlar konulma gereği duyulmuş ve hemen hemen her hukuk sistemi tarafından tarih boyunca bu doğrultuda düzenlemeler yapılmıştır. Ancak şunu belirtelim ki, günümüz dünyasında bu haklar, teorik olarak dokunulmaz kabul edilmekle beraber, pratikte söz konusu hakların dokunulmazlığını ihlal eden nice örnekler müşahede etmekteyiz.

Yaygın tanımına göre din ve vicdan hürriyeti, kişileri istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahale ve sınırlamaya maruz kalmadan uygulamaları, bu konuda eğitim alma, eğitme, başkalarına anlatma ve telkin etme, bunu sağlayacak ölçüde sivil örgütlenme haklarını ifade eder.

İman, her şeyden önce içten benimseme ve gönüllü inanma meselesidir. İslâm’da, insanlara  inanma ya da inanmama özgürlüğü tanınmıştır. Nitekim,

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ

De ki: “Gerçek Rabbinizdendir.” Dileyen inansın dileyen inkâr etsin...”[2] âyeti bu gerçeği dile getirmektedir. Herkes, dilediği gibi inanabilir. Kişilerin iradelerine bu noktada müdahale edilmemiştir. İnsanlar, kendi iradeleri doğrultusunda inanma ya da inanmama özgürlüğüne sahiptir. Şunu belirtelim ki, kişinin küfrü benimsemesi dünyevî bakımdan bir cezayı gerektirmez. Başka bir ifadeyle, kişilerin İslâm dini dışında herhangi bir inancı benimsemeleri, hukuki anlamda suç değildir. Ancak Allah Teâlâ, başta akıl gibi bir nimet vermekle diğer yaratılanlara üstün kıldığı insanı, kendisine ibadet için yarattığını[3] ifade buyurmaktadır. Dolayısıyla insanın kendi iradesiyle hak yolu (İslâm) seçmesi onun yaratılışının temel hedefidir. İnsanın bu hedefe ulaşması için tarihi süreç içinde Allah (c.c.), onu doğru ve yanlışı seçmede etkin olmakla beraber yeterli olmayan akılla baş başa bırakmamış, aynı zamanda doğru ve yanlışı (hak-batıl) ona öğretecek, bildirecek peygamberleri de göndermiştir. 

İslâm, her zaman, din ve inanç özgürlüğünü savunmuş, dinde zorlama yapılamayacağı ilkesini  titizlikle korumuştur. Başka dine mensup çocuklarını İslâm’a girmeleri için zorlayan kişilerin ikaz edilmeleri,  Müslümanların mescidinde bile diğer din mensuplarının ibadetine Hz. Peygamberin izin vermesi örnekleri[4], İslâm’da inanç özgürlüğünün boyutu konusunda bize ışık tutmaktadır. Ancak İslâm’da,  yanlış ya da batıl inanca sahip kimselere,  ikna ve  güzellikle bu inançlarının hatalı olduğunun  anlatılması da bir görevdir. Bu anlatımın (tebliğ), inanç özgürlüğüne müdahale şeklinde algılanmaması gerekir. Çünkü tebliğ, zor kullanma değil güzellikle ikna temeli üzerine oturtulmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et; doğrusu Rabbin kendi  yolundan sapanları daha iyi bilir.”[5] âyeti belirttiğimiz bu hususu ifade etmek suretiyle İslâm’ın tebliğ  metodunun temelini de bizlere yansıtmaktadır.  Bu anlatım  ya da tebliğ misyonunu üstlenen kişi, asla zor kullanamaz.  Çünkü   Kur’an-ı Kerim’de, bu durum

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْد مِنَ الْغَيِّ ُ

Dinde zorlama yoktur; artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır....”[6] , âyetiyle dile getirilmektedir.


IV) KONU İLE İLGİLİ BAZI AYETLER

 

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ

“ De ki: “Gerçek Rabbinizdendir.” Dileyen inansın dileyen inkâr etsin”[7].

 

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”[8]

 

وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.”[9]


V) KONU İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER

عن ابن عباس قال:كانت المرأة تكون مقلاتاً ، فتجعل على نفسها إن عاش لها ولدٌ أن تُهَوِّدَهُ، فلما اجليت بنو النضير كان فيهم من أبناء الأنصار، فقالوا: لاندع أبناءنا، فأنزل اللّه عزّوجلّ: {لا إكراه في الدِّين قد تبين الرشد من الغيِّ

İbn Abbas’tan gelen bir habere göre "(İslam’dan önce) çocuğu yaşamayan kadınlar, ‘eğer çocuğum yaşarsa onu Yahudi yapacağım’ diye adakta bulunurdu. (Bu sebeple) Hz. Peygamber ile yaptıkları anlaşmaya uymayan Nadîroğulları sürgün edildiği zaman aralarında, Medineli Müslümanların çocuklarından (daha önce Yahudi olmuş) bazıları bulunuyordu. Bu çocukların aileleri, ‘Çocuklarımızı bırakmayız. (Onları zorla alıkoyup Müslüman yaparız)" dediler. Bunun üzerine Allah Teala ‘Dinde zorlama yoktur’ âyetini indirdi."[10]


VI) YARARLANILABİLECEK BAZI KAYNAKLAR

Halil Altuntaş, İslâm’da Din Hürriyetinin Temelleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

Servet Armağan,  İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Ankara 1987


[1] Bu proje  Dr. Yaşar YİĞİT tarafından hazırlanmıştır.

[2] Kehf, 18/29.

[3]Zâriyât, 51/56.

[4] Hamidullah, İslâm Peygamberi, İstanbul 1990, I, 620.

[5]Nahl, 16/125.

[6] Bakara, 2/256.

[7] Kehf, 8/29.

[8] Bakara, 2/256.

[9] En’am, 6/108.

[10] Ebu Davud, Cihad, 15/116 (III, 132).

 

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam424
Toplam Ziyaret4706715
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI