• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Doğruluk Dürüstlük ve Sıratı Mustakim

Doğruluk Dürüstlük ve Sıratı Mustakim

Fertler arasında karşılıklı güveni sağlayan, toplumun düzenli bir şekilde huzur ve güven içinde devamını temin eden en önemli manevi değerlerden birisi doğruluktur.

Dürüstlük, sadâkat, istikamet, hidayet gibi kelimelerle izah edilen doğruluk, Allah'ın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol izlemek ve insanların haklarına riâyet etmek demektir.

Doğruluk yalancılığın zıddıdır. Dürüstlük, sözde ve davranışlarda din ahlak ve toplumun öngördüğü ilkelere uygun davranma, özü-sözü bir olma halini ifade eder. Daha açık bir ifade ile, gerçeğe ve kurala, akla ve mantığa uygun; tam, eksiksiz, istenildiği gibi, kusursuz, yanlışsız, hilesiz; eğri, çarpık ve yalan olmayan; her türlü kötülükten uzak; yasa, yöntem ve ahlaka bağlı olmak demektir. ( TDK Türkçe Sözlük, I, 389, 390, 421)

Doğruluk ve dürüstlük İslam ahlak anlayışında imandan sonra gelen en önemli bir erdemdir. Sağlıklı bir toplum yapısının da temel taşını oluşturur.

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ -  أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“Rabbimiz Allah’tır diyenler sonra da dosdoğru olanlar için ne korku vardır ne de hüzün. Onlar cennetliktir. İşlediklerinin karşılığı olarak cennette temelli kalacaklardır.” (Ahkâf 46/ 13-14)

Doğruluktan kasıt, imanda, amelde, söz söylemede, söz vermede,  yaşantıda, iş hayatında, aile hayatında, doğru olmak, yalancılıktan beri olmaktır. Doğruluk kişiyi iyiliğe sevk eder, yalancılık ise kötülüğe sevk eder.

Kur’an’ın ilk suresinde,  kılmış olduğumuz 5 vakit namazda günde 40 kez okuduğumuz Fatiha suresinde cenabı hak    اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ “…Bizi dosdoğru yola ilet…”  diye dua etmemizi emrederek, bizlere her gün hangi hal üzere olduğumuzu ve olmamız gerektiğini en açık şekliyle bildirmektedir.

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür” ( Hud, 11/112).  Bu ayetle ilgili olarak Abdullah b. Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Bütün Kur’an içinde Allah Resulüne bu ayetten daha ağır ve daha çetin bir ayet inmemiştir. Bu nedenle Peygamberimiz    " شَيَّبَتْنِي هُود وَأَخَوَاتهَا "Hûd sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur.( Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 57, V, 402)

Bu ayette Resulullah’a “beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen nokta, Elmalılının dediği gibi ümmetiyle ilgili olan kısmıdır. Zira istikamet (doğruluk) kadar yüksek bir makam olmadığı gibi, onun kadar da zor hiçbir emir yoktur. Dürüstlüğün mükâfatı hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

"Rabbimiz Allah’tır" deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: "Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!" (Fussilet; 30)

Bizim için örnek olan Rasülullah (s.a.v)’ın Peygamberlik gelmeden önce güvenilir, doğru ve dürüst bir insan olarak kabul görmüş ve “Muhammedü’l Emin”, “Güvenilir İnsan” olarak tanınmıştır.

Kişi inancında, ibadetlerinde, niyetlerinde, sözlerinde, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, sosyal hayatında yani alış-verişlerinde, görev ve sorumluluklarında, kamu görevinde vb. dürüstlüğü ilke edinip hayatına tatbik etmeli ve etrafındaki insanlara da bunu aşılamalıdır.

Gelin bu alanları ayet ve hadisler ışığında değerlendirelim.


1.     İNANÇTA DÜRÜSTLÜK

İman, inanç esasları diye bildiğimiz yüce Mevla’ya, varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiret gününe, kaza kader hayır ve şerrin Allahtan olduğuna kalben inanmak ve bu inancını dil ile ikrar etmektir.  Bu ikrarı hayat boyu devam ettirmek hiçbir an unutmadan bu imanı koruyup muhafaza etmek gerekir.    

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyuruyor:

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. (Şehit olmuştur) Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb 33/23) bu ve benzeri ayetlerde Kuran bizi hakiki imana davet etmektedir.

Bir gün Peygamberimiz (s.a.s), düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” şeklinde açıklamada bulundu. Sonra da En’âm Suresi 153. âyeti kerimeyi okudu: 

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٥٣﴾

 “Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara sapmayın. Onlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. İşte günahtan korunmanız için Allah size böyle öğüt verdi.” (Dârimî, Mukaddime, 23)

Allah’ın dosdoğru yolu Sırât-ı müstakimi bize öğreten Kur’an’ın yoludur.  Peygamberlerin yoludur. Allah’a verdikleri sözden bir an olsun ayrılmayan, sadakatle sembolleşen sıddıkların yoludur. Sırât-ı müstakim, şühedanın, salih amel işleyenlerin, ilahi lütuf ve nimetlere talip olanların yoludur.

Sırât-ı müstakim dışındaki yollar ise şeytanın davet ettiği yollardır. Bu yollar, gayr-ı meşru arzu ve isteklerin, hırsların, kin ve düşmanlığın, fitne ve fesadın, ayrılık ve gayrılığın, bencilliğin adreslerine uzanan yollardır.

“Güneş ile dünya arasına ay girince, dünya karanlıkta kalır. ALLAH ile kul arasına dünya girince, kul karanlıkta kalır”... N.F.K


2.    
İBADETLERDE DÜRÜSTLÜK

İbadet, Allah’a tazim ve saygı göstermek ve O’nun bize verdiği sayısız nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir. İbadetlerde samimiyet ve ihlas en başta gelen özelliktir.

İbadetlerimizi kim için? Neden dolayı yapmaktayız? Yaptığımız ibadetler birileri “Aaa bak buda namaz kılıyor, orucunu tutuyor” vb şeyler desinler diye mi? yoksa dürüstçe Allah bana emretmiş ve bu emrin gereğini yerine getiriyorum diye mi? yapıyoruz.

Yaptığımız ibadetler İslam’ın özüyle bağdaşıyor mu? Hz. Peygamberin yaptığı şekilde icra edebiliyor muyuz?

Biz Allah’ın yarattığı kullarız. Kul demek, Allah’ın emirlerine teslimiyet gösteren kimse demektir. Bu ölçülere uygun olan bir kulluk: “Allah’ın emirlerine itaat edip, yasaklarından uzak durmak” şeklinde izah edilmekte ve geniş bir sahaya yayılmış bulunmaktadır.

İmanın tesiri davranışa yansımazsa davranışın tesiri imana sirayet eder.

Mevlana’nın dediği gibi, “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.”

İman ile Müslüman oluruz, amel ile Allah’ın rızasını kazanır ve Allah’ın salih kulları arasına gireriz. Cennete ise amelimizin miktarı ile değil amelimizdeki ihlas ile girebiliriz.


3.    
NİYETTE DÜRÜSTLÜK

Rasülullah (s.a.v):   إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات ، وإِنَّمَا لِكُلِّ امرئٍ مَا نَوَى “Ameller, ancak niyetlere göre değerlenir. Herkesin ancak niyetine göre amelinin karşılığı vardır...” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1)

İyi bir niyet, âdetleri ibadete dönüştürür. Kötü niyetler de en hâlis ibadetleri, hayır ve iyilikleri bile işe yaramaz hale getirir. İnsanların davranış ve hareketlerinde bilinç ve şuur oluşturur. Neyi niçin, ne zaman ve nasıl yaptığının farkında olunmasını sağlar. Doğru niyet ve doğrulukla yapılan her işin sonu bizi başarıya ulaştırır. 

« لَقَد رأَيْتُ رَجُلاً يَتَقَلَّبُ فِي الْجنَّةِ فِي شَجرةٍ قطَعها مِنْ ظَهْرِ الطَّريقِ كَانَتْ تُؤْذِي الْمُسلِمِينَ »

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Müslümanları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” (Müslim, Birr 129)

 

نِيَّةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ

"Mü'minin niyeti (maksat ve ihlâsı) amelinden hayırlıdır. Münafığın ise ameli niyetinden hayırlıdır." (Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, c.6, s.185; Beyhaki, Şuabu'l İman; Camiu's-Sağir, h. 9295)

Niyetim Sayesinde Affolundum

İmâm Kuşeyrî anlatır: Horasan sultanı ve kahramanlarından Amr bin Leys öldükten sonra onu sâlih bir zât rü'yâda gördü ve aralarında şu mükâleme geçti:

"-Allâh sana ne muâmelede bulundu?"

"-Allâh beni afvetti."

"-Allâh seni ne sebeple afvetti? Hayâtında nasıl bir amel işledin ki afva mazhar oldun?”

Bunun üzerine Amr bin Leys şöyle cevap verdi:

"-Günlerden bir gün yüksek bir tepeye çıkmıştım. Oradan askerlerime baktım. Onların çokluğu ve ihtişamını seyredince: "Keşke Rasûlullâh zamanında vâkî olan gazvelere ordumla beraber iştirâk edip de O'nun uğrunda fedâ-yı cân eyleyen bahtiyarlardan olabilseydim..."  diye hislendim. İşte bu niyet ve iştiyakımdaki ihlâs sebebiyle yüce Allâh, bana rahmetiyle muâmele ederek günahlarımı bağışladı ve beni sonsuz nîmetleriyle mükâfatlandırdı."

Köpeğe ayakkabısıyla kuyudan su veren günahkar kadın da böyle değil miydi? Yaptığı ufak bir iyilik karşılığında affa mazhar olmak işte budur.


4.     SÖZDE ve FİİLDE DÜRÜSTLÜK

Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ   -   كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

“Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff 61/2-3)

Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.

أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقًا خَالِصًا وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْ النِّفَاقِ حَتَّى يَدَعَهَا إِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ وَإِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ وَإِذَا خَاصَمَ فَجَرَ

"Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. (Bunlar): Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va'dederse va'dinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır." (Buhari, İman, 24; Müslim, İman, 25)

إِنَّ الصَّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الجَنَّةِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ ليصْدُقُ حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقاً ، وإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الفجُورِ وَإِنَّ الفجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتَّى يُكتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّاباً

Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” ( Buhâri, Edeb, 69)

لَايَسْتَقِيمُ إِيمَانُ عَبْدٍ حَتَّى يَسْتَقِيمَ قَلْبُهُ وَلَا يَسْتَقِيمُ قَلْبُهُ حَتَّى يَسْتَقِمَ لِسَانُهُ

"Kişinin, kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Dili doğruları söylemedikçe Kalbi doğru olmaz. Kişi, komşusu kötülüğünden emin olmadıkça cennete giremez.''  Efendimiz dilin ve kalbin uyum içerisinde olmasını ve her ikisinin de istikamet üzere bulunmasını tavsiye etmektedir. 

İmamı azama bir kadın gelir ve çocuğunun çok şeker yediğini ve dişlerinin çürüdüğünü ve bundan dolayı nasihat etmesini ister ve imam 40 gün sonra gelmesini söyler. Süre bitince çocuğu getirir ve imamı azam çocuğa “bir daha yeme” der ve çocuk yemeyi bırakır. Annesi imama niçin ilk geldiğinde bunu söylemediğini sorunca “ben yeni ağzıma şeker atmıştım söylesen faydası olmazdı” der. İşte biz de sözlerimizle fiillerimizin uyumuna dikkat etmeliyiz.

Bazı kimseleri zaman zaman duyarız, şöyle derler: “Sen benim söz ve davranışlarıma bakma, benim kalbim doğrudur, içimde fenalık yoktur.” Bu sözler, yukarıda mealini sunduğumuz hadise göre bir değer taşımaz. Esasen bir kapta ne varsa o kabın ağzından o dökülür.

Bir kapta bal şerbeti olduğu halde, ondan sirke dökülmesi nasıl mümkün değilse, iyi duygu ve düşüncelere sahip olan kimsenin diline ve organlarına yansıyacak olan da iyi söz ve davranışlardır.

إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ “

“Allah aşırı giden, yalancı olan kimseyi doğru yola iletmez.” (Mü’min 40/28)

Lokman hekime sormuşlar: hastalarımıza ne yedirelim? Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin buyurmuştur.

Hazreti Ömer bir gün Hazreti Ebu Bekir’i dilini eliyle çekerken görür. Sebebini sorunca, Hazreti Ebu Bekir, “Bu beni hep tehlike alanlarına sokuyor.” diye cevap verir.



5.     DOSTLUK VE ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİNDE DÜRÜSTLÜK

Doğruluk ne kadar önemli ise doğru insanlarla beraber olmakta o kadar önemlidir. Yaşam yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Bu birlikteliklerin en güzel şekilde devam edebilmesinin yolu ise doğruluktur. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde bizlere şöyle emretmektedir.   

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ

Ey inananlar! Allah’a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun.” (Tevbe, 9/119)

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰـكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّنَ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه ذَوِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكينَ وَابْنَ السَّبيلِ وَالسَّائِلينَ وَفِى الرِّقَابِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرينَ فِى الْبَاْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحينَ الْبَاْسِ اُولٰـئِكَ الَّذينَ صَدَقُوا وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 2/177)

Doğruluk, kendine, en ya­­­­­kın­la­rına ve üzerinde hakkı olanlara rağmen doğ­ru­yu söyleyebilmektir.

Zi­ya Pa­şa bir beytinde bu hususla ilgili bizlerin dikkatini çeker:

 “İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah,

  Yar­dımcısıdır doğruların Hazreti Allah.”

Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Dünya hayatının güzel bir şekilde geçirilmesine vesiledir.

İmanında, Amellerinde, fiil ve davranışlarında doğru olmayanların sonu hüsrandır.

Doğru sözlü olmayanların, işlerinde doğru çalışmayanların aile yaşantısında doğru davranışlar sergilemeyenin sonu hüsrandır.

Aile yaşantısında doğruluğu benimsemeyenler sonunda sıkıntıya düşmüşlerdir. Eve geç gelen koca doğru söz söylemeyerek eşine karşı nerde olduğunu saklar ise, evinde olanlar için kocasına doğru bilgileri kadın sunmaz ise böyle bir hayat yavaş yavaş eşlerin birbirinden uzaklaşmalarına sebep olacaktır.

Özellikle çocuklarımızın yanında doğru davranışlar sergilemememiz, doğru sözler söylemememiz telafisi mümkün olmayan hataları beraberinde getirecektir.

Mesela evde aile birlikte beraber otururken telefon geldiğinde baba, telefona bakan çocuğuna “babam evde yok de” diye sözlerde bulunursa ya da kapıdan görüşmek istemediği bir kimse olupta evde yok dedirtirse işte o zaman çocuk doğru sözün bazı zamanlarda söylenmeyeceğini zanneder ki, zaman sonra büyüdüğünde babası neredeydin diye sorunca yanlış yerlerde dahi olsa çocuk doğru yerlerde dolaştığı yalanını söyleyecektir. Bu yalana ise başvurmasının altında yatan temel sebep aileden almış olduğu yanlış eğitimdir.

Çocuklar tertemiz birer varlıklardır. Bizler onları şekillendirmekteyiz. Bu sebeple onların yanında doğru davranışlar ve doğru sözler sergilememiz geleceğimiz için gereklidir. “ana-babaların da bilmemesi gereken bazı şeyler vardır” şekline dönüşebilecek söz ve davranışlardan kesinlikle kaçınmak gerekir.

Arkadaşlık ilişkileri ise yine doğrulukla sürdürülebilmektedir. Yalancılarla arkadaş olmak istemeyiz. Doğru sözlü olmayanların zararlarının mutlaka bir gün bize dokunacağını çok iyi bilmekteyiz. Doğruluk emin olmak ve güvenilir olmak demektir. Yalancıdan emin olunmaz, yalancının asla güvenirliği yoktur. Efendimiz bir hadislerinde Müslüman’ı şöyle tarif etmektedir.

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12)

Doğruluk konusunda Peygamber Efendimiz bizlere en büyük örnektir.

O’nun hayatında yalana asla rastlanmamıştır. Sadece kendine inanalar değil, inanmayanlar dahi onun doğruluğunu tasdik etmişler ve kendisine Muhammedü’l-Emin demişlerdir. Kabe’nin tamirinde Kureyşliler "Hacer-i Esved"i yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar. Kureyş'in bütün kolları, bu şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu. Anlaşmazlık dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki, Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif edildi. Bu teklifin kabul edilmesiyle Haremin kapısından gerecek olan beklenmeye başlandı.

Kapıdan Hz. Muhammed (s.a.s) girince buna o kadar sevindiler ki, “el-Emîn, el-Emîn,” geldi, O’nun vereceği karara razıyız dediler.

İnsanlara karşı dürüst olmayan Allah’a karşı da dürüst olamaz.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Nasıl yaşıyorsan bir zaman sonra yaşadığın gibi inanmaya başlarsın.


6.    
SOSYAL ve İŞ HAYATINDA DÜRÜSTLÜK

Doğruluk ve dürüstlük insan olmanın ge­reğidir. İnsanca yaşamanın zorunluluğudur. Doğ­­­ru ve dürüst olmayan insan önce kendisini, son­ra muhatabını aldatır.

Allah-u Tealâ şöyle buyurur:

وَإِذَا كَالُوهُمْ أَو وَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ  وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ

“Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler. Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler.” (Mutaffifîn 1-3)

Allah’ımız doğru ölçüp tartmayı tavsiye ederken, maalesef günümüzde doğruluk ve dürüstlükten ayrılarak müşteriyi aldatan, sağlam ve kullanışlı olmayan bir malı ona satanlara rastlamak mümkündür.

Bir Müslüman yaptığı işte ve sergilediği bütün davranışlarında doğruluktan, dürüstlükten ayrılmamalı, işini sağlam ve doğru yapmalı, hile ve haksızlıktan uzak durmalı ve bütün bunları da imanından dolayı yerine getirmelidir.

Sevgili Peygamberimiz şu hadisi ile, işinde hile yapan bir kişiye çok sert tepki göstermek suretiyle, dürüstlükten asla taviz verilmemesi hususunda ümmetine ikazda bulunmuştur.

أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ‏ ‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏ ‏مَرَّ عَلَى ‏ ‏صُبْرَةِ ‏ ‏طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا ‏ ‏فَنَالَتْ ‏ ‏أَصَابِعُهُ بَلَلًا فَقَالَ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ أَفَلَا جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَيْ يَرَاهُ النَّاسُ ‏ ‏مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي ‏

Peygamberimiz bir gün bir buğday yığınının yanına gelmiş, elini buğdayın içine soktuğunda parmaklarına ıslaklık dokunmuştu. Bunun üzerine sahibine,

-" Bu ne? diye sordu. Buğdayın sahibi:

- "Onu yağmur ıslattı, ey Allah'ın Resûlü! deyince, Peygamberimiz:

- "O ıslak kısmı, insanların görmesi için üste çıkarsaydın ya.

مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا  “ Bizi aldatan bizden değildir.” ( Müslim, İman,45; Ebû Dâvûd, Büyu,50) buyurur ve  kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmanın bir Müslüman’a helâl olmayacağını kesin bir dille belirtir.

Peygamberimiz bu hadisi ile, işinde hile yapan kişinin, İslam ahlakına aykırı bu davranışı ile İslam toplumunun onurlu bir ferdi olma özelliğini yitirebileceği tehlikesine işaret etmiş, böylece işte dürüstlüğün ne kadar önemli ve onurlu bir davranış olduğunu ortaya koymuştur.

Dürüst çalışma prensibinin egemen olduğu toplumlarda; Kaliteli, standartlara uygun, sağlam ve sağlıklı mal, eşya ve ürünler üretilir, binalar inşa edilir; kalitesiz, çürük, sağlıksız, hileli ve standartlara aykırı mal, eşya ve ürünler üretilmez, binalar yapılmaz, (Adapazarı depreminde yıkılan bina raporları).

İnsanlar, ticaret, sanayi, sanat, ziraat, kamu görevi gibi meşru alanlarda çalışmak suretiyle bir yandan geçimlerini sağlarken, diğer yandan ülkenin kalkınmasına ve ilerlemesine katkıda bulunurlar; ancak rüşvet, kumar, hırsızlık, gasp, faiz, tefecilik, yolsuzluk, haksız kazanç vb. gayri meşru kazanç yollarına itibar etmezler.

Güven ve istikrar ortamı sağlanır; sevgi, saygı ve kardeşlik bağları güçlenir; birlik ve berberlik ruhu pekişir.   

Diyarbekirli Said Paşa bir şiirinde:

“ Sen usandırma eli, el de usandırmaz seni,

  Hilekarlık eyleme, kimse dolandırmaz seni.

  Korkma kafirden ateş olsa yandırmaz seni,

  Müstakim ol, Hazreti Allah utandırmaz seni.”


Muhterem Müslümanlar,

Yalanın, hilenin sahtekarlığın, aldatmanın her türlüsüne ve en ufağına göz yummadan çevremizde ve şahsımızda doğruluk ve dürüstlüğü hâkim kılmaya çalışalım.

Üzülerek ifade edelim ki, dürüst ve güvenilir insanların sayısı azaldıkça; can, mal, namus ve nesil emniyeti tehlikeye girmekte, servetler yağmalanmakta, çek ve senetler karşılıksız çıkmakta, sahte ürünler piyasaları doldurmakta, bir çok alanda ahlâkî çöküş ve çürümeler baş göstermektedir.


O halde geliniz, bu kötü gidişatı durdurmak ve dürüstlüğü davranışlarımıza yansıtabilmek için, toplum olarak üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirelim. Olduğumuz gibi görünüp, göründüğümüz gibi olalım. Doğruluktan asla ayrılmayalım. Dürüstlük konusunda düşmanlarının bile takdirini kazanmış olan sevgili Peygamberimizi kendimize örnek ve rehber edinelim

Dürüstlük; mutlu erdemli ve üstün bir toplumun vazgeçilmez bir niteliğidir. Toplumsal mutluluğun âhlaki sembolüdür.

Hacı Bektaşi Veli: “Doğruluk dost kapısıdır. Doğ­ruluk yüz aklığıdır.” demiştir.

 

DOĞRU YOLDAN AYRILMAMAK

Aylaklıktan, başıboşluktan usanan, bunun çıkar yol olmadığını anlayıp doğru yola gelmeye karar veren mirasyedi bir adam, ülkesinin kralına çıkıp, doğruluktan ayrılmadan, dürüstçe yaşamak için kendisine bir yol göstermesini istedi Kral adama ağzına kadar dolu bir fıçı zeytinyağı verdi. Bunu tek bir damla bile dökmeden şehrin bir ucundan öbür ucuna götürmesini, bir damla dahi döktüğü takdirde hemen orada boynunun vurulacağını söyledi Yanına da kontrol için yalın kılıç iki gözcü verdi Adam fıçıyı kralın buyruğuna uygun şekilde, bütün gücünü, dikkat ve zekâsını kullanarak bir damla bile dökmeden şehrin bir başından öbürüne götürdü Sonra geri dönüp kralın huzuruna yeniden çıktı Verilen görevi eksiksiz yerine getirdiğini söyledi Kral adama sordu:

- Şehirde ne gördün, neye şahit oldun?

O gün şehirde pazar kurulduğu, her yanın iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık olduğu bir gündü Buna rağmen adam şu cevabı verdi

- Efendimiz, ucunda can kaygısı da bulunduğundan fıçıdaki yağı dökmemek için öylesine bir dikkat içindeydim ki, bir an bile gözümü fıçıdan ayırıp çevreye bakamadım Bu nedenle ne kimseyi gördüm, ne de bir olaya şahit oldum

Kral bu dersten sonra gönül rahatlığı ile tavsiyesini yaptı:

- işte, yaptığın her işte, sana verilen her vazifede böyle dikkatli olur, kendini işine verirsen, Allah'ın her an seni kontrol ettiğini de aklından çıkarmazsan, hiç bir zaman doğru yoldan ayrılmazsın.

مَنْ كَانَ يُرٖيدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَمٖيعًا اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذٖينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّپَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدٖيدٌ وَمَكْرُ اُولٰئِكَ هُوَ يَبُورُ

Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” (Fatır 10)

"‏ مَا مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلاَّ سَيُكَلِّمُهُ رَبُّهُ، لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ تَرْجُمَانٌ، فَيَنْظُرُ أَيْمَنَ مِنْهُ فَلاَ يَرَى إِلاَّ مَا قَدَّمَ مِنْ عَمَلِهِ، وَيَنْظُرُ أَشْأَمَ مِنْهُ فَلاَ يَرَى إِلاَّ مَا قَدَّمَ، وَيَنْظُرُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَلاَ يَرَى إِلاَّ النَّارَ تِلْقَاءَ وَجْهِهِ، فَاتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ ‏

“Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.(Buhârî, Tevhid, 137)

«أعْذَرَ اللَّهُ إلى امْرِىءٍ أخَّرَ أجلَه حتى بلَغَ سِتِّينَ سنةً »

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, altmış yıl ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır.” (Buhârî, Rikak 5)

 

İdris YAVUZYİĞİT - İlçe Müftüsü

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam782
Toplam Ziyaret4707073
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI