• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Ahiretin Varlığına Deliller

AHİRETİN VARLIĞINA DELİLLER


1. Delil: İlk Kez Yaratan Allah Yeniden Yaratabilir:

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ

“İnsan görmez mi ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş!

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misâl getirmeye kalkışıyor ve «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.”

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ

“De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

اَلَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ

Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz, ateşi ondan yakıyorsunuz.

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ

Gökleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratmaya kâdir değil midir? Evet, elbette kâdirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.”

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

“Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı «Ol!» demekten ibarettir. Hemen oluverir.

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allâh’ın şânı ne kadar yücedir. Siz de O’na döneceksiniz.”[1]

 

Kıssa: Çürümüş Kemikler:

Mahmut Toptaş hoca anlatıyor:

Hapishanede yatan mahkumlara iman esaslarını anlatıyordum. Önce, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamber­lere imanı anlattım. Sorularını cevaplandır­dım. Bunlara imanın za­ruretini anlattım kabul ettiler. Altıncı hafta da ahirete imanı tam an­latmaya başlayacağım ki, soygun yaparken yakalanan güçlü kuvvetli biri: “Hoca, bu dör­düne inanı­rız ama ahirete inanmayız. Boşuna nefes tüketme” dedi.

- Neden? dedim.

-“Bak hoca bir insan denize düşse, onu ba­lina yutsa, balinayı balıkçılar tutsa, yirmi bin parçaya bölse yirmi bin insan yese, bu insan­ların da biri denizde ölse, biri karada yansa duman olsa, biri toprağa gömülse ot olsa ko­yun yese et olsa...., bu denize düşen ilk insanı Allah nasıl toplayıp ta ahirette hesap soracak? Diye bir soru sordu.

Dedim ki: Sen dağılışı anlattın, ben de senin toplanı­şını anlata­yım. Siz bundan otuz beş sene önce hiç yoktu­nuz. Derken bir damlanın milyonlarcasından biri olarak ana rahmine düştün. Bu Allah o küçücük damlaya şekil verdi. Dokuz ay sonra dünyaya geldin. O güne kadar musluğu kapalı olan ananın göğüslerinden süt akmaya başladı. Dişlerin çıkınca süt kesildi.

Bu sefer Adana’nın domatesleri sana doğru yuvarlanıp geldi. Rize’nin çayı, Karaman’ın bulguru, Ed­remit’in zeytini, Trakya’nın ay çiçek yağı, Er­zurum’un peyniri sana ak­maya başladı. Ay­rıca bunların oluşması için Afrika’nın lodosu, Kafkasların poyrazı geldi.

Yani sen o denizde düşen adamın dağıldığı yerlerden toplandın ve seksen kiloluk adam oldun. Ölümlü insa­noğlu Ankara’dan yaptığı yayını bir düğmeye basarak televizyon ekra­nında resmini, sesini, rengini, toplayabi­liyorsa insanı yaratan Allah toplayamaz mı? deyince “toplar hocam” diyerek ahirette tekrar dirilmeyi kabul etmek zorunda kaldı.

Güz mevsiminde ölen bütün bitkileri ve hayvanları, baharda yeniden hayata kavuşturan Allah, elbette vefat eden insanları da ahirette yeniden diriltecektir.

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadirdir.[2]

2. Delil: Tabiatın Baharda Yeniden Dirilmesi:

 

3. Delil: İlahi Adaletin Tecelli Etme Zorunluluğu:

 

İnsandan sâdır olan iyi ve kötü davranışlarının Allah indinde karşılıksız kalacağını düşünmek kadar abes bir gaflet olamaz. Zîrâ bu dünyada zalimin zulmü, mazlumun âhı; kâfirin küfrü, mü'minin de imanı var. Şayet bunların mükâfat ve cezası olmasaydı, bütün mevcudatı insanın emrine âmâde kılan ilâhî program manasız kalır, bu da Cenâb-ı Hakk’ın adâlet sıfatına muhâlif olurdu. Allah mutlak adalet sahibidir ve herkese yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir.

•        وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

… Onların aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.[3]

Al-i İmran 195. Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.

196. İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!

197. Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!

 

•        فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ {} وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.”[4]

 

Tito’dan Tarihi İtiraflar:

Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu bâtıl davasında şöhreti yurt dışına kadar taşmış bir insan olan Salih Gökkaya, hayatının son yıllarında İs­lâm'la müşerref olarak Hakk'a rücû eder. Gökkaya, Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Josip Broz Tito'nun(1892-1980) şeref misafiri olarak Belgrad'a davet edilir.

Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde, hayatını komünizme adayan bu ihtiyar lide­rin pişmanlık içinde dudaklarından dökülen şu itiraflar, apayrı bir tarihî kıymet ifade etmektedir:

Yoldaş, ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece kor­kunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün; öl­mek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gi­diş... işte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlamıyor musunuz?

Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyo­rum:

Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?

Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir ses­leri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.

İtiraf etmek zorundayım;

Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir Kanun Koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır...

Mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz.

Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulüm­ler, şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette...

Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beyni­mizi ...

Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemi­yoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inancı taşıyorum yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin! [5]

 

4. Delil: Allah’ın Saltanatının Tecellisi:

Güçlü bir saltanat kendisine sığınanların himayesini gerektirir. Adalet ise halkın haklarının korunmasını gerektirir. Ancak bu şekilde, yönetimin şerefi, saltanatın haşmeti ve gücü korunmuş olur.

İşte bu kainatın hakiki hakimi olan Allah, bu neticeleri gerçekleştirmek için ahreti yaratmıştır.

 

5. Delil: Cemalullah’ı Seyretmenin Sonsuzluğu:

Allah benzersiz bir güzellik sahibidir. Böylesi kusursuz bir güzellik ise sergilenmek ve görünmek ister. İşte bu sebeple Cemalullah’ı temaşa etmeye hak kazananlar için ebedi bir cennet yaratılmıştır.

•          {وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ} {إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ}

22. Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. 23. Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).

******

Rasulullah dolunaylı bir gecede aya baktı ve şöyle buyurdu:

إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ كَمَا تَرَوْنَ هَذَا القَمَرَ،

Sizler bu ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi de göreceksiniz…[6]

Dünyadaki nimetlerin çokluğu Allah’ın sınırsız bir cömertlik ve sınırsız bir hazine sahibi olduğunu göstermektedir. Böyle bir cömertlik ve hazinenin ise bu dünya hayatıyla birlikte son bulması düşünülemez.

Olması gereken hem bu nimetlerin hem de bu nimetlerden faydalanacak olanların ebedi bir hayatta var olmalarıdır.

Böylece bu dünyada bir parça tattıkları nimetleri kaybetmekle üzüntü ve elem çekmesinler. Zira lezzetin bitip tükenmesi de bir elemdir.

•         وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Bakara, 25: İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.

6. Delil: Allah’ın Nimetlerinin Sonsuzluğu:

Dünyadaki nimetlerin çokluğu Allah’ın sınırsız bir cömertlik ve sınırsız bir hazine sahibi olduğunu göstermektedir. Böyle bir cömertlik ve hazinenin ise bu dünya hayatıyla birlikte son bulması düşünülemez.

Olması gereken hem bu nimetlerin hem de bu nimetlerden faydalanacak olanların ebedi bir hayatta var olmalarıdır.

Böylece bu dünyada bir parça tattıkları nimetleri kaybetmekle üzüntü ve elem çekmesinler. Zira lezzetin bitip tükenmesi de bir elemdir.

•         وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Bakara, 25: İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.

Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz


[1] Yasin, 36/77-83.

[2] Fussilet, 41/39

[3] Yunus, 10/54.

[4] Zilzal, 99/7-8.

[5] İbrahim Refik, Geçmişten Geleceğe Işıklar, s.38

[6] Buhari.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam979
Toplam Ziyaret4707270
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI