MUTLULUK MERDİVENLERİ
İnsan, üstün yaratılmış bir varlık olup her birimizin bu yaratılışı korumak için fiziksel ve ruhsal ihtiyaçları vardır
Bu ihtiyaçlar karşılanırken, insanların birbirlerini incitmemesi ve hoş gören bir yaklaşımla incinmemeyi ve incitmemeyi din aracılığıyla öğrenmesi gerekir
Çünkü din; insanın bu ihtiyaçlarını karşılamasını kolaylaştıran, güzelleştiren bir olgudur.
En temel mesele, insanın kendisini tanıması, kendini açıkça ve doğru bir biçimde ifade edebilmesidir
Özellikle kendini ifâde etmede, yaşadığı sorunları gidermede şiddeti kullanmasına çözüm bulmak öncelikli meselemizdir
Aslına yükselen ses tonu ve şiddete yönelik her eylem; ifade edilemeyen duygulara, yaşanan hayal kırıklıklarına, kendi vicdanının sesini susturmaya, kendi yetersizliklerinedir
Gücü ona yettiği için başka şeylere ve başka kişilere yönlendirilmiştir
Genelde, şiddet, yaralanma kelimesi bize fiziksel görüntüleri çağrıştırsa da, huzuru yakalayamamış, incinmiş, karamsarlık içinde, güzel bir söz duymanın, değer görmenin hasreti içinde yaşayan nice ruhu yaralı insan dolaşır aramızda
Kadınlar, erkeklerden daha fazla hayalle ve duygusallıkla başlıyor evliliğe
Fakat her şey hayallerdeki gibi olmuyor veya her gün çiçek gelmeyebiliyor eve
Beklentiler ne kadar fazlaysa, yaşanan hayal kırıklığı da o kadar çok oluyor
Erkeklerin evlilikten beklentileri daha realist olduğu ve çok da hayal kurmadıkları için kadınlar kadar hayal kırıklığı yaşamıyorlar/yaşadıklarını kolayca dışarıya yansıtmıyorlar
Şiddetin fizikseli; insanı, onurunu yaralayıp incitiyor ve insana yakışmıyor
Ama ruhî yaralanmalar yakışıyor mu? Bu incinmişleri nasıl ortadan kaldırabiliriz? Aslında bu konudaki en temel mesele, ruhî incinmişliklerin ne kadarının farkında olabildiğimiz meselesinde
Birçok iletişim kazasının tahribatı görünmediği için farkında bile değiliz
Ya açık bir iletişimle neden incindiğimizi birbirimize söylemiyoruz, ya da söylediğimizde “e ne var bunda incinecek” sözleriyle incinme hakkını da kaybediyoruz
Meselâ; yapıp, takdir beklediğiniz, günlerce uyumadan, çabayla bitirip sona erdirdiğiniz bir işi sunduğunuz kişinin, “bitirdin mi tamam koy şuraya” cümlesi ya da “anca bitirebildin” ithamı ne kadar yıkar insanı
Bir çalışanı, bir öğrenciyi, bir 

Neden bitirmemi mutlu bir ifadeyle, karşılamıyor takdir etmiyorsun deseniz (tabii içinizden) bu senin görevin bir de takdir mi bekliyorsun? Görevini yaptığı için benden takdir bekliyormuş! Cümleleri alışılmış, duyulmuş tepkilerdir
Tepkilerin beklerlik olması kadar, beklentiler de alışılmış olacaktır
Böylece dilimize pelesenk ettiğimiz, kitaplarımıza, TV programlarına konuk ettiğimiz “Empatiyi”de tıpkı az okuduğumuz Kur’an-ı Kerim gibi oda duvarlarımıza astık, “Kendisi için istediği, mümin kardeşi için de istemeyen bizden değildir” diyen Peygamber’imizi anlayamadık
Birbirimizi anlamak, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymak olan empati kelimesi, çok bilinen ama yaşanmayınca anlamı, değeri olmayan bir kelime
Birbirimizin beklentilerini bilmek için çok çabaya gerek yoktur aslında
Her insan “ahsen-i takvim” ile yaratılmıştır
Öyleyse bize düşen öncelikle hüsn-i zandan başkası değildir
Abraham Maslow; her insanda giderilmesi gereken, giderilmezse, psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklara ve davranışlara yol açan ihtiyaçlar hiyerarşisini şöyle sıralar:
1- Fizyolojik ihtiyaçlar
Bu ihtiyaçlar beslenme, barınma ihtiyaçlarıdır
Çocuklarımızı evlendirirken sorduğumuz “geçiminizi nasıl sağlayacaksınız?” sorusu, bu ihtiyacın karşılanıp karşılanamayacağını bilmek içindir
Bu soru muhatabı kızdırırsa da, doğru kelimelerle ifade edildiğinde doğal bir ilk beklentinin gereği olduğu anlaşılacaktır
Bu ihtiyacımızı gidermeden diğer ihtiyaca geçmek mümkün değildir
Yani bu ihtiyaçlar hiyerarşisi insanların bir nevi çıkmaları zorunlu olduğu merdivenler gibidir
Fizyolojik ihtiyaçlar da bu merdivenin ilk basamağıdır
2- Emniyet ihtiyacı
Karşılıklı güven duymak, güveneceği bir ortamda bulunmak
Evinizde, işinizde, insanlarla ilişkilerinizde; kendinizi emniyet içinde hissetmiyorsanız, sürekli gergin ve hu- zursuz olursunuz
İşten atılabileceği korkusuyla yaşamak, eşinin kendisine zarar vereceği endişesi içinde olmak, hatta bir çocuğun anne- baba ve öğretmeninden dolayı güven içinde olmaması huzur, mutluluk ve başarısını etkiler
Bu emniyet ihtiyacı karşılanmayan kişinin yaşadığı gerginliğinin değişik yansımaları görülür
3- Sevgi, şefkat ve ait olma ihtiyacı
Sosyoloji kitaplarında insanlar tarif edilirken “insan biyo-psişik sosyal bir varlıktır” denilir
“Biz sizi kabileler, ırklar hâlinde yarattık ki,
tanışasınız” ayeti de bunun göstergesidir
Ayrıca birçok Kur’an ayetinin insanlar arası hukuku
belirlemesi de insanlar toplumu içinde yaşadığı içindir
Her insanın içinde doldurulması gereken bir sevgi deposu vardır
Bu depo dolmazsa; insanlar bunu doldurmak için çok farklı tavır ve davranışlarda bulunabilir
Sevgi deposu doldurulmayan eşler; kabuklarına çekilir, acı sözlerle birbirini incitir, eleştirel bir ruha sahip olur, hastalıklar artar, başka mutluluk arayışı başlar vb
Ailelerin en çok mutsuzluk sebebi, sevgi deposu boş bireylerin olmasıdır
İçindeki sevgi boşluğunu dolduramayanlar, genelde yansıtıcı tavırlar alırlar
Alıngan, kırıcı, hırçın, hasta, içine kapanık ve huzursuz hale gelirler
4- Aidiyet ihtiyacı
Yeni bir iş yerinde değer görmek, yeni aileye kabul edilmek, yeni taşındığımız komşularımızdan kabul görmek

Mensubiyet duygusu, insanların ayaklarını yere bastıran temeller gibidir
Böyle bir gruba kabul edilince, kendimizi güçlü ve mutlu hissederiz
Yalnızlık, kimsesizlik, insanı sıcakta bile üşüten bir duygudur çünkü
Bu sebeple tüm müminler kardeştir
Hiçbirimiz, hepimiz kadar güçlü değiliz
Mensup olmak istemek güzeldir ama, bu mensubiyeti sürekli kılmak zordur
Bir de mensup olduğumuz grubun kurallarının ne kadar doğru olduğu, bizim ruhumuzla uyum sağlayıp sağlamadığı sorusu var
Ruhumuza, aklımıza uygun ve doğru gelmeyen grup içinde nasıl kalabiliriz? Beraber fakat kendi doğrularımızla yaşayabilir miyiz? Gücümüzün kaynağı ne? İşte bu sorular hem evlilik hem de yaşadığımız sosyal çevre adına cevaplanması gereken sorular
Evlilik bağlamında aldığımızda; değişik kültürlere sahip eşler için bunlar bir çatışma alanı olabilmektedir
Evlilik, özellikle iki insan arasında kurulan bir müessesedir
Pek tabiidir ki, akrabalık bağları da aidiyet ihtiyacı bağlamında önemlidir ve gereklidir
Bu ilişkilerin de sınırları vardır ve olmalıdır
Bunlara saygısızlık mevcut sevgi zedeleyebilir
Hatırdan çıkarmamalıyız ki “mermer ağır taştan, hürmet iki baştan” olur
5- Kendisini gerçekleştirme ihtiyacı
Her insanın taşıdığı kabiliyetleri ve gerçekleştirmek istediği hayalleri, hedefleri vardır
Bunları gerçekleştirmek için sürekli arayış içindedirler
Yoksa içlerindeki ukdeler insanı rahatsız eder
Mesleği dışındaki faaliyetleri yapanlar, meslek değiştirenler bu gruptadırlar
Zarurî ihtiyaçları gerçekleştirmekle uğraşılırken, bu kabil ihtiyaçları gerçekleştirebilmek epeyce gecikebilir
Hatta hayat boyunca 1
aşamada kalıp diğer ihtiyaçları lüks ve hayal olarak görenler de vardır
Bu ihtiyaçların bir üst aşaması estetik ve güzellik ihtiyacı olarak görülebilir
Evliliklerde bu ihtiyaçlar insanı nasıl etkiler? Eşiniz, ekonomik ve kültürel düzey açısından, ilk ihtiyacını giderme noktasında iken, siz ona estetik ihtiyaçlardan söz ediyorsanız, işte bu çatışma nedenidir
İslam’da evliliklere getirilen denklik ilkesi bu uyumsuzluğu ve çatışmaları önlemek amaçlıdır
Yaratan bizi elbette iyi bilir
İslâm dini de öğretileriyle, hoş görecek kâmil insanı oluşturmak için yeterlidir
Yeter ki bilinsin ve yaşansın.
SERVET ÖZTÜRK
DİYANET AYLIK DERGİ MAYIS 2005