• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Sevgiye Dayalı Din Eğitimi

SEVGİYE DAYALI DİN EĞİTİMİ

Din, ister hakikatin doğru yansıması veya açılımı olarak kabul edilsin, ister insan yaratılışının bir gereği olarak değerlendirilsin, sonuçta insanın özünde, fıtratında yerleşik bulunan ve oradan kaynaklanan kutsala saygı, ona bağlanma ve onunla bütünleşme ihtiyacını karşılar ve onu kâinat içindeki yalnızlığından kurtaran bir can simidi görevini yerine getirir.” (Bardakoğlu, Ali. Prof. Dr. Dinin Üç Boyutu) 

Dinin bu amacı genelde eğitim, özelde ise din eğitiminin ilgi alanına girmektedir.

Eğitim, ruhî-bedenî güçlerini dengelemiş ve sahip olduğu kabiliyetlerini geliştirerek mükemmelleştirmiş insanı yetiştirmeyi hedefler. Din eğitimi de insanın aklî, hissî ve iradî güçlerini keşfetmesine, kendi varlığının şuuruna ermesine, dolayısıyla dinin hedeflerinden olan “hem dünyada hem de ahirette mutlu ve bahtiyar” yaşamasını gaye edinmiştir. Din duygusu, bireyin kendini aşan tabiatüstü ve değişmez olan bir kudrete inanma duygusu ile inandığı yüce varlığa karşı hissettiklerini faaliyete dönüştürme arzusundan ibarettir. Her inancın belli aksiyonlara dönüşmesi, belli bir süreci gerektirdiğinden, yüce bir varlığa inanma duygusu da bir dizi gelişim sürecinden geçer. Bu bağlamda din eğitimi, insanların çocukluk çağlarından itibaren gelişme ve büyüme basamaklarında hangi dinî duyguların ne şekilde verilmesi gerektiğini tespit eder. Çünkü insanın fıtraten inanmaya yetenekli ve eğilimli olduğunu Yüce Allah: “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.” (Rum, 30) ayetiyle beyan buyurmaktadır.

Din eğitimi, hayatın ilk yıllarından itibaren insanı daha çok ruhen ve zihnen geliştirip, yaşadığı toplumda iyi bir birey olarak yetişmesini hedefler. Esasen çocuk, hem iyiliği hem de kötülüğü benimsemeye müsait olarak dünyaya gelmektedir. Yeni doğan bir bebekte biçimlenmiş bir din kavramı yoktur. Çocuk; ailesinin, çevresinin, sonuçta çağının etkisi altında büyür ve duygu gelişimini böyle bir atmosferde tamamlar. Öyle ise çocuğun hayatına yön verecek kişi veya eğitim kurumları hayatî öneme sahiptir. Çocukların; ailenin, okulun, çevrenin kanalize ettiği istikamette ahlâkî değer ve davranış biçimleri kazandığını Sevgili Peygamberimiz: “Her çocuk anasından İslâm fıtratı üzerine temiz duygularla doğar, onu Yahudi ve Mecusi yapan anne babasıdır.” (Buhari, 6/143.) hadisiyle dile getirmiştir.

“Din sadece ilmihal bilgilerinden ibaret değildir. O sadece korku, sevgi ve bağlanma ihtiyacı ile açıklanamaz. Din bir yönüyle iman, bir yönüyle amel, diğer bir yönüyle de duyguyu içine alan bütünlük arz eden bir yapıya sahiptir.” (Prof. Dr. Mehmet Aydın, Din Felsefesi, DEÜ Yayınları, 1987, s. 4-5.) “Öğrencilerde, keşfedici ve yapıcı bir kişilik geliştirmek, düşünme yeteneklerinin gelişmesine önem vermeye bağlıdır. Çocuğu düşünmeye alıştırmanın ilk koşulu, onu, düşünebileceği bir soru ile karşılaştırmaktır.” (Cavit Binbaşıoğlu, Öğrenme Psikolojisi, 1991, s. 89.) Din eğitiminin en önemli hedeflerinden biri de çocukta dinî ilgi ve merakı canlı tutma, din hakkında düşünme yeteneği geliştirmektir. Kişinin dinini anlayabilmesi, tüm yaşamı boyunca devam edecek bir süreçtir. Dinî bilgilerin çocuğun zihnine devamlı olarak yığılması yerine, çocuğun anlama, uyma, somuttan soyuta geçme, yargılama ve bu bilgiyi dinî pratik hâline getirebilme yeteneğinin geliştirilmesi gereklidir.

Ebeveynler çocukların fizikî yönden yetişmelerine gösterdikleri özen gibi ahlâkî yönden yetişmelerine de özen göstermek zorundadır. Önemli olan bağı, dağ olmadan bağ yap-maktır. Çoğu anne-baba, çocuklarını yetiştirme hususunda en iyisini yapmak ister. Çocuk-larını ihmal etmek ve incitmek istemez. Oysa pek çok anne- baba için ebeveynlik, günlük işlerinin arasında ikinci sıraya alır, çoğunlukla problemler ortaya çıktığı zaman onlarla ilgi-lenmeye başlanır. Örneğin Çoğu insan; iş hayatındaki amaçlarını, emekliliğini, arabasını ne zaman değiştireceğinin plânlarını öncelikli hedefi olarak sayarken, çocuğunun sağlıklı ve mutlu yetişmesi için ne yaptığını, kendisini ve çocuğunu geliştirmesi için ne gibi hedefleri olduğunu söyleyemez.

Öte yandan fiziksel olarak her gün çocuklarıyla beraber oldukları hâlde zihinsel olarak onlardan uzakta, çocuklarıyla çok az şeyi paylaşan, emir vermek ve kuru nasihatten başka çocuk ile hiçbir şey konuşmayan ebeveynler görülebilir. Oysa çocukların, hayatı anne babaları ile birlikte aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Bu sebeple çocuklarımızla konuşmalı, onlarla birlikte bazı işleri yaparak gönül dünyalarına girebilmeliyiz.

“Bunun yanı sıra ahlâk eğitiminde ve ahlâkî bilgilerin verilmesinde çocukların akıllarını kullanmalarını sağlamaları çok önemli bir yer tutmaktadır. Böylece çocukların bu esasları daha çabuk kavramaları sağlanmış olacak ve verilen bilgiler daha da kalıcı olacaktır.”

(Mustafa Öcal, Din Eğitim ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yayınları, 1990, s.133-135.)

Çocuklarımızın şahsiyetli, karakterli ve ahlâkî özelliklere sahip bulunmasında eğitim ve öğretime büyük görevler düştüğü bilinen bir gerçektir. Bu anlamda yaz kurslarında verilen eğitimin hedefi; çocuğun ailesine, çevresine, manevî değerlere, milletine, vatanına, dinine bağlı; sevgi ve saygı hisleriyle dolu; iyilik, fedakarlık, doğruluk, yardımseverlik gibi duyguları benimseyip ruhunda hisseden ve bunları günlük hayatta uygulayabilen bir karaktere sahip olmasını sağlamaktır.

Bunun yanı sıra millî birlik ve beraberlik ruhunu artıran, sevgi saygı ve dostluk bağlarını güçlendirici, vatan millet ve bayrak gibi değerlerin çocukların zihinlerinde yerleştirilmesi gerekmektedir. Yalancılık, riyakârlık, sahtekârlık, bencillik ve haksızlık gibi davranışların dinin onaylamadığı davranışlar olduğu çocuklara öğretilmelidir. 

Bilindiği gibi çocukluk, hayatın diğer safhalarının bu yaşta alınan eğitimin üzerine bina edildiği dönemdir. Bu sebeple; çocuklara ahlâkî vasıflar kazandırmak için onlara olumlu ve yapıcı sözlerle yaklaşılmalıdır. Bu esasların öğretilmesinde peygamber ve sahabe kıssaları ve kendi tarihimizde iz bırakan insanların hayat hikâyeleri farklı vasıflarıyla çocuklara anlatılmalıdır. Özellikle Hz. Peygamber’in şahsiyeti, hayatı ve ahlâkî vasıfları ön plâna çıkarılarak örnek insan olarak takdim edilmelidir. şüphesiz Hz. Peygamber örnek alınacak ve model olarak takdim edilecek en büyük şahsiyettir. Allah da bizlere “Andolsun, Allah’ın Rasulü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzap, 21) buyurarak, örnek almamız için Hz. Peygamber’i göstermektedir. 

Çocuğun din eğitim ve öğretiminde karşımıza şöyle bir problem daha çıkmaktadır:

Din dilini sade ve çocukların anlayabilecekleri bir şekilde kullanabilmek. Çocukların dünyalarına girebilmek ve onlara ulaşabilmek için yeni yollar aramak ve yeni ifade yön-temleri bulmak gerekmektedir. 

“Dinî bilgilerin yaşanan dünya ile bağdaşmaması, çocukların dinsel öğretileri gereksiz bulmalarına yol açabilir. Çünkü tasvir edilen o dünyada kullanılan dil, takınılan tavırlar, içinde yaşanılan şimdiki dünyadan o kadar farklıdır ki, çocuklar üzerinde yaşama ve dü-şünme tarzında hiçbir değişiklik yapmaz. Çocukluk döneminde din eğitimi ve öğretimi açısından en önemli görevimiz, bu kültürel geçişi sağlamaktır. Bu geçiş sağlanamazsa bazı çocuklar dinî malzemeyi çağdışı bulabilirler.” (Mualla Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, TDV Yayınları, 1990, s. 38) “Dinî ve ahlâkî bilgilerin öğretiminde metodun ayrı bir önemi vardır. İnsanoğlu yaptığı her işte, geliştirdiği her bilim dalında mutlaka bir metot takip etmelidir. Çünkü metot ilmin temelidir. Metotsuz bilgi, faydasız bir sermaye gibidir.” (Osman Pazarlı, Din Eğitimi ve Öğretiminde Genel Metotlar, İrfan Yayınları, 1967, s. 4.)

Buna bağlı olarak din eğitiminde çocukların kapasiteleri dikkate alınarak, onlar üzerinde ilgi ve alâka uyandıran, nefret ettirmeyen, müjdeleyen, bir metot uygulanmalıdır.

Özellikle İslâm inanç esasları anlatılırken verilmeye çalışılan bilgilerin ifade yönünden ba-sitleştirilmiş, kolay anlaşılır hâle gelmiş ve çocukların dünyasında kolay anlayabilecekleri bir tarza dönüştürülmüş olması gerekmektedir. Ayet ve hadislerin günlük yaşanan olaylardan örneklerle desteklenmek suretiyle çocuk dilinde anlaşılabilecek bir seviyede sunulması gerekmektedir. Yine eğitimde vazgeçilmez bir yöntem; soru-cevap metodudur. Özellikle önceden verilen bilgileri hatırlatma ve dikkat çekmek, öğretimi esas alınan konuya ilgi ve alâkanın uyandırılması maksadıyla zaman zaman soru-cevap metodu da kullanılmalıdır.

“Her eğitim merhalesinde olduğu gibi yaz kurslarında da şu hususlara dikkat edilmelidir:

1. Çocuklarda hayata bakışı geliştirme, onlara insan olmanın temel tecrübelerini anlatma ve ifade edebilme yeteneğini kazandırmak. Böylece dinî konuların anlaşılmasına zemin hazırlamak.

2. Müslüman olmanın ne demek olduğunu, Müslümanın inanç ve davranış bütünlüğünü içinde olup, bu konularda soru sorma yeteneğini geliştirmek.

3. Çocuklarda din dilini anlama, kullanabilme ve geliştirmeyi sağlamak.

4. Çocukları dinî, millî ve ahlâkî değerleri kavramaya ve yaşamaya hazırlamak

5-Dinî ilgi ve merakı canlı tutma, din hakkında düşünme yeteneğini geliştirmek.” (Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, AÜ İlâhiyat Fakültesi Yayınları, 1988. s. 95)

Bilindiği gibi Başkanlığımızın hedefi; topluma sunulan yaygın din eğitimi ve din hiz-metlerinin, günümüz birey ve toplumunun beklentilerini karşılayacak düzeyde, etkin ve verimli bir biçimde yürütülmesini sağlamaktır.

Nasıl bir Kur’an kursu ve nasıl bir Kur’an kursu öğreticisi hedefledikleri sorularına Prof. Dr. M. Şevki Aydın şöyle cevap vermektedir:

“Korku merkezli değil, sevgi merkezli, konu merkezli değil, problem merkezli öğretim programı; öğreten merkezli değil, öğrenci merkezli; bilgi yükleme değil, dinî davranış geliştirme hedefli; empoze edici değil, özgürleştirici öğrenme ve öğretme ortamlarına sahip; düşünmeyi durduran değil, sorgulatıcı yaklaşımı benimseyen; sıkıcı ve itici değil, sağlıklı fizikî şartlara sahip Kur’an Kursu.” 

“Yüzeysel değil, derinliğine bilgiye sahip, sadece dinî verileri değil, bilimsel verileri de kullanabilen, tek taraflı değil, çift taraflı iletişimi benimsemiş, iletişiminde antipatik değil, sempatik davranan, problemlerde hazır çözümleri kullanan değil, araştıran, soran, sorgulayan; dini, ikincil kaynaklardan değil, temel kaynaklarından sunan, hitap ettiği hedef kitleyi tek bir blok olarak gören değil, farklılıklarını dikkate alan, ufku dar değil, misyonu ve vizyonu olan, insanları ayrıştıran değil, birleştiren bir din görevlisi yetiştirilerek hizmetlerimizde istihdam edilmesi temel hedefimizdir.” (Diyanet Aylık Dergi, s. 172, Nisan 2005, s. 26-29.)

Yaklaşık bir milyon çocuk yaz kurslarında bize emanet edilmektedir. Bunun büyük bir sorumluluk olduğu bilinen bir gerçektir. Öyleyse; bir dakikamızı bile boşa harcamadan çocuklarımıza bir şeyler verebilmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Bu görev, emir- talimat ve yönetmeliklerle değil, bilakis gönülle, aşk, şevk ve sorumluluk bilinci ile en iyi bir şekilde yerine getirilebilir. 

Kur’an kurslarında öğrettiğimiz bilgiler ile çocuklarımızın daha iyi, daha insancıl ve daha barışçıl yaşamalarına katkıda bulunmamız gerekmektedir. Kendisi ve yaşadığı toplum ile barışık, dünyada daima iyi, güzel ve doğrunun peşinde koşan insanlar yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Kur’an kursu hizmetlerini toplumda her kesim insanın varlığından mutlu olduğu bir hizmet hâline getirmemiz gerekmektedir.

Bizler temel ortak mutabakatla, dinin sahih kaynaklarına göre, doğru bilgiyi, doğru yerde ve doğru bir şekilde vermeliyiz. Dünya ve ahirette yüzümüzü ağartacak en önemli hizmetlerimizden birisi de budur. Sunduğumuz bu hizmetin Allah katında en makbul amellerimizden biri olduğunu unutmamalıyız. O hâlde değişmeyen bilgiyi, değişen hayat şartları çerçevesinde, devamlı değişen hedef kitlesine nasıl vermeliyiz? Yeniden misyonumuzu ve sorumluluğumuzu gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Kur’an kursunu, camiyi evi gibi gören, din hizmetini 24 saat veren, görev aşkıyla dolu, din görevlilerine ve din gönüllülerine ihtiyacımız vardır. Bizler, din hizmetini Allah rızası için, hiçbir karşılık beklemeden veren insanımızın ihtiyacı olan her şeyi ibadet kabul eden ecdadın torunlarıyız. 

Nasıl ibadetlerimize zaman ayırıyorsak, kendimize, mesleğimize ve yarınlarımızı emanet edeceğimiz nesillerimize de zaman ayırmalı, onların yetiştirilmelerine özen göstermeliyiz. Gelecek, plânlı çalışanlarındır. Bu itibarla, günlerimizi hatta saatlerimizi plân-lamalıyız. Derin dindarlık, sürekli din hizmeti veren ve bu ağır yükü devamlı omuzlarında hisseden görevliler ile olur. Bu kabul, verdiğimiz hizmeti aşkla yoğuracak ve işimizi güzelleştirecektir.

HAYRULLAH KÖKEN

DİYANET AYLIK DERGİ TEMMUZ 2005

 

  
1576 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi27
Bugün Toplam947
Toplam Ziyaret5130501
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI