• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İSLAM’DA ÇOCUK YETİŞTİRMEK

İSLAM’DA ÇOCUK YETİŞTİRMEK Vaaz

İSLAM’DA ÇOCUK YETİŞTİRMEK

 

Çocuk Allah’ın insana bir lutfudur. Ana-babalara da birer emanettir. Çocuklar güzeldir. Kokuları mis gibidir. Suyun berraklığı, güneşin sıcaklığı gibidirler. Onları işlemesini bilmek gerekir. Çünkü onlar bir madendir. Aydınlığa açılan penceredir. Her ana-baba için çocuğu, her nene-dede için torunu bir çiçek gibidir. Çocuk temiz ve günahsız olduğu için çiçektir, güldür, gül demetidir. Asla susuz bırakılmamalıdır. Çocukları besleyen su, sevgi ve ilgidir, onların gönüllerine yerleştirilen imandır. Bedenlerini yiyecekle beslediğiniz gibi ruhlarını da sevgiyle, ilgiyle imanla beslemeliyiz. Sevilmek çocuğun gelişimi için gıda gibi gereklidir. Susuz kalmış çiçeklerin önce renkleri solmaya başlar, ardından yaprakları sararır, sonunda kuruyup ölürler. Çocuklar da böyledir. Aldıkları gıdalarla fiziksel bedenleri büyür, gelişir ama sevgi ve iman ile beslenmeyen ruhları ve yürekleri, sulanmayan çiçekler gibi çok çabuk solar. Çocuk su kadar duru ve pak, süt kadar lekesiz ve aktır. Çocuk masumiyetin ve temizliğin ifadesidir. Çocuk doğduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikamet okunur ve böylece hayata başlamış olur. Çocuk anadan doğduğunda tertemizdir. Ekilmemiş toprak gibi, işlenmemiş alçı gibidir. O mevsimde çocuğa ne verilirse onu alır. Çocuk boş kaset gibidir. Kasete ne doldurulursa onu alır. Toprağa ne ekilmiş ise o biçilir. Alçı nasıl kalıba konulursa öyle şekillenir. Çocuk da öyledir. Çocuğa, İslam’ı öğretirsek Müslüman, Hırıstiyanlığı öğretirsek Hırıstiyan, Yahudiliği öğretirsek Yahudi olur. Kısaca; biz hangi dine mensup isek çocuk da o dine mensup olur. Hadis-i Şerif’de Allah Rasulü (SAV.) şöyle buyuruyorlar:

“Her doğan İslam fıtratı üzere doğar, daha sonra ana ve babası tarafından çeşitli dinlere mensup olarak yetiştirilir.”[1]

Allah (CC.) Kur’an-ı Kerim’de :

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

“ Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.”[2]

إذا ماتَ ابْنُ آدَم انْقَطَع عَملُهُ إلاَّ مِنْ ثَلاثٍ : صَدقَةٍ جارية ، أوْ عِلمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ ، أوْ وَلدٍصالحٍ يدْعُو لَهُ                                                               

“İnsan öldüğü vakit bütün amelleri ondan kesilir. Yalnız üç şey hariç:  Sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden ve kendisine duâ eden sâlih evlâddan kesilmez.”[3] buyurmuşlardır.

         Çocuk dünyaya geldiği zaman, Peygamber Efendimiz’den bize intikal eden bazı uygulamalar vardır. Bu uygulamalar şunlardır:

 

         1- Tahnik: Yeni doğan bebeğin damağına, (ana sütü verilmeden) hurma vb. tatlı bir şeyle damağının ovulması işlemidir. Hz. Peygamber (S.A.V.) yeni doğan çocuğun midesine ilk inen gıdânın ana sütünden başka bir şeyin olmasını istemektedir. Esma (R.A.) Mekke'de iken oğlu Abdullah ibn -Zubeyr'e hâmile olmuştu. Esma şöyle dedi: “Ben gebelik müddetini tamamlamış olduğum hâlde (Mekke'den yola) çıktım. Muhacir olarak Medine'ye geldim ve Kuba'ya indim. ve Abdullah'ı Kuba'da doğurdum. Sonra çocuğu­mu Rasûlullah(S.A.V.)'a götürdüm de kucağına koydum. Sonra Rasülullah bir hurma istedi, onu çiğneyip ezdikten sonra çocuğun ağzının içine tükürdü. Bu suretle oğlumun midesine ilk giren şey, Rasülullah'ın tükrüğü oldu. Sonra Rasûlullah hurma çiğnemi ile çocuğun da­mağını oğdu. Bundan sonra çocuğa duâ etti, bereket ve hayır diledi. Ve Abdullah b. Zubeyr müslümân aileleri içinde ilk doğan çocuk oldu. Müslümanlar da Ab­dullah'ın doğumu ile çok sevindiler. Çünkü müslümânlara:

-Yahudiler sizlere büyü yaptılar, artık sizden çocuk doğmaz, denilmişti.”[4]  

 

        Hz. Aişe, doğduğu zaman çocukların Hz. Peygamber (S.A.V.)'e getirildiğini, O'nun da bunlara hayır dua edip tahnik'de bulunduğunu belirtir. Hz. Peygamber (S.A.V.), doğumu yaklaşan Ümmü Süleym'e (Enes'in annesi) Enes'le haber salarak: "Çocuğun göbeğini kesince bana haber ver ve benden evvel ağzına hiçbir şey koyma"[5]  diyerek haber yollamıştır. Yine başka bir Hadis-i Şeriflerinde:

يُؤتِى بالصِبْيَانِ فيَدْعُو لهُمْ بِالْبَركَةِ وَيُحَنِّكُهُمْ    

"Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için dua eder, tahnîkde bulunurdu."[6] Ümmü Süleym istenen şekilde hareket eder. Bebeği götüren Enes, Hz. Peygamber (S.A.V.)'i bir bahçede bulur, o da çocuğu acve denen iyi cins hurmadan üç tanesi ile tahnîk eder. Peygamberimiz’in (S.A.V.)  kızı Fâtıma'ya ve Ümmü Süleym'e: "Benden evvel çocuğun ağzına bir şey koymayın" diye haber salması, bu emrin Efendimizin torunlarından Hz Hasan'a uygulandığı, Hz Hüseyin'e uygulanmadığı, bu nedenle Hz. Hasan’ın daha bilgili olduğu, Hz Ali tarafından bizzat itiraf edilmiştir. Çocuklarda tahnik meselesinin terbiyede ve bilgide çok önemli rolü olduğundan ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.[7]

 

         2- Kulağa ezan okuma: Bebeğin sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okunur. Ezan ve kamet çocuğa yapılan ilk îman telkinidir. Çünkü ezanın manavi muhtevasını tevhid, tekbir, namaz gibi güzel dinimizin esasları oluşturmaktadır. Kulağa ezan okuma âdeti bizzat Peygamber Efendimizden gelmektedir. Sünen-i Tirmizi’de nakledildiğine göre Hz. Hasan dünyaya gelince Peygamberimiz onun sağ kulağına ezan okumuştur. Çocuğu dünyaya gelen ana-baba İbrahim           (a.s.)’ın, oğlu İsmail (a.s.) doğduğu zaman okuduğu şu duayı okumalıdır:                                                                                                                      

 الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء 

         "İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."[8]                                
Hz. Hüseyin’in rivayetine göre ise Peygamberimiz bu adetlerinin hikmeti hususunda da şöyle buyurmuşlardır:  
         “Kimin bir çocuğu olur da sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okursa o çocuğa ümmüsıbyan hastalığı zarar vermez (cin zarar vermez).”[9] buyurmuştur.

     

        3- İsim konulması: (Tesmiye) Doğumun ilk günü ya da en geç yedinci gününe kadar çocuğa bir isim konulur. (Bu konuda aşağıda yeterli açıklama yapılacaktır.)

 

        4- Akika kurbanı: Çocuğun doğumunun ilk günlerinde bir şükran ifadesi olarak kesilen kurban. Yeni doğan çocuğun başındaki saça Arapça'da akîka denir. Akîka kurbanı kesildiği gün çocuğun saçı traş edildiği için bu kurbana da akîka adı verilmiştir. İslâm öncesi dönemde Araplar arasında akîka kurbanı kesmek âdetti. İslâmiyet bu âdeti meşrûlaştırmış, fakat çocuğun başına kan sürülmesini menetmiştir. Akîka kurbanının çocuğun doğumu­nun yedinci günü kesilmesi müstehaptır. Aynı gün saçları traş edilerek çocuğa isim konması ve ke­silen saçların ağırlığınca gümüş veya al­tının sadaka olarak verilmesi de müstehap kabul edilmiştir.[10]  Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir koyun olmak üzere kurban kesilir. Her ikisi için bir koyun kesilmesi de mümkündür.                           

        İmam-ı Malik'ten rivayet edildiğine göre; Akika konusunda biz Medineliler arasındaki itti­fak şöyledir: Çocuğu olduğunda akika kurbanı kesecek kimse kız ve erkek için ayrı ayrı bi­rer koyun keser. Akika vacip değil, müstehaptır. İnsanlar öteden beri yapa gelmişlerdir. Akika yapılan hayvan da hedy ve kurban gibi olduğundan bu hayvanın da zayıf, kör, sakat ve hasta olmaması gerekir. Eti ve derisi satılmaz, kemikleri kırılır. Etinden sahibi yiyebilir, ondan tasadduk da edebilir. Ancak hayvanın kanından çocuğa bir şey sürülmez.[11]

 

         5- Sünnet ettirme: Doğumunun ilk gününden bulüğ yaşına kadarki herhangi bir zamanda çocuk sünnet ettirilir. Peygamberi­miz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:      
"İnsan yaratılışına uygun olan ameli şeyler beştir: Çocuğu sünnet et­tirmek, edep yerlerini tıraş etmek, koltuk altı kıllarını gidermek, tırnakla­rı kesmek ve bıyıkları kısaltmaktır"[12]  Hz. İbrahim 80 veya 120 yaşında sünnet olmuştur.     
Sünnetin zamanı ise illa küçük yaşta yapılması şart değildir. Büyüklük devrelerinde de yapılabilir. Çocuğun durumu müsait olursa doğumunun yedinci gününde yapılması sünnettir. Sünnet muamelesinin meşru oluşunun hikmeti; çocuğun sağlığı ve temizliği içindir. Çünkü sünnet derisinin kesilmesi çocuğun daha sağlıklı bir şekilde gelişmesine vesile olur. Sünnetle birlikte ziyafet ve eğlence merasimi yapılması Hz. Peygamber’den sonra âdet halini almıştır.

 

        6- Saçının tıraş edilmesi: Doğumun yedinci günü çocuğun saçı tıraş edilir ve bunun ağırlığınca gümüş ya da altın değerinde bir şey fakirlere sadaka olarak verilir. Bunların yanı sıra, yeni çocuk sahibi olmuş bir müslümanın, bunu Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirerek sevinçle karşılaması ve çevresine bunu hissettirmesi, kız ve erkek çocuk arasında bir fark gözetmemesi de İslâmî bir edep kuralıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) torunları Hz. Hasan ve Hüseyin ile bizzat ilgilenip onlar için akika kestigini, kızı Fatıma’ya da. “başlarını tıraş edip ağırlığınca tasaddukta bulunmasını” Hz. Fatıma’nın da, Hasan, Hüseyin, Zeynep ve Ümmü Külsüm’ün her birinin saçlarını traş edip ağırlığınca gümüş tasadduk ettiğini ve hatta Hüseyin’in saçının bir dirhem geldiğini bildirmektedir.[13]

         İslâm Dini’nin çocuğa yaklaşımı, sevgi, şefkat ve hoşgörü anlayışına dayanır. Çünkü çocuk dünyaya günahsız olarak gelir. Bülûğ çağına kadar da yaptığı davranışlardan dinî bakımdan sorumlu değildir.

 

         İsIâm Dinine göre Çocuğun bazı hakları vardır. Bu hakların başlıcaları şunlardır:

1-    Himaye, Bakım ve beslenme:  Yaşamak her insanın en tabii hakkıdır. Dünyaya gelen bir çocuğun bu haktan yararlanabilmesi gerekir. Hadis-i Şerif’de Peygamber Ef. (S.A.V) Şöyle buyuruyor:                                                                                                                              

كُلُّكُمْ راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ ، والأِمَامُ رَاعٍ ، ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أَهْلِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والمرْأَةُ راعِيةٌ في بيْتِ زَوْجِهَا ومسئولة عنْ رعِيَّتِهَا ، والخَادِمُ رَاعٍ في مالِ سيِّدِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، فكُلُّكُمْ راعٍ ومسئولٌ عنْ رعِيتِهِ

         “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlunuz.”[14]

          Maddi ya da sosyal endişelerle çocukların hayatlarına kıyılması, cahiliye döneminde özellikle kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi âdetine karşı İslâm’ın getirdiği tedbîr ve uygulamalar, kız çocuğunun bakım ve himayesine daha fazla önem verilmesi sonucunu doğurmuştur. Hz. Peygamber’in bazı hadisleri, kız çocuğu yetiştirmenin büyük ecir ve sevabını dile getirir. Çocuğun maddi-manevi ihtiyaçlarının mümkün olan en iyi şekilde karşılanmasından ve yetiştirilmesinden birinci derecede baba sorumludur. Çocuğun bakımı, beslenmesi ve eğitimi ise ana vasıtasıyla gerçekleşir.

 

         2- Güzel İsim: Yeni doğan çocuğa veya ihtida eden kimseye, İslâmi geleneklere göre isim verme. Varlıkların birer sembolü demek olan adların ilk defa Allah Teâlâ tarafından Hz. Adem'e öğretildiği bilinmektedir.  Çocuğa, büyüdüğü zaman kendisinin de beğenebileceği hem lafızca hem de anlamca güzel bir isim verilmelidir. Söyleniş ve mâna güzelliği taşıyan, Allah dostlarını hatır­latan adlar konulabilir. Hz. Peygamber, Allah'a kulluğu ifade eden Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Cenâb-ı Hakk'ı memnun edeceğini söylemiş, çocuklara peygamber adlarının veril­mesini tavsiye etmiş ve kendi adı­nın da -künyesiyle birlikte olmamak şar­tıyla- alınabileceğini ifade etmiştir. Onun bu tavsiyeleri müslümanlar arasında bu nevi isimle­rin geniş çapta yayılmasını sağlamış­tır. Türkler Hz. Peygamber'e karşı duy­dukları derin hürmet ve sevgi sebebiy­le, onun adını aynen almayı bir nevi say­gısızlık kabul etmişler ve Muhammed adını Mehmed şeklinde söylemeyi uy­gun görmüşlerdir. Yine ona nisbet edi­len Ahmed, Mahmud, Hâmid ve Musta­fa adlarının müslümanlar arasında çok yaygın olduğu bilinmektedir. Çocuğa ad seçilirken gayet titiz davranılması gerektiğini belirten Hz. Peygamber,

“Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacak­sınız; bu sebeple kendinize güzel ad­lar koyun” buyurmuştur.[15]   

          İslâmî eserlerde çocuğa ad koymanın zamanı üzerinde durulmuş ve bazı riva­yetlerde doğumunun üçüncü, bazıların­da ise yedinci günü ad koymak için en uygun zaman olarak gösterilmiştir.  Resûlullah  (S.A.V.) şöyle buyurdu :

إنّكُمْ تُدْعَوْنَ يوْمَ القِيَامَةِ بأسمَائِكُمْ وَاَسْمَاءِ آبَاءِكُمْ فأحسنُوا أسماءَكُمْ   

"Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın.”[16]  İsimler, insan üzerinde te'sir ve telkin gücüne sahiptir. Bu sebeple isimlerin güzel olmasına dikkat edilmelidir. Peygamber (SAV.), Sadece insanlardaki cahiliye devrinden kalma kötü isimleri değil, hayvan, eşya ve mekânlarla ilgili kötü isimleri de değiştirmiştir. İsimler ümmet ve millet içerisinde birliği sağlayan hususlardan biridir. Bu sebeple bilinen, beğenilen, tarihten bize intikal eden müşterek isimlerin korunması ve bu isimlerin konulması gerekir.

        

         3- Eğitim ve güzel terbiye: Çocuğun sağlam kişilikli, bilgili, faziletli, sanat ve hüner sahibi, iyi bir insan, iyi bir müslüman olarak yetişmesi için her türlü gayretin gösterilmesi gerekir. Kişi ailesinden sorumludur. Zira Kıyamet günü çocukları ya şefaatçi, ya da şikâyetçi olacaklardır. Baba çocuklarına İslamî terbiye verdiği takdirde onların sevaplarına aynen iştirak edecek, böylece şefaatlerine mazhar olacak, vermediği takdirde de Bizim eğitimimizi niçin ihmal ettin, niye cehennem ateşine girmemize sebep oldun? diye şikâyetlerine sebep olacaktır. Nitekim bir ayet-i kerimede; “Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihandır.[17] buyrulmaktadır.

        Ayette bahsedilen imtihan babaların çocuklarının sadece maddî ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor ayrıca onların eğitimini de güzel bir şekilde yaptırmakla da sorumludurlar. Baba; çocuğunu güzel terbiye etmesi ile çocuğunu hayata mükemmel bir şekilde hazırlaması ile bütün sorumluluklarını ifa edebilecek şekilde yetiştirmesi ile, çocuğuna karşı sorumluluğunu yerine getirmiş olur.   

        Edep sözlükte; “davet, incelik ve kibarlık, iyi tutum ve davranış, takdir ve hayranlık” gibi manalara gelmektedir.[18]

        Edep ve Terbiye her konuda haddini bilip, sınırı aşmamak, insanlara iyi muâmelede bulunmak, sünnet üzere yâni Peygamber efendimizin buyurduğu ve dav­randığı gibi hareket etmek demektir. Büyüklerimiz, “Edeb ya hû” cümlesini güzel hatlarla yazıp levha haline getirmişler ve giriş kapılarının üzerlerine asmışlardır.

Hz. Mevlânâ (k.s) ne güzel ifade etmiş:

İnsanoğlunda edep bulunmazsa o insan değildir. Çünkü insan ile hayvan arasındaki fark edeptir.”

 Edeb hakkında büyükler pek çok söz söylemişlerdir, bunlardan bazıları:

 

- Evlâdına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir.

- Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür.

- Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.

- İlim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu..

- Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.

- Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır.

- Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir.

- Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.

 

- Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar.

Şairin dediği gibi;

         Edep bir taç imiş, Nur-u Hüdadan,

         Giy ol tacı, kurtul her tür beladan;

Allah’ın insanlara ihsan etmiş olduğu edep tacını kendisine şiar edinen her kimse belalardan kurtulur.

Başka bir şair de;

         Ehli diller arasında aradım, kıldım talep.

         Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep, diyor.

         4- Eşit Muâmele: Çocuklar arasında erkek-kız, büyük-küçük, öz-üvey ayırımı yapmamalıdır. Yakup Peygamber’in çocuklarına, özellikle,  Hz. Yusuf’a olan sevgisi buna en güzel örnektir. Her şeyde (özellikle de sevgide) eşit olmamız gerektiğinin açık bir kanıtıdır.[19] Sevginin insana rûhî bakımdan, bedenî bakımdan ne kadar faydalı olduğu bilinen bir gerçektir. Sevgi ile beslenen bebekler, sevgiden mahrum büyütülen bebeklerden daha büyük bir gelişme gösterirler. Büyük bir doğumevinde, aynı günde doğmuş belli sayıdaki bebekleri ikiye ayırmışlar. Birkaç hafta bir grup bebeği severek, okşayarak, şakalaşarak beslemişler. Bir grubu da sadece aynı miktarda gıdaları vererek, ancak sevgi vermeden beslemişler. Sevgi ile beslenen çocuklar daha çabuk gelişmişler, sadece gıdası verilen sevgi verilmeyen çocuklar daha az gelişmişler. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:

                                                                                                                اتَّقُوا اللَّه وَاعْدِلُوا في أَوْلادِكُمْ

         "Allah'tan korkunuz; çocuklarınız arasında adaletli davranınız" buyurdu.[20]

Çocuklar arasında herhangi bir şekilde ayırım yapmak son derece yanlış hem de sünnete aykırıdır. Özellikle cahiliye dönemi kalıntısı olan, kız çocuklarını aşağı ve değersiz görme ve onları bazı haklardan mahrum bırakma, İslâm’da son derece çirkin kabul edilen ve yasaklanan bir davranıştır. Tam aksine, kız çocuklarının haklarına öncelik vermek hususunda Hz. Peygamber’in ısrarlı tavsiyeleri vardır.

 

        5- Evlendirme: Bülûğ çağına ulaşan ve evliliğin gereklerini yerine getirebilecek durumdaki çocukların evlendirilmesi gerekir. Mazeretsiz olarak bunun geciktirilmesinin doğurabileceği olumsuz sonuçlardan ana-baba dini bakımdan sorumlu sayılır. Haklar ve görevler karşılıklıdır. Çocuğun ana-babası üzerinde hakları olduğu gibi; kendisini dünyaya getiren, besleyip büyüten ve sayısız fedakârlıklarla yetiştirip, eğiten ana ve babasına karşı görevleri de vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in Nisa süresi 36. âyetinde Allah Teâla şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً

“Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana-Babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip övünenleri elbette sevmez.[21] Bu ve benzeri birçok âyette bu konu üzerinde ısrarla durulmuştur. Hadis-i Şeriflerde şöyle buyurulur:

مُرُوا أَوْلادكُمْ بِالصَّلاةِ وهُمْ أَبْنَاءُ سبع سِنِينَ ، واضْرِبُوهمْ علَيْهَا وَهُمْ أَبْنَاءُ عَشْرِ ، وفرَّقُوا بيْنَهُمْ في المضَاجعِ

“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.” [22]                                            

Çocuklarımıza güzel muâmele yapmalı, onları güzelce eğitmeli, geleceğe güzel hazırlamalıdır.        Çocuklarla ilgilenip onları geleceğe hazırlamak her ana-babanın arzusudur.

Onların inancı, ahlâkı, eğitimi gelecek için yapılan en güzel yatırımdır. Çocukların, hayatı ana-babasına, akraba ve komşularına, ülkesine ve milletine, el-hasıl insanlığa yararlı birer birey olması için elden gelen gayret gösterilmelidir.  Her ana-baba güzel örnek o hayata onları          güzel bir şekilde hazırlamakla mükelleftir. Onlara iyi güz muamele etmeli kardeşler arasında adalet sağlanmalı, fark gözetilmemelidir. Rasûlüllah (s.a.s.) her konuda olduğu gibi bu konuda da bize örnekliğini göstermiş ve herkesi çocuklarını öpmeye teşvik etmiştir:                                                                                                                                      

Çocuklarınızı öpün, zira her öpücük için size, Cennet'te bir derece  verilir.     Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar.”                                                                                                                                                                                                          

Torunlarını öpen Rasûlüllah (s.a.s.)'ı,  Akra b. el-Hâbis yadırgayıp Rasûlüllah'a şöyle demişti: "Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim. Rasûlüllah (s.a.s.) "Merhamet        olmayana merhamet edilmez."[23] cevabını vermiştir.                                                                                                                  Çocuklarla ilgilenip onları geleceğe hazırlamak her ana-babanın arzusudur. Onların inancı, ahlâkı, eğitimi gelecek için yapılan en güzel yatırımdır. Çocukların, hayatı ana-babaları ile birlikte, aktif bir şekilde yaşayarak tanımaya ihtiyaçları vardır. Her ana-baba güzel örnek olup onları hayata hazırlamalıdır.                                                                                                                                                     

Ne mutlu O kimselere ki; arkalarında sâlih ameller işleyen, ecdadını rahmetle yaâd  eden ve onlara duâ edip derecelerini yükseltecek ameller işleyen evlatlar  bırakanlara.                         

 

 Hazırlayan: İLHAMİ TEMEL

MEDİNE CAMİİ BAŞ İMAM-HATİBİ
ÜMRANİYE-İSTANBUL                                   


[1]- Müslim, (Kader; 2658)  

[2]-Tahrim (6) = Mealler;  D.İşl.Başk.Yayınları             

[3]- Müslim; (Vasıyyet-14) 

[4]- Buhari, (Kitabu'l-akıka,3)

[5]- K.Sitte, (İsim ve Künye, 141)

[6]- K.Sitte, (İsim ve Künye, 140)

[7]- K.Sitte, (İsim ve Künye, 141)

[8]- İbrahim; 39

[9]- Feyzü'l-Kadir6:237.

[10]- İ.ANSK. D.İ.B ve Hz.Pey.Sünnetide Terbiye, İ.CANAN  

[11]- Muvatta, (Akika )

[12]- Buhari, 5552

[13]- Hz.Pey.Sünnetide Terbiye, İ.CANAN

[14]- R. Salihin; (H.No: 302) 

[15]- İ.ANSK.D.İ.B.     

[16]- K.Sitte, (İsim ve Künye, 113)

[17]- Teğabün, (15)

[18]- Dini Kavramlar Sözlüğü

[19]- İ.ANSK. D.İ.B.     

[20]- R..Salihin; (H.No:1777)

[21]- Nisa (36)

[22]- R.. Salihin; (H.No: 303)

[23]- Buhari; (Edep, 26)

1755 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam833
Toplam Ziyaret4772066
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI