• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Peygamberlere İman Ve Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)

Peygamberlere İman Ve Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)


PEYGAMBER

Yüce Allah; varlıkların en şereflisi ve değerlisi olan insana akıl, irade, düşünme, anlama  ve benzeri bir çok yetenek vermiş, bununla yetinmemiş ilk insan Adem (a.s.)'dan itibaren son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.)'a kadar her topluma bir peygamber göndermiştir.

  و ان من امة الا خلا فيها نذير  

"Hiçbir ümmet / toplum yoktur ki aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın" (Fâtır, 35/24) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir.

Yüce Allah, peygamberler ve onlara verdiği kitaplar ile insanlara yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini kısaca dînini insanlara peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir. Peygamberler Allah'ın dinini sözlü ve uygulamalı olarak insanlara açıklamışlar, onlara örnek ve rehber olmuşlardır.

 Kur’ân’da “resûl” (elçi) ve "nebî” (haber getiren) kelimeleri ile ifade edilen “peygamber”, Farsça bir kelime olup nebî kelimesi ile aynı anlamda yani “haber getiren” demektir. Kur'ân’da Peygamberimiz (a.s.)a  bazen “nebi” bazen de “resûl” kelimesiyle hitap edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) hem nebî hem resuldür.[2]

Peygamberlerin ilki, Adem (a)[3] sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.v.)’dır.[4] Peygamberlik çalışmakla elde edilecek bir görev değildir.

Peygamberlerin bir kısmının ismi, Kur'ân’da zikredilmiş, bir kısmının ise zikredilmemiştir. Yüce Allah, bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

و لقد ارسلنا رسلا من قبلك منهم من قصصنا عليك و منهم من لم نقصص عليك

“Andolsun (ey peygamberim!) Senden önce de  peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var...”  (Mümin, 40/78. bk Nisâ, 4/164).

         Kur'ân'da isimleri geçen peygamberler şunlardır: Adem, İdris, Nuh, Hud, Sâlih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, El-Yesa', Zülkifl, Yunus, Zekeriyyâ, Yahya, İsa ve Hz. Muhammed. Ayrıca Kur’ân’da haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber mi veli mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.

         Yüce Allah, Hz. Adem’den Hz. Muhammed (a.s.)'a kadar pek çok peygamber göndermiştir. Bunların hepsinin isimlerini bilemiyoruz. Bir hadis-i şerifte insanlara gönderilen peygamber sayısının 124 bin olduğu bildirilmektedir. Sahabeden Ebu Zer’il-Ğıfârî;

            -Yâ Resûlellah! Nebilerin evveli hangisidir, diye sormuş Peygamberimiz (s.a.v.) de; Adem’dir demiştir.

            -O nebi mi idi diye sormuş, 'evet  nebi idi' cevabını vermiştir.[5]

            -Ey Allah'ın Elçisi! Nebilerin sayısı kaçtır, diye sormuş, '124.000'dir' diye cevap vermiştir.[6]

            -Yâ Resûlellah! Onlardan kaçı resuldür demiş, ' 315’i' cevabını vermiştir. [7]          

Peygamberlerin hepsi aynı derecede değildir.

تلك الرسل فضلنا بعضهم على بعض منهم من كلم الله و رفع بعضهم درجات

“O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir...” (Bakara, 2/253)  anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir:

 Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük peygamberlerdir.[8] Bunlar;Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (s.a.v.)’dir.[9] Bu peygamberler aynı zamanda peygamberlerin seyyidleri, Hz. Muhammed (a.s.) ise bu beşinin seyyididir.[10]

Peygamberlerin 5 ortak özelliği vardır: 1. Sıdk, özü, sözü ve davranışları itibariyle dosdoğru  olmak, 2. Emânet, güvenilir  olmak, 3. Tebliğ, Allah'tan aldığı vahyi  insanlara eksiksiz ulaştırmak, 4. Fetanet, akıllı olmak, 5. İsmet,  günahsız olmak. Bütün peygamberler akıllı, dürüst, doğru sözlü, güvenilir ve günahsız insanlardır. Yüce Allah, ahmak, akılsız, sahtekâr, yalancı, hâin, zâlim, âsî ve hilekâr insanlardan peygamber seçmemiştir.

Bütün peygamberler müjdeci ve uyarıcılar olarak gönderilmişlerdir (En'âm, 6/48. Nisâ, 4/165), iman edip Salih ameller işleyenleri cennet ile müjdelerler, inkâr edip isyan edenleri ise ilâhî azap ile uyarırlar.

Peygamberler de bizim gibi insanlardır. Onlar da bizim gibi oturup kalkmışlar, yiyip içmişler, evlenip çocuk sahibi olmuşlar, hastalanmışlar ve ölmüşlerdir. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı, ilâhî vahye mahzar olmaları, büyük günah işlememeleri ve Allah'ın izniyle mucize gösterebilmeleridir. Mucizeler, bir insanın peygamber olduğunu ispat eden olağan üstü olaylardır. İsa  (a.s.)'ın beşikte iken konuşması,[11] çamurdan kuş yapıp onu canlandırması, körleri ve alaca hastalarını iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi ve insanların evlerinde ne yiyip içtiklerini haber vermesi,[12] Musa (a.s.)'ın asasının yılan olması,[13] Hz. Muhammed (a.s.)' isrâ ve miracı[14]birer mucizedir. Hz. Muhammed (a.s.)'ın en büyük mucizesi Kur'ân'dır.

Peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği hak dinin iman, ibadet ve ahlak gibi temel esaslarında bir değişme olmamıştır. İbadetin şekilleri ve sosyal hayatla ilgili bir kısım hükümlerde (muâmelât) bazı değişmeler olmuştur.

Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği hak dînin rûhu; dini /ahlakı, nefsi, aklı, nesli ve malı korumaktır.


PEGAMBERELERE İMAN

Allah'ın insanlara örnek ve rehber olması için Peygamberler gönderdiğine îman etmek, imanın altı esasından biridir.[15] Yüce Allah' peygamberlerine iman edilmesini emretmektedir:

يا ايها الذين امنوا امنوا بالله و رسوله و الكتاب الذي نزل على رسوله و الكتاب الذي انزل من قبل 

 “Ey îman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba îman edin" (Nisa, 4/136).

Allah'ın görevlendirdiği peygamberlerden birine îman etmeyen kimse mümin olamaz. Bu husus Kur'ân'da açıkça ifade edilmektedir:

و من يكفر بالله و ملئكته و كتبه و رسله و اليوم الاخر فقد ضل ضلالا بعيدا

"…Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur” (Nisa, 4/136) anlamındaki âyet bunun delilidir. Yüce Allah Kur'ân'da peygamberlerden bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr edenleri "hakîkî kafirler" olarak nitelemektedir (Nisa, 4/150-151. bk. Bakara, 2/85). Dolayısıyla Hz. Adem'den Hz. Muhammed (a.s.)'a kadar Allah ne kadar peygamber gönderdi ise bunların hepsinin hak ve doğru olduğuna iman etmek şarttır.


SON PEYGAMBER

Son Peygamber Hz. Muhammed  (a.s.)dır.  Bu husus Ahzab suresinin 40. âyetinde açıkça ifade edilmektedir:

ما كان محمد ابا احد من رجالكم و لكن رسول الله و خانم النبيين

"Muhammed sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat, o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerinin sonuncusudur…"

Hz. Muhammed (a.s.) ile peygamberlik sona ermiştir. Artık kıyamete kadar insanlığa Peygamber gelmeyecektir. Mümin ve müslüman olabilmek için Hz. Muhammed'in hak peygamber olduğunu kabul etmek şarttır. Onun peygamberliğini ve tebliğ ettiği Kur'ân'ı ve dinî esasları kabul etmeyen mümin olamaz.

Diğer peygamberler, belli bir kavme ve topluluğa peygamber gönderilmişler, Hz. Muhammed (a.s.) ise bütün cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. [16]

Hz. Muhammed (a.s.), yaratılmışların en üstünü ve en değerlisidir. [17]Amerikalı Yahudi asıllı Jules Masserman, Time Dergisinde (15/07/1974) “Liderler Nerede” başlıklı yazısında bir çok tarihi şahsiyeti tahlil ettikten sonra,”bütün zamanların en büyük lideri Muhammed’dir” demiştir. Yine Amerikalı yazar Michael H. Hart, dünyada etkili olmuş 100 kişiyi tanıtan bir eser yazmış, ilk sırayı Peygamberimize vermiştir.[18]

Peygamberimiz (a.s.), kıyamet gününde insanların efendisi olacak,[19]  “Hamd Sancağı” ona verilecek[20] ve bütün peygamberler onun bu sancağı altında toplanacaklardır.[21]

Peygamberimiz son ilâhî kitap Kur'ân'ı insanlara tebliğ etmiş, dinin hükümlerini sözlü ve uygulamalı olarak açıklamıştır. Onun Kur'ân ile ilgili görevlerini şöyle sıralayabiliriz.


PEYGAMBERİN GÖREVİ

Kur'ân’ı insanlara  okumak (tilavet - kırâat) ve tebliğ etmek

            "Tilavet" ve "kıraat", ayetleri okuyarak insanlara duyurmadır, tebliğ etmektir.

            اتل ما اوحي اليك من الكتاب

            “Rabbinin Kitabından sana vahyedileni (insanlara) oku” (Ankebût, 29/45) anlamındaki âyet[22] Peygamberin bu görevini beyan etmektedir."Tebliğ", Kur'ân'ı insanlara ulaştırmaktır. Peygamberin görevi insanları dine zorlama değil sadece duyurmadır:

             و ما عليك الا البلاغ  “Peygambere düşen sadece tebliğdir (zorlama değil)” (Mâide, 5/99. bk. Nahl, 16/82).

                .لست عليهم بمصيطر “Sen onlar üzerinde bir zorba değilsin” (Ğâşiye, 88/22).

                . و ما انت عليهم بجبار “...Sen onların üzerine bir zorlayıcı değilsin...” (Kâf, 50/45).

            İnsanları Kur'ân’a davet etmek, onlara va'z etmek ve öğüt vermek

"Davet"; insanları  İslam’a çağırmak¸ "va'z" ve"öğüt" (tezkire); insanlara nasihat etme, onları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etme, ilahî gerçekleri hatırlatma görevidir. Yüce Allah, Peygamberin bu görevi ile ilgili şöyle buyurmuştur:

 ادع الى سبيل ربك بالحكمة و الموعظة الحسنة  “Rabbi’nin yoluna (insanları) hikmetle ve güzel öğütle çağır...” (Nahl, 16/125).[23]

و عظهم و قل لهم في انفسهم قولا بليغا      “(Ey peygamberim!)... onlara vazet ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle” (Nisa, 4/63)

 فذكر انما انت مذكر “(Ey Peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin” (Ğâşiye, 88/21).[24]


İnsanlara  dini öğretmek (talim)

"Talim"; Kitabı, Hikmeti ve insanların bilmediklerini öğretme görevidir.Yüce Allah bu hususu Kur'ân’da şöyle bildirmektedir:

            هو الذي بعث في الاميين رسولا منهم يتلوا عليهم اياته و يزكيهم و يعلمهم الكتاب و الحكمة

“O (Allah) ki, ümmiler içinde kendilerinden olan, onları temizleyen, onlara Kitap ve  Hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi” (Cuma, 62/2).   


İnsanları uyarmak ve müjdelemek (tebşîr ve inzâr)

Tebşir”; ödül va’d ederek insanları, iman ve sâlih amellere teşvik etmek, iman edip sâlih ameller işleyenleri Allah’ın nimeti ve cenneti ile müjdelemektir. “İnzâr” ise,  ilahî ceza olduğunu bildirerek inkar ve isyan olan inanç, söz,  fiiller ve davranışlardan sakındırmaktır.Peygamberimiz (a.s.) Kur'ân’da “beşîr”, “mübeşşir” ve “nezîr” olarak nitelenmiştir:

يا ايها النبي انا ارسلناك شاهدا و مبشرا و نذيرا

“Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı  olarak gönderdik” (Ahzâb, 33/45. bk. 34/28). Peygamber (a.s.), îman edip sâlih amel işleyenleri cennet ve nimetleriyle  müjdeler,[25] kafirleri,[26] münafıkları[27] ve dini görevini yapmayanları azapla uyarır.[28]


İnsanları temize çıkarmak (tezkiye)

"Tezkiye", Peygamberin;  insanları tevhide (Allah’ı bir olarak  kabul etmeye) davet ederek onları şirk (Allah’a ortaklar koşma), inkar ve isyandan kurtarmaya vesile olmasıdır. Yüce Allah peygamberin bu görevini şöyle bildirmiştir:

 كما ارسلنا فيكم رسولا منكم يتلوا عليكم اياتنا و يزكيكم و يعلمكم الكتاب و الحكمة و يعلمكم ما لم تكونوا تعلمون 

“Nitekim içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara, 2/151).


İnsanlara şahit olmak

"Şahit olma"; Peygamberin, dünyada; Kur'ân hükümlerini tatbik ederek insanlara gösterme, Kıyamet günü ise, müminlere ve diğer ümmetlerin şahitlerine tanıklık etme görevidir. Yüce Allah bu hususu şöyle bildirmiştir:

و كذالك جعلناكم امة وسطا لتكونوا شهداء  على الناس و يكون الرسول عليكم شهيدا

İşte böyle insanlara şahit olmanız Peygamberin de size şahit olması için sizi orta bir ümmet yaptık...” (Bakara, 2/143. bk. 4/41).


İnsanlara örnek olmak (üsve-i hasene)

"Üsve-i hasene", Peygamberin; söz, fiil ve davranışlarıyla insanlara  örnek olmasıdır.

 لقد كان لكم قي رسول الله اسوة حسنة لمن كان يرجوا الله و اليوم الاخر و ذكر الله كثيرا 

“Andolsun ki Allah'ın            Elçi'sinde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe  kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21).

و انك لعلى خلق عظيم  “(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin”  (Kalem, 68/4.). Peygamberimiz (a.s.), Kur'ân hükümlerini tatbik ederek müslümanlara örnek olmuştur.


Emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker

Bu, İslam’a ve aklı selime uygun olan iyi, güzel ve faydalı şeyleri emretme ve  insanları İslam’ın ve aklı selimin iyi, güzel ve faydalı görmediği, çirkin kabul ettiği şeylerden men etme görevidir.Şu ayetler Peygamberin bu görevini beyan etmektedir:

يامرهم بالمعروف و ينهيهم عن المنكر   

“... O Peygamber ki onlara ma’rufu emreder ve onları münkerden  men eder...” (A'raf, 7/157. bk. A'raf, 7/199)


Allah yolunda çalışmak (cihad) ve savaşmak
 (kıtâl)

"Cihâd", İslam’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışma; "kıtâl" ise gerektiğinde İslam düşmanlarıyla savaşma görevidir. Yüce Allah;

يا ايها النبي جاهد الكفار و المنافقين واغلظ عليهم

“Ey peygamberim! Kafir ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran...” (Tevbe, 9/73. bk. Fürkân, 25/52) ve

فقاتل في سبيل الله    “(Ey peygamberim!) Allah yolunda savaş…” (Nisa, 4/84) buyurmuştur Müdafaa sadedinde Peygamberimiz (a.s.) İslam düşmanlarıyla (kafir, müşrik ve münafıklarla) savaşmak durumunda kalmıştır.


İnsanlara yol göstermek (hüdâ)

Peygamberler (a.s), Allah’ın izni ile insanlara doğru yolu gösterir. Şu ayetler bunun delilidir.

.و انك لتهدي الى صراط مستقيم

 “... (Ey Peygamberim!) Sen (insanları) doğru yola iletirsin” (Şûrâ, 42/52).


Kur'ân hükümlerini açıklamak ve dînî konularda hüküm vermek

Kur'ân hükümlerini, sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak peygamberin temel görevidir (teybîn). Bu görev, şu ayette açıkça bildirilmiştir:

 و انزلنا اليك الذكر لتبين للنا س ما نزل اليهم و لعلهم يتفكرون

“… (Ey Muhammed!) Sana bu zikri (Kur'ân’ı) indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın tâ ki, düşünüp öğüt alsınlar” (Nahl,16/44. bk. Nahl, 16/64).

Peygamberimiz (a.s.), bu görevini Kur'ân’a veya Kur'ân dışı vahye dayanarak veya içtihatta bulunarak yerine getirmiştir. Namazların ilk ve son vakitleri,[29] rekatları ve kılınış biçimleri,[30] zekatın hangi mallardan ne miktarda verileceği,[31] boşanmanın şekli,[32] kadınların hayız ve nifas hallerinde  namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları[33], çocuklara, hastalara, yolculara ve kadınlara cuma namazının farz olmayışı,[34] mestlerin üzerine meshedilmesi, fıtır sadakası, revatip sünnetler, teravih, bayram ve cenaze namazları[35]... gibi  pek çok dini görev Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.

Bazı âyetlerin mücmel, müphem ve muhtasar olması sebebiyle Kur'ân'ın açıklanmaya  ihtiyacı vardır. İnsanların Kur'ân'ı kendilerine rehber edinebilmeleri, hükümlerine, emir ve yasaklarına uyabilmeleri için iyice anlaşılması ve nasıl uygulanacağının bilinmesi gerekir. Allah, bu görevi peygamberine vermiştir. Peygamberimiz, hakkında ayet bulunmayan konuları açıklığa kuvuşturmuştur.[36] Peygamberimizin Kur'ân’a ilave olarak ortaya koyduğu hükümlerin asılları icmali olarak Kur'ân’da vardır.[37]

Yüce Allah Peygamberimize “helal ve haram kılma” görevi  vermiştir.

 و يحل لهم الطيبات و يحرم عليهم الخبائث  

“…(O ümmî Peygamber), onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri  haram kılar...” (Araf, 7/157. bk. Tevbe, 9/29) anlamındaki âyet bunun açık delilidir.

Kur'ân’da yer almadığı halde Peygamberimizin haram olduğunu bildirdiği bir çok husus vardır Mesela; bir kadının teyzesi, halası, kız ve erkek kardeşlerinin kızları ile bir nikah altında bulundurulması,[38] ehli merkep,[39] katır, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi pençesi bulunan vahşi hayvanların; kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi tırnaklarıyla avlanan yırtıcı kuşların ve fare, köstebek ve akrep gibi haşeratın etlerinin yenilmesi[40] erkeklerin altın zinet takınmaları  ve ipek elbiseler giymeleri, altın ve gümüş kaplardan su içilmesi ve yemek yenilmesi[41]Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır.Peygamberimiz (a.s.) Kur'ân'ı açıklama görevini şu şekilde yapmıştır:


Kur'ân hükümlerini, emir ve yasaklarını sözleriyle teyit etmiştir

Mesela Peygamberimizin (a.s.),

  الدال على الخير كفاعله  “Hayra delalet eden onu işleyen gibidir”,[42]

 من دل على حير فله مثل اجر فاعله  "Kim bir hayra delalet ederse  bu kimseye o hayrı işleyenin sevabı gibi sevap verilir"[43] sözleri,

 و تعاونوا على البر و التقوى  “Birr (hayır, iyilik ve güzel ameller) ve takvada yardımlaşın” (Mâide, 5/2) ayetini teyit etmektedir.

Maide Suresinin 6. ayeti abdest alınmadıkça namaz kılınmaması gerektiğini ön görmektedir. Peygamber’in (a.s.),

 لا تقبل صلاة من احدث ختى يتوضا

Abdestini bozan kimse (yeniden) abdest almadıkça namazı kabul olmaz”[44] sözü  bu ayeti teyit etmektedir.


Bazı ayetleri tefsir etmiştir

الذين امنوا و لم يلبسوا ايمانهم بظلم اولئك لهم الامن و هم مهتد ون

“İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar,  işte  güven onlarındır ve hidayete ermiş olanlar da onlardır” (En'âm, 6/82) ayetinde geçen “zulüm” kelimesini Peygamberimiz (a.s.), Lokman Suresinin 31. ayetinde geçen “şirk (Allah’a ortak koşmak) ile tefsir etmesi buna örnektir.[45]


Kur'ân’ın genel hükümlü ayetlerini tahsis etmiştir

Mesela, عليكم الميتة و الدم...   حرم"Ölü eti ve kan size haram kılındı” (Mâide, 5/3) ayetinde geçen “meyte” (ölü eti) ve “dem” (kan) kelimeleri umum ifade eden lafızlardır. Peygamberimiz (a.s.), ölü etlerinden balık,[46] çekirge[47] ve keleri[48] bu hükümlerden istisna ederek ayeti tahsis etmiştir.


Kur'ân’ın mutlak hükümlerini takyid etmiştir

فاقرؤا ما تيسر من القران

“(Namazda) Kur'ân’dan kolayınıza  gelen (ayetleri) okuyun”[49] ayeti namazda mutlak olarak her hangi bir ayetin okunmasını ifade etmektedir. Hz. Peygamberimiz (a.s.),

لا صلاة لمن لم يقرا بفاتحة الكتاب

"Fatiha okumayanın namazı olmamıştır”[50] sözü ile her namazda fatiha okunmasını gerekli görerek ayeti takyid etmiştir.


Kur'ân’ın mücmel âyetlerini açıklamıştır

 Kur'ân’da müteaddit defalar اقيموا الصلوة “namaz kılınız” (Bakara, 2/43) emri mücmel (kapalı) olarak verilmiş ancak namazın nasıl kılınacağı açıklanmamıştır. Hz. Peygamberimiz (a.s.), uygulamalı olarak namazın kılınışını öğretmiş ve

 صلوا كما رايتموني اصلي

Beni gördüğünüz gibi namaz kılınız” buyurmuş[51] ve namazın nasıl kılınacağını ashabına öğretmiştir.


Kur'ân’ın müphem âyetlerini açıklığa kavuşturmuştur

Kur'ân’da oruç ile ilgili olarak,

 و كلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الابيض من الخيط الاسود من الفجر ثم اتموا الصيام الى الليل   

“Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra ta gece oluncaya kadar orucu tamamlayın...” (Bakara, 2/187) ayetindeki “ak iplik” ve “kara iplik”, müphem (anlamı kapalı) kelimelerdir. Hz. Peygamberimiz (a.s.), bu kelimeleri,

 هو سواد الليل و بياض النهار  

Gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı” [52] olarak açıklayarak ayetin müphemliğini gidermiştir.


Kur'ân’ın müşkil âyetlerini tavzih etmiştir

و اعدوالهم ما استطعتم من قوة

"Gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın” (Enfâl, 8/60) âyetindeki “kuvvet” kelimesini Hz. Peygamberimiz (a.s.), القوة الرمي “kuvvet, atmaktır”[53] sözü ile  açıklığa kavuşturmuştur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.), “açıklama” görevini Allah’tan aldığı ilave bilgi ile yapmıştır. Şu örnekleri verebiliriz:

قد نرى تقلب وجهك في السماء فلنولينك قبلة ترضيها فول وجهك شطر المسجد الحرام و حيث ما كنتم فولوا وجوهكم شطره

“(Ey Muhammed!), Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. Elbette seni hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. (bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir”, (Bakara, 2/144) ayetinden; önceleri Kudüs’teki Mescid-i Aksa cihetine doğru namaz kılınırken kıblenin Mekke’deki Mescid-i Haram cihetine çevrildiğini öğreniyoruz. Kur'ân’da, kıblenin Mescid-i Aksa cihetine doğru  olduğunu bildiren ayet yoktur.  Peygamberimiz (a.s.), Mescid-i Aksa cihetine kendi içtihadı ile değil, Allah’tan aldığı Kur'ân dışı  bilgi (vahy-i gayri metlüv) ile  namaz kılmıştır. Eğer kendi içtihadı ile olsaydı kıblenin değişmesi için vahiy beklemezdi.

  و ما ينطق عن الهوى ان هو الا وحي يوحى

“O (peygamber) kendi heva ve hevesinden konuşmaz. (Hak Din adına her) konuştuğu ancak kendisine vahyolunan bir vahiydir” (Necm, 53/3-4) anlamındaki âyette  geçen “vahiy” ve “konuşma” lafızları hem Kur'ân’ı hem de Kur'ân dışı vahyi (sünneti) içerir. Bu lafızları sadece Kuran’a indirgemek, âyeti tahsis etmek( anlamını daraltmak) tır ki bu, delilsiz ve keyfi bir görüştür. Ayrıca ayette (و ما ينطق) “o konuşmaz” denilip ( و ما يقرا)   “o okumaz” denilmemesi de bu ayetteki nutkun (konuşmanın), Sünneti de içerdiğine delalet eder.[54]

Hadislerde Peygamberin (a.s.) Kur'ân dışı vahiy aldığına dair pek çok örnek vardır. Cibril’in (a.s.), insan suretinde gelip Peygamber’e (a.s.), İman, İslam ve İhsan’ın ne olduğunu  sorması ile ilgili hadis  bunun en güzel örneğidir.[55]Cibril (a.s.), Hz. Peygamber’e Kur'ân için indiği gibi Sünnet için de iniyor[56], ona ayetleri ve dini hükümleri ayrıntılı olarak açıklıyordu. Peygamberimiz (a.s.), kendisine  vahiy gelmeyen bir konuda bir şey sorulduğu zaman  “bilmiyorum” der veya vahiy gelinceye kadar  cevap vermez ve kendi görüşü ile ve kıyasla (bir şey) söylemezdi.[57] Hz Peygamberimiz (a.s.),

 الا واوتيت القران و مثله معه  “Bana Kur'ân ve onun gibi bir misli verildi”buyurmuştur.[58]


SONUÇ

Yüce Allah, rehber ve örnek olsunlar diye ilk insandan itibaren her topluma bir peygamber göndermiştir. İlk peygamber Adem (a.s.), son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)'dır. Bu ikisinin arasında gelip geçen peygamberlerden Kur'ân'da sadece 25'inin ismi zikredilmiş diğerlerinin isimleri zikredilmemiştir. İsimlerini bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün peygamberlere iman etmek imanın altı esasından biridir. Bu peygamberlerinden birine iman etmeyen kimse mümin ve müslüman olamaz.

Peygamberler, akıllı, güvenilir, dürüst, özü ve sözü doğru insanlardır. Peygamberler büyük günah işlememişlerdir. Allah'tan aldığı görevleri yerine getirmişler, hak dîni insanlara tebliği etmişlerdir. Son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.), diğerlerinden farklı olarak bütün insan ve cinlere peygamber gönderilmiştir.  


[1] Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Doç. Dr. İsmail KARAGÖZtarafından hazırlanmıştır.

[2] A’raf, 7/157.

[3] Ahmed, V,178.

[4] Ahzab, 33/40.

[5] Ahmed, V, 178.

[6] Ahmed, V, 266..

[7] Ahmed, V, 179.

[8] Ahkaf, 46/35.

[9] Taberî, XXVI, 37. Kurtubî XVI, 220

[10] Hakim, Müstedrek,  II, 546.

[11] Meryem, 19/29-33; Al-i İmran, 3/46.

[12] Al-i İmrân, 3/49.

[13] A'râf, 7/107.

[14] İsra, 17/1. Necm, 53/10-18.

[15] Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40.

[16] Sebe', 34/28, Cin, 72/1-2, 14.

[17] Tirmizi, Menakıb, 1. V,588.

[18] M. H. Hart, En Etkin 100, s. 1.  Çeviri, M. Harmancı. İstanbul, 1994.

[19] Ahmed, I, 5. Müslim, Fedail, 3. II, 1782.

[20] Ahmed, V, 138.

[21] Ahmed, I, 281.

[22] bk. Bakara,  2/151. İsrâ, 17/106.

[23] bk. Ahzâb, 33/45-46. Müminûn, 23/73.

[24] bk. Zâriyat, 51/56. Kasas, 28/87.

[25] Bakara, 2/25.

[26] Tevbe, 9/3.

[27] Nisa, 4/138.

[28] Tevbe, 9/34.

[29] bk. Tirmizi, Salat 1. I, 279. Ebu Davud, Salat 2. I, 274. Müslim, Mesacid, 166. I, 425.

[30] bk Buharî, Müslim ve Ebu Davud Kitabü’s-Salat bölümleri.

[31] Buharî, Müslim ve Ebu Davud,  Kitabü’z-Zeklat bölümleri.

[32] Hadis kitaplarının kitabü’t-talak bölümleri.

[33] Tirmizi, Taharet, 97. I, 234. Tirmizi, bütün fakihlerin hayızlı kadının orucu kaza edip namazı kaza etmeyeceği konusunda ittifak ettiğini söylemiştir. Sünen, I, 235.

[34] Ebu Davud, Salat, 215. I, 644 .

[35]  Hadis kitaplarının Kitabü’l-Iydeyn, ve Kitabü’l-Cenaiz bölümleri.

[36]Mesela bk. Ahzab, 33/36,  Nisa, 4/59, 65 ve Nur, 24/51. bk. eş-Şâfiî,  S. 61, 62.

[37] Ebu Zehra, el-Usûlü’l- Fıkh, S. 113-114.

[38] Buhârî, Nikah, 27. VI, 128. Nisa suresinde evlenilmesi haram olanlar 23-24 ayetlerinde sayılmış sonra “bunlardan ötesi size helal kılındı” denilmiştir. Ayetlerde, hadiste zikredilen kadınlar yoktur. Dolayısıyla bu hadis, 4/24 ayetini tahsis etmektedir.  Ebu Zehra,  S. 113.

[39] Müslim, Sayd, 24. (II, 1538).

[40] Ebu Davud, Et’ıme, 33. IV, 159. Müslim, Sayd, 14-16. II, 1533-1534.

[41] Tirmizi, Libas, 1-2.  Alaüddin Abidin, el-Hediyyetü’l-Alâiyye, s. 223-225. Kahraman  Yay. İst. 1984

[42] Tirmizî, İlim, 14; V, 41.

[43] Müslim, İmâre, 133. II,1506.

[44]  Buharî, Vudu, 3.  I, 43.

[45] Müslim, İman, 197;I, 114-115.

[46] Ebu Davud, Et’ıme, 36. IV, 166.

[47] Ebu Davud, Et’ıme, 35. IV, 165. Müslim, Sayd, 52. II, 1546.

[48] Müslim, Sayd, 40. II, 1542.

[49] Müzzemmil, 73/20.

[50] Tirmizi, Salat, 183. II, 25. Müslim, Salat, 34-36. I, 295.

[51]Buhârî,  Ezan,18. I, 155.

[52] Buharî, Tefsir, 28; V, 156.

[53] Müslim, İmare, 167; II, 1522.

[54] Ayrıca bk. Nisa, 4/113. Tahrîm, 66/3.  Ahzâb, 33/34.

[55] Mesela bkz. Ebu Davud, Kader, 17. V, 69-73.

[56] Mesela bk Dârimî,  Mukaddime, 49. s. 145. Ebû Dâvud, Merasil, 55.

[57] Buhari, İtisam, VIII, 148.

[58] Ebu Davud, Sünnet, 6. V, 10. Ahmed, IV, 131. Hattâbî, “Hadisi, Kitaba arzetmeye gerek olmadığına  bu hadis delildir.  Çünkü ne zaman Resulüllah’tan bir söz/hadis, sabit olursa  bu bizzat delildir. “Size bir hadis gelirse onu Allah’ın kitabına  arz edin. Eğer Kitaba uygunsa alın, muhalifse terk edin” şeklindeki rivayetin aslı yoktur.” demiştir. Meâlimü’s-Sünen, V, 11. Ebu Davuid’un Süneni’nin hamişinde.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam1014
Toplam Ziyaret4707305
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI