• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım-2

Yetim Ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım-2

Yüce Allah'ın bütün fiilleri bir hikmete, bir sebebe bağlı olarak tecelli etmektedir. O, hik­meti gereği insanları farklı imkân ve özellikte yaratmıştır. Bu sebeple toplumda zengin-fakir; kadın-erkek; hasta-sağlıklı; yetim-yetim olma­yan; güçlü-zayıf... insanlar her zaman olagel­miştir. Ancak Yüce Allah, anne-baba şefkatin­den mahrum ettiği yetimleri; maddî ve fizikî yönden eksik bıraktığı kimseleri dünyada yalnız bırakmamış, emirleriyle koruması altına al­mış ve onlar için özel hükümler vaz' etmiştir.

Kur'an-ı Kerim'in 21 yerinde doğrudan ve­ya dolaylı olarak, yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Bu konuda, sadece Duha ve Ma­un surelerine bakmak bile, yeterli bir fikir vere­bilir.

Kur'an-ı Kerim, Mekke'de nazil olmaya başladığı ilk yıllardan itibaren yetim meselesini ele almıştır, ilk vahiylerde Hz. Peygamber (s.a.s.)'e kendisinin de yetim olduğu hatırlatı­larak- yetimlere iyi muamele yapması emredilmiş,

اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪يمًا فَاٰوٰىۖ ﴿6﴾ وَوَجَدَكَ ضَٓالًّا فَهَدٰىۖ ﴿7﴾ وَوَجَدَكَ عَٓائِلًا فَاَغْنٰىۜ ﴿8﴾ فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْۜ ﴿9﴾ وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ ﴿10﴾ وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ﴿11﴾

"Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Se­ni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola ilet­medi mi? Seni ihtiyaç hâlinde bulup da zen­gin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! Sa­kın isteyeni azarlama! Rabbinin nimetine ge­lince; işte onu anlat."[1]

Yine, Mekkî olan Fecr sûresinde:

كَلَّا بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَت۪يمَۙ ﴿17﴾                                                                     

"Siz yetime iyilik etmezsiniz."[2] diye bu davranış kötülenirken, Maun sûresinde yetime yapılan kö­tü muamele, bir nevî "dini yalanlama" olarak tavsif edilir:

اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ ﴿1﴾ فَذٰلِكَ الَّذ۪ي يَدُعُّ الْيَت۪يمَۙ ﴿2﴾ وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ﴿3﴾                                                      

"Gördün mü, o hesap ve ceza gününü ya­lanlayanı! işte o, yetimi itip kakan, yoksula ye­dirmeyi özendirmeyen kimsedir."[3]

Yetime iyilik konusundaki Mekkî ayetlerden bir diğerinde yetime yardım, فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ "zor geçidi aş­mak"[4] gibi güzel bir davranış olarak değerlen­dirilir.

Mekke'de nazil olan ayetlerde, daha ziya­de yetime iyi muameleyi teşvik eden ve kötü muameleden de sakındıran hususlar yer alır­ken, Medine’de, yetimlerin himâyesi, malları­na tecavüz edilmemesi ve istikbale hazırlan­maları konularında daha kesin emirler, daha somut tedbirler ihtiva eden ayetler gelmiştir. Bu ayetlerin bazılarında, savaş gelirlerinden yetim, kimsesiz ve muhtaçlara pay ayrılması emredilmiştir[5], Ayrıca; Nisa sûresinin 8. ayetinde, yetimler için, arkası kesil­meyen bir başka fon gösterilmektedir: Miras taksimleri.

وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا ﴿8﴾

"Miras taksiminde yakınlar, yetimler ve düş­künler bulunursa, ondan, onlara da verin, gü­zel sözler söyleyin."[6]

Bu ayetin emrini, bir kısım âlimler nedbe hamlederken, diğer bir kısmı da bunun mutla­ka yapılması gereken bir vâcib olduğuna hük­metmişlerdir.

Yetimlerin ve kimsesiz çocukların himâyesi, bakımı çok önemlidir. Sevgiden, sıcak aile or­tamından uzak olarak, sokakta kendi kendine veya çok zayıf bir ilgi ile yetişecek insanlar, mutsuz bir hayat yaşayacakları gibi, cemiye­tin başına da pek çok problem çıkararak, sos­yal huzuru da bozacaklardır. Bu sebeple dini­miz, onların mümkün olduğu kadar aile içeri­sinde barındırılmalarını ve diğer çocuklara gösterilen şefkatin, onlara da gösterilmesini emreder. Bununla birlikte, hukukî bazı sonuç­lar doğuran evlâtlık müessesesini, yapay, suiistimale açık olduğu için, kabul etmez. İslâm'ın evlâtlık kurumunu kaldırması, yetim ve kimsesiz çocuklarla ilgilenilmeyeceği anlamına gel­mez. Mahremiyet ile ilgili dinî prensiplere riayet etmek ve aşağıda belirteceğimiz husus­lara bağlı kalmak şartıyla, çocuğu olmayan ailelerin, kimsesiz çocukları himayelerine ala­rak büyütmelerinde ve evlât edinmelerinde bir sakınca yoktur.

Evlâtlık kurumuna, İslamiyet öncesi Arap toplumunda da rastlanmaktadır. Hz. Pey­gamber (s.a.s.), nübüvvetten önce eşi Hz. Ha­tice'nin kendisine hediye ettiği Zeyd b. Harise adlı köleyi, ailesinin satın almak istemesi üzeri­ne azat etmiş, fakat Zeyd Peygamberimizin yanında kalmayı tercih etmiş, bunun üzerine Resûlullah onu evlât edinmiştir.

İslâm'ın ilk yıllarında eski geleneğin devamı olarak bir süre muhafaza edilen evlâtlık kuru­mu, Medine döneminde nazil olan Ahzab sû­resinin 4. ayetiyle kaldırılmış, ardından gelen ayette de evlâtlıkların evlât edinenlere değil, asıl babalarına nispet edilmesi emredilmiştir.

Evlâtlık kurumunu yaşatan etkenlerden biri de, kimsesiz çocuklara bakım ve gözetim ihti­yacıdır. Bunlara nesebi belli olmayan çocuk­lar da eklenebilir. Müslümanlığın evlenmeyi kolaylaştırıp özendirmesi, boşanmaya cevaz vermesi, gayr-i meşru birleşmelere ağır ceza­lar getirmesi, İslâm toplumunda evlilik dışı ço­cukların sayısını çok azaltmıştır. Öte yandan çocukların bakımı, İslamiyet’in özen gösterdiği konuların başında gelmektedir. Terkedilmiş çocuklarla ilgili olarak getirilen esaslar veya çocukların bakımı ve gözetimi konusunda ak­rabaya, belirli kurum ve kuruluşlara yüklenilen ödevler, evlâtlık edinme kurumunun karşılaş­mış olduğu ihtiyaçlara cevap verecek nitelik taşımaktadır.

Evlâtlığın nesebi evlât edinene bağlana­maz, aralarında mahremiyet meydana gel­mez ve mirasçılık ilişkisi doğmaz. Ancak böyle bir uygulamada kanunî mirasçılık söz konusu olmayıp, sadece vasiyet imkanı vardır. Evlât edinen kişi, başka mirasçısı yoksa mallarının tamamını, varsa üçte birini evlâtlığına vasiyet edebilir. Üçte biri aşan kısım için mirasçıların rı­zası şarttır.[7]

Yetime iyi muamele edilmesi

Dinimiz, yetimlere iyi davranılmasını emre­der. Şu hadisler bu hususu açıkça ifade et­mektedir: "Bir kimse, Müslümanların arasında bulu­nan bir yetimi alarak, yedirip içirmek üzere (evine) götürürse, affedilmeyecek bir suç işle­mediği takdirde, Yüce Allah onu mutlaka cennete koyar."[8]

قَالَ سَمِعْتُ سَهْلَ بْنَ سَعْدٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « أَنَا وَكَافِلُ الْيَتِيمِ فِى الْجَنَّةِ هَكَذَا » . وَقَالَ     

                                                                                                      بِإِصْبَعَيْهِ السَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى                                

"Ben ve yetimi himaye eden kimse, cennet­te şöylece beraber bulunacağız." buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını bi­raz aralayarak, gösterdi.[9]

"Kocasız kadınlarla, yoksulların işlerine yar­dım eden kimse, Allah yolunda cihât etmiş gi­bi sevap kazanır."

Râvi diyor ki, Hz. Peygamber'in: "O kimse, tıpkı geceleri durmadan namaz kılan, gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutan kimse gibidir."[10] Buyurduğunu da sanıyorum.

"Allahım! iki zayıf kimsenin, yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyo­rum."[11]

Peygamberimizin kendi evinden de yetim eksik olmazdı. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Ha­tice validemizin ölen kocasından, Hind ismin­de bir erkek çocuğu vardı. Peygamberimiz o yetime kendi öz çocuğu gibi bakmış, yetiştir­mişti, Yine Peygamberimiz Hz. Ümmü Seleme ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi var­dı. Peygamberimiz ona, beraberinde yetim çocukların bulunmasının evlenmesine bir en­gel olmayacağını söyledi ve öylece kabul et­ti. Bu çocukların babası Ebû Seleme seçkin sahabilerdendi. Bir savaşta şehit olmuştu. Bu ço­cuklar Peygamberimizden, öz babalarını arat­mayacak, hatta daha sıcak bir şefkat gör­müşlerdi. Yapılan savaşlar sonunda şehit dü­şen sahabilerin çocukları yetim kalıyordu. Pey­gamberimiz bu çocuklara ayrı bir ilgi gösterir, onları yalnız bırakmaz, ihtiyaçlarını karşılardı. Bazılarını da bizzat kendi himayesine alırdı,

Ebu'd-Derdâ (r.a) rivayet ediyor: Peygam­ber Efendimize bir adam geldi, kalbinin katılı­ğından dert yandı. Resûlullah (s.a.s.) ona şu tavsiyede bulundular: "Kalbinin yumuşak ol­masını, ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin? Öyle ise yetime şefkat göster, başını ok­şa, yediğinden ona yedir ki, kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavuşasın."[12]

Hz. Enes (r.a) rivayet ediyor: Hz. Peygam­ber şöyle buyurdu: "Namaz hususunda Al­lah'a karşı gelmekten sakının! Namaz husu­sunda Allah'a karşı gelmekten sakının! Namaz hususunda Allah'a karşı gelmekten sakının! Eli­niz altında bulunanlar hususunda Allah'a karşı gelmekten sakının! Eliniz altında bulunanlar hususunda Allah'a karşı gelmekten sakının! iki zayıf hususunda Allah'a karşı gelmekten sakı­nın: Dul kadınlar ve yetim çocuklar."[13]

Yetimin istikbale hazırlanması

Yetimin istikbale hazırlanması konusu Kur'an'da açık şekilde yer alır. Bu husus yeti­min malının korunmasıyla ilgili olarak yer veri­len tedbîr ve emirlerde zımnen yer ettiği gibi, bunlar dışındaki bir kısım ayetlerde de açıkça ele alınmaktadır.

وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ ...﴿6﴾                                              

"Yetimleri evlenme çağına gelene kadar deneyin, onlarda rüşd (olgunlaşma) görürse­niz, mallarını kendilerine verin."[14]

Yetimler hakkında uzunca bir pasajdan bir parça olan yukarıdaki ayet, çocukların istik­bale hazırlanması konusunda önemli açıklık ihtiva eder. Zira "deneyin" diye tercüme edi­len ayette zikredilen "ibtilâ" dan maksat, ço­cuğun ticaret işlerini yürütüp yürütemeyece­ğini kontrol etmekten ibaret değildir. Onun hayata hazırlanması, kendi kendini idare ede­cek hâle gelmesini sağlamaktır. Bu sebeple dinî, dünyevî ve her çeşit eğitim ve öğretim "ibtilâ" kavramına dâhildir. Elmalılı merhum ayeti şöyle açıklar:

"Yetimleri de deneyiniz, tecrübe ile tâlim ve terbiye ediniz, iyi ve güzel yönetmeye alış­tırınız. Nihayet nikâh çağına geldikleri yâni ba­liğ oldukları vakit, kendilerinde rüşd hisseder, akıllarının ve terbiye-i diniyyelerinin tamam ol­duğunu ve kendilerini hüsn-i suretle idare ede­ceklerini yakından anlarsanız, derhal mallarını kendilerine teslim ediniz."[15]

Yetimin ıslâhı

Yetimin terbiye, bakım, himaye gibi, her çeşit meselesine temas eden ayetlerden biri, Bakara süresinin 220. ayetidir:

وَيَسْـٔلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰىۜ قُلْ اِصْلَاحٌ لَهُمْ خَيْرٌۜ وَاِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَاِخْوَانُكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَعْنَتَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ ﴿220﴾                                                                                                                                                         "Sana yetimleri sorarlar, de ki: Onların işleri­ni düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Al­lah düzeltenden bozanı ayırt etmesini bilir. Al­lah dileseydi, sizi zarara sokardı..."[16]

Bu ayetin daha iyi anlaşılması için iniş sebe­bini bilmemiz gerekmektedir. Kaynakların itti­fakla belirttiklerine göre,

"Yetimlerin zulmen mallarını yiyenler, mu­hakkak karınlarında sırf bir ateş yerler ve yarın çılgın ateşe yaslanırlar." mealindeki ayet nazil olduğu zaman, Müslümanlar yetimleri aileleri­ne dâhil etmekten korktular, mallarına bak­maktan sakındılar. Ortaya çıkan problem üze­rine, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e durumu sordular ve bunun üzerine ayet-i kerime nazil oldu. Bu­rada "ıslâh" ve "muhâlata (beraberlik)"dan maksat nedir? Islâh, dilimize de girmiş olan bu kelime, "faydalı kılmak, düzeltmek" şeklinde anlaşılmaktadır. Bu durumda ayet, "yetimlerle ilgili işlerin düzeltilmesi, faydalı hâle getirilmesi sizin için de, onlar için de hayırlıdır." mânasını içine alır.

"Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık on­lar sizin kardeşlerinizdir" emri, maddî ve mane­vî yönden zararına olmamak kaydıyla, çocuk­ların aile içerisinde yetiştirilmesine dikkatimizi çekmektedir. Kur'an-ı Kerim'de, çocukların terbiye ve bakımlarıyla ilgili olarak, anne sü­tüyle beslenmeleri, süt devrelerinin miktarı gibi bir kısım teferruata yer verilmiştir. Ancak; onla­rın ailevî atmosfer içerisinde yetiştirilmesi gere­ğini ifade eden çok sarih emre rastlanmaz. Yukarıdaki ayet, bu emri bir vecibe olarak de­ğil/tavsiye olarak yapmaktadır. Yani çocukla­rın, iyilik ve yararlarına uygun olmak şartıyla, ailevî bir atmosfer içerisinde yetiştirilmesi daha hayırlıdır. Şayet ailede, istenen uygun atmos­fer olmayacaksa, bunda ısrar "çocuğun salâ­hına" olmayacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Müslümanların en hayırlı evi, içinde yeti­me iyi muamele edilenidir. Müslümanların en kötü evi ise, içerisinde yetim bulunan, fakat ona fena muamele yapılan evdir."[17]

Yetimin malının korunması

Çocuğun hayata hazırlanması konusunda, Kur'an-ı Kerim'de üzerinde önemle durulan konulardan biri de, çocuğun malının korun­masıyla ilgilidir. Kur'an bu konuyu, yetimle ilgi­li bahiste ele almıştır, İslâm'dan önce Arap toplumunda, yetimlerin mallarından velileri is­tediği gibi tasarruf etmekte, gasp edercesine serbestçe harcamaktaydılar. Kur'an-ı Kerim yetimle ilgili diğer birçok uyanlardan başka, onların mallarının korunması hususunu da mü­kerrer ayetlerde özel olarak ele almış, korun­ması, artırılması ve belli bir disipline göre har­canması için direktifler vermiş, bunlara uyma­yanlar için ağır tehditlerde bulunmuştur:

وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَب۪يرًا ﴿2﴾

"Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helali haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır."[18]

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْمًا اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَارًاۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يرًا۟ ﴿10﴾                                  

"Yetimlerin zulmen mallarını yiyenler, muhakkak karınlarında sırf bir ateş yerler ve yarın çılgın ateşe yaslanırlar."[19]

Hz. Peygamber (s,a.s.) şöyle buyurmuşlar­dır:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « اجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ » . قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا هُنَّ قَالَ « الشِّرْكُ بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَقَتْلُ النَّفْسِ الَّتِى حَرَّمَ اللَّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ وَأَكْلُ الرِّبَا وَأَكْلُ مَالِ الْيَتِيمِ وَالتَّوَلِّى يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ » .

"Siz (fertlerin ve milletlerin mahvolmasına sebep olan) helak edici yedi günahtan sakını­nız!" Ashab-ı Kiram: "Yâ Rasûlellah! Bunlar hangileridir?" diye sorunca, Peygamberimiz:

"Allah'a şirk (ortak koşmak), büyü yapmak, Allah Teâlâ'nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek-haklı olarak öldürülen müs­tesna-; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden ha­beri olmayan namuslu bir kadına zina isnâd ve iftira etmektir"[20] buyurmuşlardır.

Yetimin evlendirilmesi

Yetimle ister velî bizzat evlensin, isterse yakınıyla evlendirsin, her durumda bu muamele, yetimin haksızlığa uğratılmaması şartına bağ­lanmıştır. Nisa sûresi'nde özellikle velînin yetim­le şahsen evlenmesi durumunda, bu hususa dikkat çekilir:

وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ                                                                                                                                                        "Eğer velîsi olduğunuz mal sahibi yetim kız­larla evlenmekle, onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evle­nebilirsiniz. Eğer o kadınlar arasında da ada­letli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılma­manız için daha hayırlıdır."[21]

Kimsesizlerin kimsesi olmak, sevgi ve şefka­te muhtaç yetim ve kimsesiz çocuklara mer­hametle davranmak, insanlık ve Müslümanlık görevimizdir. Cennette, Kâinatın Efendisiyle beraber olmanın yolu da, onlara iyi muamele etmekten geçmektedir. Yetimlerine ve kimse­sizlerine sahip çıkmayan toplumlar, hem yara­tıcıya karşı görevlerini ihmal etmiş, hem de toplumsal huzuru baltalamışlardır.

            Sabri Akpolat

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

 



[1] Duha, 93/6-9.

[2] Fecr, 89/17.

[3] Maun, 107/1-3.

[4] Beled, 98/8-16.

[5] bkz. Enfal, 41; Haşr, 8.

[6] Nisa, 4/8.

[7] Aydın. M. Akif. TDV İslâm Ansiklopedisi." Ev­lât Edinme", 11/528-529.

[8] Tirmizi, Birr, 14.

 [9] Buhârî, Talâk,25, Edeb, 24.

[10] Buhari, Nafakât, 1, Edeb, 25,26; Müslim, Zühd. 41.

[11] Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, İşretü'n-nisâ, 64, (V, 363). Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb, 6.

[12] Feyzü'l-Kadîr, c.l.s. 108.

[13] Feyzü'i-Kadîr, c. l,s. 128.

[14] Nisa, 4/6.

[15] Hak Dini Kur'an Dili, a 2, s. 1292-1293.

[16] Bakara 2/220.

[17] Feyzü'l- Ka­dir, c. 3, s. 484.

[18] Nisa, 4/2.

[19] Nisa, 4/10.

[20] Müslim, İman, hadis no. 253.

[21] Nisa, 4/3.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam1060
Toplam Ziyaret4707351
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI