• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Birlik ve Beraberlik-2

Birlik ve Beraberlik-2

Birlik Ve Beraberlik

Girmeden tefrika bir millete; düşman giremez.

Toplu vurdukça sineler; onu top sindiremez.     (M. Akif Ersoy)

İslam dini gönderiliş gayesine uygun olarak hak ve sorumluluklarımızı belirtmiş, toplum için lazım olan prensipleri ortaya koymuş ve mutlu olabilmemiz için bunlara sarılmamız gerektiğini belirtmiştir.

Dinimiz, fert ve cemiyeti zarara uğratacak her çeşit fiil ve davranıştan bizleri men etmiştir.

Onun bildirdiği, huzur ve saadetimiz için uyulmasını gerekli gördüğü esaslardan birisi de, gönüllerimizi birleştirip, iyiliklerde birbirimizle daima yardımlaşmaktır. Böyle olunca; birlik ve beraberlik içinde olmamız, birbirimizle iyiliklerde yardımlaşmamız dini ve milli bir vazifedir.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَميعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ اِذْكُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ ايَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 3/103)

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! Onlara büyük bir azap vardır. (Al-i İmran, 3/105)

İbn-i İshak “Siyret” adlı eserinde ve başka rivayetlerde bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğunu anlatır; yahudilerden birisi Evs ve Hazreç'ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve "Buâs Günü"ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyye’deki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve "Harre" denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Rasulullah’a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra "Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?" buyurur ve arkasından yukarıdaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur. (Özellikle günümüzde faaliyet gösteren misyonerlerin taktikleriyle çok yakından ilgili bir vakıa…  Oysa Allah Kur'an-ı Keriminde:

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنتُمْ شُهَدَاء وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir". (Al-i İmran, 3/99) buyurarak ehl-i kitabı müslümanları dinlerinden birlik ve beraberliklerini bozarak, inançlarından ve Allah yolundan vazgeçirmeye çalışmalarını yermekte; mü'minleri de bu konuda surenin devamındaki ayetle ikaz etmektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ فَرِيقًا مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ يَرُدُّوكُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ

Ey İnananlar! Kitap verilenlerin bir gruba uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler. (Al-i İmran, 3/100))

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat, 49/10) ayeti ile harcı atılan toplum yapısının;

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ

“..İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın..” (Maide, 5/2) ayeti ile duvarları örülmüş;

وعن النعمان بن بَشير)رع( قال:  قال رسولُ اللّه)صلعم(: مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.

(3336)- Nu'man İbnu Beşîr (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s)  buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette,  birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." [Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).] hadis-i nebevisi ile çatısı çatılmış bir mutluluk sarayıdır.

İnanmış bir toplum, Cenab-ı Hakk’ın emri olan “Birlik ve beraberlik içinde olma ve yardımlaşma” görevini tam bir şuur ve itaatle yerine getirmelidir. Görevini kusursuz şekilde yapan bir toplum, ümit ettiği bütün iyilik ve mutluluklara huzur içinde erişebilir. Asıl mesele, cemiyet fertlerinin birlik ve kardeşlik ruhu içinde olmaları ve bütün iyi işlerde birbirleriyle yardımlaşabilmeleridir. Kendini bilen kimse için hayati önemi haiz bir durumdur. Hatta kişinin kendi nefsine karşı olan görevlerinden bile daha mühimdir. Aksi bir durum “nemelazım” demek olan böyle bir düşünce tarzı toplumların apaçık intiharıdır.

Bir nükte:

Zamanın hükümdarı, ülkesinde ortaya çıkan kargaşa ve kötüye gidiş konusunda ulemanın reisine bir mektup yazarak söz konusu durumun sebeplerini sorar. Reisü’l-Ulema da  mektubun hemen arkasına “nemelazım, hünkarım” diye yazar ve mektubu geri gönderir. Hükümdar bu cevaba çok kızar, küplere biner ve alim kişiyi saraya çağırtır;

- Ben sizlere memleket ahvalinin perişanlığına sebep nedir diye sorarım, siz: “nemelazım” dersiniz. Bu ne lakaytlıktır hoca’m der. Hoca, padişahın cevabı anlamadığını fark etmiştir.

- Haşa! Devletlim, der. Ben, cevaba niyetle öyle arz etmiştim. Çünkü sualinizin tek cevabı vardır, o da memleketimizi sarmış olan nemelazımcılık hastalığıdır, der.

(Gemi ashabının, alt kattakilerin gemiyi delmesine ses çıkarmaması ile bağlantı kurulabilir.)

Fertleri birlik içinde bulunan ve iyiliklerde yardımlaşan bir büyük aile yani millet, dünyanın bütün zorluklarını yener.  Sosyal hayatta huzur ve başarıyı yakalamanın biricik yolu budur. Bunun içindir ki toplumları yıkmak, onlara hakim olmak isteyen güçler, ilk olarak toplum fertlerinin arasına ayrılık, kin ve nefret tohumları saçarlar. Böylece onların birliğini sarsmaya çalışırlar. Bilirler ki bunu başarırsalar uzun veya kısa bir süre sonra hedeflerine ulaşmış olacaklardır.

İngilizlerin Hindistan’da oynadıkları bir oyun bu konuya ışık tutucu mahiyettedir.

Müslümanlara kurban olarak öküz kesmenin faziletlerini ballandırarak anlatıyor, telkin ve teşvik ediyor; karşı taraf Hindu, inancına göre öküz mübarek hayvan..  Koyun, keçi, deve gibi hayvanları bırakıp illa da öküzü niye kesiyorlar diye Hinduların hamaset damarları kabartılıyor. Bizimkiler kurban bayramlarında özellikle öküz kesmeye çalışınca onlar da domuz kafaları atmaya başlıyorlar camilere..  Cehalet ve aymazlığın neticesi iki toplum yan yana yaşarken amansız düşmanlar oluveriyorlar birbirlerine. Şikayete gelip yardım isteyene göz kırpıp önce Hindu’nun sonra da Müslümanın hakkından geliyor İngilizler. Daha sonra bütün Hindistan  İngiliz Genel Valiliği’ne bağlanıyor.. İngilizler daha önce yapamadıklarını iki kesimi birbirine düşürerek rahatça başarıyor, Hindistan’a yerleşiyor, sonrası malum..

Ayrılık ve nifak illetine maruz bırakılan bir toplum bu hastalıktan kurtulmadıkça başka milletlerin oyuncağı olmaktan kurtulamayacaktır. İnsanları birbiri ile çekişen, aralarında güvensizlik ve düşmanlık duyguları yaygınlaşan bir toplumun huzur bulması bir yana varlığını sürdürmesi bile mümkün değildir.

Birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi, milli bünyenin sağlığının , bütünlüğünün korunabilmesi için bütün fertlerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi ve uyanık olması gereklidir.

Efendimiz (s.a.v.):

عن ابن عمر )رع( قال: قالَ رَسولُ اللّهِ)صلعم(: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.

(3350)- İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s)  buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter." [Ebû Dâvud, Edeb 46, (4893); Tirmizî, Hudud 3, (1426); Buhârî, Mezâlim 3, İkrâh 7; Müslim, Birr 58, (2580).]

Millet olarak bütün fertlerimize bu yüksek duygu ve şuuru kazandırmakla mükellef olduğumuz asla unutulmamalıdır. Bilinmelidir ki tefrikaya, çekişmeye ve anlaşmazlıklara düşmek ya da bunlara sebep olmak, topluma yapılmış haksızlıkların en büyüklerindendir.  Zira bu gibi davranışlar, milletin birliğini sarsar, varlığını tehlikeye düşürür, iyilik ve mutluluk yollarının kapanmasına sebep olur. Bu durumun devamı cemiyetin yıkılmasıyla neticelenir. Tüm bu tehlikeleri bakınız Kur’an ayetleri nasıl gösteriyor ve bizlere neleri telkin ediyor. Ali İmran 103. ayeti konuşmamızın başında zikretmiştik.

وَاَطيعُوا اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلَاتَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ريحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرينَ

“Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46)

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ

“..İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın..” (Maide, 5/2)

مِنَ الْمُؤْمِنينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْديلًا

Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler. (Ahzab, 33/23)

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اجْتَنِبُوا كَثيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ تَوَّابٌ رَحيمٌ

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Hucurat, 49/12)

Şu hadisleri de inceleyip üzerinde etraflıca düşünelim:

وعن أبي هريرة )رع(  قال: قالَ رَسولُ اللّهِ)صلعم(:  مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُؤْمِنٍ كُرْبَةَ مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ يَسَّرَ عَلى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللّهُ عَلَيْهِ في الدُّنْيَا وَالاخِرَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ في الدُّنْيَا وَالاخِرَةِ، واللّهُ في عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدِ في عَوْنِ أخِيهِ، وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْماً سَهَّلَ اللّهُ لَهُ طَرِيقاً إلى الجَنَّةِ، وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللّهِ تَعالى يَتْلُونَ كِتَابَ اللّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إلاّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ وَغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ وَحَفَّتْهُمُ الملاََئِكَةُ وَذَكَرَهُمْ اللّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ، وَمَنْ بَطّأ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ.

(3351)- Hz. Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s)  buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu dünya ve âhirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır. Kim ilim aramak düşüncesiyle bir yola düşerse, Allah onun cennete olan yolunu kolaylaştırır. Bir grup, Allah'ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerlerine mutlaka sekîne iner ve onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları yanında bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz." [Müslim, Zikr 38, (2699); Ebû Dâvud, Edeb 68, (4946); Tirmizî, Hudud 3, (1425); Birr 19, (1931); Kırâat 3, (2946).]

وعنه )رع(  قال: قالَ رَسولُ اللّهِ)صلعم(: الدِّينُ النَّصِىحَةُ. قالُوا: لِمَنْ يَا رسولَ اللّهِ؟ قالَ)صلعم(: للّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلائِمّةِ المُسْلِمِينَ وَعَامّتِهِمْ المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمُ لاَ يَخْذُلُهُ وَلاَ يَكْذِبُهُ وَلاَ يَظْلِمُهُ. إنَّ أحَدَكُمْ مِرْآةُ أخِيهِ، فإن رَأى بِهِ أذَى فَلْيُمِطْهُ عَنْهُ.

(3352)- Ebû Hüreyre (r.a) hazretleri anlatıyor: "Rasulullah buyurdular ki: "Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!"  Yanındakiler sordu: "Kimin için ey Allah'ın Resulü?" "Allah için, kitabı için, Resulü için, müslümanların imamları ve hepsi için! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz, kardeşinin aynasıdır, onda bir  rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin." [Tirmizî, Birr 17, 18, (1927, 1928, 1930); Müslim, İman 95, (55).]

المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً .

(88)- Ebu Musa (radıyallahu anh)'nın rivayetine göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "Mü'min kişi, diğer mümine karşı duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler." (Nesâî, Zekât 66, (5, 79-80)).

عن أَبِي هُرَيْرَةَ )رع( قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ )صلعم( إِيَّاكُمْ وَالظَّنَّ فَإِنَّ الظَّنَّ أَكْذَبُ الْحَدِيثِ، وَ لا َ تَجَسَّسُوا، وَ لا َ تَحَسَّسُوا، وَ لا َ تَنَافَسُوا، وَ لا َ تَحَاسَدُوا، وَ لا َ تَبَاغَضُوا، وَ لا َ تَدَابَرُوا، وَكُونُوا عِبَادَ اللّهِ إِخْوَانًا كَمَا أَمَرَكُمُ اللّهُ تَعَالَى: الْمُسْلِمِ أَخُو الْمُسْلِمِ، لا َيَظْلِمُهُ، وَ لا َ يَخْذُلُهُ، وَ لا َ يَحْقِرُهُ. بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمُ. كُلِّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ، مَالُهُ وَدَمُهُ وَعِرْضُهُ. إِنَّ اللّهَ لا َ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَجْسَادِكُمْ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ. التَّقْوَى هَهُنَا، التَّقْوَى هَهُنَا، التّقْوَى هَهُنَا، وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ. ألا َلايَبْعِ بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضِ، وَكُونُوا عِبَادِ اللّه إِخْوَانًا. وَ لا َ يَحِلُّ لْمُسْلِمِ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثََلاثٍ.

(3312)- Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun.

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır.

Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti-:

Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz."[Buharî, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Ferâiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563-2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizî, Birr 18, (1928).]

Birlik ve beraberliği korumanın pratik yolu, onu bozan davranışlardan kaçınmak suretiyle olur ki yukarıdaki ayetler ve hadislerde zikredildi.

Kalplerde iman ve Allah için sevgi olduğu sürece endişeye gerek yoktur. Çünkü bu tür duygular rabtedici duygulardandır. Bu duygulara sahip her fert, gerekli olan bütünleştirici davranışlarda bulunmaktan kaçınmaz. Bu görevleri hasbi olarak ve insanlığın iyiliği için yapmakla mesut olacağını bilir.

Fertleri kavga ve niza içinde boğuşan; kin, nefret, haset duygularıyla kavrulan toplumlar huzursuzdur.

Tarihin her devresinde ancak “birlik beraberlik, kardeşlik ruhu içinde, iyilik ve hayırda yarışan ve yardımlaşan toplumların huzura kavuştukları” görülmüştür. Aksi vaki değildir.

Gerek tarihte ve gerekse günümüzde bu hususu doğrulayan sayısız örnek görülmüştür.

Kendileriyle ve bize miras bıraktıkları muhteşem eserleriyle öğündüğümüz ecdadımız da birlik, kardeşlik ve iyiliklerde yardımlaşma gibi üstün meziyetleriyle dünyaya örnek olmuşlardır.

İslam tarihinden bir örnek sunalım:

Hz. Ömer halife olduktan sonra, bir sebepten dolayı Halid b. Velid (r.a)’ı başkomutanlık görevinden alıp yerine Ebu Ubeyde Amir b. El-Cerrah (r.a)’ı atamıştı. Halid (r.a) emri alınca, görevi rahatlıkla devretti. Bir nefer olarak aynı ordunun saflarında düşmanla çarpışmaya devam etti. Görevden alınmak Hz. Halid’in azmini sarsmadı. O, tam bir sadakat ile bu defa bir er olarak hayırlı işin başarılması amacıyla çarpıştı. Hz. Halid’in bu sırada şu sözü söylediği de bilinmektedir:

- Ey Halid! Eğer, Ömer için savaşıyorsan, vazifen bitmiştir. Yok, Allah için savaşıyorsan, şimdi bir fert olarak görevine devam etmelisin.

Hizmet için hiçbir şart koşmadan çalışan bu gibiler sayesinde İslam galip gelmiş ve dünya huzur bulmuştur.

Cepheye taşıdığı mühimmatın ıslanmaması için kendi örtüsüyle cephaneyi örtüp yavrusunu feda eden Kara Fatma’ları unutmamak gerekir.

İstiklal savaşımızda; Sakarya’da, Çanakkale’de, Dumlupınar’da ve yavru vatan Kıbrıs’ta bize ışık tutan, gücümüze güç katan, yurdumuzdan düşmanları kovan, vatanı ve vatan sevgisini yaşatan ruh işte bu ruhtur; bu anlayıştır.

Yeri gelmişken söylemeliyiz ki, birlik ve beraberliğimizden, dirlik ve düzenimizden, kardeşler olarak yaşamamızdan rahatsız olanlar her zaman vardı, var olmaya devam da edecektir.

Bize düşen, çeşitli maskelere bürünerek iftira ve suikastlar, sabotajlar düzenleyerek millet beyninde ayrılık mefhumunu yerleştirmek isteyenlere karşı uyanık olmak, tuzaklarına düşmemek, akl-ı selimden ve sağduyudan ayrılmamaktır. Şu ayeti bu bağlamda incelersek daha bir manidar olur:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا اَنْ تُصيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلى مَافَعَلْتُمْ نَادِمينَ

“Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6)

Ayet, her habere, her dedikoduya veya söylenen her söze hemen inanmamamız gerektiğini, bir şeyin aslını bilmeden hareket etmenin sakıncalarını belirtmektedir.

İstiklal Marşımızın şairi Akif birlik ve beraberliğin önemini vurguladığı dizelerinde bakın ne diyor:

Girmeden tefrika bir millete; düşman giremez.

Toplu vurdukça sineler; onu top sindiremez.

‘Sen-ben’ desin efrad, aradan vahdeti kaldır,

Milletler için işte kıyamet o zamandır.

Gerçek mümin, içinde yaşadığı toplumun birli,k ve beraberliğini bozacak, huzurunu kaçıracak, mutluluğunu sarsacak, dedikodudan, yalandan, gıybetten, iftiradan, hasetten, fesattan, dargınlıktan, içkiden, kumardan, rüşvetten, fuhuş ve zinadan,  başkasına haksızlık etmekten şiddetle kaçınan, etrafındakilere iyilik yapmak isteyen, hayır ve fazilet yarışında devamlı önde giden ve başkalarını da teşvik eden, vatanını-milletini seven, onların yücelmesi, güzelliklere ulaşması için çalışan, kendi varlık ve şöhretini başkasını zararında aramayan, herkesle iyi geçinen ve kendisi ile iyi geçinilen kimsedir.

Birlik ve beraberlik bir milletin can damarı gibidir. Onsuz beden ayakta duramayacağı gibi toplumlarda yok olmaya mahkum olur.

      Hoşgörü (müsamaha):

      Farklı görüş ve davranışları tahammülle karşılama, önemli olmayan hata ve kusurları bağışlama anlamına gelen bir terimdir. Bizden olmayan veya bizim gibi olmayan başkalarına karşı güçlük çıkarmama ,onlara müdahale ve baskıda bulunmama ve onların ufak farklılık ve kusurlarını görmezden gelme demektir. Bir ahlak kavramı olarak hem bireysel ve hem de toplumsal düzeyde önem verilmesi gereken bir tutumdur(Şamil İ.Ans. Müsamaha Md.s. 80 )

     Hoşgörünün temelinde sevgi vardır.

     Sevginin müslüman’ın davranışlarına yansıyan şekli hoşgörüdür. Sevgi ile ilgili olarak Peygamberimiz, kamil imanın kaynağını yine sevgiye bağlamakta ve şöyle buyurmaktadır:

لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

"Sizden biriniz nefsi için sevdiğini mü'min kardeşi için de sevmedikçe gerçek mü'min olamaz." (Buhari, İman, 12)

     Başka bir hadisi şerifte ise şöyle buyurulur:

لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا أَوَلَا أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ

"Allah'a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, İman,  81)

            Rabbim birliğimiz ve bağımsızlığımızın simgesi şehit kanları ile oluşmuş ay yıldızlı bayrağımızın altında şu minarelerdeki ezanla mabediyle ilayavmil kiyam bizleri bu topraklarda payidar eylesin.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam1066
Toplam Ziyaret4707357
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI