• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Toplumsal Dayanışmanın Sağlanmasında Camilerin Fonksiyonları

Toplumsal Dayanışmanın Sağlanmasında Camilerin Fonksiyonları

İslâm birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal dayanışmayı sağlayıcı bir dindir. Toplumların dayanışma içinde bulunmaları; birlik ve beraberliklerini sağlayabilmeleri, güçlü olabilmeleri ve dışarıdan gelecek, yıkıcı tehlikelere karşı kendilerini koruyabilmeleri açısından oldukça önem arzeder.

Parçaları bir araya toplayan, bir şeyin bir kısmını diğer kısmına katan, uzlaştıran ve barıştıran anlamlarına gelen cami (1) toplumda ortak bir şuurun oluşmasına önemli katkılar sağlayan bir müessesedir. Cami, toplumun her kesiminden insanın herhangi bir ayırıma gitmeden bir araya geldikleri, kaynaştıkları, aynı heyecanları yaşadıkları, kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının doruk noktasına ulaştığı kutsal bir mekandır. Bu yüzden İslâm'da cami özel bir konuma sahiptir. Hz. Peygamber'den günümüze kadar bu yönünü hep muhafaza etmiştir.

Camilerin etkinliğinden söz ederken, buralarda görev yapan din görevlilerini gözardı edemeyiz. Zira bu mekanların toplumsal dayanışmayı sağlamaları yönünde kendilerinden beklenen işlevleri en iyi şekilde gerçekleştirebilmeleri, ancak bilgili, kültürlü ve özverili din görevlilerinin özel çabalarıyla mümkün olabilecektir. İşte biz bu çalışmamızda camilerin birleştirici ve bütünleştirici yönüne değinirken, bu konuda cami din görevlilerini ne gibi sorumlulukların beklediği hususuna da açıklık kazandırmayı amaçlamaktayız. Ancak, önce camilerin kuruluşundan beri üstlendikleri fonksiyonlardan söz ettikten sonra, günümüzdeki işlevlerine değineceğiz.

1- Kuruluşundan Günümüze Kadar Camilerin Üstlendiği Fonksiyonlar:

Camiler, İslâm'ın ilk dönemlerinden itibaren müslümanların hayatında önemli bir yer tutmuştur. Peygamberimiz İslâm'ı müesseseleştirmeye camiden başlamış ve ilk kurulan İslâmî müessese cami olmuştur.

Cami ilk İslâm toplumunun teşekkülünde merkezi bir rol oynamıştır. Bu amaçla Hz. Peygamber, hicretten sonra Medine'ye varır varmaz, hemen bir mescit (Mescid-i Nebevî) inşa ettirmiştir. (2)

O, Ashabıyla istişare toplantılarını burada yapmış ve gerçekleştirdikleri işlerin planlarını burada şekillendirmiştir.

Bu mescitte birbirinden ayrı üç mekan bulunmaktaydı:

1- Namaz kılmaya ayrılan bir bölüm,

2- Okul vazifesi görmek için Suffa yahut Zulla ( üstü örtülü yer, gölgelik) denen bir mekan,

3- Hz. Peygamber'in hanımlarına ayrılmış birkaç odadan oluşan ayrı bir kısım.

 

Mescidin Suffa adı verilen bölümünde, planlı ve programlı bir eğitim faaliyeti yürütülüyordu. Bu durum o dönemde mescidin ibadet yeri olmasının yanısıra, bir okul vazifesi de gördüğünü ortaya koymaktadır.

 

İslâm'ın ilk dönemlerinde caminin görevi çok geniş tutulmuştur. Müslümanlar bu anlayışın sonucu olarak camiyi ibadet edilen, ilim öğrenilen, siyasî ve sosyal işlerin görüşülüp karara bağlandığı, ordu karargâhı, kaza dairesi, elçilerin kabul edilip diplomatik görüşmelerin yapıldığı bir makam ve bazen de hapishane olarak kullanmışlardır.(3)

 

Bu durum caminin o dönemde müslümanların dinî ve dünyevî işlerinin yürütülmesinde ne derece bir önceliğe sahip olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

 

İslâm'ın yayılmasıyla camilerin sayısında da bir artış yaşanmıştır. Adeta camiler yerleşim merkezlerinin teşekkülünde belirleyici bir rol oynamışlardır. Yeni kurulacak olan yerleşim merkezlerinde önce cami yeri belirlenmiş,(4) sonra şehrin diğer kısımları onun çevresine kurulmuştur.

 

Ancak fetihlerin artması, coğrafî sınırların genişlemesi, ülke olarak çeşitli toplulukların İslâm'a girmesi ve değişen şartlar, cami ve mescitlerin başlangıçtan beri üstlendikleri bazı fonksiyonlarını tamamen veya kısmen diğer kurumlara bırakmasını gerektirmiştir. (5)

 

Camilerin eğitim görevini üstlenen kurumlar medreseler olmuşlardır. İlme karşı artan ilgi sonucu camilerdeki ders halkalarının sayısı artmış, derslerde yapılan karşılıklı tartışmalar namaz ve ibadetin gereği gibi yapılmasına engel teşkil ettiği için artık eğitim ve öğretim merkezi olarak medreseler inşa edilmeye başlamıştır. (6)

 

Medreseler kurulduktan sonra da camiler eğitim ve öğretim yeri olma özelliğini kaybetmemişlerdir. Osmanlılarda büyük camilerin yanında inşa edilen medreselerin müderrisleri genellikle ikindi namazından sonra medrese öğrencileri dışındaki insanların da istifade edebilmesi için camilerde ders vermişlerdir. (7)

 

Genelde mahalle camileri yanında inşa edilen "sıbyan mektepleri" ders programları itibariyle camilere bağlıydı. Mektep binasının olmadığı zamanlarda cami, mektep vazifesi görmüştür. (8)

 

Görüldüğü gibi camiler, kuruluşundan itibaren günümüze kadar, müslümanların problemlerinin çözüme kavuşturulduğu, birlik ve beraberliklerinin pekiştirildiği, sosyal dayanışmanın temellerinin atıldığı, ibadet etmenin yanında eğitim-öğretim vb. diğer faaliyetlerin sürdürüldüğü çok yönlü işlev gören müessese olarak hizmet vermişlerdir.

 

2- Camilerin Günümüzde Toplumsal Dayanışmayı Sağlamadaki Etkinliği:

 

Kurulduğu günden itibaren müslümanların yaşamında önemli bir yere sahip olan camiler, bugün de aynı konumlarını muhafaza etmektedirler. Günümüzde camiler, öncelikle ibadet yeri olma özelliğine sahiptirler. Milyonlarca insan beş vakit namaz, cuma namazı, bayram ve teravih namazlarında ibadet maksadıyla camilere gelmektedirler. Ayrıca mevlit programlarında ve ramazanlarda okunan mukabelelerde camiler dolup taşmaktadır.

 

Camiler ibadet yeri olma özelliğinin yanında, din eğitiminin temel bahisleri olan iman, ibadet, ahlâk gibi konularda eğitim yapılan birer yaygın eğitim kurumudur. Camilerde her yaş ve seviyedeki insanımız dinî konularda bilgilendirilmekte, aydınlatılmakta ve okullarda öğrendikleri dinî bilgiler pekiştirilmektedir. Akşam kursları ve yaz aylarında açılan yaz Kur'an kursları yaygın din eğitimi adı altında camilerde yürütülen din eğitimi etkinlikleridir.

 

Yaygın din eğitimi yetişkinlere ve okul dışındakilere dinî bilgiler kazandırmak ve dinî anlayışlarını geliştirerek hayatın dinî boyutunu yorumlamalarına yardımcı olmak amacıyla yürütülen, planlı, programlı ve örgütlü bir din eğitimi çabasıdır. (9) Camiler birer yaygın din eğitimi kurumu olduğundan buralarda verilen hutbe ve vaazların, Kur'an-ı Kerim ve dinî bilgiler öğretiminin önemi bir kat daha artmaktadır.

 

İslâm birlik ve tevhid dinidir. Tevhid inancı en mükemmel ve ideal bir sosyal kaynaşma, kenetlenme, birleşme ve bütünleşme prensibidir. (10) İşte camiler İslâm'ın özünde yer alan bu birlik ve beraberlik ruhunun insanlara kazandırıldığı, insanların birbirleriyle kaynaştığı ve toplumsal dayanışmanın temellerinin atıldığı kutsal mekanlardır.

 

Camilerde cemaatle kılınan günlük namazlar ve toplu halde kılınan Cuma, teravih ve bayram namazları gibi öbür toplu ibadetler, imamın arkasında ve onun önderliğinde bir tek Allah'a kulluk için saflar halinde toplanmış bulunan ve her türlü mesleki, sosyal, kültürel statü farkları ve imtiyazları bir kenara bırakarak kenetlenen ve yek vücut olan bir toplumsal kaynaşma ve bütünleşmenin en canlı örnekleridirler. (11)

 

Bugün ülkemizde yaklaşık olarak 65.000 cami bulunmaktadır. Ülkemiz il, ilçe, kasaba, köy ve en ücra köşelerine varıncaya kadar cami ağıyla örülmüş bulunmaktadır. Bu durum camilerin eskiden olduğu gibi günümüzde de yerleşim merkezlerinde önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.

 

Camilerimizde 60.000 din görevlisi hizmet vermektedir. Din görevlileri üstlendikleri vazife gereği devamlı bir şekilde halkla iç içe olan ve halka rehberlik eden kimselerdir. Camiler aracılığıyla halkla doğrudan iletişim kurabilen ve onları iyi ve güzel olana yönlendirici bir misyona sahip olan din görevlilerini, toplumsal dayanışmanın, birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük sorumluluklar beklemektedir. Bu yüzden din görevlileri bireştirici, bütünleştirici ve barıştırıcı bir tutuma sahip olmalıdırlar. Ancak onların böyle bir tutuma sahip olabilmeleri, dini yeterince anlayıp yorumlayabilmelerine bağlıdır.

 

İslâm dini özüne uygun olarak anlaşılmak durumundadır. İslâm'da toplumsal dayanışmayı sağlayıcı, insanların birbirleriyle ilişkilerini düzenleyici ve barış ortamını teşvik edici bir çok ilke bulunmaktadır. Kötülüğe iyilikle mukabele, hoşgörülü olma, insanlara karşı yumuşak davranma, dargınları barıştırma, güzel ahlak, diğergamlık, insanların kusurlarını araştırmamak, yardımlaşma, doğruluk, ayıp örtmek, kolaylaştırıcı olmak ve aşırılıklardan uzak durmak bunlardan bazılarıdır. Bu temel ilkeleri halkımıza anlatacak olan din görevlilerini doğru ve gerçek olanı ortaya çıkarmada büyük sorumluluklar beklemektedir.

 

Anayasa'da ifadesini bulduğu üzere bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek halkımızı din konusunda aydınlatan Diyanet İşleri Başkanlığı açısından büyük bir faaliyet alanı bulunmakadır. Binlerce camide görev yapan binlerce din görevlisi halkın dini konularda aydınlatılması, yanlış dini anlayışların ortadan kaldırılması, birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi ve toplumsal dayanışmanın temellerinin atılması açısından bir fırsat olarak göze çarpmaktadır. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığının bu ağır sorumluluğun üstesinden gelebilmesi bir açıdan da din görevlileriyle doğrudan ilgili bulunmaktadır.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı her şeyden önce din görevlilerinin kalitesini yükseltme yönüne gitmelidir. Şüphesiz ki, iyi bir eğtim seviyesi, kültürlü ve bilgili olma, insanlarla sağlıklı diyaloglar kurabilme, örnek davranışlar sergileme, hoşgörülü ve anlayışlı olma, ifrat ve tefritten uzak durma ve göreve bağlılık din görevlilerinde bulunması gereken üstün özelliklerdendir. Böyle vasıfları taşıyan din görevlileri, dinin aşırılıklardan uzak olarak özüne uygun bir şekilde anlatılmasında, küskünlüklerin ortadan kaldırılmasında, toplumsal barış ve uzlaşmanın sağlanmasında ve bireyler arasında karşılıklı anlayış birliğinin teşekkülünde önemli görevler üstlenebilirler.

 

Ülkenin her tarafına yayılan camilerin toplumsal dayanışmadaki etkinliğini gerçekleştirmesinde ve bu mekanların birlik ve beraberliğin sembolü olarak görülmesinde büyük sorumluluklar taşıyan din görevlilerine yönelik olarak şu tür önerilerde bulunabiliriz:

 

1- Din görevlileri günümüz insanının dini ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde iyi bir eğitime tabi tutulmalıdır. İslam'ın toplumsal dayanışmayı sağlayıcı temel ilkelerini insanlara anlatma görevini üstlenen din görevlilerinin iyi bir bilgi ve kültür birikimine sahip olmaları beklenir. Çünkü insanları etkilemek ve dini hakikatleri dinin özüne uygun olarak ifade edebilmek ancak ilmi bir ehliyete sahip olmakla mümkün hale gelir.

 

2- Din görevlilerinin bilgi seviyelerini yükseltmek için ciddi önlemler alınmalıdır. Öncelikli olarak İlahiyat Fakültelerini okuyabilme imkanı sağlanmalıdır. Bunun yanısıra sık sık hizmetiçi eğitim ve seminerler tertip edilmelidir. Bu tür faaliyetler organize edilirken ilahiyat fakülteleriyle işbirliğine gidilebilir.

 

1998 istatistiklerine göre mevcut 60.000 din görevlisinden 45.066'sı İmam-Hatip Lisesi mezunu, 351'i İlahiyat Meslek Yüksek Okulu mezunu, 845'i İlahiyat Fakültesi mezunudur.

 

Görüldüğü gibi İlahiyat Fakültesi mezunu olanların oranı oldukça düşüktür. Bilgi çağına girdiğimiz dönemde din görevlilerinin her yönden iyi yetişmiş olmaları ve yüksek tahsil görmeleri arzu edilen bir husustur. Artık bir yandan mevcut elemanların seviyelerini yükseltirken, bundan sonraki eleman alımında İlahiyat Fakültesi mezunu olanların tercihi yoluna gidilebilir.

 

3- Düzenlenen hizmetiçi eğitim etkinliklerinde mesleki bilgi yanında, pedagojik formasyon ve yöntem bilgisine sahip olabilmeleri üzerinde titizlikle durulmalıdır. Bu kurslarda öncelikli olarak sosyoloji ve pedagoji bilimlerinin verilerinden din görevlileri haberdar edilmelidir. Bu sayede din görevlileri insanlarla daha iyi diyalog kurmanın, onların seviyesine inerek dini hakikatleri etkili bir şekilde anlatmanın yollarını öğrenebileceklerdir. Hizmetiçi eğitim faaliyetlerinde özellikle sosyal bilimlerin verilerinden yararlanma hususunda İlahiyat Fakülteleri ve Eğitim Fakültelerinin ilgili öğretim üyeleriyle işbirliği yoluna gidilebilir.

 

4- Din görevlileri söz ve davranışlarıyla örnek olmalıdırlar. Din görevlileri yapılmasını istedikleri veya sakınca gördükleri davranışları öncelikle kendi yaşamlarında uygulamalıdırlar. Söylediklerinin tersini yapan bir din görevlisine insanların güven duyması ve saygı göstermesi mümkün değildir.

 

5- Din görevlileri sadece birtakım dini görevleri yerine getirmekle yetinmemelidir. Bunun yanında halkın içine girmeli, onlarla kaynaşmalı, dargınları barıştırmada, kişiler arasındaki problemleri çözüme kavuşturmada etkin bir rol oynamalıdırlar. Böylece toplumda bir barış ortamının oluşmasına katkı sağlamış olurlar.

 

6- Okunan hutbeler cemaatin bilgi düzeyine ve bulunduğu yerin durumuna uygun olarak hazırlanmalıdır. Hutbelerde sık sık birlik ve beraberlik, sosyal dayanışma ve bütünleşmeyi sağlayıcı, kollektif bir şuuru ortaya çıkarıcı ve toplumsal uzlaşmayı canlı tutucu söz ve ifadelere yer verilmelidir.

 

7- Vaazlar cemaatin dinî ihtiyacını kaşılayıcı, ifrat ve tefritten uzak, eğitici-öğretici, uyarıcı, sevdirici, müjdeleyici, kötülüklerden sakındırıcı ve toplumu bütünleştirici olmalıdır.

 

8- Vaazlarda şahsiyet yapılmamalıdır. "Ramazan müslümanları", "Oruç tutmayanlar camiye gelmesin", "Beş vakit kılmayan cuma da kılmasın" gibi bazen vaazlarda rastladığımız ifadeler İslâm'ın özüne aykırıdır ve camiden soğumaya sebep olur. Halbuki cami toplumsal uzlaşmayı sembolize eden kutsal mekandır. Bu yüzden din görevlilerinin yapmaları gereken, insanları şu veya bu adlarla sınıflandırmak ve onları uzlaşı ortamından uzaklaştırmak değil, aksine her ne şekilde olursa olsun camiye gelenlere dinin özüne ilişkin şeyler verebilmek ve İslâm'ın birleşirici özelliklerini gözler önüne sermek olmalıdır.

 

9- Din görevlileri aşırılıklardan kaçınmalı, tavır ve davranışlarında, insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü olmalıdırlar. Özellikle hutbe ve vaazlarda ölçüsüz ve aşırı ifadelerden sakınmalıdırlar. Din görevlileri taassuptan ve saplantılardan kendilerini arındırmalıdırlar. İnsanların bazılarını cennete, bazılarını cehenneme gönderen, en ufak bir hatadan dolayı münafık ve kafir damgalarını vuran ve İslam'ı zorlaştırıcı ve öcü gibi gösteren bir din görevlisi hiçbir zaman kabul görmez. Çünkü İslâm kolaylaştırıcı, barışçıl, her şeyde orta yolu tavsiye eden ve aşırılıkları benimsemeyen bir dindir. Tabiki İslâmî hakikatleri insanlara tebliğ eden bir din görevlisi de ölçüsüz davranışlar sergilememek durumundadır.

10- Din görevlileri siyasetten uzak durarak bütün halkı kucaklamalıdır. Siyasi düşünceler çoğu defa insanların arasını bozucu bir etkiye sahip olabilmektedir. Din görevlilerinin böyle bir tavır içerisinde olmaları bunu körükleyici bir kişi durumuna getirebilir. Din görevlilerinin temel gayeleri İslâm'ı anlatmak, siyâsî düşünceler ve değişik nedenlerden dolayı insanlar arasında ortaya çıkan ve sosyal ilişkileri olumsuz etkileyen anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak olmalıdır.

11- Din görevlileri halkla kurdukları ilişkilerde son derece mütevazi olmalı, onlara yumuşak davranmalı ve dini hakikatleri en güzel sözlerle anlatmalıdır. Çünkü tatlı dil ve güler yüz insanlar üzerinde oldukça etkilidir. Mütevazi ve alçak gönüllü insanlar toplum içinde sevilir ve sayılırlar. Din görevlileri böyle davranmakla aynı zamanda insanlara İslâm'ı sevdirmiş olurlar.

Bu yöntem Hz. Peygamber'in uygulamalarında önemli bir önceliğe sahiptir. Hz.Peygamber insanları Allah'ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmış; onlara en iyi şekilde davranmış ve her zaman kolaylaştırıcı olmuştur. Bunun sonucu olarak kısa zamanda birbirleriyle kenetlenen, ortak amaçlar etrafında toplanan, birlik ve kardeşlik duygularının doruk noktasına ulaştığı güçlü bir toplum ortaya çıkmıştır.

 

SONUÇ

İslâm toplumsal dayanışmayı sağlayıcı, birlik ve beraberliği tesis edici ilkelere sahip olan bir dindir. Cami İslâm'ın özünde yer alan dayanışma ve uzlaşma ruhunun canlılık kazanmasına katkı sağlayan, birlik ve beraberliği sembolize eden bir kurumdur. Tarih boyunca cami devamlı bir şekilde müslümanların birlik ve beraberliklerinin pekiştirildiği mekanlar olmuşlardır. Cami hiç bir zaman ayrılıkların, anlaşmazlıkların ve düşmanlıkların körüklendiği yerler olmamıştır. Her zamankinden çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu dönemde camiler oldukça önemli fonksiyonlar üstlenebilirler.

Günümüzde camiler ibadet yeri olmasının yanında aynı zamanda eğitim öğretim yeri olarak da hizmet vermektedirler. Ülkemizin her tarafında bulunan camilere ibadet maksadıyla gelen milyonlarca insanımız dini konularda aydınlatılmakta ve okullarda öğrendikleri dini bilgileri pekiştirmektedirler. Beş vakit namaz, Cuma namazı, bayram namazı ve teravih namazı vb. dini içerikli etkinlikler amacıyla camilere gelen milyonlarca insan aynı duyguları, aynı heyecanları yaşamakta ve tek amaç etrafında kenetlenmektedirler. Ancak camilerin uzlaştırıcı ve toplumsal dayanışmayı sağlayıcı işlevini en iyi şekilde gerçekleştirmesi, oralarda görev yapan imam-hatiplerimizin özel gayretleriyle mümkün olabilecektir. Camilerimizi din görevlilerimizden bağımsız olarak ele almak mümkün değildir.

Bugün 65.000 camide hizmet veren binlerce din görevlimizi camileri birleştirici fonksiyonunu gerçekleştirmede büyük sorumluluklar beklemektedir. Onlar söz ve davranışlarıyla örnek olmalı ve halkımızın aynı amaçlar doğrultusunda bir araya gelmelerinde bir harç vazifesi görmelidirler. Eğer din görevlileri üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirirlerse camilerin toplumsal barışı, uzlaşmayı ve dayanışmayı sağlayıcı fonksiyonu gerçekleşmiş olacaktır.

 

------------------------

1- Ragıp el-İsfehanî, "el Müfredat fî Garibi'l-Kur'an", Kahraman Yayınları, İstanbul 1986, s. 135-136.

2- Buhârî, Menakıbü'l-Ensar, 45.

3-Hüseyin Atay, "İslâm'da Öğretim", Ankara Ünv. İl.Fak. Dergisi, C. 23, Ankara 1978, s. 18, Ahmed Çelebi, "İslâm'da Eğitim Öğretim Tarihi", Çev. Ali Yardım, Damla Yayınevi, İstanbul, 1983, s.96, M. Faruk Bayraktar, "İslâm Eğitiminde Öğretmen Öğrenci Münasebetleri", M.Ü.İ.F.Y., İstanbul, 1989, s.90-94, Jons Pedersen, "Mescid", İslâm Ansiklopedisi, C. 8, M.E.Basımevi, İstanbul, 1979, s.4.

4- İsmet Kayaoğlu, "İslâm Kurumları Tarihi", Ankara 1980, s.117.

5- M. Faruk Bayraktar, "Yaygın Eğitimde Din Öğretimi", "Türkiye'de Din Eğitimi ve Öğretimi", Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999, s. 345.

6- Çelebi, a.g.e., s. 108-109.

7- Mustafa Bilge, "İlk Osmanlı Medreseleri", İstanbul, 1984, s. 3, Osman Ergin, "Türk Maarif Tarihi", C. 1-2, İstanbul 1977, s. 99.

8- Faik Reşit Ünat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s.10, Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yayınları, İstanbul, 1993, s. 72.

9- Cemal Tosun, "Din ve Kimlik", Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993, s. 56.

10- Ünver Günay, "Din ve Toplumsal Farklılaşma", Atatürk Ünv. İl. Fak. Der. Sayı: 5, Erzurum, 1982, s. 79.

11- Günay, a.g.m., s. 80.

12- Diyanet İşleri Başkanlığı İstatistikleri, 1997, Ankara, 1998, s. 7.

 

Yrd. Doç. Dr. Şuayip ÖZDEMİR

İnönü Üniversitesi, İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

Diyanet Aylık Dergi, Ekim 2000 (Sayı:118)

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam584
Toplam Ziyaret4706875
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI