• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Hac İbadeti - 2

HACC

 

وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ:

 

     “Yoluna güç yetirenlerin o evi (KÂBE’’yi) ziyaret etmeleri, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah bütün insanlardan müstağnidir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 97. AYET)

 

     Hacc, sözlükte saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak demektir. Dindeki anlamı ise, ihrama girerek belli bir günde Arafat’ta bulunmak ve Kâbe’yi usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Zamanında ve usulüne uygun olarak Kâbe’yi ziyaret eden kimseye HACI denir. Hac yapmak; namaz kılmak, oruç tutmak gibi farzdır, yani Allah’ın emridir. Kur’an, bu konuda şöyle buyurur:

 

وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ:

 

     “Yoluna güç yetirenlerin o evi (KÂBE’’yi) ziyaret etmeleri, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah bütün insanlardan müstağnidir.”  (ALİ-İMRAN SURESİ – 97. AYET)

     Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:       

 

بني الإسلام علىخمس:شهادة أن لآإله إلاالله وأن محمدرسول الله وإقام الصلاة وإيتآءالزكاة والحج وصوم رمضان.

 

     “İslam beş temel üzerine bina olunmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed (SAV)’in Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”

     Hacc, Peygamberimiz (SAV)’in hicretinden 9 yıl sonra farz kılınmıştır. Bu yıl Peygamberimiz (SAV), Hz Ebu Bekir (RA)’ı hacc emiri olarak tayin etmiş, kendileri de bir yıl sonra yani hicretin onuncu yılı haccetmişlerdir. Bu hacc, Peygamberimiz (SAV)’in ilk ve son haccı olmuştur. Bu hacca VEDA HACCI da denilir.

     Haccın diğer ibadetlerden farklı yönleri vardır. Haccın dışındaki ibadetler, namaz ve oruç gibi ya yalnız bedeni veya zekât gibi yalnız malidir. Hacc ise hem mali ve hem de bedeni bir ibadettir. Diğer ibadetler her yerde yapılabilirken hacc, ancak belli yerde yani Mekke-i Mükerreme’de yapılabilmektedir. Bunun için dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve hali vakti yerinde olan Müslümanlar bu ibadeti yapmak için Mekke-i Mükerreme’ye gelmek zorundadır. Ayrıca Haccın diğer ibadetlere göre bazı zorlukları vardır. Çünkü bu ibadet, pek çok insanın alışkın olmadığı, iklim şartlarını yaşamadığı bir yerde yapılmaktadır. Bunun içindir ki Peygamberimiz (SAV), hiçbir ibadeti yapmak için Allah’tan yardım dilemediği halde hacca niyet ederken: “Allah’ım, hacc yapmak istiyorum, bunu bana kolay kıl ve kabul eyle.” diye dua etmiştir.

     Hacc her şeyden önce Allah’ın emri olduğu için yapılır. Bununla beraber bütün ibadetlerde olduğu gibi hac ibadetinde de insanlar için pek çok yararlar vardır. Esasen Allah, faydası olmayan hiçbir şeyi insanlara emretmez. O’nun emri olan her şeyde, mutlaka insanlar için dünya ve ahiretle ilgili yararlar vardır. Çünkü O’nun hiçbir şeye ihtiyaca yoktur.

                              Haccın yararlarına işaret eden bir ayet şöyledir:

 

وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَن لَّا تُشْرِكْ بِي شَيْئاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِالسُّجُودِ:وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَىكُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ:لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُواالْبَائِسَ الْفَقِيرَ:

 

     “Bir zamanlar İbrahim’e Kâbe’nin yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik:) Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secde edenler için evimi temiz tut. İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait bir takım yararlar görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık koyunlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını anmaları için Kâbe’ye gelsinler. Artık ondan hem kendiniz hem de yoksulu yedirin.”  (HACC SURESİ – 26–28. AYETLER)

     Ayette ifade edilen bu yararların bazılarına işaret edelim: İnsanlar genellikle mala karşı gönül doygunluğuna erişememiş aşırı bir istek içinde bulunur. Peygamberimiz (SAV) insanın bu isteğinin kazandıkça arttığını bildirir. Şöyle buyurur:

     “İnsanoğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister. İnsanoğlunun ihtiras dolu gönlünü topraktan başka bir şey doyurmaz. Şu kadar ki, tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabul eder.”

     Burada bir noktaya işaret etmekte fayda vardır. İslam dini mal kazanmaktan ve ihtiyaç zamanı için mal biriktirmekten insanları men etmiş değil, bilakis teşvik etmiştir. Hadiste bildirilen, ihtiras derecesinde insanlık faziletine engel olan çeşididir. İnsan elbette çalışıp kazanacak, kendisinin ve çoluk çocuğunun geçimini sağlayacak. Kazancının bir bölümünü de Allah yolunda harcayacaktır. Böyle yaptığı takdirde mala karşı olan tutkusunda bir azalma olacaktır. Böylece yoksullara ve hayır kurumlarına daha çok yardım etme duygusu gelişecektir. İşte hacda da harcanan para Allah yolunda harcanmış olacak ve insan için bir eksiklik sayılan ihtirastan onu kurtarmış olacaktır.

     Dini ibadetler özellikle hac, dini duyguları kuvvetlendirir. Yeryüzünde Allah’a ibadet için inşa edilmiş olan mabedi (Kâbe’yi) ziyaret etmek, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (SAV)’in doğup büyüdüğü, peygamber olarak görevlendirildiği ve son semavi kitap olan Kur’an-ı Kerim’in kendisine indiği bu kutsal yerleri görmek insana heyecan verir ve onu asırlar öncesine, Peygamberimiz (SAV)’in yaşadığı mutluluk asrına götürür. Bu ise hiç şüphesiz manevi duyguları kuvvetlendirir.

     Hac, insana zorluklara karşı dayanma gücü kazandırır. Hac, turistik gezi değildir, oldukça yorucudur. Esasen her yolculukta bir takım zorluklar vardır. Yolculuk yapanlara ibadetlerde bazı kolaylıkların sağlanmış olması bundandır. Hac ise yolculukların en zor olanlarından biridir. Bunun için hacca niyet etmiş olan kimsenin her zamandan daha çok hoşgörülü olması, arkadaşlarını incitici ve kırıcı davranışlardan sakınması tavsiye edilmiştir. Kur’an bu konuda şöyle buyurur:

 

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ:

        “Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur.”  (BAKARA SURESİ – 197. AYET)

     Böylece insan her zamankinden daha çok iradesine hâkim olacak, öfkelenmemeye, çevresine rahatsızlık vermemeye özen gösterecektir. Karşılaştığı zorluklara katlanacak, erdem sahibi bir kişi olmaya yönelecektir.

     Hac, insanlara mahşer gününü hatırlatır. İnsanlar ölecek, sonra da dirilip hesap vermek üzere mahşer yerinde toplanacaklardır. Bilindiği gibi hacca niyet edilirken normal elbiseler çıkarılır ve iki bez parçasından ibaret olan ihrama bürünülür. Sosyal durumları ne olursa olsun her seviyedeki erkek hacı adayı aynı kıyafete girmek zorundadır. Bu ise ona, doğuştan, Allah katında herkesin eşit olduğunu, öldükten sonra tekrar dirilip Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarını hesabını vereceğini hatırlatır ve ona o hesap günü anını yaşatır. Düşünmesi bile insana dehşet veren o anı hatırlaması ise, o güne kadar yaptığı pek çok şeye karşı pişmanlık duymasını ve tevbe etmesini sağlar.

     Hac, İslam kardeşliğini pekiştirir. Toplu halde yapılan ibadetler insanların birbirleriyle tanışıp kaynaşmasını sağlar. Hac, dünya üzerinde yaşayan dilleri ve renkleri ayrı olan Müslümanları, ibadetlerinde yöneldikleri Kâbe’de bir araya toplar. Böylece tanışır ve kaynaşırlar. Ülkeleri hakkında bilgi alış-verişinde bulunurlar. Birbirlerinin dertleriyle ilgilenir, ortak problemlerine çare ararlar. Bütün bunlar, İslam kardeşliğinin pekişmesine vesile olur, güçlenmesini sağlar.

     Hac, günahlara kefaret olur. Önce konuyla ilgili hadisleri nakledelim, sonra da İslam âlimlerinin bu husustaki değerlendirmelerine işaret edelim: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Kim Allah için hacceder de hac esnasında kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak) hacdan döner.”

     Abbas (RA(‘ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

     “Arefe günü Fazl b. Abbas, Peygamberimiz (SAV)’in devesinin arkasına binen redifi idi. Bu genç kadınlara bakıyordu. Peygamberimiz (SAV) ise arkasından eliyle birkaç defa gencin yüzünü kadınlardan çevirtti. Genç yine kadınlara bakmaya başladı. Ravi diyor ki: Peygamberimiz (SAV) gence döndü ve: “Kardeşimin oğlu! Bugün öyle bir gündür ki, bugünde her kim kulağına, gözüne ve diline sahip olursa, günahları bağışlanır.”

     Müslim’in rivayeti de şöyledir:

     “Amr b. As (RA) Peygamberimiz (SAV)’e gelerek, bağışlanmak kaydıyla kendisine biat etmek ve Müslüman olmak istediğini söylediğinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu:

     “Bilemedin mi ki İslam, kendisinden önceki günahları yok eder. Hicret, kendisinden önceki günahları yok eder. Hac, kendisinden önceki günahları yok eder.”

 

 

     Talha b. Ubeydullah (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:

     “Şeytan arefe gününden daha çok küçülmüş, daha fazla iyilikten uzaklaşmış, daha ziyade hakir, zelil ve daha çok kinli ve öfkeli olarak başka hiçbir günde görülmemiştir. Bunun sebebi Allah’ın bu günde rahmetinin inmesi ve büyük günahlardan vazgeçtiğini görmesinden ve bilmesinden başka bir şey değildir.”

     Bu hadisler, haccın günahlardan arınmaya vesile olduğunu ifade etmektedir. Her ne kadar hadislerde işlenen hangi günahların affedileceği açıklanmıyorsa da, hadis âlimleri bu günahların Allah’a karşı işlenmiş günahlar olup, kul hakkıyla ilgili olmayan günahlar olduğunu söylemişlerdir. Çünkü işlenen günah kul hakkıyla ilgiliyse, bu haktan arınmadıkça yani hak sahibinden helallik alınmadıkça yapılacak tevbe bile sahih ve makbul değildir. Bir kısım İslam âlimleri de haccın, kul hakları şöyle dursun, Allah’a karşı işlenen günahların bir kısmını bile yok etmesinin kesin olmadığını söylerler. Hac, Allah’a karşı işlenen günahları yok eder dediğimiz zaman, malının zekâtını ödemeyen kimsenin bu borcu düşer manasına değildir. Belki borcun zamanında ödenmemesi ve geciktirilmesi sebebiyle ilgili günahı yok eder manasınadır. Yoksa borç zimmetinden asla düşmez.

     Hülasa hac, dünya ve ahiretle ilgili, kişisel ve sosyal pek çok faydaları olan bir ibadettir. Kendisine farz olan bu ibadeti usulüne uygun bir şekilde, her çeşit kötü söz ve davranışlardan sakınarak yapmayı başaran kimsenin-kul borcu ve zimmetindeki vacipler hariç-diğer günahları bağışlanır ve hadiste müjdelendiği üzere annesinden doğduğu gibi tertemiz olur. Her ne kadar bu konuda İslam âlimlerinin farklı yorumları olsa da Allah dilerse bu kulunun şirkten başka bütün günahlarını da bağışlar. Kur’an bu konuda şöyle buyurur:

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً:

 

     “Şüphesiz ki Allah, kendisine eş tanınmasını bağışlamaz. Ondan başkasını dileyeceği kimseler için mağfiret eder.”  (NİSA SURESİ – 48. AYET)

     Haccın bir özelliği de diğer ibadetlerden farklı olarak ömürde yalnız bir defa farz olmasıdır. Birden fazla hac nafiledir.

     Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     Peygamberimiz (SAV) bir konuşmasında: “Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccedin.” buyurdu. Dinleyenlerden Akra b. Habis: “Her yıl mı ey Allah’ın Rasülü?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV) bu zatın sorusuna cevap vermemiş, sükût buyurmuştur. Akra, sözünü üç defa tekrarlayınca, Peygamberimiz (SAV): “Evet dersem her yıl farz olur, siz de buna güç yetiremezsiniz. Ben sizi bıraktığım sürece siz de beni bırakın. (Yani ben sorunuza cevap verme gereği duymayınca siz de sorunuzu tekrar edip durmayın.) Sizden öncekiler çok soru sormaları ve peygamberleri hakkında ayrılığa düşmeleri nedeniyle helak olmuşlardır. Ben size bir şeyi emredince ondan gücünüz yettiği kadar yapın. Bir şeyden sizi men edince onu hemen bırakın.” buyurdu.

     Bu hadisten de anlaşılıyor ki, hac ömürde bir defa farzdır. Birden fazla yapılan hac, nafiledir.

     Zaman zaman sorulur: Nafile hac mı daha çok sevaptır, yoksa nafile hac için harcanacak paranın kalacak yeri ve yiyeceği olmayan veya kalabalık nüfusu sebebiyle geçim darlığı çeken ve bunların durumunda olan kimselere vermek mi daha sevap?

 

     Önce bir noktaya dikkat çekmekte fayda vardır. Bir şeyin sevap olabilmesi için Allah rızası için yapılmış olması şarttır. Allah rızası için yapılmamış bir şey sevap olmaz. Çünkü Peygamberimiz (SAV), amellerin Allah katında niyete göre değerlendirileceğini bildirmiştir. Bir işi hangi amaçla yapıyorsanız, o iş, ona göre değerlendirilir. Hatta bir kimse gösteriş için ibadet yapsa veya hayır hasenatta bulunsa, Allah bu kimsenin ne yaptığı ibadete ne de hayrına değer vermez. Zira o, bunları Allah rızası için yapmamıştır. Bu anlattıklarımızın ışığında, İMAM-I GAZALİ’nin İHYA’sında anlattığı bir olayla sorunun cevabını verelim:

     “Adamın biri nafile olarak hacca gitmek üzere hazırlanır. Zamanın âlim ve sofilerinden olan BİŞR B. HARİS’e gelir ve: “Ben hacca gidiyorum, bir emriniz olur mu?” diye sorar. Bişr: “Ne kadar paran var?” der. Adam: “İki bin dirhem param var.” diye cevap verir. Bişr: “Hacca gitmekle züht mü yoksa Kâbe’ye olan aşkını mı, yoksa Allah’ın rızasını mı kastediyorsun? Diye sorar. Adam: “Allah rızasını kastediyorum.” diye cevap verir. Bunun üzerine Bişr: “O halde evinde otururken Allah rızasını kazandıracak bir şeyi tavsiye edersem yapar mısın?” diye sorar. Adam:“Evet yaparım.” deyince Bişr şöyle der: “Şimdi sen, bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık geçimi dar olan bir aileye, bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye iki yüzer dirhem ve hatta istersen bunların hepsini bu sayılanlardan birine ver. Zira Müslüman’ı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, darda olanların sıkıntılarını gidermek ve zayıflara yardım etmek nafile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Şimdi kalk, dediğim gibi yap. Şayet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle.” dedi. Adam: “Doğrusu kalbimde hacca gitme tarafı ağır basıyor.” dedi. Bu cevap üzerine Bişr gülümseyerek: “Evet, servet şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde nefis kendi arzularının yerine getirilmesini ve iyi ameller yapıldığını görmek ister. Hâlbuki Allah, yalnız muttakilerin amelini kabul eder.” dedi.

     İlk devir tasavvufçularından olan ve uzun yıllar da hadis ilmiyle meşgul bulunmuş olan bu zatın tavsiyesine ilave edilecek bir şey yoktur herhalde…

  

                                               HAC GÜNLERİ DEĞİŞİR Mİ?

 

     Son günlerde bazı kimseler haccın, Peygamberimiz (SAV)’den itibaren bugüne kadar yapıla gelmiş olan belli günler dışında da yapılabileceğini, bu suretle belli günlerde yapılmasından kaynaklanan izdihamın da önlenmiş olacağını söylüyorlar. Buna da BAKARA SURESİ’nde yer alan: “Hac, bilinen aylardadır.” ayetini delil olarak gösteriyorlar.

     Bu iddia yanlıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim ayrıntılara inmez. Ayrıntıları Peygamberimiz (SAV) uygulama ve ifade olarak açıklıyor. Kur’an, Peygamberimiz (SAV)’e indirilmiş ve onu açıklaması için de görevlendirilmiştir. Kur’an, bu durumu şöyle ifade eder:

 

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ:

 

     “Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için sana Kur’an’ı indirdik. Umulur ki düşünürler.”  (NAHL SURESİ – 44. AYET)

     Ayrıca Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz (SAV)’e itaatin, Allah’a itaat olduğu, emrettiği her şeyin ve yasakladığı her şeyden de sakınılması gerektiği bildirilmiştir.

     Namaz, oruç ve zekâtın farz olduğu Kur’an’da bildirildiği halde ayrıntılarına yer verilmemiş, ayrıntılar Peygamberimiz (SAV) tarafından bildirilmiştir. Haccın sınırlı günler dışında da yapılabileceğini söyleyenlerin delil olarak gösterdikleri, Bakara suresinin: “Hac, bilinen aylardadır.” ayetinde, bu bilinen ayların hangi aylar olduğu belirtilmemiştir. Bu ayların hangi aylar olduğu yine Peygamberimiz (SAV) tarafından açıklanmıştır. Diğer taraftan Mekke, Hicretin 8.yılında 20 ramazanda fethedildiği halde, o yıl Peygamberimiz (SAV) sadece umre yapmış ve Zilkade ayında Medine’ye dönmüştür.

     Ayrıca Peygamberimiz (SAV): “Hac ibadetini öğreniniz, benim yaptığım gibi yapınız.” buyurmuşlardır. Bu itibarla hac ibadetinin, Peygamberimiz (SAV)’den itibaren günümüze kadar uygulana gelmiş olan şekli ve zamanı hakkında son zamanlarda ortaya çıkan farklı yorumların hiçbir değer taşımayacağı açıktır.

 

                                                 HAC KİMLERE FARZDIR?

 

     Haccın farz olmasının şartları şunlardır:

1-) Müslüman olmak  2-) Akıl-Baliğ olmak  3-) Hür olmak  4-) Hacca gidip gelmeye mali imkanı müsait olmak. Bu şart şöyledir: Temel ihtiyaçlarından başka, hacca gidip gelinceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin sosyal durumlarına uygun normal geçimlerini sağlayacak servete sahip olmasıdır.

5-) Vakit, yani haccın eda edildiği vakte erişmiş bulunmak

6-) Haccın farz olduğu bilmek. Bu şart gayri Müslim bir ülkede İslam’ı yeni kabul edenler içindir.

     İşte bu şartları taşıyanlara hac farz olur. Bu şartlardan biri eksik olursa hac farz olmaz. Bu şartlar kendisinde bulunan kimseye hac farz olmakla beraber, haccı eda edebilmesi için gerekli olan başka şartlar da vardır. Bunlara Haccın Vücub-u Edasının Şartları denir. Bunlar şunlardır:

1-) Sağlıklı olmak: Kör, felçli, kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede yaşlı ve hasta olmamak

2-) Tutuklu olmamak   3-) Yol güvenliği olmak

4-) Kadınların yanlarında eşleri veya mahremleri bulunmak. Mahrem demek evlenmeleri caiz olmayan yakınlar demektir. Baba, oğul, kardeş, amca, dayı ve damat gibi yakınlar, kadının mahremleridir.

     Bu şart Hanefi mezhebine göredir. Onlar, yani Hanefiler hacca gidecek kadının bulunduğu yerle Mekke’nin arasında bir sefer mesafesi olduğu takdirde, kadının hacca gidebilmesi için beraberinde eşinin veya bir mahreminin bulunmasını şart koşmuşlardır. Bu konudaki dayanakları, Peygamberimiz (SAV)’in hadisleridir. Bazı farklı ifadelerle rivayet edilen bu hadislerden birisi şöyledir:

     “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının beraberinde babası veya oğlu veyahut eşi veya kardeşi yahutta evlenmesi caiz olmayan bir yakını olmaksızın üç gün veya daha fazla bir süre yolculuğa çıkması helal değildir.”

     İşte Hanefiler bu ve benzeri hadis-i şeriflere dayanarak kadının beraberinde eşi veya mahremi olmaksızın hacca gitmesini caiz görmemişlerdir. Kadının mahremsiz sefere çıkmaması ile ilgili hadislerde hacdan söz edilmediği için, Şafiiler ve Malikiler, yasakla ilgili seferlerde haccın dâhil olmadığını söylemişlerdir. Bu yasak farz olmayan seferlerle ilgilidir, hac ise farzdır ve bu yasağa dâhil değildir. Demişlerdir. Şafiilere göre güvenilir üç kadın bir araya gelerek yalnız farz olan hac yolculuğunu yapabilirler.

5-) Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süreleri bitmiş olmalıdır. İddet süreleri içinde hacca gitmeleri uygun değildir.

     Bir hadis-i şerifle konumuzu bitirelim:

    “ Mebrur yani makbul olan haccın sevabı ancak cennettir.”  

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ   ŞUBAT  2000

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam902
Toplam Ziyaret4707193
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI