• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Tefsir ve Tevil: Vahyi Anlama Çabası

 TEFSİR VE TE’VİL

Hz. Peygamber'in meşhur sahâbîlerinden olan Abdullah b. Amr b. el-Âs ilme çok düşkündü. Abdullah ve kardeşi, birlikte bir gün, yaşlı sahâbîleri sohbet ederken gördüler. Hemen yanlarına gittiler. Ancak meclisi bölmek istemediklerinden buldukları bir taşın üzerine oturdular. Onlar otururken meclisteki sahâbîler Kur'an'dan bir âyet okuyup onun üzerine tartışmaya başlamışlardı bile. Sahâbîler tartışmaya iyice dalmış ve sesleri de olabildiğince yükselmişti. Bunun üzerine Allah Resûlü yanlarına geldi. Tartışanların üzerine hem toprak saçarak hem de kızgın bir ifadeyle şöyle dedi:

“إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِهَذَا ضَرَبُوا كِتَابَ اللَّهِ بَعْضَهُ بِبَعْضٍ وَإِنَّمَا نَزَلَ كِتَابُ اللَّهِ يُصَدِّقُ بَعْضُهُ بَعْضًا فَلاَ تُكَذِّبُوا بَعْضَهُ بِبَعْضٍ فَمَا عَلِمْتُمْ مِنْهُ فَقُولُوا وَمَا جَهِلْتُمْ فَكِلُوهُ إِلَى عَالِمِهِ.”

“Sizden öncekiler işte böyle helâk oldular. Allah'ın Kitabı'nın bir kısmını diğeriyle mukayese ediyor (çelişki arıyor)lardı. Oysa Allah'ın Kitabı, bir kısmı diğerini doğrulamak üzere indi. Kur'an'ın bazı âyetlerini ileri sürerek diğerlerini yalanlamayın. Onun (mahiyetini) bildiğiniz âyetleri üzerinde konuşun; bilmediklerinizi ise onu bilene bırakın.” (İbn Hanbel, II, 185)

Bazı olaylarda âyetlerin açıklanması ya da hangi ölçülerde uygulanacağının gösterilmesi gerekiyordu. İşte bu gibi durumlarda Allah Resûlü, âyetlerin aslında hangi mânâya geldiğini öğretiyor, hangi şartlarda uygulanacağını ashâbına gösteriyordu. Meselâ, “İman edip de imanlarına zulmü bulaştırmayanlar var ya; işte (korkudan) güvende olmak onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” 2 âyeti inince sahâbîler karamsarlığa kapılmış ve “Hangimiz imanına zulüm katmaz ki!” diye üzülmeye başlamışlardı. Fakat Resûlullah (sav) âyette yer alan zulmün, Allah'a şirk koşmak olduğunu söylemiş ve onlara “Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür.” âyetini okumuştu.3

Benzer şekilde o zamanlar henüz yeni Müslüman olan Adî b. Hâtim'e Allah Resûlü “Şöyle şöyle namazını kıl ve oruç tut. Beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar ye iç. Öncesinde (Şevval) hilâlini görmezsen otuz gün oruç tutmaya devam et.” deyince, o, bir siyah bir de beyaz ipliği yastığının altına koymuş ve onları birbirinden ayırt edinceye kadar da sahurunu sürdürmüştü. Fakat Adî ertesi gün yaptıklarını Hz. Peygamber'e anlatınca Allah Resûlü gülerek beyaz ve siyah ipliklerle gece karanlığı ile gündüz aydınlığının kastedildiğini söylemişti.4

Âyetlerin mânâsı açık ve net olmadığında, mutlak ya da çok genel anlamlar ifade ettiğinde Peygamberimiz, ashâbına söz konusu âyetlerle nelerin kastedilip, nelerin istendiğini ve nelerin yasaklandığını, kısacası nasıl amel edileceğini öğretiyordu. Meselâ, Kur'an müminlerden namaz kılmalarını istemiş, fakat onun nasıl, ne vakit ve kaç rekât kılınacağını açıklamamıştı. Peygamberimiz “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın.” 7 buyurarak, âyetin nasıl uygulamaya geçirileceğini ashâbına göstermişti. Benzer şekilde, Kur'an, usulüne göre boğazlanmamış hayvanların etini haram kılmıştı.8 Buna göre hangi hayvan olursa olsun, şayet usulünce kesilmemişse yenilmesi haram demekti. Fakat Allah Resûlü balık ve çekirgenin bu hayvanların istisnası olduğunu belirterek, oldukça genel anlam ifade eden âyetin sınırlarını müminlere öğretmişti.9

Allah Resûlü'nün vefatıyla birlikte oluşan boşluk, Kur'an ve hadislerin aktarılması ve yorumlanması ile doldurulmaya, Resûl-i Ekrem'in mânevî otoritesinin devamı sağlanmaya çalışılıyordu. Peygamberimiz, Cündeb b. Abdullah'ın naklettiği şu sözünde, Kur'an'ı anlama ve açıklamada ortak yönelişlerin ve ortak sonuçların elde edilmesinin önemine işaret etmektedir:

“اقْرَءُوا الْقُرْآنَ مَا ائْتَلَفَتْ قُلُوبُكُمْ، فَإِذَا اخْتَلَفْتُمْ فَقُومُوا عَنْهُ.”

“Kur'an'ı, kalpleriniz kaynaştığı müddetçe okuyup müzakere edin. Ayrılığa düştüğünüzde ise onun başından kalkın.” (Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 37; Müslim, İlim, 3)

Peygamberimizin bu sözünün haddizâtında Kur'an'ı müzakere etmeye yönelik bir teşvik olduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte o, Kur'an'ı anlama ve yorumlama çabasında bir yöntem ve ortak bir amaç çerçevesinde hareket etmenin önemini öğretmektedir. Buna göre Kur'an müzakeresi, tedrisi birbirimize karşı kalplerimizde ülfet peyda olduğu, birbirimizi anlamamıza katkı sağladığı, diyalog imkânı verdiği sürece yerinde ve faydalı bir çabadır. Ancak ayrışmaya, bölünmeye, karşılıklı hiddet ve kırıcılığa sebep olmaya başladığında, münakaşaya dönüştüğünde böyle bir Kur'an müzakeresi hayırlı bir çaba ve faaliyet olmaktan çıkmış demektir. Doğru olan, Kur'an'ın ruh ve gayesine aykırı bu durumun sürdürülmemesidir.

Allah Resûlü, bilgi ve yönteme dayalı olmaksızın âyetleri tefsir etmenin yanlışlığını şu ağır ifadelerle hatırlatmaktadır:

“مَنْ قَالَ فِى الْقُرْآنِ بِغَيْرِ عِلْمٍ فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ.”

“Kim Kur'an hakkında bilgisizce konuşursa, cehennemdeki yerine hazırlansın.”(Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 11)

İslâm ilim ve düşünce tarihinde adı geçen âlimler farklı görüş ve düşüncelere sahip olmuş ve zaman zaman birbirlerini tenkit etmiş olsalar da, Kur'an'ı ve Peygamberimizin sünnetini doğru anlama, anlamlandırma, açıklama ve anlatma konusunda son derece samimi çabalar ortaya koymuşlardır. Onlar, bize de örnek olan bu çabalarıyla Hz. Peygamber'in Abdullah b. Abbâs ile ilgili olarak yaptığı 

“اللَّهُمَّ عَلِّمْهُ الْحِكْمَةَ وَتَأْوِيلَ الْكِتَابِ.”

“Allah'ım, ona hikmeti ve Kur'an'ın tevilini öğret.” (İbn Mâce, Sünnet, 11)

Şeklindeki duanın sırrına mazhar olmaya çalışmışlardır.



Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam


Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam859
Toplam Ziyaret4707150
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI